5 entry daha
  • bir kara film gibi de izlenebilecek kasvetli bir iran filmi.

    ölen bir anneden kalan yüklü servetin paylaşımı sırasında yaşanan kavgaların hikâyesidir rüzgârın satrancı. mesafeli bir kamera, fiziki olarak ağır, durgun ama iç çatışma yaşadıkları için hırslı, intikam güdüsüyle yol alan kahramanları kayda geçirir. polisiye araştırma sonuçsuz kalsa da para düşkünü aile üyelerinin her biri kendi çıkarları doğrultusunda hareket ederek servetin tek sahibi olmaya çalışır.

    film bir polisiye gibi görünse de 20. yüzyıl başlarındaki iran'ın tutuculuğunu, ataerkil ilişkilerin dayanılmaz ağırlığını, kadınların ise bu çeperi delme gayretlerini anlatır. servetin hep tek kişide toplanma gayreti toplumcu bir dünya görüşünün iran halkına ne denli uzak olduğunun açık bir kanıtıdır. herkes herkese düşmandır adeta. hatta sürekli tekerlekli sandalyesiyle görünen engelli kadın bile nefretle doludur.

    filmdeki gerilim cinayet araştırması sürerken daha da artar. polislerin mahzene indikleri bölüm doruk noktasıdır mesela. anlaşılacağı üzere finalde beklenmedik bir hadise bizi bekliyordur.

    olaylar devam ederken yönetmen araya sosyal konulu bir belgeseli andıran görüntüler monte eder: çamaşır yıkayan kadınlar miras kavgasına tutuşan aile fertleri hakkında atıp tutarlar ama hangisi gerçektir, emin olamayız. yönetmen kesin bir yoruma ulaştırmaz seyirciyi, ahlaki-didaktik vurgulardan da özellikle kaçınır. bu anlamda film iki kanaldan finale doğru ilerler.

    ruhumu epey karartan bir film oldu diyebilirim. iran sinemasını seviyorum.
4 entry daha
hesabın var mı? giriş yap