• iyi ve kötü anlamda hayal dahi edemeyeceğim şeyler üst üste gerçekleşti. ben biraz daha büyüdüm, 19 falan oldum. hayata bakışım değişti. dışına ağlamak da ayıp değilmiş iyice öğrendim.
  • depremde adana'da, 2 aylarını yeni doldurmuş 2 bebekleydik. bizde hiçbir şey yok, yakınlarımız sevdiklerimiz hep iyi, binamız da sağlam çok şükür. o yüzden herhangi bir şey demeye çok utanıyorum ama o kadar korktuk ki. yani biliyorum bunu söylemek bana düşmez ama ben sabaha karşı olan depremde kucağımda bir bebeğimle, öğlen olan depremde de diğer bebeğimle öyle dehşetli korktum ki. bir yandan da diğer bebeğim o an kucağımda değil ve ne yapabileceğim bir şey var ne de o suçluluk duygusuyla baş etmenin herhangi bir yolu. neyse ikinci depremden hemen sonra mersin'e kaçıp ondan iki gün sonra da ankara'ya döndük.

    insanın 24 saati 2 bebekle geçince hakikaten başka bir dünyada yaşıyor. farkına bu kadar varmamıştım zaman geçtikçe anlıyorum, ben cidden çok korkmuşum.

    günün birinde hayatta sadece üzerindeki pijamayla kalabilecek olmak çok ağır.

    40 gün sonra hala işeyecek yer dahi bulamayabilecek olmak çok ağır.

    o çocukları bebekleri düşünüyorum, kimbilir hangisinin başına ne geldi veya gelecek, bunların her biri birilerinin kuzusuydu şimdi nerelerde neler yaşayacaklar, bu çok ağır. aynı şeyin benim kuzularımın da başına gelebileceğini bilmek çok ağır.

    ve bütün bunlar yaşanırken bir seçim yapılacak. bu kahrın bütün sorumlusunun tekrar seçilebilme ihtimali çok ağır.

    bunu kaldıramıyorum.

    eşim, kendi alanında ve tecrübesinde türkiye'de kalan sayılı mühendisten biri. gitmediyse de yurtdışına çalışıyor. o yüzden aslında yolumuz gayet açık ama biz istemedik. anamız babamız burada, biz burada olmayı seviyoruz dedik.

    "seçimden sonra bunlar yine kazanırsa gider miyiz" diye zaten konuşuyorduk ama bu ihtimal benim için artık ete kemiğe büründü. çünkü ben o ağır ihtimallerle yaşamak istemiyorum. "gider miyiz" sorusunun kökünde hep kızlarımın alacağı eğitim ve yaşayacağı toplumsal iklim vardı, bunlar elbette hala var ama bir sürü şey daha var artık. elimde imkan varken, 6 şubat sonrasını yaşayabileceğim bir yerde ısrar etmeyi hem saçma hem de çocuklarıma haksızlık olarak görüyorum.

    bir yandan da, 20 şubat depreminden sonra babamın söylediği bir şey var, aklımdan gitmiyor.

    6 şubattan sonra ankara'ya annem ve babamla geldik. 20 şubatta, depremden önceki bir saatte "yarın dönelim artık biz" dediler. etmeyin tutmayın kalın işte burada diye bir sürü dil döktük ikna edemedik. o gün yine deprem oldu yine ikna edemedik.

    ertesi gün annemle babamı aşti'ye götürürken babam dedi ki "yavrum endişenizi anlıyorum, haklısınız ama orası bizim evimiz. nasıl dönmeyelim? eğer bize bir şey olursa olur, ne yapalım ama bir daha deprem olur da sağlam kalırsak belki bir şeylere faydamız olur. bizim orada olmamız gerekir."

    orada olmamız gerekir'den çıkamıyorum.

    bir yandan "korkarım mücrim gibi baktıkça istikbalime,"

    ama diğer yandan da,

    "yaşamak görevdir yangın yerinde."
  • kapattım kendimi tüm ilişkilere aşk mı gerek yok dostluk mu gerek yok ufacık ailem o da mecburiyetten dışa susuyorum ama sadece susuyorum fakat kendime günlük tutuyorum çünkü beni benden daha iyi dinleyen kimse yok kıymetim de pek yok yalnızlığımla baş başayım her gün dilediğim gibi yaşıyorum yapayalnız
  • “yarın...
    yine yarın...
    yine yarın...
    sürüklenip gidiyor
    böyle bu boş yaşam.”
  • hassas kalpli olmak beni çok yoruyor. herkes için en iyisini düşünmek, insanlar için fedakarlık yapmak beni yoruyor. herkes iyi olsun isteğinden kendimi kurtaramıyorum. keşke duygusuz, düşüncesiz. dümdüz düşünen birisi olsaydım. derin düşünmek, empati kurmak, hassas olmak bu dünyada o kadar zor ki.
  • bugün hayatımda ilk defa bir adım daha ileri gittim. yıllardır düşündüğüm şeyi yapmaya bi adım daha yaklaştım. ilaç dolabını açtım çekmeceleri karıştırdım. istediğim ilacı bulamadım, nerede olduğunu biliyordum ama gidip almak yerine kendime başka bi ilaç seçtim. açtım haplarla bakıştım, biraz da prospektüsü okudum, beklediğim şeyler yazıyodu beğendim. hayallerim de bir sonraki boyuta taşındı artık, hepsini kırıp içtiğimi düşündüm ama sonra yapamadım ve kutuya geri koyup kaldırdım. bu işin sonu nereye varacak bilmiyorum ama kendimi uzun yıllar yaşarken hayal edemiyorum.
  • ülkemizin sınırları mı daha büyük, yoksa sabrımın sınırları mı…
  • söylemek istediğim o kadar çok şey var ki sözlük. kızacak, küsecek, gülecek, anlatacak bir sürü şey… bu sessizliğin içinde kızgınlığım diniyor da küskünlüğüm bir türlü dinmiyor. yine de, ben bazen evlerin çatılarında deniz görüyorum.
  • iyi ki bir aydın ve entelektüel olacak şekilde yetiştirilmedim. bu yönde bir tedrisattan geçmedim. öbür türlü bu unvanlara sahip olmanın sorumluluklarını taşımak zorunda kalacaktım. ben bir oy dahi kullanmıyorum. yurttaşlık sorumluluğumdan bile vazgeçtim.

    benim bu ülkeye katabileceğim bir değer söz konusu değil. bir değer katmak için gereken beceri, azim ve çalışkanlığın bende öteden beri mevcut olmadığını söyleyebilirim.
  • bu zamana kadar sevilmeyi haketmeyecek ne yaptım acaba? çok merak ediyorum gerçekten. niye hep bencil insanlar çıkıyo karşıma. benim yansımam mı bu insanlar. sözlük vallahi dikkat ediyorum. biriyle tanışınca o da sever mi ister mi hep sorguluyorum. keşke şu an sihirli kürem olsa nerde ne yanlış yapıyorum gösterse. kendi kendime bulamıcam belli. :(

    biliyorum sözlükçüm bütün profil depresif şeylerle doldu ama napim senden başka rahatça konuşabileceğim kimsem yok. senden de özür dilerim
hesabın var mı? giriş yap