geceye bir şiir bırak
-
“sonsuz ihtimalleri olan yüce bir bağ vardı aramızda.
her bir nefesin bir başkasına nefes olduğu
ya da bir nefesin herkesi soluksuz bıraktığı.
kopuk bir uçurtmayım,
derin kesikleri var ruhumun.
kuyruğumsa çok kısa.
bu rüzgar nereye kadar taşır ağırlığımı bilmiyorum.
burada, şimdi,
avuçlarına konan bir tüy gibi insem gökyüzünden ait olduğumu hissettiğim yurduma.
beni de takar mısın bahar dalları saçlarının arasına?”
buğra gülsoy'un sesinden -
rüveyda
at vuruldu; içim paramparça rüveyda
gölgelerin ardına sakladım kusurumu
sen orda kayıtsızca gülümsüyor gibisin
ben burda damla damla eriyip akıyorum
yine de, bırakamam yerlere gururumu
istenmediğim yeri usulca terk ederim
hâtıra kalsın diye bırakır da ruhumu
mahzun bir derviş gibi boyun büker, giderim -
bazen; hayat yorar insanı...
şarkılar yorar
beklemek yorar
özlemek yorar
affetmek yorar
hoş görmek yorar
boşvermek bile yorar
ve insan susar.
her şeye, herkese rağmen...
elinden gelen tek şeyi yapar;
bağıra bağıra susar.
can yücel -
tahir olmak da ayıp değil zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil,
bütün iş tahirle zühre olabilmekte
yani yürekte.
meselâ bir barikatta dövüşerek
meselâ kuzey kutbunu keşfe giderken
meselâ denerken damarlarında bir serumu
ölmek ayıp olur mu?
tahir olmak da ayıp değil zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.
seversin dünyayı doludizgin
ama o bunun farkında değildir
ayrılmak istemezsin dünyadan
ama o senden ayrılacak
yani sen elmayı seviyorsun diye
elmanın da seni sevmesi şart mı?
yani tahiri zühre sevmeseydi artık
yahut hiç sevmeseydi
tahir ne kaybederdi tahirliğinden?
tahir olmak da ayıp değil zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.
(bkz: nazım hikmet ran) -
merhaba nalân.
bu sen misin?
yoksa sen mi sandım?
biri çimdiklesin beni.
şöyle ışığa gel de göreyim,
beni dümdüz eden,
o yalandan da yalan gözlerini.
(bkz: merhaba nalan)
(bkz: yusuf hayaloğlu) -
eğer yeniden başlayabilseydim yaşamaya,
ikincisinde daha çok hata yapardım.
kusursuz olmaya çalışmaz, sırtüstü yatardım.
neşeli olurdum, ilkinde olmadığım kadar,
çok az şeyi,
ciddiyetle yapardım.
temizlik sorun bile olmazdı asla.
daha çok riske girerdim.
seyahat ederdim daha fazla.
daha çok güneş doğuşu izler,
daha çok dağa tırmanır, daha çok nehirde yüzerdim.
görmediğim birçok yere giderdim.
dondurma yerdim doyasıya ve daha az bezelye.
gerçek sorunlarım olurdu hayali olanların yerine.
yaşamın her anını gerçek ve verimli kılan insanlardandım.
yeniden başlayabilseydim eğer, yalnız mutlu anlarım olurdu.
farkında mısınız bilmem, yaşam budur zaten.
anlar, sadece anlar. siz de anı yaşayın.
hiçbir yere yanında su, şemsiye ve paraşüt almadan,
gitmeyen insanlardandım ben.
yeniden başlayabilseydim eğer, hiçbir şey taşımazdım.
eğer yeniden başlayabilseydim,
ilkbaharda pabuçlarımı fırlatır atardım.
ve sonbahar bitene kadar yürürdüm çıplak ayaklarla.
bilinmeyen yollar keşfeder, güneşin tadına varır,
çocuklarla oynardım, bir şansım olsaydı eğer.
ama işte 85’indeyim ve biliyorum,
ölüyorum.
(bkz: anlar)
(bkz: jorge luis borges) -
sanmıştım ki
yapabilirim her şeyi
insanları ve duvarları
aşabilirim
sonra
baktım ki
elimde olan tek şey
çatısı olmayan evimmiş
fırtınayla savrulup
giden de benmişim -
gece olup da
karanlık çökünce;
martılar ile kargaları karıştırıyorum ben.
kargaya simit atıyor, martıyı kovalıyorum.
karganın hoşuna gidiyor da,
sanırım martılar kırılıyor biraz -
hepimizin içine ruh üflemiş tanrı
kimimize neşe kimimize keder
kimimize umut kimimize kin dolu bir ruh
üflemiş ruhu, bırakmış bizi bir başımıza
ey tanrım! al bu kederli ruhu benden
döneyim yanına!
sar beni, al beni kanatların altına
ey tanrım! uyandır beni kabustan
her yer acı yarattığın dünyada
her göz yaşı
tanrı dedi:
geldi bir kere başına
çekeceğin var daha bir başına
elbet geleceksin yanıma
bugün mü yarın mı ben bilirim -
değişen düzen üzerine düşünmek
ve sahne
apaçık bacaklarıyla sürtüyordu sokaklarda
arıyor tarıyor bakınıyor
biçare haline çocuklar bile gülerdi
arıyor tarıyor bakınıyor
aradığını bulamıyordu
neydi ki aradığı
dünkü sevgisizliklerin sevilmemelerin tortusunu
bugüne taşıyor
o tortuları bugününün sevgisizlikleri ve sevilmemeleriyle harmanlıyor
demliyor karıştırıyor ve büyük bir hınçla içiyordu
kendi miydi aradığı
başkası mıydı
huzursuzluğun meltemi bacaklarına değiyor
estikçe açılıyordu eteği
açıldıkça gün yüzüne çıkıyordu hasreti
daha bir sevgisiz ve daha bir sevilmesiz
bulsa ne olacaktı
ne değişecekti
yarınlar temiz mi kokacaktı
derdi kederi hasreti yok mu olacaktı
sürttüğü sokakları bulmak için mi eziyordu ayaklarıyla
bulunmak istiyordu belki de
kuşkuya yer yoktu ki
hiçbir şey değişmeyecekti
payetli hayatına
şayetli cümleleri ağır geliyordu
cevabını bulamayacağı sorular
anlayamayacağı cevaplar
dolduramayacağı delikler
kıt kalbine ya da kıt aklına
yatmayacaktı ne ise bulunacak yolun sonunda
yürüdü yürüdü geldi
evin kapısı her zamankinden daha da kitliydi
ve kapı her zamankinden çok daha kirliydi
ait olmadığı eve gelmişti
kimse de delikten bakmadan
açılmıştı kapı
markete gitmek için çıkmıştı evden
alınacak bir şey yoktu oysa ki
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap