• kongre önündeki yeminli ifadesinde yalan söylediği, fbi soruşturmasında yalan söylediği, dışişleri bakanlığı sırasında kendisinden randevu alanların yarısının clinton vakfına bağış yapanlardan oluştuğunun ortaya çıktığı, arap bahar'ı ve suriye rezaletlerinin mimarı, kocasıyla birlikte milyon dolarlık servetinin kaynağının wall street firmalarına yaptığı konuşmalar olduğu leş, yolsuz, ahlaksız karı.
  • email skandalından başı fena yanacak gibi görünüyor. hillary clinton'ın secretary of state ünvanıyla beyaz saray'da görev aldığı zaman başdanışmanı sidney blumenthal ile aralarında olan emailleşmeleri, sidney blumenthal'in aol hesabının hack ederek ele geçiren ve rt'ye servis eden romen hacker guccifer'in (marcel lazar lehel) abd'ye iadesine romanya hükümeti tarafından onay verildi. bunun yanı sıra clinton'ın evine server kuran ve şu ana dek soruşturmaya bilgi vermeyi reddeden it sorumlusu da federal hükümetten dokunulmazlık elde etti. (bkz: fifth amendment)

    bu iki kişinin grand jury önünde ifadeleri istenebilir. böyle bir durumda hacker guccifer'e, rt'ye servis ettiği maillerin gerçek olup olmadığı sorulacaktır zira guccifer'in sızdırdığı emaillerden bazıları abd hükümetinin kamuoyu ile paylaştığı emaillerde bulunmuyor. şayet abd hükümeti çok gizli oldukları gerekçesiyle bu emailleri kamuoyu ile paylaşma gereği duymadıysa clinton abd ulusal güvenliği için üst düzeyde bilgilerin başka uluslarla paylaşılmasına olanak sunma suçlamasıyla karşı karşıya kalacak. eğer bu emailler, clinton emailleri evinden gönderdiği için devlet kayıtlarında bulunmuyorlarsa, bu sefer de skandalı araştırma komisyonuna eksik bilgi verme ve kanıt yok etme suçlamalarının hedefi olacak.

    tabi demokrat parti inadını bırakıp clinton'ı değil bernie sanders'ı desteklerse abd ve dünya için bir sorun yok, sanders başkan olur. fakat clinton'ı aday gösterir ve soruşturma clinton'ın başkanlık adaylığını tehdit edici hale gelirse trump'lı günler bizi bekliyor demektir.
  • suriye'de, libya'da kanlarını döktüğü, kendi topraklarında mülteci konumuna düşürdüğü milyonlarca insanın ahı peşini bırakmayacaktır. umarım hastalığı ciddidir.

    (bkz: ırıspı)
  • asla abd başkanı olmasını istemediğim kişi.

    şu başlık altında "amerika görmemiş insanlar yorum yapmasın yhaaa siz ne anlarsınız" modunda insanlara da ayrı uyuz oluyorum. illa orayı görmek, orada yaşamak mı gerekiyor?

    bu kadını feto alenen destekleyip bağış yapıyor mu? evet.
    bu kadının dış işleri bakanı olduğu dönemde kuzey afrika ve ortadoğu içinden çıkılmaz bir cehenneme dönüştü mü? evet.
    şuan görevine devam eden abd başkanı kendisini destekliyor ve bu kadının yeniden seçilmesi şu anki abd'nin ortadoğu politikasının devam edeceği anlamına geliyor mu? evet.

    ee? daha ne o zaman? benim bunları düşünmek ve görmek için amerika'da yaşamam mı gerekiyor? banane amerika'nın mülteci sorunundan, siyahi sorunundan ya da ekonomik durumundan? sikimde mi amerika'nın iç meseleleri?
    ben abd seçiminin benim yakın coğrafyama ve ülkeme yaratacağı etkiye bakarım ve bunun için de orayı görmüş olmama gerek yok. buradaki cehennemi yaşamak yetiyor.

    siktiriboktan elitlik havanızı kendinize saklayın. anladık gittiniz amerika'ya.
  • kadın olmasıyla bayılması arasında ilgi bulunmayan başkan adayı.

    amma zırladınız be kadın aday görünce. ulan bu kadın müslüman kardeşler'in mimarı, bugün orta doğu'da ne kadar "ılımlı" örgüt varsa hepsinin finansörü. fethullahçı terör örgütübile kadına bağış yapmış.

    demokrat parti'de frontrunner'lığı nasıl kaptı zannediyorsunuz siz? bernie sanders'ın adaylık yarışını sabote edişini, destekçilerinin nasıl yıldırıldığını türkiye'den ben bile biliyorum. şimdiye kadarki en faşist demokrat parti başkan adayı. zaten eski cumhuriyetçi. neyse.
  • bacağında sonda (kateter) var ondan sürekli pantelon giyiyor diye diye sonunda kadının paçasından metal parçayı düşürttüler, üstelik ayakta duramaz haldeyken. seçime 5 kala tüm bu ağır hastalık dedikodularına rağmen bir şekilde seçilirse the west wing'deki ms'li başkan hiç de yüksekten uçuş değilmiş deyip aaorin sorkin'e özür mektubu yazacağım.

    ha ayrıca, trump soytarının tekidir, günahım kadar sevmem ama:
    bir tarafta, trump "orta doğu'da işimiz yok, başkan olursam abd ordusunu oradan çıkartacağım" diyor. yapamaz ayrı ama diyor hiç olmazsa.
    diğer tarafta, hillary'nin zaten ne bk olduğunu dış işleri bakanıyken yediği icraatlarından, arap baharından, suriye'yi getirdiği durumdan, kullandığı oylardan, fetö'cülüğünü ortaya seren wikileaks belgelerinden biliyorsunuz. gelip de burada "hillary barış güvercini, trump kavgacı şahin" diye saçmalamanın alemi yok.
  • iş yerinde, ''aslında trump, hillary'den daha iyi olabilir.'' dediğim için lince uğramıştım. plaza diline has garip eleştirilere maruz kalıp seksist olmakla suçlanmıştım.
    trump;
    meksika'ya duvar örecekmiş.
    kendisi 70 yaşında olmasına rağmen 20 yaşında sevgilisi varmış.
    amerika'da fakirler ölsün diyormuş.
    .
    .
    .

    ya bunların hepsi amerika'nın iç meselesi değil mi arkadaş?
    tüm orta doğuyu, kuzey afrika'yı karıştıran hillary bir taraftayken bana ne amerika'nın iç meselelerinden.
    adam benim ne işim var afganistan'da ırak'ta diyor. ben hiçbir yere müdahale etmem onlar da benim ülkeme girmesin diyor.
    bizim şu ana kadar derdimiz neydi, amerika'nın kendi çıkarları adına dünyayı kan gölüne çevirmesi değil mi?
    trump amerikalılar için kötü bir başkan olabilir ama bizim için değil bence.
    birazcık gündemi takip eden herkes hillary'nin nasıl bir başkan olacağını tahmin edebilir.
  • bir söyleşide kaddafi'nin ölümü üzerine yuzunun aldigi pis hali hatirladikca tüm isleri ters gider diye umdugum leş insan.

    edit:link
    https://m.youtube.com/watch?v=fgcd1ghag5y

    simdi bu yaratigi kadin-erkek diye siniflandirabilir miyiz?
  • abd eski başkanı bill clinton’un eşi ve birinci obama döneminin dışişleri bakanı. “hard choices” kitabının tanıtım ve imza gezilerinden birinde, beyaz saray’dan ayrıldıkları zaman, ‘borç içinde ve beş parasız olduklarını’ söylemesi, sosyal medyada büyük yankı yapmıştı.

    hillary clinton, sekiz yıl kaldıkları beyaz saray’dan taşınınca washington dc’de ve new york’ta mortgage kredisiyle iki ev aldıklarını, bu kredi ile kızları chelsea’nin stanford üniversitesi parasının kendilerini, 2001 kışında 12 milyon dolar borcu olan olan bir aile haline getirdiğini anlatacaktı. borç batağından, bill clinton’ın art arda yayınlanan kitaplarının, ücretli konuşmalarının gelirleriyle düzlüğe çıkacaklardı. son borçlarını da 2004 yılında ödeyerek borçlarını temizleyeceklerdi. şaşırtıcı.

    ek bilgi: peki, 8 yıl boyunca yıllık ortalama 500 bin dolar maaşı olan ve kira gideri olmayan bir aile niçin beyaz saray’dan beş parasız ayrılacaktı?

    abd başkanları beyaz saray’a kira ödemez ama onun dışındaki her şey maaşlarından kesilir.

    beyaz saray, devletin abd başkanı için tahsis ettiği misafirhanedir ve orada 4 ya da 8 yılını geçirmek zorunda olan her aile, kendilerinin ve kişisel misafirlerinin bütün masraflarını kendisi karşılamak durumundadır. sadece resmi devlet konuklarının ağırlanma masrafını amerikan vergi mükellefleri öder. geri kalan kişisel mutfak giderleri, hizmet ve malzemelerin ücreti başkan ve ailesine aittir.

    başkan takım elbiselerinin kuru temizleme ücretini kendisi ödemek zorundadır. kaybolan düğmesinin yerine alınacak yenisinin de, ayakkabılarının boya ve cilasının da… konutun başkan ve ailesinin kaldıkları kısmındaki temizlikçi, garson ve hizmetçilerin çalıştıkları süredeki saat ücretini de başkan öder. kısacası, kira ve elektrik faturası dışında kendileri için harcanan her kuruşu devlete ödemek zorundadırlar.

    çünkü, abd bir monarşi değil bir cumhuriyettir ve bu konut da bir ‘saray’ değil bir evdir. amerikalılar buraya ‘saray’ demiyor zaten, o bizim yakıştırmamız. ve abd’ye devlet başkanı seçildi diye kimse, devletin parasını keyfince harcayamaz. sadece bu ev içinde de değil her yerde…

    abd başkanı, şehir dışı tatil masraflarını, hafta sonlarını geçirmek istediğinde camp david’teki dinlenme evinin haftasonu masraflarını kendi cebinden karşılamak zorunda. yine örneğin başkan, abd başkanlık uçağına, devlet delegasyonundan olmayan tek bir kişi bile bindirecekse, (kardeşi bile olsa), bir ticari yolcu uçağının ‘first class’ uçak bileti miktarınca devlete para ödemek zorundadır.

    gerald ford’tan george w. bush’a kadar 6 başkan döneminde bu evin ‘baş kahyası (chief usher)’ olmuş gary walters’ın deyişi ile, başkan ve ailesi bu evin 4 veya 8 yıllık kira sözleşmesine sahip kiracılarıdır. istedikleri yemekler pişirilir, malzemeler ve ürünler istedikleri markalardan seçilir ama parasını amerikan halkı değil, başkan ve ailesi maaşlarından öder. ve doğal olarak fiyatın yüksekliğine alışmaları zaman alır. çünkü başkanlar ve ailelerine verilen hizmet 5 yıldızlı otel kalitesinde olduğu gibi başkanın bunlar için ödeyeceği para da 5 yıldızlı otel fiyatları düzeyindedir.

    devlet konutu diye cüzi ücretlendirme yapılmaz.

    walters, ‘yemek, hizmet ve malzemelerin pahalı olduğundan yakınmayan tek bir first aile hatırlamıyorum’ diyor. hatırladığı en büyük tepki ise jimmy carter’ın eşi rosalynn carter’a ait. memleketleri atlanta’da yemeğin de malzemelerin de çok daha ucuz olduğunu söyleyip durmuş aylarca. ama ‘first lady’nin şikayetleri, fiyatları aşağı çekmeye yetmemiş.

    george w. bush’un eşi laura bush da, “spoken from the heart” adlı anı kitabında beyaz saray’da yaşamanın ne kadar pahalı olduğundan yakınıyor. onu en çok zorlayan konulardan biri de, hergün saçlarını yapan kuaföre, devleti temsil edeceği törenlere giderken bile olsa, ücretini kendisinin ödemesi olmuş. bayan bush kitabında, faturanın aylık geldiğini ve başkan ve eşi ile iki kızının bütün yemeklerinin, kullandıkları bütün kişisel malzemelerin, kuru temizleme dahil tüm hizmetlerin, garsonların ve temizlik görevlilerinin saat başı ücretinin, özel misafirlerinin tüm msaraflarının bu faturada yer aldığını yazıyor. ‘’faturada ağzımı açık bırakan kalemler de vardı’’ diye aktaran bayan bush şu örneği veriyor:

    ‘’ülkenin first lady’si olarak giyeceğim kıyafetlerin de özel tasarım olması gerektiği şartı vardı ama elbisenin ücretinin yanı sıra bu tasarımların ücreti de yine benden tahsil ediliyordu.’’

    abd başkanlarının maaşına en son 1999 yılında zam yapıldı. buna göre abd başkanın çıplak maaşı yıllık 400 bin dolar civarında. 50 bin dolar da görev tazminatı ödenir. bu her iki ödeme de vergiye dahildir. başkan bunların gelir vergisini ödemek zorunda. bunların yanı sıra başkanın gezileri için, vergiden muaf yıllık 100 bin dolar harcırah ödenir. ancak, beyaz saray faturasının yüksekliği göz önüne alındığında bir abd başkanı, maaşının neredeyse tamamını aylık giderlerine harcar. yani ayrıca bir serveti yoksa, beyaz saray’da ‘ucu ucuna’ yaşamak durumunda… belki de bu yüzden başkan gerald ford, beyaz evi: ''bugüne kadar gördüğüm en lüks sosyal yardım konutu'' diye tanımlamıştı.

    beyaz ev, kompleks bir yapıdır. aynı anda hem bir konut, hem bir müze ve hem de bir devlet dairesidir. abd dünyanın süper gücü olmasına rağmen, beyaz ev, dünyadaki en büyük devlet başkanı sarayı değil, aksine büyük devletler içindeki en küçük devlet başkanlığı konutlarından biridir.

    sadece bir katından, dünyanın en büyük devletinin yürütme organı yönetilir. ”1700’lerin dünyasında 13 kolonili devlet için inşa edilmiş, bugün dünya lideriyiz. bu ihtiyaca uygun çok daha büyük bir saray yapalım” diyen tek bir başkan bile olmamıştır.

    kimsenin aklına böyle bir şey gelmez. çünkü, beyaz ev, abd demokrasisinde ''devamlılığın'' da sembolüdür. ve yine beyaz ev, kendi toplumundan izole bir yer de değil. dünyada, içinde başkan yaşadığı halde halkının ziyaretine açık tek devlet başkanlığı konutudur. çünkü amerikan tarihinin en önemli kültür müzesidir. haftalık ortalama ziyaretçi sayısı 30 bindir. başkanın penceresinin bir kaç on metre uzağındaki bahçe demirliğinin önü ise abd’nin en ünlü gösteri ve protesto yeridir.

    beyaz ev, başkanlar için kalıcı bir ihtişam ve keyif sarayı değil geçici bir barınma ve hizmet yeridir. başkan truman’a göre, ''dışı çok gösterişli bir hapishane''den başka bir şey değildi. ronald reagan ise, buradaki yılları boyunca kendisini sürekli bir akvaryum balığı gibi hissettiğini anlatır. michelle obama da geçtiğimiz yıl, ‘’çok iyi dekore edilmiş bir hapishane’’ olarak niteleyecekti. bu eve kiracı başkanlar aileleriyle gelir geçer. mülk sahibi amerikan halkı ve demokrasisidir. bu gerçeği, bir hizmetçisi, baba george bush’un eşi barbara bush’a şöyle söyler bir gün:

    ‘’buraya her dört yılda bir başkanlar gelir gider… biz kalıcıyız’’.''

    kaynak: www.amerikabulteni.com
hesabın var mı? giriş yap