2311 entry daha
  • bayadır yazmışım bu başlığa. tüm yazdıklarımı bir entryde toparladım belki birileri faydalanır. (düzeltmelere açıktır).

    ----> quid pro quo: mukabele, bir şey karşılığında bir şey
    the government has promised food aid as a quid pro quo for the stopping of violence.

    ----> cast a pall over: gölge düşürme
    the news of nick's accident cast a pall over the celebrations.

    ----> achilles' heel: zayıf nokta
    maths has always been my achilles heel.

    ----> off the shelf: satılmaya hazır ürün

    ----> let alone: bir şeye vurgu yapmak. "bırakın şunu yapmayı bunu bile yapmaz" gibi bir cümle kurmak isterseniz.
    brian would never even read a newspaper, let alone a book.

    ----> wring something from someone: birini size bir şey vermek veya söylemek için zorlamak.
    congress is seeking to wring concessions from a weakened president.

    ----> take a swipe at: bir kişi veya grubu eleştirmek veya hakaret etmek.
    she took a swipe at her former company in her latest column.

    ----> laundry list: bir şeylerin oldukça uzun listesi
    there's a whole laundry list of things to do.

    ----> give away: sırrını açığa çıkarma, ele verme.

    ----> get word: öğrenmek, haber almak.

    ----> foci: focus kelimesinin çoğulu.

    ----> rule out: bir şeyin olma imkanını ortadan kaldırma
    this recent wave of terrorism has ruled out any chance of peace talks.

    ----> cannibalize: havacılıkta uçamayacak durumda olan araçların işe yarar parçalarını söküp uçabilecek durumda olan araca takma

    ----> make no bones about: şüphesiz

    ----> as the time goes by: zaman geçtikçe, gel zaman git zaman

    ----> sino: çin'i, çin kültürünü veya halkını temsil eder.
    sino-soviet tension is rising.

    ----> flanker: bilinen bir markanın altında piyasaya çıkarılan yeni ürün, yan ürün.

    ----> skin in the game: bir işi gerçekleştirmek uğruna maddi riske girmek

    ----> leave someone in the lurch: birini terk ederek kötü/zor bir duruma düşürmek

    ----> vis-à-vis : karşı, karşısında
    what worries us is the competitive edge that foreign companies have vis-à-vis british firms.

    ----> looking forward to: dört gözle beklemek

    ----> pay attention to: dikkatini vermek

    ----> go with the flow: (kendini veya bir şeyi) olayların akışına bırakmak

    ----> put up with: katlanmak (acı, stresli bir durum vb)

    ----> take sth for granted: yapılan iyiliği görev gereği yapıldığını kabul etme, iyiliğe şükran/minnet duymama

    ----> once and for all: ilk ve son olarak

    ----> the big time: bir toplantı veya aktivitede geçirilen eğlenceli/değerli vakit

    ----> have a sweet tooth: şekere/şekerli yiyeceklere düşkün olmak

    ----> go over someone's head: daha yetkili birine gitmek (konuşmak vb için)

    ----> get out of hand: çığrından çıkmak

    ----> to hit the rock bottom: çok moralsiz, dibe vurmuş hissetme

    ----> to the letter : harfi harfine

    ----> have somebody over a barrel: hiçbir seçeneği olmamak, ipleri başkasının elinde olmak.
    she knows ı need the work so she's got me over a barrel in terms of what she pays me.

    ----> not to mention: bundan bahsetmiyorum bile. yukardaki let alone ile yakın anlamlı, vurgu için kullanılıyor.

    ----> wild card: durumu/tavrı sürpriz olabilen biri veya bir şey
    the wild card in this election is the green party- no one knows exactly how much support they will get.

    ----> double down: daha inatçı veya krarlı olmak

    ----> hindsight: bir şeyin öenmini veya niteliğini sonradan kavrama
    ın hindsight, it would have been better to wait.

    ----> take a toll: olumsuz anlamda etkilemek
    the constant stress takes its toll on emergency room workers.

    ----> silver bullet : uzun süredir devam eden bir sorunu çabucak çözüveren bir çözüm anlamına gelebilecek ifade.

    ----> layman's terms: herkesin anlayabileceği şekilde -mesela meslekten olmayan birine mesleğinizle ilgili birşey- anlatmak.

    ----> cutting edge: bir şeyin geliştirilmesindeki en son veya en ileri aşama.
    aesa radars are the cutting-edge in aerial sensors.

    here to stay: kalıcı olmak
    ---> higher oil prices are here to stay, so we'd better get used to them.

    iron out: pürüzleri, sorunları gidermek.
    ---> we're still trying to iron out a few problems with the computer system.

    draw ire: tepki, öfke çekmek.
    ---> the chairman draws ire due to his racist statements.

    inter alia: diğerlerine ilaveten, yanı sıra
    ---> the study includes, inter alia, computers, aircraft, and pharmaceuticals.

    peg down: açıkça ifade etmek, açıkça tanımlamak.
    ---> i cannot peg down the rules for this game.

    rule of thumb: göz kararı, yaklaşık kabaca hesap.
    ---> as a rule of thumb the costs will be 10 billions dollars.

    be none the wiser:
    1) bir şeyin açıklanmış olmasına rağmen onu anlamamış olmak.
    ---> the investigation has been going on for months, and we're still none the wiser about the true cause of the accident.
    2) olup biten bir olayın hiç farkına varamayan birisi için kullanılır.
    ---> ı borrowed his car and returned it, and he was none the wiser.

    run afoul of: ters düşmek
    ---> under current rules, articles that appear during registration could run afoul of securities laws.

    chug along: (daha önceden olduğu gibi) gelişen veya yoluna istikrarlı şekilde devam eden şey.
    ---> curiosity launched in 2011, landed on the red planet in 2012, and has been steadily chugging along ever since.

    cast a pall over: gölge düşürme
    ----> the news of nick's accident cast a pall over the celebrations.

    --> cart before the horse: geleneksel ya da kültürel olarak beklenen bir düzene ya da ilişkiye aykırı bir şey yapıldığını belirtmek için kullanılır.

    --> worth a shot: denemeye değer

    --> elephant in the room: kimsenin hakkında konuşmak istemediği aşikar sorun.

    --> rank and file: bir organizasyonun liderinin aleyhtarı sıradan üyeleri. aşağı tabaka, halk kesimi gibi anlamları da var.

    --> hence the name: adından da anlaşılacağı gibi, adı üstünde.

    --> be on the ball: tetikte olmak, uyanık olmak.

    --> be like a bear with a sore head: huysuz, aksi olmak

    --> once and for all: son olarak; bir daha ...mamak/memek üzere. yani örneğin bir konu bir daha tartışılmamak üzere karara bağlanıyorsa kullanılır.

    ++ turn a blind eye: görmezden gelmek

    ++ dumb down: bir içeriği daha geniş bir kitle için daha çekici veya erişilebilir hale getirmek için onu daha az karmaşık, nüanslı veya entelektüel olarak daha az zorlayıcı hale getirmek

    ++ tone deaf: özellikle kamuoyu duyarlılığı, görüşü veya beğenisi ile ilgili konularda geniş bir duyarsızlığa veya algı eksikliğine sahip olmak

    ++ when all is said and done: nihai bir genel açıklama veya karar için kullanılır, tüm bunlardan sonra veya her şey düşünüp tartıldığında gibi anlamları vardır
    ----------- it won't be easy, but when all is said and done, we'll be glad we did it.

    ++ more haste less speed: acele işe şeytan karışır.

    ++ ab initio: (latince kökenli) en baştan.
    ----------- we theorists remain decades away from true ab initio calculations.

    ++ to say the least: en hafif/kibar deyimiyle

    ++ false flag: aslında sorumlu olmayan bir grup tarafından gerçekleştirilmiş gibi gösterilen bir siyasi veya askeri eylem

    ++ talking to god on the big white phone: gavura vurur gibi içip kör kütük sarhoş olduktan sonra klozetin başına oturup kusmayı ifade ediyormuş. genellikle "owwww god böööüüüüğghhh" diye bağırarak kusunca ortaya çıkan bir deyim oldu sanırım.

    ++ out of the blue: hop diye, bir anda, damdan düşer gibi.

    ++ hit the spot: turnayı gözünden vurmak.

    ++ with a whole skin: burnu bile kanamadan, sıyrık bile almadan.

    ++ jump for joy: zil takıp oynamak, çok sevinmek.

    ++ rooted the spot: bir yere çakılıp kalmış (üzüntü, elem, şaşkınlık vb den dolayı)

    ++ on second thoughts: (az önce verilen karardan vazgeçtikten sonra) şimdi düşündüm de, iyice düşününce vb.

    ++ there and then: hemen oracıkta.

    ++ down to the last detail: son detayına kadar.

    ++ come to senses: akıllanma, hatasını anlama.

    ++ out of sight out of mind: gözden ırak olan gönülden de ırak olur.

    ++ another day another dollar: her şey aynı, değişen bir şey yok.

    ++ be hard on yourself: kendine haksızlık etmek.

    ++ another country heard from: bir sen eksiktin, buyur burdan yak.

    ++ speak of the devil: iti an çomağı hazırla.

    ++ another bite at a cherry: ikinci bir şans/fırsat.

    ++ have a sweet tooth: şekere/şekerli yiyeceklere düşkün olmak.

    ++ silver bullet: uzun süredir devam eden bir sorunu çabucak çözüveren bir çözüm anlamına gelebilecek ifade.

    ++ dance to someone's tune: bir dediğini iki etmemek.

    ++ take something with a pinch of salt: ihtiyatla yaklaşmak.
    (bkz: #118956630)

    ++ tip the scale: ağır basmak, sonucu etkileyecek güçte olmak.

    ++ easier said than done: demesi kolay tabii, bekara karı boşamak kolay

    ++ put your money where your mouth is: bir şeyi desteklediğinizi veya inandığınızı sadece sözlerinizle değil, eylemlerinizle de göstermek.

    ++ be at ones's beck and call: (birinin) daima her arzusunu yerine getirmeye hazır olmak.
548 entry daha
hesabın var mı? giriş yap