63 entry daha
  • şöyle bir bilmece var, ünlüymüş hatta:

    bir kadın annesinin cenaze töreninde hiç tanımadığı bir adamla karşılaşır.
    adamın hayatının erkeği olduğunu düşünür ve ona anında aşık olur,
    ama adama telefon numarasını sorma şansı olmaz.

    birkaç gün sonra bu kadın kendi kız kardeşini öldürür.

    soru:
    kadın kız kardeşini neden öldürmüş olabilir?

    birazcık düşünüp yanıtlayınız.

    lay
    lay
    lom
    lom
    lom

    cevap:

    çünkü adam büyük olasılıkla kız kardeşinin de cenaze törenine gelecektir.

    söylenti o ki bu bilmece bir kişinin psikopat gibi düşünüp düşünmediğini ölçmek için kullanılabilirmiş. kulağa çok eğlenceli gelse de ne yazık ki uzmanlar bu iddianın gerçeği pek yansıtmadığını söylüyorlar ve doğru cevabı bilememiş olan pek çok seri katili işaret ediyorlar. aynı şekilde, doğru yanıtlayan insanın da yalnızca yaratıcı düşünce konusunda kendini geliştirmiş biri olması mümkün. ama yine de su götürmeyen bir şey var, o da bilmecedeki kadının oldukça psikopat olduğu. dolayısıyla, bilmece iddia edildiği gibi sihirli olmasa da, bir psikopatın düşünme şeklinin farkını anlamak için çarpıcı bir örnek. cevabı fazlasıyla mantıklı, bir o kadar da basit. işi karmaşıklaştırıp intikam filan gibi duygusal sebepler sunmaya çalışmak ise son derece anti-psikopatça.

    ::psikopat::

    psikopat, doğruyu yanlıştan, iyiyi kötüden ayırabilen bir insan, ama bu fark umrunda değil. psikopat kişilik; soğukkanlı, hesaplı, bencil, narsist, delüzyonlardan uzak, dürtüsel davranan ama çoğu zaman kendine hakim olacak kadar bilinçli, genelde uzak geleceğe dair planlar yapmayan, kolay sıkılan, kolayca yalan söyleyen, çıkarcı, manipülatif, deneyimlerinden ders almayan, aynı hataları tekrar eden (işe geç kalmak gibi), ve en önemlisi korku, pişmanlık veya empati hissetmeyen bir karakter. örneğin cinayet işleyen bir psikopat, ertesi gün bu deneyimin öncesinden daha farklı bir insan olmuyor. ya da evimizde bir yabancı olduğu hissine kapıldığımızda sığındığımız "ben korkuyorum ama o daha da çok korkuyor olmalı" düşüncesi, bir psikopat söz konusu olduğunda geçerli olmuyor. sosyal kurallar gibi kapıları da tanımayan psikopat, gizlice girdiği evde kendi evinde olduğu gibi rahat olabiliyor.

    araştırmalar psikopatinin büyük ölçüde genetik olduğunu gösteriyor fakat hala psikopati tamamen doğuştan mevcut olan bir bozukluk mu, yoksa çok küçük yaşta yaşanan travmalar da psikopatiye yol açabilir mi, biyoloji ve çevresel faktörlerin birleşmesiyle mi ortaya çıkıyor, tartışılmakta. (mesela we need to talk about kevin'da annesinden sevgi görmeyen çocuğun bozukluğu sonuncusuyla örtüşüyor) diğer yandan psikopati tedavi edilemiyor. çeşitli cezalar veya sosyal olarak dışlanmak psikopat kişilikte herhangi bir pişmanlık yaratmadığı için işe yaramıyor. ödüllendirme sistemi nispeten daha olumlu sonuçlar doğuruyor.

    psikopatların ezici bir çoğunluğu ise fiziksel şiddet kullanmıyor. bunun bir sebebi, gayet aklı başında insanlar olmaları ve yakalanırlarsa alacakları hapis cezasının hiç çekici gelmemesi. bir diğer sebebi ise, zaten bulundukları sosyal konumda arzularını tatmin etmenin tek yolunun fiziksel şiddet olmaması. iş hayatı halihazırda bencilliğe, manipülasyona, risk almaya son derece elverişli.

    genel görüş, antisosyal kişilik bozukluğunun en zirvesinin psikopati olduğu.

    diğer bozukluklarla/hastalıklarla karşılaştırırsak:

    - otizm ve asperger sendromu yine empati eksikliği ile birlikte anılan bozukluklar. psikopatinin en önemli özelliğine ortak gibi duyuldukları halde neden tamamen farklılar? basit bir şekilde anlatırsak, çünkü empatinin iki tarafı var: hissetmek ve anlamak. otistik veya asperger sendromlu bir kişi, karşısındakinin duygularını anlayamıyor ama hissediyor. mutlu bir kişinin yanında çok daha rahat oluyor ve ortamdaki gerilimi bazen çevresindekilerden bile daha kolayca hissediyor. onun için asıl zor olan bunun nedenini anlamak, veya söyleyeceği sözlerin karşısındakini kıracağını öngörebilmek. psikopatta ise durum tam tersine dönüyor. bir psikopat çeşitli durumlarda insanların ne hissettiklerini ve hissedeceklerini gayet iyi anlıyor, biliyor. ama onların duygularını paylaşmıyor.

    - kendini beğenmişlik psikopatların özelliklerinden biri, fakat narsizm ile psikopati farklı. bir narsist kendine bir kimlik belirliyor, ancak ilginçtir ki, bu kimliği kendi hislerine en uygun gördüğü karaktere göre belirlemiyor. narsist için önce kimlik seçimi, sonra bu kimliğin hissetmesi gereken duygular geliyor. tabii bunlar oldukça sığ duygular. diğer yandan, narsist egosuna zarar geldiğinde şiddete yönelebiliyor, suçu ortaya çıktığında ise sahiden yaralanıyor. bir psikopat ise hiçbir zaman utanç ve suçluluk duygularına kapılmıyor, olsa olsa pişman olmuş rolü yapıyor. narsist ve psikopat, empati yoksunluğunda birleşiyorlar, fakat narsistin egosundan, sürekli onaylanma isteğinden psikopatta eser yok. o zaten hepimizin yerine kendini onaylıyor.

    - (cinsel) sadizm de psikopati ile sıkça karıştırılan bir bozukluk. hatta özellikle kurgu karakterlerde genelde bu ikisi bir arada kullanılıyor. ana farklarına gelirsek: bir sadist, karşısındaki canlının acı çekmesinden büyük bir haz alıyor ve kurbanının hisleri onun için büyük bir önem taşıyor. bir psikopat ise, yine, kurbanının hislerine karşı kayıtsız. kurbanını daha çok bir cisim gibi görüyor. şiddet dolu fotoğraflar gösterilen insanlarin amigdala'larındaki hareketlenmeler inceleniyor. "normal" insanlarda oldukça fazla hareket saptanırken, sadistlerin amigdala'larında diğer insanlara göre daha da fazla hareketlenme oluyor. tecavüz, kanser gibi kelimeler duyan ve yine şiddet dolu fotoğraflar (çürüyen ceset, vs) gösterilen psikopatların amigdala'larında ise bırakın normal insanınkinden fazla hareketi, nötr bir fotoğrafa baktıklarındaki hareketsizlik korunuyor. filmlerdeki hannibal lecter'da hem psikopati hem de cinsel sadizm karakteristikleri kullanılırken, nbc'nin dizisindeki hannibal tam bir psikopat diyebiliriz. buna göre joffrey sadist midir psikopat mı? tartışınız :p

    - şizofreni ise, psikopatinin neredeyse tam tersi sayılabilecek bir rahatsızlık. ne de olsa empati, şizofreniyle güçlü bağları olduğu düşünülen bir özellik.

    öyleyse hitchcock'un psycho'sunun psikopat olmadığını hemen söyleyebiliriz. norman bates hem şizofreni belirtileri gösteriyor, hem de çoklu kişilik bozukluğu. filmde bir psikopat varsa, o da açıkça anne norma bates. (sonraki filmlerde onun da başka sorunları olduğu ima edilse de biz yalnızca önümüzdeki hitchcock'a bakıyoruz)

    ortalama 200 kişiden birinin psikopat olduğu yönünde bir genelleme var. yani her yetişkin insanın hayatında bir psikopat kişiliğin dokunuşları olduğu düşünülüyor. pek çok psikopat, etkileyebileceğini hissettiği insanı şekillendirip tam kendine göre bir eşlikçi yaratma konusunda usta oluyor, pek tabii bu sırada en kullanışlı teknik de karşısındaki insana kendini özel hissettirmek oluyor. bu yüzden psikopatlarla kurulan ilişkiler oldukça yıkıcı olabiliyor.

    eski eşlerine/sevgililerine psikopati teşhisi koyulan kadınlar, internet üzerindeki yazışmalarında sevgililerini hiç ağlarken görmediklerini paylaşıyorlar. bir tanesi kanser olduğunu öğrendiğinde kocasının yerinden fırlayıp bağırmaya başladığını, daha sonra üzerine çektiği bakışlardan abartılı bir tepki verdiğini anlayıp hemen durduğunu hatırlıyor. bir diğeri ayrılık söz konusu olduğunda sevgilisinin iki kez ağlayarak kendisini yumuşatmaya çalıştığını, ama göz yaşı dökmediğini hatırlıyor. yüklü bir miktarda para transfer etmek zorunda kaldığında ise bu adamın ilk kez bir çocuk gibi ağladığını ekliyor. bununla birlikte bir filmin sonunda eşinin ağladığını gören bir diğer kadın, bunu teşhisin yanlış olabileceğine yormak istiyor. psikopat kişiliklere aşık olan kadınlar, acılarını atlatmakta genel olarak çok zorlanıyorlar, çünkü bir ilişki bittiğinde karşı tarafın da bundan etkilendiğini bilmek, ilişkinin bitişinde kendi payını kabul ettiğini anlamak ve pişmanlıkları, üzüntüleri olduğunu tahmin edebilmek, bir kapanışa ulaşmaya yardım eden şeyler. psikopat kişilik ise kendi hatalarını ve hatta suçlarını kabul etmeyen, kendi yaptıkları için de karşısından özür beklemeyi başarabilen ve manipülasyonla karşısındaki insanı suçlu hissettirebilen bir kişilik.

    düşünürsek, psikopatların çoğu özelliğinin hepimizde bulunduğunu da söyleyebiliriz. bana en kolay gelen düşünce biçimi, "normal insan"ın psikopat + empati/vicdan (ve dolayısıyla endişe) olduğu. yani american psycho gibi gece kulübündeki güzel kadının bir bacağının diğerinden azıcık daha kalın olduğuna dikkat etme ve insanları cisimleştirme potansiyeli hepimizde var, ama neyse ki o kadınla konuştuğumuz anda çoğumuz için işin rengi değişiyor, başka şeyler değer kazanıyor. aynı şekilde, şiddet konusunda da bir psikopattan eksiğimiz olduğuna inanmıyorum, sadece bizimle şiddet arasında yalnızca hapishane değil, bir de empati ile vicdan duruyor. bir psikopat için dünyanın çok daha az karmaşık olduğu kesin, köşeye sıkıştığında bile nabzı yükselmeyen ve dolayısıyla asla nutku tutulmayan, her zaman çözüm odaklı çalışan bir beyin birçok insan için özenilecek şey. dahası, psikopatların kayıtsızlık ve benmerkezcilik gibi özellikleri de yeni dünyada övgü toplayan özellikler. the fountainhead'in yazarı ayn rand'ın psikopat olup olmadığı boşuna tartışılmıyor olsa gerek, kadının kendisini bilemem ama yarattığı ve hayranlık duymamızı beklediği howard roark, idealist olduğu kadar psikopatik de resmediliyor. iş böyle olunca, 200 kişide 1 genellemesi, liderler arasında 20 kişide 1'e kadar çıkıyor. başkalarını umursamamak, başarılı bir kariyere elbet fayda sağlıyor. psikopatların en çok yöneldiği mesleklerden bazıları, avukatlık, cerrahlık, polislik, askerlik gibi stres seviyesi yüksek meslekler. ve psikopatlar tehlikeli insanlar olmakla birlikte, bir yandan da özellikle cerrahi gibi alanlarda soğukkanlılıklarıyla birçok hayatı kurtarabilen insanlar. (...kurtaramadıklarında ise gece uykuları bölünmeyecek olan...)

    kurgu ile bitirelim:

    psikopatlı dizi: dexter, hannibal, bazen criminal minds. sherlock'taki sherlock holmes'un da sosyopat olduğuna dair bir beyanı var. sosyopat ile psikopatın aynı kişi olduğunu düşünürsek (aynı kişinin farklı yönlerden isimlendirilmiş halleri) buna itiraz etmemiz lazım. sherlock aksini beceremediği için hissiz davranan bir karakter değil; duygularını dizginlemek, soğukkanlı ve hesaplı davranmak konusunda kendini eğitmiş bir karakter. aynı house gibi.

    ekleme-> çok net bir örnek olarak luther'daki alice morgan'ı yazmayı unutmuşum. entry'yi yazdıktan sonra izlemeye başladığım the wire'da ise belki de en etkileyici dizi psikopatı ile karşılaştım: marlo!

    psikopatlı film: bir dolu tabii ki. şahsen en çok kez izlediğim no country for old men olsa da, benim için en etkileyicisi spoorloos'tur.

    psikopatlı kitap: the catcher in the rye 'ın psikopatlar tarafından çok benimsendiği söylense de psikopat olmayanlar tarafından da çokça benimsendiği, ve holden caufield'in ne psikopat olduğuna, ne de olmadığına dair net bir veri olmadığı bir gerçek. üstelik holden kitapta 17 yaşında ve 18 yaşından önce psikopati tanısı değil, ancak davranım bozukluğu tanısı konabiliyor. kurgu olmasa da geçen yıl çıkan olağan psikopatlar da konuya ilgi duyanlar için oldukça sürükleyici olabiliyor.
65 entry daha
hesabın var mı? giriş yap