ersan özer
-
meğerse taa şok'tan beri süre gelen, bizi yıkan güldüren bir yaratıcılığın sahibiymiş, helal ona. farkettirmeden bir marka, türkiye'nin ilk internet fenomenini yarattı bu adam, çok takdir ediyorum, önder yaptım kendime.
-
sitesi populerlestikce kendini kaybeden, artik iyice megalomanlasan yakinda bu konuda dunya rekoru sahibi olan reha muhtarin seviyesine ulasacak olan kisi
-
itiraf comu devrettiği yönünde duyumlar aldığımız, sıcakkanlı ve sempatik insan.
-
ti show yönetmeni
-
hos bi adam sanki... ama aksam gazetesindeki kosesinde yazdigi wow haberi pek bi reklamdi... hani sanki tatile para odememis de, yazma sozu vermis gibi... eminim odedigine, ama ne gerek var ki oyle bi yazi yazmaya?
-
(bkz: erkan ozerman)
-
geçenlerde mail kutuma düşmüş bir yazısı gülmektenyerlere yatmama sebep olmuş zatı al.
yazı aynen şöyle idi:
"ben küçükken çok salaktim:
edip akbayram'in ismini edi zannederdim. yani o, benim için "edi
pakbayram"di.
ablama, "nasil olup da koca bir günü canin sikilmadan evde oturarak
geçiriyorsun?" demistim. "büyüyünce insanin cani sokakta oynamak
istemez ki" cevabini vermisti. uzunca bir süre büyüyüp büyümedigimi
anlamak için kendime, "canin sokakta oynamayi istiyor mu?" diye
sormustum.
annem erkegin cinsel organini "pipi" kadininkini "kutu" olarak
tanimlamisti.o zamanlar trt'de cenk koray'in sundugu "tele kutu" diye bir
yarisma vardi.
yarismacilar, "hayir cenk bey. ben kutumu açmak istiyorum" deyince
kosarak odadan kaçardim.
dedemle parka gittigimiz bir gün trt'ciler çekim için oradaydi.
beni oynarken çektiler. yayin günü bizim aile jeneriginde gözüktügüm
çocuk programini izlemek için televizyon basina geçti. kendimi ekranda
görünce, "beni niye parkta unuttunuuuz?" diye gözyaslarina
bogulmustum.
geri vites" kavramim yoktu. soför, kolunu koltuga atip arkaya
dogru bakinca araba otomatikman geri geri gidiyor zannederdim.
benden büyük kuzenlerim dondurmacilarin dondurma külahlarinin sivri
kismiyla kulaklarini karistirdigini söylemisti. inanmistim. hâlâ da külahlarin
sivri kisimlarini yemem. çöpe atarim.
babaannem bir gün ölürse sevdigim dizilerin olmadigi bir gün ölsün
istiyordum.
abimle karaoglancilik oynardik. o karaoglan olurdu, beni de bizans
askeri yapardi. sonra evire çevire döverdi. çok mühim bir sey
yaptigimi sandigim için canim yansa bile hiç sesimi çikarmazdim.
bulmacalardaki, "annenin erkek kardesi" kismina dayimin bes harfli
ismini sigdirmaya çalisirdim.
anaokulunda patates baskisi yapmayi ögrenmistik. o kadar hosuma
gitmisti ki, evde duvarlara, masa örtülerine filan basmistim. ancak sanat
merakim annemin yeni aldigi beyaz etege patatesi yapistirmamla son bulmustu. hem
gönlünü almak hem de el koydugu patateslerime kavusmak için dahiyane bir
fikirle ögretmenimin yanina gittim. "annem" yazisini patatese oydurttum.
sevinçle eve gelerek soyundum. renkli boyalara batirdigim patatesi vücudumun
her tarafina bastim. sonra da annemin karsisina geçtim. beni o halde
görünce aglamaya baslamisti.
madonna ile maradona'yi kardes zannederdim. kendi kendime,
"bunlarin babasi ne sansli be. bir çocugu futbolun krali, öbürü müzigin kraliçesi"
derdim.
birinden özür diledigim zaman allah'in bana bir özür verecegini
sanirdim. sakat olacagimi düsünüp hemen "diledigim özürü" geri
alirdim.
kurban bayrami'nda toplanan derilerden uçak yapildigini sanirdim.
uçaklarin dis yüzeyinin bu derilerle kaplandigi için türk hava kurumu'nun
topladigini düsünüyordum. uçak kaçirma filmlerinde silahla ates edildiginde ya
da bomba patladiginda, "ayyy! deri delindi!" derdim.
annem banyodan çiktiktan sonra babamin söyledigi, "sihhatler olsun"
lafini "saatler olsun" diye anlardim. bunun da, "banyoda amma çok
kaldin" gibi bir sey demek oldugunu sanip babamin anneme kizdigini
düsünürdüm. annemin buna karsin niye sadece, "sagol" dedigini merak
ederdim. "ne kibar kadin, babam kizsa da hiç muhatap olmuyor"
diyerek anneme hayran, babama kil olurdum. -
akşam gazetesindeki yazıları siteden kolajdır ama sallama değildir. eminim.
-
tesadüfi şekilde kendini tishow un yönetmeni olarak bulan.. ne alaka yaa desede tadını çıkartmaya çalışarak 3 bölümünün tamamını 2 bölümünse sadece show kısmını çeken... (programı tarkan karlıdağ devraldı ve proje 6. bölümünde sona erdi) aslında yaratıcı da olan ama bu özelliğini tanıtım, jenerik çekmek için kullanması gereken... ve kanımca program rejisi yapmaması kendi yararına olan üretken şahsiyet... herkes herşeyi yapamaz naparsın!!
-
kendi eliyle inşa ettiği ve girişine de "hayat okulu" tabelasını yapıştırdığı ahlaksızlık teşhir akademisinden utanmadan gora'yı "çok fazla küfür var, insanın yüzü kızarabiliyor izlerken" diye eleştiri kasırgasına gark etmeye çalışan sevgi kelebeği... hastası değilim, olamadım...
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap