36 entry daha
  • bazı açılardan pi'nin tamamlayıcısı olan film. derin bir nefes alarak izlenmesi gereken bir film aynı zamanda. çünkü film boyunca nefesinizi tuttuğunuzu fark ediyorsunuz. hem de en sakin, yavaş, dingin sahnelerde bile.

    --- spoiler ---

    aronofsky anladığım kadarıyla kahramanlarını uç noktalarda dolaştırmayı seven bir yönetmen. pi'de sol yarıküresi anormal çalışan ve tüm bağlantıları anında görebilen eleman ruhunda eksik olan bir şeyler yüzünden en sonunda matkapla kafasını deliyordu. burada da -cheesy new ager terminolojisi kullanalım- "kalp çakrası" fazlasıyla açık bir adamın 1000 sene boyunca parçaları bir türlü birleştiremediğini görüyoruz. o 1000 sene içinde kafasını biraz kullanabilse bir döngüye girmiş olduğunu anlayabilirdi belki. bu durumda pi'deki zihin ile buradaki kalp bir araya geldiğinde mükemmel insanı, belki de nietzsche'nin aradığı üstün insanı buluruz bence.

    öte yandan filmin bazı eksileri var. okuduğum bazı eleştirilerde "çok güzel kimyaları var, aşkı pek güzel yansıtmışlar" denen weisz ile jackman arasındaki "aşk" bana sorarsanız zayıf kalmış. daha doğrusu jackman tarafı zayıf kalmış. bir türlü zihinlerde derinleşemiyor o aşk - tamam jackman 2006'da çılgınlar gibi bir çare arıyor ama weisz'ı göz ardı etme pahasına arıyor bu çareyi ve de çevresindeki herkese bağırıp çağırıp poz atma pahasına. tek bir insanı çılgınlar gibi sevip diğer herkesi itip kakma miti bana saçma bir ilüzyon gibi gelir hep. ya sevgi bir insanın tüm varlığına iner - bazen tek bir kişi üzerinde yoğunlaşır - ya da yoktur böyle birşey. saf bedensel haz arayışıdır onun dışındakiler. o yüzden mesela bir kediye tekme atan birisinin "ah ben seni çok seviyorum, öyle aşığım, böyle bağlıyım" demesi bana hep vücut kimyasallarına bağlılık gibi gelir. what the bleep do we know'da daha ayrıntılı olarak belirtildiği gibi.

    bu yüzden hugh jackman'in 2006 ve 2500 sahnelerinde tam oturmadığını ama 1500'de tam istediği rolü bulduğunu düşünüyorum. weisz ise constantine'de hayran olduğum bir hatundu, burada daha da arttı. özellikle 2006'daki kanserli versiyonu o kadar iyi yansıtmış ki şaşkına dönüyor insan.

    zamanın lineer olmama durumuyla ilgili son dönemde epey çok film/dizi/kitap izledik, okuduk. burada da benzer bir durum var. bitişin başlangıç olması, kuyruğunu ısıran yılan. şu meşhur benzen halkası hikayesinde olduğu gibi. 6 karbon nasıl lineer dizilir de benzenin özelliklerini gösterebilir diye epeyce bir kafayı yiyen friedrich kekule en sonunda rüyasında kuyruğunu ısıran bir yılan görür ve benzen karbonlarının aslında halka gibi dizildiğini bulur. şimdi kolektif bilincimiz yavaş yavaş zamanın böyle olabileceğini kavramaya başlıyor. zaten underground kaynakların arasına dalmış olan ve kolektif bilincin programlamasını - ki o çok güçlü bir programlamadır - bir nebze bırakabilmiş bireylerin bildiği bir şey bu. filmde de 3 zaman çizgisi paralel gidiyor ve bazen etkileşiyor da. en sonunda da son başlangıca bağlanıyor. finaldeki yıldızın ölümü ise muhtemelen çok uzun bir süre eşini benzerini göremeyeceğimiz güzellikte sahneler içeriyor. özellikle içe çöküşten sonraki sessiz birkaç saniyenin gerilimi muhteşem.

    --- spoiler ---

    sonuçta birden fazla izlenmesi gereken filmler listesine eklenmesi gereken bir film bu. müzikler ise en baştan itibaren olağanüstü, soundtrack'ini de bulup arşive katmak şart.
498 entry daha
hesabın var mı? giriş yap