20 entry daha
  • 20. yüzyılın son müzik türü denilebilir.

    aslında 80'lerin tozunu attırdığı eski devrimci, aydınlık ve umut dolu günlerin yerini bıraktığı -x- kuşağını belki de en iyi anlatan müzik türü, hatta belki de dünya üzerindeki son müzik türüdür.

    sokataki insanı anlatır brit pop, ya da sokaktaki insanın eve nasıl kapandığını.(bkz: coffee and tv) sokağa tekrar çıkmak isteyen (bkz: the sound of the streets) ama çıkamayan, çıkamadıkça tembelleşen (bkz: lazy), yorgunlaşan, uyuşuklaşan insanın globalleşme başlangıcı ile birlikte nasıl sıradanlaştığını anlatır (bkz: common people). insanların uyuşukluğu, yüzyılbaşında walter benjamin tarafından anlatılan modernizm kaynaklı uyuşukluğa benzer, ancak artık muhtelif uyanmalara karşı önlemlerini daha sıkı alan deneyimli sistemler bu halin ebedi olması için uğraşır (bkz: mis-shapes). işte brit pop bu kapana kısılmışlığı anlatır. (bkz: young men)

    60-70'lerde içinde bulunulan dünyaya uygun olan müzik türlerine kıyasla hiçbir şey anlatmadığı düşünülebilir brit popun. ama aslında durum bunun tam tersidir, brit pop var olan melankolinin fark edilmesi için uğraşır, çürümüşlüğü göze sokmaya çalışır (bkz: i spy), bir yandan da bunu fark edilmeden yapmak durumundadır ve yüzyıl dönümü, hata bin yıl dönümünde bu atılmış çok önemli bir adımdır. çünkü çok önemli bir telkinde bulunur brit pop. gitmeyi istetir. yerinde duramamayı aşılar bünyeye. kaybolmuşluğu kabullendirip, madem kaybolunduysa bunu evlerin içinde değil demir yollarında, hava alanlarında, elde mis gibi kokan bir kahveyle beklenen peronlarda, oturacak yer bulunmayan trenlerde yapmayı önerir (bkz: europe is our playground), hali hazırda var olan kaybolmuşluk durumunu bu şekilde tesadüfiliğe açmaya çalışır (bkz: something changed), bunu yaparken de artık faydası olmayacağını bildiği devrimci söylemleri kullanmaz, klişeleşmiş cinsel özgürlükten bahsetmez, yine gelmiş geçmiş tüm yazar, şair ve müzisyenlerin kullandığı en basit kavramdan yararlanır. insanları harekete geçirmek için aşkı kullanır. (bkz: f.e.e.l.i.n.g.c.a.l.l.e.d.l.o.v.e.)

    ancak bu aşk çoktan sekülerleşmiş (bkz: trash), geçiciliği büyük ölçüde kabullenilmiş, içinde kıskançlık gibi negatif duyguların barınmasının çok normal olduğunun altı çizilmiş (bkz: underwear), ortama göre değişebilen (bkz: saturday night), melankoli ile sarılıp sarmalanmış ve mutluluğu aramayan bir aşktır (bkz: sadie). yalnızlığa övgüde bulunur adeta, özgürlük duygusunu kamçılar (bkz: live forever), insana kendini yollara vurma isteğini de tam olarak bu verir. metaforları faklıdır (bkz: the universal), anlamı farklıdır (bkz: tender), öznesi ve nesnesi farklıdır (bkz: wonderwall). mutlu olamayacağı belli olan bu aşkın en iyi sonucu da onun kamçısıyla kapanlarından görece kurtulan 80 sonrası bireylerinin kendilerini en iyi hissettikleri durumun zamansızlık ve mekansızlıkla eş anlama gelen, yani tüm kodların sıfıra yaklaştığı, bağların yok olduğu, zincirlerin koptuğu yolda olma durumu olmasıdır.

    bu anlamda brit pop yüzyıl sonunda hayata geçmiş olan son bir silkeleme, kendine getirme, hayata döndürme çabası olarak kabul edilebilir. sonrası ne hayat ne de müzik için fazla umutlu değildir. zira müziğin konuşmayı bıraktığı yerde hayatta da konuşacak çok bir şey olmamaktadır...
19 entry daha
hesabın var mı? giriş yap