• fettah can'ın peruklu hali.
  • "akla mağrûr olma eflâtun-ı vakt olsan eğer
    bir edîb-i kâmili gördükde tıfl-ı mekteb ol" [nef'î]

    (eflatun gibi zamanının en ileri fikirli, en yüksek akıllısı olsan bile aklınla gururlanma. edepli ve olgun bir kimse gördüğünde karşısında okul çocuğu gibi ol.)
  • --- alıntı ---* *
    eflatun der ki, ruh, hayata yaklaşırken lethe’nin unutkanlık sularından içer. biz unutmak için doğarız. fakat kimileri, mesela şairler, ötelerin soluk hatırasını taşımaya devam eder. “güzellik” der eflatun, “an-amnesis”in ilk anıdır.” unutkanlıktan uyanıştır, kim olduğumuzu, nereden geldiğimizi ve neden burada bulunduğumuzu yeniden bilişimizin ilk biçimidir. güzellik unutmaz.
    --- alıntı ---
  • platon adinin arap alfabesinin azizligine ugrayarak dönüstügü biçimdir. söyle ki, arapçada 'p' harfi mevcut degildir, buna en yakin harf ise 'f' dir. ilk önce flaton seklinde çevrilmis isim zamanla eflatun halini almistir.
  • bulmak için arayan ihsan oktay anar * karakteri. çıktığı yolculukta yaşadıklarına rağmen gösterdiği naiflik nasıl da hayran bırakıyor kendine bir süre: ''efendim beni siz mi çağırdınız? bana siz mi gel dediniz? cümleleri aklınızın bir köşesine kuruluyor. şeyh ibrahim dede'nin şefkatine sığınıyor sonra nasıl da birbirlerine benziyorlar belki de menzilin tekliğindendir bu benzerlik.

    ''senin buraya gelmenin sebebi sadece bizim ''gel'' dememiz değil, ayrıca onların sana ''git'' demeleri. hiç kimseye ''kötüdür'' deme. aslından onlar, bilmeden iyilik eden insanlardır.''
  • arap dünyasında eflatun olarak bilinen nam-ı diğer platon dur. sokrat ın öğrencilerindendir. onun ünlü, “toplumlar, filozofların kral, ya da kralların filozof olduğu güne kadar, rahat huzur yüzü görmeyeceklerdir.” sözü, toplumu bilgelerin, filozofların yönetmesi gerektiği yolundaki inancını aktarırır.
  • ihsan oktay anar'ın suskunlar'ında hamuşan'dan bir ermiş. sükuta erdirilenlerin şahı. hep duyduğu çağrının sesini uzun arayışlar neticesinde bir mevlevi dergahında kendi nefesiyle bulan arayışçı.

    sesi bulunca; nefesi yakalayınca geceden sabaha hamuşana katılıyor; üstadı çıkarıyor kavuğunu kulakları işitmez lisanı duyulmaz adama emanet ediyor. hep denir ya sessizlik, sükut altındır; her kafadan bir ses çıktığı yerde. kelimelerin birbirine istinad etmediği birbiriyle çakıştığı meclislerde (kakofoni) içinde anlama uzanan yollar çıkmaza tebdil oluyor. en çok da senfoniye alışkın kulaklar ve diller malayaniyatla cedelleşmektense sükuta iltica ediyorlar.

    anar'ın romanında anlattığı kainat ve insanın yaratılma sürecindeki yedi günün yedincisinde "heftgah makamındaki es"e ya da sükuta eriyor eflatun. suskunlardan biri oluyor. o kalbi safvetinin betimlediği kelimelerle "beni siz mi çağırdınız" diyordu, "yedi ölümcül günah"ın sahiplerine. yedi ölümcül günahla yaşamayı yaşam sanan zi-ruhların ruhlarını öldüren yaşam sahiplerine. bir at binicisi hükmünde yaşadıkları hayat telakkisi içinde cimrilikle, oburlukla, öfkeyle (...) yaşadıkları zannıyla dünya üzerindeki huzur bozucularına.

    o bir çocuğun saflığıyla işret evinden çıkan adamı huzura ermiş bir baba, kapı önünde onu geçiren kadınlardan birini refikası diğerini validesi; içerdeki gülüşenleri de kerimeleri sanmıyordu; bizzat öyle görüyordu. su-i zannı tanımadığı, bilmediği gibi hüsn-ü zannın memuru değil, hüsn-ü zannın kendisiydi.

    ne vakit duyduğu sesi tanımladı kapalı kapılar ardında; oldu. kulağı kapandı malayaniyata, dili de kalbine tebdil oldu.

    ihsan oktay anar suskunlar'ında çerez tadında hem eğlendiriyor okuyucuyu hem de elindeki ekmekle aç gönülleri de doyuruyor ve hal diliyle şöyle diyor:

    "ben ermeden, olmadan, söylüyorum bu sözleri; naz makamında biri de değilim, her güzel söz söyleyene de kanmayın; her "hakikat" sunuyorum diyene açmayın sinenizi. kandırırlar. ama kimseyi hor görmeyin. "beni mi çağırdınız" diye gelen biri "hızır" da olabilir, "eflatun" da; "neden geldin" demeyin; hele hele "hadi be git işine" hiç demeyin; hoş geldin deyin buyur edin. koşuşturmacalarınız arasında şikayet ettiğiniz sıkıntılarınızın, dertlerinizin dermanını elinizin tersiyle itmeyin."

    mustafa kutlu'nun sır isimli bir hikaye kitabı var; bir solukta okunacak incelikte ve lezzette. eflatun'un, evinden çıkıp, mevlevihane'ye uzanan yolculuğuna benzer bölümünde, tasavvuf ehli bir müridin, köyünün pınarlarından doldurduğu suyu mürşidine götürmek için yola koyulması, yolculukta başına gelenler, büyük şehirde otobüsten inmesiyle yeni büyük dergaha gidene dek yaşadıkları, dergaha varışı ve efendisinin sır oluşu anına kadar gördükleri ve bunlara takındığı tavırı anlatan. çok etkileyiciydi. efendisi adamın saflığı ile edindiği derece karşısında bir kendine bakmış bir de aynaya; siyasetçiler, bankacılar, esnaflar, şunlar bunlarla dolu dergahına kavuğunu bırakıp sır olmuştu.

    "kusur benim imzamdır" diyen uzun ihsan efendi'nin müridi de eflatun.

    o sırlara vakıf olmaya doğru giden yolda karşılaştığı cimri, obur, kibir sahibi, kıskanç, yalancı, tembel, hımbıl, aldatan ve aldananlarca dövülüyor, sövülüyor ama yine de kabahati kendinde buluyor.

    eflatun kaybedilmiş inceliktir. kaybettiğimiz insaniyetin yitirilmiş erdemidir.

    suskunlar, eflatun'un şahsında insanın yitirilmiş cennetini mi anlatıyordu?
  • birhan keskin'e ait bir şiirde geçen romantik renk.

    "okyanusun ortasında bir ada olsun , küçük, eflatun"

    ve nickimin ilham kaynağı.

    (bkz: aksi melek/#23480424)
  • "karanlıktan korkan bir çocuğu kolaylıkla affedebiliriz. hayattaki gerçek trajedi yetişkinlerin aydınlıktan korkmasıdır."
  • eşimin "super" diye ifade ettiği ve ilk arabada dinleyip uzun süredir dinlemediğim kalitede müzik yaptığını daha ikinci parçasında karar verdiğim, çok eğlendiğim süper bir performans sergilediği konserine gittiğim türk müziğinde iyi bir yere geleceğini düşündüğüm şarkıcı.

    tiril tiril dinlenmeli dinlettirilmeli.

    neden haala tanınmadığını da anlamış değilim. bunu şu örnekle açıklamak isterim:

    eşim albümünü başkasına kaptırdığından bir tane daha almak için d&r a gittik ve rafta göremeyince görevliye sorduk. görevli bilmediğini ama bir kontrol edeceğini söyleyip raflara yöneldi ve "m" harfine bakmaya başladı. bende kafasında eflatun'u "mor" olarak düşündüğünü farkettim. bu kadar olur.
hesabın var mı? giriş yap