228 entry daha
  • 1946 senesinde erzurum aşkale'nin dallı köyünde doğan arif sağ, 12-13 yaşına kadar kendi geleneksel köy kültürüyle yetişmiştir. müzikle aklının erdiği günden beri tanışıklığı vardır. köylerde koyun, kuzu otlatıyorsanız, kavalla tanışırsınız zaten. eğer arif sağ'ın köyü gibi bir alevi köyüyse; orada cem, cemaat vardır, bağlamayla tanışırsınız. düğünü vardır, davulla zurnayla tanışırsınız. arif sağ'ın da müzikle ilk tanışıklığı beş-altı yaşlarında kavalla olmuştur. daha sonra bağlamaya karşı tutkuları başlar.

    o günlerde bağlamayla para kazanıldığını bilmez. bu dediğim tarih 1952'lere rastlar. köy ekonomisi içinde en yakın meslek babasının mesleğidir. babası ne yapıyorsa o da onu yapmaya niyetlidir. ilkokulu bitirir, istanbul'a gelir. istanbul'da müzik dünyası ile tanışır. o günün koşullarında profesyonel olarak ekmek parası kazanan insanları görür.

    istanbul'a anadolu'daki her insanın geliş sebebi ne ise o sebeple gelir. bu sebeplerin hepsi ekonomiktir. köylerdeki toprağın insanlara artık yetmediği, insanları doyuramadığı bir döneme gelinmiştir. dolayısıyla anadolu insanının gurbetçilik geleneği başlamıştır. o zamanlar istanbul'u gurbet mekanı olarak düşünülür, yarınlarda sılaya geri dönüleceği umut edilirdi. ama arif sağ'ın istanbul'da kalışında bağlamaya hız vermesinin de nedeni olmuştur.

    o yıllarda yaşı küçüktür, anlatılanlara göre bayağı da iyi çalar, ama müzik bilgisi yoktur. küçük arif'i istanbul'da aksaray türk musiki cemiyeti'ne götürürler. 180 kişi vardır. hepsi de anadolu'dan gelen, bağlama çalan arkadaşlardır. o cemiyetin hocalığını nida tüfekçi yapıyordu. tüfekçi arif sağ'ın varlığına imza atan isim oldu. orada müziği anlayarak, düşünerek yapmaya başlayınca, arif sağ'ın bütün düşüncelerinde bir dolu değişiklik oldu. birileri yıkıldı, birileri yapıldı. arif sağ'ın müzik aşkı öyle bir noktaya ulaştı ki başka bir şey düşünemez hale geldi. dolayısıyla ekmeğinin de kapısı olmak zorunda kaldı. bunun sonucu kendiliğinden gelişen olayların sonucunda profesyonelleşti.

    arif sağ, nida tüfekçi'den bağlama dersleri alırken aşık daimi, aşık davud sulari gibi önemli geleneksel sanatçılarıyla da ilişkilerini sürdürür. onlara çıraklık yapar, onlardan birçok şey öğrenir. sağ, onları gelenek içinde birer okul, idol olarak görür. ama orada kalmak yetmez. aşıklık geleneğini sürdürmek başka meseledir.

    o yıllarda arif sağ, orhan gencebay ile de birliktedir. bu dönem çalışmaları epey satış yapmıştır. örneğin “gurbet treni” 500 bini geçmiştir. orhan gencebay'la istanbul'a aşağı yukarı aynı zamanda gelmiştir. cemiyete de beraber gitmişlerdir. 66'da radyoya beraber girerler ve beraber ayrılırlar. arabesk yaparken de birliktedirler. 75'te arif sağ o müziği tamamen durdurur. orhan gencebay yine devam eder. aslında orhan gencebay'la tarzları hiçbir zaman birbirine uymadı, ne bağlama çalma stilleri, ne de müzikleri... “gurbet treni” gibi şarkılara arabesk demenin mümkünü yoktur arif sağ'a göre. o, bugün adına “özgün” dedikleri şeydir. arabeskin kayganlığı içinde değildir, bir diriliği vardır. o yıllarda halk müziği olmayan her şeye arabesk deyip geçilir.

    67'de askerden gelir. 21 yaşında bir adamdır. köyden gelmiş, şehir kültürünü fazla hazmedememiştir. sonuçta ilkokul mezunudur. klasik müzik mi, halk müziği mi, deyiş mi, uçkur havası mı, arabesk mi, pop mu gibi bir ayrım yapacak durumda değildir. o yıllarda önünden giden, neyin iyi neyin kötü olduğunu söyleyen ciddi bir kadro olmadığından popüler olan neyse onu seçer. o zamanlar “arabesk” adı da yoktur. ona sonradan arabesk denilir. arif sağ'ın o yıllarda yaptığı gençliğinin getirdiği, popüler olana sapmaydı. ama idealini popülizm üzerine kuran kişinin sanatçı olamayacağını çok çabuk anladı.

    "gurbet treni”, “kötü kader” bir dolu sattı. 1975'te iyi bağlama çalan insanların arasına girdi. devlet konservatuarı o yıl kuruldu. geçmişi olmadığı için, iyi saz çalan her adamı öğretim üyesi yaptılar. onlardan birisi de kendisidir. bu isimlerin arasında yavuz top, nida tüfekçi, orhan dağlı da vardı.

    66-75 yılları arasındaki arif sağ ciddi yanlışlar yapmıştır. sonra o yanlış adamı ortadan kaldırmakla uğraşır. o adamın yerine 1982'de “şan tiyatrosu konserleri” ile başka bir adam yaratır. 1975'te doruktadır. plaklarının satışı 500 bini geçer, ciddi paralar kazanır. bir plaktan o zamanın parasıyla 300-500 bin lira aldığı dönemden sonra, konservatuarda ortalama bir maaşla yeni hayatına başlar. aksaray'da iki odalı, 55 metrekarelik bir evde uzun yıllar karısı ve çocuklarıyla yaşar. şöhretten gelen paranın musluğunu kısmıştır ama mutludur. bazı konularda tevazu göstermeden gerçeği söylemek gerekir. 82'den sonra bir dolu insan çıkmıştır ortaya ama onlar 82'den önce yoklardı. o insanlar vardı ama bir şeyler yaratamıyorlardı. 82'deki o çıkışın ana gerekçelerinden birisi sözsüz müzik dinleme geleneğini başlatmaktı. bunların hepsi sağ'ın kuşağı sayesinde gerçekleşti. bu kuşağın içinde tek başına arif sağ bir hiçtir. bir yapının devamı olabilmek önemlidir.

    82'de belkıs alkkale ile “türkü türkü türkiyem" konserleri verirler. hiç kimse bir ay boyunca her gece salonu tıka basa doldurmalarına inanamıştır. sonra bir kopuş başlar ki bu 87 yılına rastlar. aslında kopma değil de, durdurmadır. arif sağ'ın siyasete ciddi ciddi girişiyle başlamıştır. o dönem bir durgunluk dönemiydi.

    1987'de shp'den milletvekili seçilir. bu süreç, kendisine türkiye cumhuriyeti'nin iç yüzünü, türkiye'de politikanın nasıl yapıldığını, politikanın tabularını öğretti. parlementoya gitmeden önce, oradaki her milletvekilini kafasının bir tarafında çok önemli yerlere koyduğunu, türkiye'de halka yanlış siyaset yaptırdıklarını öğrenir. milletvekillerinin politik oyunlarla kendilerini seçtirdiklerini düşünür. onların devleti kullanarak kendilerini seçtirdikleri kanaatindedir. kendileri seçilebilsin diye seçim yasaları hazırlarlar. politika yapmayan, politikasız bir toplum yaratmak için yasalar uydururlar. milletvekili döneminde konserlere devam eder. vekilliğin mesleğine bir etkisi olmaz. o beş yıl sanatsal anlamda kendisini geri götürmez ama ileri de götürmez. 75-82 arasında nasıl müziği durdurduysa, burada da kendi gidişi içinde durulmuştur.

    bazı albümlerinde birkaç türküyü senfonik orkestralarla birlikte yorumlar. almanya'da filarmoni orkestrasıyla birlikte konserler verir. arif sağ'a göre sanatçıların tek görevi müzik yapmak değildir. diğer görevi de toplumları yönlendirmektir. bu gizli bir görevdir ve her ressamda, edebiyatçıda vardır. halk müziğin çağdaş boyutlara varmasının yolunun o klasik anlayışın ile kuracağı ortaklıktan geçeceğini söyler.

    bir zamanlar köyündeki değirmenin biteviye ritmine curasını katan çocuk, yıllarca kanatana kadar çalıştırdı parmaklarını. ancak geçirdiği rahatsızlıklar sebebiyle aktif müzik hayatını noktaladı. sanat hayatının son yıllarını halk müziğine gönül veren öğrencilerin gelişimi için adadı. şu sıralar her zaman çok özendiği fotoğrafçılık sanatıyla uğraşıyor. çektiği fotoğraflar, çalıp söylediği türküler gibi… içinize işliyor.
1 entry daha
hesabın var mı? giriş yap