29 entry daha
  • doğup büyüdüğüm, çocukluğumun en güzel anılarının büyük çoğunluğunu yaşadığım bu semtin zaman içinde ülkedeki siyasi ve kültürel değişim rüzgarlarının dolaylı etkisiyle geçirdiği değişim ve bilhassa semtin insanların kafasında yaptığı çağrışımın farkı dramatik boyutlardadır. bazı kişilerin kafasında etiler'de yaşayan veya hangi tarihte olursa olsun yaşamış herkes sonradan görme, tiki, şatafat sevdalı, sosyete içinde, rantla vurgunla ihya olup sermaye sahibi olmuş bir ailenin ferdi izlenimi taşıyor. gerçekten de bu tanımlara uyan tiplerin semte yerleşiminin ve beraberlerinde getirdikleri dönüşümün semtin şu anki karakteristiği üzerine etkisi çok büyüktür. bütün o birbirinin kopyası, gereksiz, gösteriş meraklısı meskenler, mekanlar ve sosyal içerik, nezih ve çağdaş bir semtin nasıl banal ve ruhsuz olma yönünde içten içe oyulduğunu göstermektedir. esasında etiler'in asıl ruhu hiç de ölmüş değildir. şöyle bir görenler veya belirli bir zaman yaşamamış olanlar semtin tüm esprisinin nisbetiye caddesi ve çevresindeki mekanlardan ve buralarda boy gösteren kaymak sosyeteden ibaret olduğu algısı içinde olabilir. ama gerçek atmosfer ve ruh; o eski sitelerin (sonradan peydahlanan paranoyak, kale gibi izole güvenlikli siteler, rezidanslar değil) , mahallelerin içinde ve çevresinde ve görmeyi bilene bütün o şatafatın arasında varlığını koruyan bölgelerinde yaşamaktadır.

    80'ler sonu 90'lar başı etiler'de geçen bir çocukluk öyle bir boyuttadır ki; hem metropolün kalbinde yaşayan tam bir büyük şehir çocuğu, hem de doğanın, yeşilliğin, pastoral bir ambiyansın içinde büyüyen bir çocuk olabilmek mümkündür. hem şehrin merkezinde, tüm nimetlerinden ve canlılığından faydalanan, hem de kendi içinde huzurlu, sessiz sakin, zengin habitatı olan doğal yeşil bir ortam olabilme açısından bu dengeyi en verimli şekilde sağlayabilmiş bir semttir gerçek etiler. aslında etilerin o eski siteleri günümüzde de bu özelliğini pek de kaybetmiş değildir.

    10 dakika ötesinde tüm kargaşası ve kakafonisiyle şehrin kalbi yeralan kuş ve doğa sesleri içinde arabaların tek tük geçtiği eski etiler siteleri; patenli, kaykaylı çocukları, bahçeleri, parkları, eski istanbul anılarıyla dolu yaşlılarıyla şu an sahiplenmiş çoğu insanın varlığının farkında olmadığı bir istanbul'u yaşatmaktadır. iki adım mesafesinde bebek, arnavutköy, boğaz. içinde yaşayan kaplumbağa, sincap, kirpi gibi ve milletin petshoplardan alması ve kaçırması sonucu bu doğayla bütünleşik ortamda kendi kolonilerini kurmuş papağan türleri ve diğer pek çok egzotik hayvan büyük şehirlerde pek alışıldık olmayan manzaralar sunmaktadır.

    5 yaşıma kadar yaşadığımız bu semtten taşındıktan sonra da ailemin yaşadığı krizler ve buhranlar döneminde ve takip eden boşanma süreci ve devamında sık sık anneannemin ve teyzemlerin yanında uzun dönemler kalmam sonucu hiçbir zaman bu semtten kopmadım. çocukluğumun bu dönemleri; doğayı keşfetmek, ağaç tepelerinde gezmek, hemen her çeşit meyveyi ağaçlardan toplayarak yemek, tipik etiler çocukları fırlamalıkları ve hiperaktiviteleri, yara bere toz toprak içinde oyunlarla ve unutulmayan çocukluk dostlukları ile geçti. ağaçtan ağaca maymun gibi dolaşarak kazandığım çevikliğin faydalarını hala görebiliyorum.

    eski etilerli çocuklarda çok sık görülen bir karakteristik olarak hiperaktivite, sürekli piçlik ve fırlamalık peşinde olmak da dikkate değer bir durumdur. hatta bu özellik eski etiler çocuğunun artık olgunlaştığı ve kişiliğinin oturduğu dönemde bile karakterinin bir parçası olabiliyor. yıllar geçip de ne kadar yoğun bir hayat, kökten değişimler, travmalar yaşansa bile, bu özellikler mutlaka sık sık ortaya çıkabilecek fırsatı buluyor.

    küçükken zaten part time aşırı sosyal hiperaktif, part time içine kapanık kendi dünyasında yaşayan bir çocuktum. sürekli bu zıtlık içinde gidip gelerek yaşadım. büyünce de pek değiştim denemez tabi, orası ayrı.* hiperaktivite çanları çaldığı zaman yediğim haltlar sayesinde pek çok unutulmaz etiler anısına da sahip olmuştum. tabi bunların birçoğu hoş anı, çocukluk haylazlıkları limitlerini zorlayıp bokunu çıkaracak seviyeye dayanıyor. çöp konteynerlarını toplu ateşe verme sonucu yangın tehlikesi yaratıp tüm mahalleyi ayağa kaldırmak, gezici migros arabalarından yumurta poşetlerini toplayıp bunlarla apartmanın en üst katından su bombası atarak geçen insanlara karşı terör yaratmak, bir kurban daire seçip haftalarca aynı yere telefonla su, tüp ve çeşitli siparişler yollayarak deli etmek, camları açık evlerin salonlarının ortasına yumurta atmak, ağaca sotelenip insanları meyvelerle şişlemek, araba lastiklerini yokuş aşağı yuvarlayarak faciaya meydan vermek.. ulan çocukluk işte, allahtan ömür boyu pişman olacağımız felaketlere meydan vermemişiz. hayır bir de bunları alışkanlık haline getirdiğinde gizlilik konusunda da profesyonel oluyorsun. sık yakalanıp da aile büyüklerimiz tarafından terbiye edilsek belki düzelecez sağlıklı şekilde ama ona da meydan vermiyoruz.* ailemizin gözünde hep uslu, akıllı, terbiyeli çocuğuz. tam tipik etiler çocuğu işte..

    ve çocukluk aşkları.. aşkın bile ne olduğunu bilmeden, çocuk dünyası içinde büyüklere özenilerek yaşanmaya çalışılan oyun gibi deneyimler. farklı dönemlerde iki ayrı kızla ciddi ciddi büyüyünce evlenecez muhabbeti yaptığımı hatırladıkça gülerim. birlikte oynanan evcilik içine katılmış macera, aksiyon, bilimkurgu senaryoları ile kız ve erkek çocuk oyun anlayışlarının aynı potada eridiği oyunlar yaratırdık. venüs pastanesinden paramızın yettiği kadar dondurma yaptırıp parklarda oturup yerdik. bugün yerinde maya sitesinin olduğu kırlıkta piknik yapardık. mc donald's top havuzunda yüzerdik. bu şekilde bir ilişki anlayışı.*

    o kadar çok taşındık, istanbul'un hemen her çeşidinden, her türünden semtinde yaşadık yine de hala daha etiler'den kopmadım. birçok arkadaşım orada, sık sık yanlarına görmeye, kalmaya, basket oynamaya giderim. pek çok eski anıları canlandıran yerler, kokular, tanıdık sima.. mesela venüs pastanesi'nde en son 1,5 yıl önce hala o çocukluğumda dondurma aldığımız aynı adam duruyordu. hala orda mı bilmiyorum. dikkat çeken bir diğer durum da bu eski etiler evlerinin iç dekorasyonu, mobilyaları, kokusu, ruhu falan hep aynı. tabi ki uzun zamandır orada olan eski yerlilerinin evlerinden bahsediyorum. ahşap oymalı mobilyalar, antikalar, kocaman avizeler, eski 60'lar-80'ler fotoğrafları, tam bir nostalji deryası. ne zaman bu tür bir eve girsem kendimi anneannemin eski evinde hissediyorum hemen. belki ilerde ordan bir ev alırım. hatta belki de direkt bir zamanlar bizim olan o evi. tabi o zaman hala bizim etilerimiz mi olacak, yoksa sonradan akın eden boş, dejenere yığının mı orasını bilemeyiz..
45 entry daha
hesabın var mı? giriş yap