252 entry daha
  • önsöz: bu entry sizin değil benim kitapla kurduğum ilişkinin tezahürüdür. kitap hakkında bilgi içermemektedir. yazılmışları tekrarlamak değildir niyetim, veronika nihayetinde 200 sayfalık, intihar, yaşam gayesi ve yeniden yaşama tutunuşu konu kalan bir kitaptır.

    bir süredir yurtdışındayım. bir süre daha burada kalacağım. valiz hacmi sınırlı, ek bagaj pahalı. 4 kitap dedim kendi kendime. fiziksel olarak yanında olmasını istediğin dört kitap seç fazlası şımarıklığa girer. yeni, okumadığım bir kitap almaya cesaret edemedim yanıma, sanki oda arkadaşı seçiyor gibi en iyi bildiklerimden seçtim yine. konfor alanı 6 metrekarelik bir oda değildir sadece, bazen 4 kitap olur. her birini tekrar tekrar okuyacağım fırsat buldukça. yağmuru bol bir şehir, geniş okuma fırsatları sunar. her neyse, dört kitaptan biri veronika, diğerlerine de geleceğim zaman içinde.

    2015 yılının ekim ayının sonlarına tanıştım veronikayla. hayatımın en buhranlı dönemlerinden biriydi. o yaşıma kadar, ki henüz 19 yaşındaydım, başarılar silsilesi olarak giden hayatım, son bir yılda tepetaklak olmuştu. düpedüz ilk depresyonumu deneyimliyordum işte, bir yandan da büyüyordum.. bugünden bakınca anlaşılabilir, ama o günden bakınca uçurumun rüzgarı yüzümdeydi. 2015 yılında, o tarihten sonra hayatımın 8 yılının tamamına ambargo koyacağını henüz bilmediğim* biri tarafından hediye edildi veronika bana. anlatacaklarım var. *

    bazı kitaplar vardır, deha seviyesinde bir kurguya sahiptir, benim için ıtalo calvino'nun "bir kış gecesi eğer bir yolcu'su" öyledir. ihsan oktay anar, ki dünya çapında yaşayan en büyük yazarlardan biri olduğu kanaatindeyim, bu hususta iliklenmemiş düğme bırakmaz mesela. okurken, sanki vals yapar kitap parmaklarınızın ucunda, tarifsiz bir keyif verir. veronika bunlardan biri değil.

    bazı kitaplar vardır, karmaşık ancak akıcı, sürükleyici bir kurguya sahiptir, akar gider kitap elinizden. basit bir alt metin, sürükleyici bir anlatım, damakta tat bırakan bir son. amin maalouf'u pek çok kez böyle deneyimledim ben. veronika bunlardan biri de değil.

    bazı kitaplar vardır yine, büyük bir alt metni basit kelimelere indirgemeyi başarmış , büyük anlatıları bir, belki bir kaç yüz sayfaya sığdırmıştır. herhalde en iyi örneği aylak adam'dır.* ama, benim itikadımca, veronika bunlardan biri de değil.

    çok kitap vardır ya, ama son olarak, bazı kitaplar vardır, büyük bir kara taş gibi oturtur insanın içine sıkıntıyı. söküp atamaz insan onu. boğazına sarılır. oblomov'dur işte, tutunamayanlar'dır, anayurt oteli, hatta kürk mantolu madonna'dır. işin ilginci, veronika bunlardan biri de değil.

    veronika bir oluşun hikayesi benim için, bir olmuşun değil. veronika göle giden yolun ortasında bir patika, gölün kendisi değil. ne çiçek açmış bir kiraz ağacı, ne kıpkızıl napolyon kirazı. sürecin kendisi veronika. sahi, neden ölmek istiyor veronika? yalnızlık mı, toplum baskısı mı, ya da doktorunun deyimiyle kronik depresyon mu? nereden geliyor veronika? ya da nereye varıyor nihayetinde? piyano dinlemeyi seven bir şizofren mi yaşama tutunduruyor veronika'yı? ya da yarı mistik, dini bir kardeşlik mi yaşamanın değerli olduğunu hatırlatıyor veronika'ya? bana kalırsa, her ne kadar bir kavşağı, bir dönüm noktasını konu ediniyor gibi görünse de, bilakis dümdüz bir yol veronika. ölmeye karar verir, ölemez. ölümü arzular ve yeni denemelerde bulunmaya karar verir. ölemez. nihayetinde ölmekten vazgeçer veronika. ancak bu kez de ölüm onu peşini bırakmaz, kalbinin dayanamayacağını söyler doktoru. beklenenden fazla dayanır. bekledikçe kucaklaştığı ölümün soğuk yüzünü görür veronika. peki sonra? coelho garantisini verebilir mi mesela veronika'nın sonsuza kadar mutlu yaşadığının. verebilseydi de vermezdi. bilmiyoruz. veronika'nın 97 yılındaki intihar girişiminden 6 yıl sonra, 27 yaş bunalımını yaşarken mesela, başarılı bir intihara girişip girişmediği hakkında bir bilgimiz yok. çünkü, veronika geçmişten süregelen ya da geleceğe vaatlerde bulunan bir hikayeden çok, geçmişi ve geleceği müphem kılan, yolun yalnızca ince, küçük bir kesitini gösteren bir hikaye. en azından benim için öyle. başlangıcı ve sonu olmayan bir oluş. rasgele bir günlükten rasgele bir kaç sayfa. sonra ne oldu? bilmiyoruz.

    veronika, yanımda dünyanın bir başka ucuna getirdiğim 4 kitaptan biri olmasının nedeni, ne beni yeni depresyonlardan koruyacak bir sigorta olduğunu düşünmem ne de defalarca okuyup, derinlere nüfuz etmeyi arzuluyor olmam. yalnızca kapağının hemen arkasında, el yazısıyla yazılmış bir alıntı için getirdim.* veronika dümdüz bir yol, henüz başında mı, yoksa sonunda mı olduğumu bilmediğim bir patika benim içimde uzanan. geçmişle ve gelecekle barışmanın bir yolu belki. bilmiyorum. onu hatırlamak için alıp koydum başucuma. şöyle diyordu el yazısının sahibi, veronika'nın kaleminden:

    "yaşamıma bir anlam kazandırdığın için sana teşekkür ediyorum. bütün bu başıma gelenleri yaşamak için gelmişim bu dünyaya: intihar girişimi, kalbimi yıpratmam, seninle tanışmam, bu şatoya gelmemiz, hepsi yüzümü ruhuna nakşetmek içindi. bu dünyaya tek bir nedenle gelmişim, anlıyorum, seni resme, çıktığın yola yeniden döndürmek için. yaşamımı boşa harcamadığımı bilmek istiyorum."
3 entry daha
hesabın var mı? giriş yap