5 entry daha
  • arabanın kilometre sayacı bu faaliyetin odaklarından biri olabilir ve bu vesileyle son derece müessif bir kıskançlık hastalığının en şahane emarelerinden biri sergilenebilir.

    neredeyse sadece ev ile iş arasında gidip gelmede kullanılan arabanın kilometre sayacındaki tüm değişiklikler, bir excel tablosu titizliğiyle aylar boyunca her gün bir not defterine satır satır işlenir. nadiren ev ve iş arası gidiş gelişler haricindeki kullanımlar da keza gidilen menzilin dökümüyle birlikte işlenir.

    sonra, günlerden bir gün, en olmayacak sebepten çıkan bir münakaşa sırasında el emeği göz nuru bu defter piyasaya çıkarılır ve gözünüzün önünde sallanır. defter mi? ne defteri? siz her gün eve girdikten sonra bir şekilde arabanın yanına inilerek sayaca bakılmıştır. bakılamadığı günlerde ise ertesi günün kilometresi ikiye bölünerek kat edilen standart mesafe teyit edilmiştir. çöpün neden akşamları kapıcı alsın diye kapının önüne konulmadığı ve sokaktaki çöp variline kadar götürüldüğü de bu bağlamda değerlendirilebilir.

    nasıl bir duyguya kapılmanız gerektiğini bile anlayamazsınız. hayretin hafif kaçacağını, gösterişli bir öfkenin ise kavgayı körüklemek anlamına geleceğini kestirir ve o ana en uygun duygu durumu olarak dehşette karar kılarsınız. ne diyeceğinizi bilemez halde susar kalakalırsınız. acaba bu defter, onca ay boyunca tutulmamış da sonradan işbu münakaşaya mizansen olsun diye tek oturuşta mı düzenlenmiştir? tiratlarına devam ederken defterin sayfalarını karıştırır, bu ihtimali bertaraf edecek detayları görürsünüz. örneğin, hasta olup işe gitmediğiniz günlerin, herzamanki yoldan biraz saparak annenize uğradığınız günlerin veya şehirdışı seyahatlerinizin tarihleri ve hassas kilometre değerleriyle birlikte kayıtlı olması gibi ipuçlarından defterin hakikaten altı ay önceden itibaren tutulmaya başladığına ikna olursunuz. kendi arabanızın kaç kilometrede olduğuna dikkat etmek sizin aklınızın ucundan bile geçmezken onun bu sayıları hayatının merkezine koyması fikri gülünç gelir ve gülmeye başlarsınız. bu tepkiniz ise onu iyice çileden çıkarır. defteri ona iade etmeden önce, her satırın en sağ sütununun check işaretiyle mimlenmesinin ne anlama geldiğini soracak olursunuz ve cevabınızı alırsınız: o sütun, iş çıkış saatleri civarında siz ev yolundayken mutat telefon konuşmalarıyla mevki ve istikametinizin konfirmasyonudur.

    zurnayı zırtlatan konu ise şudur: o meşum münakaşa gününden bir gün önce, hiçbir yere uğramadan doğrudan eve geleceğinizi söylediğiniz halde kilometre sayacındaki 28 kilometrelik farkı açıklamaktan aciz olmakla suçlanmaktasınızdır. ortada aldatmak gibi bir durum haşa söz konusu değildir. zaten mesele edilen şey de öyle bir sadakatsizlik değildir. mesele, "sorulduğu halde" nereye uğradığınızı net olarak açıklayamamanız, konuyu geçiştirmeniz ve böylece "dişle tırnakla inşa edilen güven"i yerle bir etmenizdir, zira o defter ilişkinin temelindeki güveni ören tuğlaları barındırmaktadır.

    ağzınız açık halde, aylar boyunca etrafınızı saran bir komplonun kurbanı gibi hissedersiniz kendinizi. ama elinde defteri sallayan kişi sizin nasıl allak bullak olduğunuzdan ziyade, yegane sorusunun cevabını almaya vermiştir bütün dikkatini. yaklaşık altı ay boyunca, evinize taşındığı ilk günden başlayarak böyle bir defteri tutmuş olmasının vahametini, böyle bir işe kalkışmanın nasıl bir zihin yapısının semptomu olduğunu kesinlikle idrak edemediğini görürsünüz. bidayette, o defteri tutmaya hangi saikler onu sevketmiştir? bu sorunun önemi yoktur. artık bağırmaktan ve ağlamaktan sesi kısılmış bir halde, sizden sadece o 28 kilometrenin açıklamasını beklemektedir. ortaya çıkan durum, bir nakliye firmasında şirket aracıyla özel işini gördüğü tespit edilen şoförün başşoföre hesap verememesinden farksızdır. bu marazi ısrar karşısında inat kalkanlarınızı kaldırıp bir önceki gün ne yaptığınızı asla öğrenemeyeceğini bildirirsiniz. önceki gün içinde bir iki saatliğine, şirketinizin işi için özel aracınızla bir yere gittiğiniz gerçeğini bilmeyecek, bilemeyecektir. sayacın bir şirket işi için 28 kilometre fark oluşturabileceğini akıl edememesine şaşarsınız. obsesyon içinde defterin düzgün işlenmesine sabitlenmiştir. o anda onu asıl sinirlendiren tek şeyin, defterde çekilmiş diş gibi eksik duran satır olduğunu düşünürsünüz çünkü münakaşa mecraından çıkmış, irsaliye koçanındaki eksik sayfayı maliye müfettişlerine nasıl açıklayacağını bilemeyen esnafın dramına dönmüştür. 28 kilometrenin esbabı mucibesini söyleseniz o rahatlayacaktır ama ya siz? sizin rahata, huzura ermeniz mümkün müdür o dakikadan sonra?

    peki 28 kilometrenin nereden kaynaklandığını söylediğiniz taktirde herşey sanki eskisi gibi olacak mı diye sorarsınız. elbette olacaktır çünkü önemli olan ilişkinizin başında birbirinize verdiğiniz "tam açıklık, komple şeffaflık" sözü yeniden geçerli olacaktır. altı ay boyunca hakkınızda bir istihbarat çalışmasının sürdürülmesi verilen bu söze ne kadar uygundur? elbette tamamen uygundur çünkü güvenmek demek takip etmemek demek değildir. dilerseniz siz de onun her anını takip edebilirsiniz çünkü "sizin gibi" saklayacak bir şeyleri yoktur. saklayacak bir şeyi olan korkmaz, susmaz, gözlerini kaçırmaz. makul, değil mi? eh madem, makul. müsadesiyle son sorunuzu sorarsınız: o günden sonra o defter kapının girişinde dursa? her akşam siz kendiniz doldurmaya devam etseniz? onun da karda kışta arabaya kadar zahmet etmesine gerek kalmasa ve çöpü de artık kapıcı toplasa? makul. makul değil mi? soru cevap seansını daha fazla zorlamanın manası olmadığına, kodu bu şekilde yazılmış bir programı compile etmeyi sürdürmenin beyhude olduğuna karar verdiğiniz an aşağı yukarı o andır.

    oturduğunuz yere iyice çökmüş, nasıl bir hasta ruhla onca zaman muhatap olduğunuzu anlamaya çalışmakla meşgulsünüzdür. suskunluğunuz karşısında, isteri krizi eşiğini aşmıştır. fakat söylediklerine konsantre olmanız mümkün değildir. sözleri sadece bir uğultu olarak kulaklarınızın civarında vızıldamaktadır. aklınızdan bin bir türlü şey geçer. arabanın servis tarihinin geçtiğini de biliyor mu? acaba sanayide sayaç sabitleyen birileri var mıdır? böylesine titiz defter tutmak karşısındakinin yalan söyleme ihtimaline takık olmanın bir işareti midir yoksa aslında kendi yalanlarını örtmas etmek için bir paravan olabilir mi? son altı ayı film şeridi yapıp başlarsınız geri sarmaya. birkaç küçük arızaya rastlarsınız ama çok da önemli şeyler değildir. kime baktın, niçin baktın gibi standart kıskançlıkları olmamıştır. bir de dönüp kendi performansınızı gözden geçirirsiniz. acaba ben bu deftere meydan verecek ne yapmış olabilirim? acaba haklı mı? acaba çok mu seviyor da sevgisini ifade etmekte mi zorlanıyor? cep telefonunuzda arayan, aranan, gelen giden mesaj kayıtları mutlaka gözden geçmiştir, hatta bir başka defter de cep trafiği konusuna tahsis edilmiştir. şüphesiz. kilometreye bakan cebinizi de didik didik etmez mi? benden önce, güven mefhumunu kim, kimler, ne şiddette yıktı da bu hallere düştü? çocukluktan mı geliyor bu sıkıntı yoksa başka bir sevgilinin marifeti mi? ve daha pek çok şeyin muhasebesi onun yanından alır başka bir boyuta götürür sizi. nejat gürçen'in arabasını kaçırıp müjde ar'la boğazda gezen mahmut hekimoğlu'nun bütün yolu bir de geri viteste gittiği sahneler bile canlanır gözünüzde.

    bir yarım saat konuşmadan geçer. onun da canı sıkkındır ve hava almaya çıkar. siz de gider dolabın üzerinde duran en büyük bavulu alırsınız, içine ona ait ne varsa sokuşturursunuz. çekmeceleri boca edersiniz, sırayla banyoda, mutfakta, portmantoda, salonda gözünüze ne çarpıyorsa hepsi bavulun içine sıkış tepiş sığar. en tepesine o defter de sığar. bavulu kapının önüne çıkarırsınız. geri döndüğünde, kapıyı sürgülediğiniz için eve giremez. bağırıp çağırarak apartmanı o saatte ayağa kaldıracak bir tiyatroya da hazırlıklısınızdır ama korktuğunuz başınıza gelmez. evin içinden, bavulu asansöre sürüklediğini duyarsınız. ev anahtarlarıyla birlikte kapıya bıraktığı sitem dolu not haricinde kendisinden bir daha haber almazsınız.

    ertesi sabah işe gitmek üzere kontağı çevirmeden önce gözünüz kilometre sayacına takılır ister istemez. defterdeki son kayıt, yani bir önceki günün kilometresi gayet net bir biçimde aklınızdadır. ancak o anda karşınızda gördüğünüz değerle defterdeki kayıtla arasında yaklaşık yedi ile sekiz yüz kilometrelik bir fark vardır. yani bu durumda defter hiçbir surette doğru değildir. bu çelişki, peşinden, o gün bugündür zihninizi kemiren soruyu getirir: o halde neydi ve niyeydi dün gece yaşananlar? işte size ömür boyu cevabını alamayacağınız bir muamma.
19 entry daha
hesabın var mı? giriş yap