• an itibariyle belki de harry potter'ın en önemli karakteri olduğunu fark ettiğim şahıs.

    -bence harry'nin gryffindor'a girmesinin sebebi malfoy, çünkü eğer harry slytherin'e girmek istemediğini şapkaya belirtmeseydi, seçmen şapka muhtemelen onu slytherin'e koyacaktı çünkü ikinci kitapta da şapka harry'ye bence slytherin senin için daha doğru yerdi gibisinden laf ediyordu.

    -gelelim malfoy'un etkisine, bu çocuk harry'nin karşısına ilk madam malkin'in dükkanında cüppe alırken çıktı. onunla iki dakikalık sohbette harry'nin kendisinden hoşlanmamasını sağladı ve harry'ye quidditch, hufflepuff ve slytherin gibi bilmediği kelimeleri söyledi. harry de tabii sonra hagrid'e sordu nedir bunlar diye, malfoy kendisine slytherin'de olmak istediğini söyleyince ve hagrid de slytherin'de olmanın kötü olduğunu ima edince tabii haklı olarak içten içe slytherin'den soğudu harry.

    -okulun ilk günü malfoy'un trende sataşmasının ardından bir de şapkanın malfoy'u slytherin'e soktuğunu gören harry'de slytherin'e karşı bir önyargı oldu ve oraya gitmek istemedi. oturur oturmaz şapkaya slytherin'i istemediğini söyledi ve sonuç olarak gryffindor'a yerleştirildi.

    -şimdi malfoy bu çocuğun karşısına çıkmasaydı harry muhtemelen gryffindor'a değil de slytherin'e seçilecekti ve ron'la arkadaşlıkları trende aralarında geçen hoş sohbetten ileri olmayacaktı çünkü slytherin-gryffindor arkadaşlığı pek olağan bir şey değil. harry karakteri nedeniyle malfoy'la her türlü arkadaş olmazdı, yine belki kendine en düzgün slytherinlileri bulurdu ya da on bir senedir arkadaşsız takıldığı gibi hogwarts'ta da yalnız takılabilirdi ama arkadaş seçimi her ne olursa olsun yanında ron ve hermione olmayınca ve snape'in burnunun dibinde olunca her şey değişecekti, bambaşka bir harry potter öyküsü oluşacaktı.

    -o yüzden malfoy bence harry'nin kaderindeki en büyük seçimi yapmasına sebep oldu, harry slytherin'e gitse muhtemelen son savaşı voldemort kazanırdı ve onu öldürürdü. belki bir ihtimal harry karanlık tarafa bile geçebilirdi, bunlar işin fantezi boyutları ama neden olmasın? kötü tarafa geçseydi bile voldemort yine de harry'yi öldürürdü.

    her neyse bunların hepsi misal tabii ki, harry malfoy'la tanışmasa bile başkasından slytherin'le ilgili bilgi alıp seçmen şapka'ya slytherin'i istemediğini söyleyebilirdi ya da seçmen şapka slytherin'le gryffindor arasında yapacağı seçimi her türlü gryffindor'dan yana kullanmaya karar verebilirdi. (bu seçeneğe pek ihtimal vermesem de niye olmasın)
    sonuç olarak ben draco malfoy'un önemli bir karakter olduğuna inanmayı seçtim, bana göre tüm düzeni o çocuk oluşturdu.

    edit: içerik aynı, sadece paragraflar arası boşluk yapıldı.
  • lord voldemort'a sarılan ilk ve tek insan olabilir kendisi. ne acayip bi sahneydi lan o..
  • tum malfoy ailesi gibi sari$in ve a$iri beyaz tenlidir. (ole bir yazdim ki sanki kapi kom$um malfoy'lar..)**
  • asaleti, karizması ve dürüstlüğüyle adını hogwarts tarihine altın harflerle yazdıran mükemmel karakter. fakirler ve özgüveni düşük tipler tarafından sevilmez bu müthiş şahıs.
  • kendisi iyiydi de çevresi kötüydü.
  • --- spoiler içerebilir ---

    harry potter serisinin ilk kitaplarında sanırım çocuk olmanın etkisiyle nefret ettiğim, ancak 6. kitaptaki çaresizliği ve umutsuzluğu beni derinden yaralayan karakterdir.. her ne kadar kendisi 7. kitabın sonunda yine pislik gibi davramış da olsa, anlayamadığım bir sempati beslemekteyim kendisine.. tom felton biraz daha yakışıklı olsa aşık olurdum herhalde..

    --- spoiler içerebilir ---
  • son iki filmde, harry potter'a katılacağını istemiştim. umarım bari bu sahnede katılır da belki bir yararı dokunur demiştim. aslında içten içe ailesinin yaptıklarını onaylamıyordu. harry'i ele verememişti. keşke harry'e katılsaydı. keşke.

    bir başka deyişle, zuko'nun team avatara katıldığını gören bu gözler, draco'nun harry'e katılmasını istedi.
  • severus snape ile birlikte en keyifli, en sevdiğim harry potter karakteri. hatta oğlum olsa adını draco koyabilirim o derece. şaka değil, galiba biraz gerizekalıyım.
  • bugün 40 yaşına giren harry potter karakteri.

    draco malfoy, hp evreninin hem en sinir bozucu hem de en sevilen karakterlerinden biridir. seri boyunca ana karakterlere zorbalık yapmış olsa da çok ciddi fan kitlesine sahip. ilk kitaplarda genellikle koridorlarda karşınıza çıkıp sizi sinir eden bir zorbayken son kitaplarda bir ölüm yiyen olmuş, hatta dumbledore’u öldürmeye kalkışmış biri olarak fanlar arasında ciddi tartışmalara neden olmuştur. kendisi kötü bir karakter mi, yoksa bir kurban mı? neden fanlar onun yaptıklarını affedebiliyorken snape’in yaptıklarını affedemiyor? serinin sonunda iyi birine mi dönüştü?

    eğer harry potter evreni amerikalı ergenleri içeren bir lise dizisi olsaydı mevcut yaptıklarıyla draco o hikayenin kötü karakteri olurdu. ancak lord voldemort, bellatrix lestrange, ölüm yiyenler ya da dolores umbridge gibi karakterlerin olduğu bir evrende draco “kötü” kavramının içini gerçek anlamda doldurmaz. olsa olsa “zorba” olur ama bu durum onun “kurban” olduğunu değiştirmez. kendisi hem mecazi hem germek anlamda serinin kurbanlarından biri. mecazi anlamda çünkü zorba olmasının nedeni ailesi tarafından korkunç bir şekilde yetiştirilmesi. draco’nun sarf ettiği her cümle, yaptığı her kötülük, sergilediği her tavır babasının onun üzerindeki etkisinin bir sonucu. ağzından çıkan her söz draco adına çıkmıyor, malfoy ailesi adına çıkıyor. her anlamda şımarık, sığ ve ayrıcalıklı yetiştirilmiş biri olarak aslında kendi ailesinin kötülüğünün kurbanı. diğer taraftan da gerçek bir kurban, zira voldemort onu babasının yaptıklarının bedelini ödetmek için kullandı. altıncı kitapta draco, bir yıl boyunca babasının sihir bakanlığı’ndaki fiyaskosunun cezasını ödüyor. bu açıdan bakıldığında kendisi pek sempatik bir karakter olmasa da bir nevi kurban.

    snape ile farkı ise hem gençlik hem yetişkinlik dönemlerinden geliyor. draco, okul koridorlarında karşılaştığınızda size ya da ailenize hakaret edip sizi öğretmenlere ispiyonlayan bir zorbaydı. ölüm yiyen olmanın gerçek anlamının farkında bile değildi, sadece safkanların üstün olduğunu düşündüğü için destekliyordu. severus snape ise ölüm yiyen olmanın ne demek olduğunu gerçekten bilen ve daha genç yaşta karşısındaki için ölümcül olacak kara büyüler icat eden bir karakterdi. bütün bunları bir kenara bırakın, serinin sonunda draco, yaşadıklarından dersini almış ve sakinleşmiş bir karakter olarak karşımıza çıktı. safkanlık saplantısından vazgeçti mi, sanmam. ancak eski düşmanıyla karşılaştığında selam verecek kadar olgundu. snape ise 30’lu yaşlarında bir yetişkin olmasına rağmen hâlâ ergen gibi davranıp öğrencilerine eziyet eden bir tipti ki seri boyunca okuyucunun en çok sinirini bozan karakter kendisiydi. filmlerde bu durum çok farklı. ruhu şâd olsun, alan rickman bu tipsiz karakteri büyük kitlelere sevdirmeyi başardı. aynısı draco malfoy ve tom felton için de geçerli. felton olmasaydı draco karakterinin bu kadar fanı olmazdı muhtemelen. kitaplarda bu kadar sempatik ya da karizmatik değiller. hele snape’in çoğu kez yağlı saçları ve kanca burnuyla betimlendiğini düşünürsek.

    peki iyi bir karaktere mi dönüştü? yedinci kitap sonrasında bildiğimiz tek şey evlenip çoluk çocuğa karıştığı ve oğlunun harry potter ve lanetli çocuk kitabındaki ana karakterlerinden biri olduğu. o kitaba bakarsak oğlu kendisinden çok farklı yetişmiş ama o kitabın aslen rowling tarafından yazılmadığını göz önünde tutmak gerekir. bildiğimiz tek şey, draco son iki kitapta voldemort’un neler yapabildiğini, bu işin şaka olmadığını ve aslında onun tarafında olmak istemediğini fark etti. sadece o değil, bütün malfoy ailesi. safkanlık takıntısı başka bir şey, voldemort’un saflarına katılmak bambaşka ki draco gibi cesur olmayan bir karakter her halükarda bunun altından kalkamazdı.

    son olarak, draco bir bakımdan sirius black’in “olması beklenen” kişiyi gösteriyor. eğer sirius, ailesine boyun eğip onların düşüncesini benimseseydi kendini üstün gören zengin bir safkan olarak draco gibi bir tip olacaktı.

    doğum gününü kitaplar boyunca bizi eğlendirdiği sözleriyle kutlamak isterim:

    o süpürgeyi idare edebileceğinden emin misin, potter?" dedi soğuk, uyuşuk bir ses. draco malfoy daha yakından bakmak için gelmişti, crabbe ve goyle da hemen arkasındaydı. "evet, sanırım," dedi harry kayıtsızca. "bir sürü özelliği var, değil mi?" dedi malfoy. gözleri hain hain parıldıyordu. "yazık, paraşüt koymamışlar - bir ruh emici'ye çok yaklaşırsan diye diyorum." crabbe ve goyle kıs kıs güldüler.

    "gryffindor takımına bu oyuncuları neden seçiyorlar, biliyorum. onlara acıdıkları için. potter'ın annesi babası yok, weasley'lerin de parası yok. seni de takıma almaları gerekirdi, longbottom, çünkü senin de beynin yok. beyin altından yapılsaydı, sen weasley'den bile yoksul olurdun."

    “aa, çocuklar, bakın, şampiyon,” dedi crabe ve goyle’a. “imza albümleriniz yanınızda mı? imzasını hemen alsanız iyi olur, çünkü pek uzun süre bizimle kalacağını sanmıyorum… tarihteki üç-büyücü şampiyonlarının yarısı ölmüştür. sence sen ne kadar dayanacaksın, potter? iddiaya varım ilk görecin onuncu dakikasını çıkaramazsın.”

    “şuna bakın!” dedi malfoy zevkten kendinden geçerek. ron’un cüppesini kaldırıp crabbe ve goyle’a gösterdi. “weasley, bunu giymeyi düşünmüyordun, değil mi? yani, 1890’larda falan çok modaydı ama…”

    “granger, senden beş puan alıyorum, çünkü yeni müdiremiz hakkında kabalık ettin. mcmillan, senden de beş bana karşı çıktığın için. senden de beş, potter, çünkü seni sevmiyorum.”
  • türkiye'de yaşasa lakabı sarı olurdu. hem sarı hem de dededen zengin olduğu için kızların gözbebeği olurdu. haliyle erkekler de buna gıcık olur, ağzını kırmak için fırsat kollardı.
hesabın var mı? giriş yap