2 entry daha
  • film tüm türkiye'de aynı altyazıyla mı gösterimde bilmiyorum, ama ben olivium'da izledim ve film başarken dikkat ettim, "lazer altyazı: fono yazıyordu" ya da "fono film", ikisinden biri. özellikle yakın plan çekimlerde altyazı kesinlikle okunmuyor ve doğal olarak hiçbir şey anlaşılmıyor. ilk sahne başta olmak üzere defalarca aynı şey tekrarlandığından, ettiğim küfrün haddi hesabı yok.

    filme gelince.. çok açık ve net söylüyorum, 21.30 seansında gittiğim bu filmin gerçekten başladığını saat 23.00'te hissettim. sanırım bitmesine 15 veya 25 dakika kalmıştı. o ana kadar ne bir heyecan, ne bir aksiyon vardı. yönetmen bize paso ceset ve fotoğraf gösteriyor. tamam, anamorphosis büyüsünü vermeye çalışmış ama ben katilin kurbanları nasıl öldürdüğünü göremedikten sonra nasıl etkileneyim, niye gerileyim ki?

    simetri hastası dedektif genel olarak rolünde başarılıydı. ancak tüm hikayenin neden onun üzerinde kurulduğunu anlayamadım. film bittiğinde ister istemez, "ee ne oldu ki şimdi" demekten kendinizi alamıyorsunuz. yani tüm bu uncle eddie mevzusu, o son kareyi yakalamak için miydi?

    bu filmin şahsıma en büyük faydası, kim ne derse desin, saw serisine kurban olmaya devam etmem gerektiğini göstermesi oldu.
    ha, bir de çok hoşuma giden bir sahne vardı, ki aklımda kalan en 'etkileyici' kare buydu. dedektif, süpermarkete alışverişe gitti. bir şeyler alıp, kasaya geçti. kasiyer kız, fiyatını okuttuğu ürünleri kasanın diğer tarafına bırakmak yerine, önündeki geniş kese kağıdına doldurdu. bence bu işin ülkemizde de böyle olması lazım. hem pratik hem de müşteriyi memnun edecek bir hizmet. tabii bir seri katil filminden böyle bir ders çıkarmak da ilginç, doğrudur.

    nitekim, hayatınızda özel bir köşeye koyacağınız bir film değil. izlemeyen, çok şey kaybetmez.
7 entry daha
hesabın var mı? giriş yap