• hastane kapısının önünde bekleyen insanları düşündünüz mü hiç?
    normalde ne kadar güçlü,gururlu, sarsılmaz, denilen o insanları, o kapının önünde hiç gördünüz mü?
    her söylenecek cümle için gözlerini dudaklarınızdan ayırmayan, sık sık boş duvarlara bakarken kaybolan. acıktığı için değil; önüne getirdikleri için, kaşığını yarı boş dolduran insanları? hepsi ayrı bir köşede gizli gizli ağlarken, "benim güçlü olup destek vermem lazım" deyip,kollarıyla gözlerindeki seli durdurmaya çalışanları? (ki bi sonraki selleri "nasılsın amca-teyze" demeye bakar.)
    içeri de "o" varsa, acizliğin iliklerinize kadar hissedildiği mekanlardır, yoğun bakım kapısının önü...
    doktorun, hemşirenin, teknisyenin, personelin arasında, ürkek gözlerle kalan, ne olduğunu anlayamayan, ne olacağını anlayamayanlar.. son dakikalarını yaşayan hasta için, "hastanın durumu kötüye gidiyor" deseniz bile bunu kabul edemeyen, sevdiğine ölümü yakıştıramayıp,üstüne üstlük "biz acaba ne zaman taburcu oluruz doktor bey" diyen insanlar...
    en değme efsaneler, basit kalır, yoğun bakım ünitesinde yapılan "son konuşmanın"yanında.. gece o bomboş koridorlarda, sadece onlar, gözyaşları ve duaları vardır. her anı bir gün, her günü bir yıl olan insanlar...
  • bir kısmı için;

    hasta can derdinde iken, hastaya kaygılanmaktan başka hiç bir numarası olmayan; acil serviste ve özellile çocuk polikliniklerinde sürekli ayak altında dolanıp sorun çıkaran güruh.

    bunlar en kuzu kuzu duruşlarını ameliyathanenin önünde beklerken kesilirler. çünkü işin içine 'bıçak' girdi mi, hastalık "çok ciddi, ameliyata aldılar" seviyesindedir.

    ama çocuk doktoruna gelince hasta yakını "bizim köyde bir kocakarı var, boku kaynatıp içsin geçer deyo" moduna geçer. bu, bıçaksız diğer doktorlara da tatbik edilir.

    doktor asık yüzlüdür, doktor yeterince ilgilenmemiştir, doktor soruya az cevap vermiştir, doktor hastalıktan anlamamıştır (oha!), doktor insan değildir köledir, doktor günde 70 küsür hastaya bakarken en çok zamanı bunların hastasına ayırmalıdır...

    ama önce muayenhaneye gitti ise.. para bayıldığı için.. offf...ne mükemmel doktor ne harika baktı ne güzel güldü bize... o sebeple çoğu doktor bilir ki; hasta, devlet hastanesinde çalışan doktora köle gibi bakarken, para bayıldığı doktora adeta tapar.

    hasta yakınını o yüzden refakatte tek kişi ile sınırlı tutarlar. bunları üçü dördü birden bütün gün çekilmez lan.

    not: iş bu yazılanlar hasta yakınlarının tamamını kapsamamaktadır. çok iyileri de vardır, hatta iyileri çok çok daha fazladır.

    (bkz: hasta yakını terörü)
  • sıkça karşılaşılan model;
    vizit yapılmaktadır...
    hoca: hasta kimin çocuklar?
    asistan #7: benim hocam (ses titriyor)
    h: evet anlat bakalım...
    a #7: 43 yaşında erkek hasta, 2 ay önce başlayan karın ağrısı şikayetiyle başvurdu, 2 hafta önce dış merkezde çekilen tomografisinde karaciğerdeee
    hasta yakını: aaa olur mu ayol ahmet abim 44 yaşında, karın ağrısı 1,5 aydır var, tomografisi de 12 gün önce çekildi...
    and the oscar goes to hasta yakını...
    hasta yerine çoğul cevap veren tipi için (bkz: http://youtu.be/lalgdtd-zf4)
  • bir kardiyoloji efsanesi olarak,

    anjiyoya alınmadan önce kalp krizi geçiren hastanın yakınına alelacele 8 adet plavix (bkz: klopidogrel) verilir. hasta yakınına hemen su getirmesi gerektiği söylenir , hasta yakını , suyu alelacele getirir, olayın da şoku ile 3 tane kardiyologun gözü onunda o ilaçları iciverir.

    doktor1:abi sen degil, hasta içecekti .
    doktor2: abi sen niye böyle bir sey yaptin ki peki.
    hasta yakını: ehi.

    böyle bir hikayeye kahraman olmus kisidir kendisi.
  • hastanelerde perişan olmaktan o kadar baymıştır ki bazen, her şeyi bir anda bırakıp hemşirelik okuluna yazılmayı düşünecek hale gelmiştir. kendi inanmadığı mevzular için sürekli hastasına moral vermek zorundadır. gözleri dolar da bazen, hastasını birine emanet edip tuvalete koşar. bazen de doktorlar azarlar,ağlatır. hastasının canı yandıkça onun da içi acır. bazen içi daralır çıkar da hastane koridoruna, başka hasta yakınlarıyla dertleşir. bazen haline yine de şükreder de, bazen de taburcu olanlara içi gider. en iç oyucusu da, bir sabah nöbeti devralmaya gelir de hastaneye, diğer yataklar boştur taburcu olmuşlardır da, bir babası kalmıştır taburcu olamayan. üzülür içlenir kendi kendine.
  • hasta ve birinci derece yakınları yokken gelip bilgi almak isterler, olmaz denilince saldırganlaşırlar, "ne demek kardeşim, torunum, teyzem, amcam, yeğenim..... durumunu öğrenmek istiyorum, en doğal hakkım bu. anlat..."
    en doğal hakkı değildir. aksine mahrem bir bilgi istemektedir. anlatmam ve illa kavga çıkar, biraz önce olduğu gibi. gereksiz can sıkıntısı.
    oysa tecrübedir bu, bazı ebeveynler başkasına bilgi verilmesini istemez ve bilgi veren doktoru haklı olarak ezerler, bunlar yaşanarak öğrenilmiştir ve aklı olan hekim aynı çukura tekrar düşmez.

    popüler kültürden örnek: öyle bir geçer zaman ki dizisi, cemile gebedir, mide kanaması yalanıyla hastanede yatmaktadır, carolin çakalı doktora gidip neyi olduğunu sorar, aptallık abidesi doktor da dul bir kadının mide kanamasından değil gebelikten dolayı yatmakta olduğunu anlatır: sonuç, abovvv, karı hamileymiş, vay orospu...

    yani neymiş? hasta yakını olman zerre umrumda değil, masama değil yumruk kafa da atsan hasta hakkında bilgi vermeyecem sana. zorlama.
  • değerlendirirken sağlık profesyonelinin kurunun yanında yaş da yanar sözünü şiar edindiği kitlenin genel adı.

    kötü tecrübelerden yola çıkarak genellikle hor görülen grup. özellikle ileri evre kanser hastası yakınları başta olmak üzere ölümcül/kronik ağır hastalıklara sahip hastaların yakınlarının psikolojisi sıklıkla derinden sarsılmış olur. mutlak sona yaklaştıkça aile içinde ciddi krizler baş gösterir. hastaların başında duran, onların bakımını üstlenen yakınlar, bir yandan hastayı bu krizlerden uzak tutmak, bir yandan hastanın psikolojisini korumak, bir yandan krizi yönetmek, bir yandan da günlük yaşamını sürdürmek (işe gitmek, varsa evliliğini sürdürmek, ev yaşamını/düzenini aksatmamak ve benzeri) zorundadırlar.

    genellikle vefat sonrasında herkes onlardan nefret eder. onlar da aile dahil pek kimseyle görüşmemeye başlar.

    hastalık sürecinde de salt hastaya odaklanmış bazı* sağlık profesyonelleri tarafından "gereksiz sorular soran (cisplatin serum yaldızın arasından dışarı sızıyor, serumu kontrol edebilir misiniz? sanırım sorun var.)" "gereksiz evhamlar yapan (kemoterapilerden sonra iyiden iyiye sinirli olmaya başladı. terapi iyi gelir mi? sizin telefonunuzu versek terapistle birlikte tedaviye devam etsek, çok sinirli ve öfkeli çünkü. dayanılır gibi değil.) "gereksiz konuşan" hatta neredeyse tamamen gereksiz şahıslar olarak görülürler. dediğim gibi kurunun yanında yaş da yanar.
  • bildiğin manyağı var.

    adamın hastası yurtdışına gitmiş. 6 ay orada kalacakmış. ilaçlar orada pahalıymış. burda ben yazacakmışım. yazmazsam beni gerekli yerlere şikayet edecekmiş. şimdi sağlık bakanlığını arayacakmış.

    ya sabır.
  • hematoloji-onkoloji hastalarının yakınıysa sıklıkla hastane içinde kıdemli olup sağlık ekibinin bir parçası haline gelmiş sayılabilir. candır, canandır o zaman, doktorun hemşirenin en büyük yardımcısıdır.

    bazen, karısını sevmeyen koca misalinde olduğu gibi, ölmek üzere olan ve acı çeken hastasını dövmeye kalkan versiyonlarına denk gelinmişliği vardır, iki yumruk geçirilesi, doktordan hastayakınına hasta adına şiddet uygulanasıdır.

    daha basit bölümlerde, ölmek üzere olmayan hastaysa, hasta yakınlarının hepsini at çöpe, bir işe yaramaz, sadece aynı şeyi tekrar tekrar sormak için yanınıza gelir, kafa ütüler, ölmek üzere olan başka hastalara yardım edebilmenizi de engellerler. o yüzden, mantıken, böyle hastaların yakınlarına refakatçi kartı verilmez (bazı hastanelerde önüne gelenin içeri girmesine izin verildiği için böyle bir şansınız olmayabilir tabi) zaten böyle bir durumda hastayı hastaneye yatırma sebebiniz yakınlarından da korumak olmalıdır.
  • ben hiç kimseyim. ben sonuna kadar cahilim. kara cahilim. sadece insanım. nefes alıyorum, hastaneyi kalabalıklaştırıyorum ve sorun çıkarıyorum. anlamsız sorular soruyorum. bilmişlik yapıyorum. doktorun, hemşirenin hatta hasta bakıcının işine karışıyorum. pardon, yemek dağıtım görevlisini unutmuştum.

    muayenelerdeki üçüncü kişiyim. bilgi-işlem alt yapısında ya da hastane işleyişindeki eksikleri benim bacaklarım ve personelin asık yüzünü, kaprislerini ve zaman zaman da azarlarını çeken beynim tamamlıyor. ama yine de gereksizim. benim orda olmamı pek istemezler. ama hasta kendisine söylenen onlarca şeyi ilk defasında anlamadığında, ona durumu olanca hassasiyetle doğru ve tane tane anlatabilmek için ter döken de benim.

    ilaçları, hemşirelerin uygulamalarını, doktorlardan gelen tedavi emirlerini takip eden benim. doktora, hemşireye hastanın durumuyla ilgili gerekli bilgileri veren de benim. kara cahilim. hiç kimseyim. hasta "bile" değilim. ben hasta yakınıyım.
hesabın var mı? giriş yap