• hakkında eski zamanlarda kalma efsane komik bir yazının olduğu ülke. yazının sahibinin affına sığınarak paylaşıyorum.

    "bu vatan hepimizin, kıymetini bilelim.

    hindistan’a gitmek. mmmmh fazlasıyla egzotik ve macera dolu bir anlam barındıran bu söz öbeği beni de çekiyordu kendine. lakin maddi durumum ve çevrem dolayısıyla böyle bir yolculuk pek mümkün değildi. zira 10 senelik pasaport 500 lira, hindistan uçak bileti yaklaşık 2000 lira, yemesiydi içmesiydi pek karşılayabileceğim bi miktar değil. kaldı ki ben karşılasam bile benimle birlikte hindistan’a gelecek bir arkadaşım yoktu. durum bu iken karşıma bir fırsat çıktı. öncelikle size tebliğ cemaatini anlatmalıyım.

    tebliğ cemaati uluslararası bir müslüman organizasyonu. yaptıkları şey misyonerliğe çok benziyor. gönüllü bir şekilde başka diyarlara gidiyor, hem kendi imanını kuvvetlendiriyor hem de insanları camiye davet edip onların imanını kuvvetlendiriyorsun. çok programlı ve hoşgörülüler. işin varsa gelip seninle konuşmazlar, gayrimüslimlere anlatmazlar sadece müslümanlara anlatırlar, cihad ilk önce kendi içimizde olur diyerek silahlı mücadeleye kesinlikle karşı çıkarlar, şeyhleri yoktur, sizden para istemezler, size para vermezler vs. aslında diğerlerine göre pek makul bir cemaat. israil hükümetinin bile hoş gördüğünü duydum.

    bu cemaatin benimle ilgisi de abimden kaynaklanıyor. kendisi bu cemaatin mensubu. işte hindistan meselesi bu sayede ortaya çıktı. abim ‘gelmek ister misin paranı ben karşılayacağım ?’ gibi bir teklifte bulundu. düşündüm, kaybedecek hiçbir şeyim yoktu (yanlış düşünmüşüm 6 kilo verdim). biraz islamiyete maruz kalsam da gezerim, pasaportu bedavaya getiririm diye düşündüm ve kabul ettim. hindistan’a gitme nedenim buydu yani.

    evden hiç hindistan’a gidiyormuş gibi çıkmadım. ceketimi aldım çıktım, abimlerle havalimanında buluştum. altı buçuk saat süren yolculuk sonunda yeni delhi’ye indik. havalimanının kapısından çıkar çıkmaz suratıma yoğun bir hava çarptı. ben hayatımda bu kadar korkunç bir kokuyu burnuma çekmedim. tek kelimeyle iğrenç kokuyor. normalde burnumuz koku alma konusunda tembeldir, yorulur ve ne kadar iğrenç olsa da kısa bir süre sonra o kokuya alışır, duymazsınız. ama bu amına kodumun yeni delhi’sinin her bir noktası ayrı bir iğrençlikte koktuğu için alışamıyorsunuz. hava sürekli sisli gibi, sonradan farkettim ki hava kirliliğinden dolayı oluyor bu.

    havalimanından taksiyle tebliğ cemaati’nin merkezine doğru yola çıktık. hindistan kaosunun bir meyvesiyle de orada tanıştım. trafik. istanbul’da yaşayan insanım çok trafikte kaldım lakin bu başka bişey. hiç bir araba dikiz aynası kullanmıyor. kullanmıyor derken bakmıyor anlamında demiyorum, dikiz aynalarının geneli kırık, kırık değilse de kapatılmış oluyor. kornalarla anlaştıkları için ses kirliliği had safhada. her sikime korna çalıyorlar.

    zorlukla da olsa merkez’e vardık. biraz uyuduktan sonra yemeğe indim. yemeği iki kişi aynı tabaktan yiyorsun. daha güzel bir haberim var, kaşık yok. elle yiyorsun. sikerim yemeğini yemem ben bu yamyamlarla dedim kalktım sofradan. türkçe bilen bi kırgız vardı, aldım onu yanıma çarşıda yarım saat kaşık arayıp satın aldım. tüm yolculuk boyunca cebimde kaşıkla dolaştım. her an hazırdım yemeğe. merkez’de tuvaletler iğrenç. ben başkasının su içtiği bardaktan su içmeyecek kadar ‘hanımevladı’ biriyim, sizi bilmem ama bunlar benim için çok korkunç şeyler.

    yemekler de iğrenç. o baharatın kokusu ayrı tadı ayrı kötü. bizim pideye benzeyen bi ekmekleri var, orospu çocuğuyum ki açlıktan ölsen yemezsin. dışarı çıktım, yemek satan yerlerdeki pisliği görünce kilo vereceğimi anladım zaten. hindistan’a gidecekseniz yanınızda konserve yiyecek ve peksimet götürün.

    3 gün merkez’de kaldıktan sonra bizi bhopal’e göndermeye karar verdiler. bhopal’e gidip insanlara islamiyeti anlatacağız. tren var dediler, hindistan trenleri meşhurdur. pek hoşnut olmayınca first class bu falan dediler, aldık biletleri. gara gittik, bineceğimiz treni gösterdiler. tren 1918 model lokomotif gibi bişey. 12 saat yol gittik. en azından bizim bölüm çok kalabalık değildi. bhopal merkez’e gittik. sabah bizi güney afrikalı bir cemaatin yanına naklettiler.

    15 kasım için bhopal’den yeni delhi’ye uçak bileti almıştık dönüş için. 19 kasımda da türkiye’ye döneceğiz. o aradaki 3 gün tac mahal vs gibi yerleri gezmeyi planlıyoruz. kısmet değilmiş.

    güney afrikalı cemaat genç dolu. 22-30 yaş arası 6 senelik medreseden mezun olmuş elemanlar var. hem anlaşabiliyorum da adamlarla, hindistanlıların ingilizcesi korkunçtu. günlerim kitap okumak, namaz kılmak, sohbet dinlemek, tekrar namaz kılmak, dolaşıp insanlara islamiyeti anlatmak ve tekrar namaz kılmak şeklinde geçiyor. bhopal’de yemeklere de alıştım, hatta baya güzel yemekler getirmeye başladılar. bu güney afrikalı çocuklarla sohbet ediyorum gün içinde. ne konuşursak konuşalım mesele o ülkenin kadınlarına geliyor.

    -nerelisin ?

    +türkiye

    -türk kızları nasıl ?

    +çok kötü hiç bulaşmayın.

    adamla ilk diyalogum buydu. medrese mezunu abaza da ayrı oluyor. suriye iç savaşı’nı konuşuyoruz, nası yapıyor nası ediyor anlamıyorum konu suriyeli kızlara geliyor. kaç karım olduğunu sordular ilk gittiğimde, evli olmadığımı duyunca şaşırdılar. müslümanlar gerçekten canavar, abartmadığımı tekrar gördüm.

    bi gün yine böyle bir mahalle dolaşmasındayım, insanlara allah ne kadar süper falan bunları anlatıyoruz. bir eve gittik, adam bizi içeri buyur etti, girdik. orda anladım ki bu adamların pisliğinin tek sebebi fakirlik değil. adam evde kleopatra koltuğuna oturmuş, karşısında lcd televizyon, ama her yer bok püsür içinde. kleopatra koltuğu diyorum ya, bu nası bi zevk pezevenkliği ? bize çay ikram etmek istedi, istemezük diye buyurduk. su verdi sonra. yanımda güney afrikalı elemanlardan biri var, aslen karayipli herif. güney afrika’ya medrese eğitimine gitmiş. ben her suyu içmemem gerektiğini biliyorum, baktım bu eleman içiyor mu diye, içti. e dedim bu içtiyse ben de içeyim, ne bileyim adamın 4-5 aydır orda olduğunu.

    kaldığımız camiye döndük, akşam bize korkunç güzel bir ziyafet verdiler. kızarmış tavuk, balık, envai çeşit meyve, ananas geliyor papaya gidiyor, köfte geliyor salata gidiyor falan yok yani böyle bişey. hele hindistan standartlarında benim için rüya gibi bir gece. kola getirdiler bi de. allah dedim ya keyiften kendimi sikicem. yemeğimi bitirdim, kolamı aldım elime caminin terasına çıktım. kulaklığımı taktım, sigaramı yaktım. götümü sallaya sallaya dans ettim, o derece keyifliyim. çölde bir vaha gibi o gece, zirvedeyim. düşüşüm ise çok daha hızlı olacakmış meğer.

    gece oldu yatıyoruz artık. fermuarlı bir cibinliğin içinde tulumum var, kıvrıldım içine. karnıma ufak bi ağrı girdi, aynı anda bütün vücudumda bi kırgınlık oldu. çok kötü hissediyorum. baktım kusucam, bir üst kattaki lavaboya kadar çok zor koştum ve girer girmez bıraktım. sakalım falan yerler kusmuk oldu. suyu açtım yıkadım elimi yüzümü sakalımı. akşamki yemeği komple çıkarmışım, yüzüyor lavaboda tavuklar. üst katta sigara içen güney afrikalı elemanlar vardı, geldiler su getirdiler. yat uyu sabah temizleriz dediler. gittim yattım ben de.

    uyuyamadım, karnım tekrar ağrımaya başladı. saat gece 1 gibi. kalktım tekrar koştum tuvalete, bu sefer bizim alaturka tuvaletlerin aynısından var arkada ona koştum. içeri girer girmez kustum ama artık midemde hiçbir şey kalmadığı için safra kustum. kusar kusmaz arkadan çıktı. altıma sıçtığımı farkettim. o ana kadar alt tarafta sıkıntı olduğunun farkında değilim. kafamı kaldırdım, altıma sıçtığım fikri geldi. aynı anda tekrar öğürdüm, kustum. yine arkadan çıktı, sıçtım altıma. kafamı kusmuktan kaldırıyorum, bir saniye içinde tekrar öğürüyorum ve öğürdükçe altıma sıçıyorum. götümü tutamıyorum, inanılmaz bir acziyet yani yok böyle bir durum. kusmam durdu, sıçmam durmadı ama. eşofmanı, donu çıkardım. ya tişörte bile sıçmışım gerçekten korkunç bi durumdayım. yerler kusmuk, duvarlara sıçramış. kuruldum tuvalete sıçmaya başladım tekrar, durmuyo çünkü. bok da sağa sola sıçramış durumda. insanların yaşamında dönüm noktaları olur, bu benim için öyle bir nokta değildi ama özgüvenim yerle bir oldu. ben, felix dzerjinski, hindistan’dayım, saçma sapan bi caminin tuvaletinde çırılçıplak bir vaziyetteyim ve etraf bok kusmuk karışımı bir pislikte, az önce altıma sıçmanın verdiği yıkımın üstüne ellerimi kafamın arasına alıp düşünmeye başladım. durum gerçekten onur, şeref ve haysiyet kırıcı. insanlık onuru işkenceden önce benim bu durumumu yenmeli. hayatımın hiçbir döneminde böyle hissettiğimi hatırlamıyorum. içimdeki yaşama dürtüsüyle etrafı temizlemeye başladım. bok kusmuk her şeyi güzelce temizledim, sonra çıplak olduğumu farkettim. aşağı inip giyinebilmem için boklu eşofmanı da güzelce yıkadım ellerimle, taktım götüme indim aşağı. giyindim, pis kıyafetleri çöpe doldurdum yattım. öyle deliksiz uyudum ki, kafamı koyar koymaz uyudum. çünkü yukarıda tuvalette fiziki olarak tükendim, ellerim yoruldu bok temizlemekten. kusmaktan midem büzüştü. psikolojik olaraksa tam bir enkaz var, hala kaldırabildiğimden emin değilim. insan belli bir yaştan sonra altına sıçtığında bunu kaldıramıyor. o lanet gecenin hikayesi bu işte.

    sabah oldu. başka bir camiye gideceğiz. ben ayakta duramıyorum ama. diğer camiye vardığımızda tuvaleti sordum zira benim için yemekten içmekten daha önemliydi tuvalet. koca camide bir tane tuvalet vardı. girdim, yok böyle bi kabus. ben günümün çoğunu burada geçireceğim, tuvalet korkunç. örümcek ağı her taraf, simsiyah olmuş taşlar kirden. bi tane böcek var böyle kıskaçlı, görüntüsü ürkütücü zaten. bi baktım hayvanın kanatları da var, uçuyor. ulan senden kaçış yok mu allah mısın aq böceği ?

    o camide de 4 gün kaldım. bi ara bayıldım sanırım. halüsinasyon gördüm. ya insan sıçmaktan halüsinasyon görür mü ? bu nasıl ishal ? dişlerimde lezyonlar çıktı, tarif edilemez bir acı. hindistanlı yamyamlar gelip beni izliyor, maymun muyum ben ya ne sikime izliyorsunuz beni ? 6-7 adam karşıma geçip beni izliyor, ben yatıyorum orada. kendi aralarında tespit falan yapıyorlar. abime beni vatanıma götür dedim. adam öyle bir korkmuş ki ‘bu buralarda ölürse anneme hesap veremem’ diye, olur tamam dedi. kafamda sadece türkiye var. ülkem. canım ülkem. ülkeme döndüğümde iskender yiyeceğim diye hayal kuruyorum. sürekli türk yemeklerini düşünüyorum çünkü oradaki yemekten tiksindim bi kere. son 4 gün sadece 4 zeytin ve 2 muz yedim, tam olarak bunları yedim.

    biletleri erkene aldık, yeni delhi’ye uçtuk. merkez’e gittik. gece 12 gibi oradaydık, saat 3’de havalimanına gitmemiz lazım zira 6 da uçak var türkiye için. son saatlerim artık. 10 sene hapis yatmış, çıkmasına bir gün kala insan kafasını yastığa koyar da o gece geçmez ya, askerlikten terhis olmaya 1 gün kala o gece geçmez ya, işte tam olarak öyle hissediyorum ben de. 3 saat uyumam lazım ama, hiç uyumamışım çünkü. kafayı yastığa koydum, birden davullar çalmaya başladı. dışarıda hindular düğün yapıyormuş. hay ben sizin ananızı avradınızı sikeyim ya, bu nasıl bir kabus ulan ? bitmiyor. sinirden kendimi sikicem. saat 3 oldu. havalimanına gittik. bizi götüren eleman yolda uyudu araba sürerken. kesinlikle kabus bitmiyor. yatırıp gırtlağını kesicem orospu çocuğunun. sonunda biniş zamanı geldi. sizin de ülkenizin de hepinizin anasını avradını sikeyim diyerek pasaport kontrolünden geçtim. thy uçağının içindeki memleket havasını çektiğim an kendime geldim. altı buçuk saat sonra memleketimdeydim. rüya gibi, zira döneceğime inanmıyordum. öyle bir psikolojiye bürünmüştüm. dönemeyeceğim heralde diyordum. hayal gibi geliyordu türkiye. indik, toprağı öpmek istedim ama havalimanında toprak yok. çok büyük eksik, buradan yetkililere sesleniyorum lütfen havalimanına toprak koyun inince öpme ihtiyacı duyuyoruz.

    işte böyle bitti benim hindistan seferim. bi daha sikseler gitmem. kenarından geçmem.

    amına kodumun hintlileri, medeniyetin yüz karası orospu çocukları."*
  • olum düşmeyin lan bu kadar

    dünyanın göt deliği olan bok çukuru hindistan ile tr'yi karşılaştırıp ama abi onların nüfusu fazla ondan böyle oluyor ne demek ya :/

    hindistan bok çukurunu bilmeyenler için tecavüz ve tecavüzcü cennetidir
    her yerde her yerleşim bölgesinde bireysel toplu tecavüz olayları yaşanır
    sırf otobüse bindiniz diye 10-20 erkek size tecavüz edip cesetinizi yakabilir

    polis tecavüzcüleri yakalamaz
    yakaladığını çok cüzi miktarda rüşvetle serbest bırakır

    ülkenin ne kadar pislik bir ülke olduğunu kurumların nasıl leş olduğunu rüşvetin ne kadar yaygın olduğunu öğrenmek isteyenler için ''murder in a courtroom''adında tecavüz mağdurlarının tecavüzcüsünü linç etme konulu 1 netflix dizisi var

    affedersin de sokayım onların medeniyetine

    dünyanın göt deliğini olumlamaya çalışma çalışsanız da aynı cümle içinde türkiye'yi o ağzınıza almayın bari :/
  • dün bbc'yi açma gafletinde bulundum. haberlere göre ölenleri yakacak odun bulamıyorlar. bu haberi dw'de yapmıştı günler önce. ölenleri komple yakamıyorlar, toplu mezarlıklar zaten yetmiyor, hayatta olanlar için de yeterli oksijen yok. sağlanamıyor. oksijen tüpü sağlayıcısı adam konuşuyordu, yetişemiyorlar. doktorlar konuşuyor, kontrolü kaybettik vs diyor.

    tüm bu vahim tablonun üzerine hükümetten birini çıkardılar ekranlara, soruyorlar durum nasıl, oksijen yokmuş, neler yapıyorsunuz vs.

    cevap:
    - günde bilmem kaç milyor metreküp oksijen sağlıyoruz. eksik yok. her şey yolunda.
    - olumlu tarafından bakalım, toplumsal birlik için fırsat doğdu hepimize. bir olalım.
    - virüs terörüne karşı hep birlikte mücadele ediyoruz.

    spiker araya girmeye, soru sormaya çalıştı ama kadın dinlemedi bile. neredeyse olayı fetöye bağlayacak sandım. aldılar ekrandan.
  • 7 aydır bu ülkede yaşıyorum. anlatacak çok şey var ama özet olarak şöyle:

    hakkında duyduğunuz bütün olumsuz şeylere inanın, olumlu olanlardan emin olmayın.
  • geçen sene fotoğraf çekmek için bir ayımı geçirdiğim dünyanın en güzel, en temiz, en hijyenik, en gidilesi ülkesi.

    izlenim ve tavsiyelerim;

    1- sokakta ulu orta büyük tuvaletini yapan insanlar görünce şaşırmayın. özellikle tren yolculuğu yaparken bol bol göreceksiniz bu muhteşem manzarayı. üçüncü, dördüncü günden sonra alışırsınız.

    2- sokağa ilk çıktığınız zaman "acaba miting mi var?" ya da "bir festivale felan mı denk geldim?" diye kendi kendinize soracaksınız. fakat bu hindistan'ın gündelik, genel kalabalığı. kalabalık, ses, nem ve sokaklardaki berbat koku birleşince içinizi bir huzur kaplayacak, nirvanaya ulaşacaksınız.

    3- yine sokağa ilk çıktığınızda inanılmaz bir korna sesi duyacaksınız. içinizden "acaba mumbai fc uefa şampiyonlar ligini mi kazandı da bunlar sevinçten böyle kornaya abanıyor?" diyeceksiniz. ama birazcık zaman geçince hindistan'da yaygın konuşulan dilin hintçe değil kornaca olduğunu öğreneceksiniz. düşünün ilk gece yattığımda kulağıma gaipten korna sesleri geliyordu. abartma değil tamamen gerçek bu söylediğim.

    4- tuk tuk'a bindiğinizde (bu arabaya bindiğinizde de kısmen geçerli) keyifli bir yolculuğun yanı sıra şoför size bedavadan adrenalin yaşatacak ve siz "bu hintliler ne iyi insanlar" diyeceksiniz. trafik kuralı olmayan bir yolda saatte 120 km hızla giderken, üç dört kez " aha şimdi çarptık, öldüm ben!!" derken şoförün usta manevrası sayesinde kurtulacaksınız ve dünyanın en iyi şoförleri hintliler diyeceksiniz. ikinci veya üçüncü binişte alışırsınız.

    5- tren ile yolculuk yapınca gece horlama yerine bol bol yellenme duyacaksınız ve keşke deli gibi horlasalar diyeceksiniz. buna da bir süre sonra alışılıyor. ayrıca tren istasyonuna geldiğinizde veya yaklaştığınızda dışarı bakmamaya özen gösterin. çünkü dışarısı halka açık tuvalet. sıra sıra çömelmiş büyük tuvaletini yapan insanların ve çocukların heykel çalışmaları hiç iç açıcı değil

    6- kaldırımda veya hemen yol kenarında hatta tuvalet çevresinde yerde yatmış insan bedenleri göreceksiniz. "acaba öldü mü bu, ceset öylece duruyor mu orada?" diye düşünmeyin. aga güzellik uykusuna yattı orada. bir iki saate uyanıp hayatına devam edecek.

    7- bir adamın başka bir adamın kulağını temizlerken göreceksiniz. önce "babası yada kardeşi herhalde ki yardım ediyor" diyeceksiniz. ama bir süre sonra kulağı temizleyen adamın para aldığını görünce ve bunun bir meslek olduğunu öğrenince dumur olmak...

    8- bir adam size merhaba diyerek elini uzatıyor. siz de merhaba diyerek elinizi uzatıyorsunuz. sonra adam elinizi sıkıca kavrıyor ve üç dört saniye sonra bırakıyor. siz eyvallah diyip gidecekken sizden para istiyor. neden diye sorduğunuzda ise masaj yaptığını iddia ediyor:) etkili, sert ve ters bir bakış ile adamı etrafınızdan uzaklaştırabilirsiniz.

    9- yanına gelip fotoğraf çektirmek isteyen olursa ya da " ne olur kızımla bir fotoğraf çekil" gibi cümleler kuran hatta yalvaranlar olursa şaşırmayın veya onları yankesici falan zannetmeyin. çünkü adamlar turiste tapıyorlar. sizi uzaylı veya tanrı gibi görüyorlar. 20 küsür kişilik bir aileyle toplu ve tekli olarak neredeyse yarım saat fotoğraf çektirip kendimi ünlü bir işadamının yemeğine giden bakan gibi hissetmiştim.

    10- delhi belly olayından kaçış yok. mc donalds'da bile yeseniz o mide bozulacak. sonra mideniz alışıyor.

    11- kesinlikle dışarıdan yani sokaktan yemek yemiyorsunuz. asla ama asla çeşme suyu içmiyorsunuz. basit yerlerde buz kullanmıyorsunuz.

    12- hediyelik eşya konusunda genel kriterler geçerli. adamın verdiği fiyatı dörde bölün ve fiyatı söyleyin. yok derse mağazadan dışarı çıkın. adamın hediyelikleri paketleyip peşinizden geldiğini göreceksiniz.

    13- aniden gerçekleşen 'bardaktan boşalırcasına' değil ' şelaleden boşalırcasına' muson yağmurlarına hazırlıklı olun.

    14- şah cihan'a bol bol küfür ediyorsunuz. sormadan edemedim " sırf mümtaz için taj mahal gibi bir şaheser yapıyorsun da bunu neden dünyanı en pis, en boktan, en gereksiz şehrine yapıyorsun? taj mahal'i agradan taşısalar ve agra'ya hidrojen bombası atsalar hiç üzülmem o kadar yani...

    15- (bkz: goa) gibi bir cennet var burada. kum, deniz, güneş üçlüsü. hindistan cevizi ağaçları, müthiş festivaller...allahtan burada fazla hint etkisi yok. hintlileri tek taktir ettiğim hareketi buydu. goa 'yı unutmaları.

    16- hindistan'ın üç yıldızlı otelleri bizim herhangi bir otele eş değer değil. yani türkiye'de ruhsat vermezler o otele.
    iki yıldızlılarda da ahır konforu bulabilirsiniz. bütçeniz müsait ise dört yıldızlıdan aşağı kalmamaya özen gösterin. (gerçi dört yıldızlı otelin resepsiyonun tavan havalandırmasında bana on sanrtimetrelik kuyruğunu gösterip selam çakan fareyi hala unutmadım)

    17- mümkün olduğunca kredi kartı kullanmamaya özen gösterin. gitmeden önce uyarılmama rağmen kullanmak zorunda kalmıştım. türkiye'ye döndükten iki üç gün sonra garanti bankasından arandım ve " kartınızda 1450 dolar harcama yapıldı haberiniz var mı" tarzında bir uyarı aldım. hadi beni geçtim hindistan'da sadece beş yıldızlı otelde kredi kartı kullanan tanıdıklarımın bile başına benzer şeyler geldi. kısaca kredi kartı kullandıysanız ülkeye döner dönmez iptal edip yenisini isteyin.

    18- gitmişken nepal'e uğrayın. değüşük bir ülke.

    yazacak çok şey var aslında. çok detaylı bir ülke. yardım isteyenin yeşillendirmesi yeterli.

    sonuç;

    öncelikle moraliniz çok bozuksa, sıkıntınız varsa, depresyondaysanız gidin on gün hindistan'da yaşayın. dönüşte aslında ne kadar güzel bir hayatınızın olduğunu, ne kadar güzel bir ülkede yaşadığınızı, ne kadar imkanımız olduğunun farkında olmadığımızı görecek ve iyileşeceksiniz.

    fotoğrafa, hint kültürüne, hinduizme, mistisizme merakınız yoksa, ayrıca hijyen takıntınız varsa gidip bu eziyeti çekmeyin. ama işin içinde özellikle fotoğraf varsa gitmeniz gereken 1 numaralı yerdir hindistan.
  • dünyada birleşmiş milletlerin tanıdığı 193 tane ülke var. eğer hayata yeniden başlasaniz ve biri size gelip "şu torbadan yaşayacağın ülkeyi çek" dese büyük ihtimalle türkiye'den daha kötü bir ülkeye denk geleceksiniz.

    bizim ülke için üzücü olan şey tıpkı dostoyevski'nin dediği gibi "aslında insanın canını en çok acıtan şey; hayal kırıklıkları değil, yaşanması mümkünken yaşayamadığı mutluluklardır" o yüzden saçma sapan ülkelerle kendinizi kıyaslayıp self hate yaymaktan vazgeçin.

    debe edit: tema ya bağış yapın.
  • hindistan'a gidenler fakirliği ve sefaleti çok yakınen bilirler.

    bu kadar acınası durum karşısında insanlar neden tepki göstermiyor hindistan da neden sosyal patlama olmuyor?diye guwahati üniversitesindeki bir akademisyene sorulmuş.

    cevap şu:

    "-burada insanlar genelde reenkarnasyona inanır.
    bu inanca göre yaşadıkları hayattan memnun olmaları gerekiyor...
    şayet memnun olmaz şikayetçi olurlarsa bir sonraki hayatta daha düşük, daha sefil hayat yaşayacaklarına inanıyorlar...
    ikinci yaşamlarına fare, böcek gibi haşere olarak devam etmekten korkuyorlar...
    hayatlarından memnun olur, şikayetçi olmazlarsa bir sonraki hayatlarında üst kasta geçeceklerini, daha konforlu hayat süreceklerini düşünüyorlar.
    o nedenledir ki insanlar, hayatlarını kabullenip şikayetçi olmuyorlar..."

    bir yerden size tanıdık geldi mi ?
  • sosyal medyada dolaşan fotoğrafları "ama almanya, hollanda'da insanlar yürüdü hedö hedö" diye savunulan ülke.

    ulan almanya, hollanda'nın durumu ile hindistan bir mi? 300 kişilik trene 3500 kişi biniyor orada, almanya, hollanda, ingiltere pandeminin belini kırdı.
    hindistan pis bir ülke demek ırkçılık mı? tonla belgesel, video var bununla ilgili... havalimanında indiğim an burnuma gelen kokuyu keşke tarif edebilsem. ya da otele giderken görüğüm yol kenarına sıçarken kimseden utanmayan rahat insanları.

    sokak başına 5 tanrı düşüyor ama hiç biri temiz olmayı öğretememiş.
  • ben bütün ortadoğu halklarından özür diliyorum. bu milletle kıyaslandığında ortadoğu halkları isveç, norveç, japonya, güney kore, yeni zelanda en kötüsü brezilya kalır.

    ekşi sözlükte kullanılan bazı retoriklerde araplar eleştirilir. ortadoğu yerin dibine sokulur*

    şimdi sayın halk size gerçeği aktaralım. bu hindistan o kadar garabet bir yer ki sizin beğenmediğinizin suri sığınmacılar bu halkla kıyaslandığında ortalama olarak gülhane askeri tıp akademisi mezunu bir doktor kadar elit kalır.

    düşünün ki bunlar suriye'nin çöpleri ona rağmen bu insanların kalitesi bu.

    bir doktor olarak sikmişim dinini yogasını geleneğini. bu pislik nedir amk. kelimenin tam anlamıyla bokun içinde yaşayan, köleliğin legal olduğu* bir bok çukuru.

    seccadeyi yere koyanlara ama hijyenik değil diye bakan ben bunları gördükten sonra seccadeyi yalayacak konuma geldim.

    lsd aldığınızı düşünün ve o an bütün beyniniz pislik hayal etmek üzerine çalışsın ve o sırada uykuya dalıp o kafaya kabus görürken epileptic bir kriz geçirin. gitmeyen biri anca bu şekilde o deneyime ulaşabilir. bilmiyorum belki lsd bile almışımdır havadan.belki hepsi hayaldi. gerçi muhtemel olarak lsd en zararsız şey olurdu amk.

    giderseniz duş bile alırken dikkat edin göz içinde solucan gelişen arkadaş bile oldu. sudan amk. hatta ne yapın gitmeden önce kendinizi keseletin ve son banyonuzu kezzapla alın.hindistan'da hiç yıkamayın. sakın sandalla falan gezmeyin adeta yılanlı bir arazide trekkinge çıkar gibi uzun bir şeyler giyin ayaklarıza bok bulaşmasın.

    hadi ortadoğunun sınırları bilinçli olarak biçildi, her ülkeye batı eliyle müdahale yapıldı, toprakları çöl yetmezmiş gibi ingiltere geldi israil'i arap dünyanın ortasına bilinçli olarak kurdu onların bir şekilde bahanesi olmasına rağmen senden 100 kat daha medeni peki senin ne bahanen var amunyum?
  • bugün debe'ye giren entrydeki şu bölüm ölenleri komple yakamıyorlar beni adeta geçmişe ışınladı.

    hindistanın kuzeydoğusundaki bir şehirde* nehir kenarında gezerken su üstünde böyle kütük gibi birşey gördüm başta çok dikkatimi çekmedi. aradan biraz zaman geçti bir tane daha gördüm biraz dikkatli bakınca insan olduğunu anladım, kapkara zift gibi olmuş yanımdaki hintliyi dürtüp, bu nedir lan öldürüp öldürüp nehire mi atıyorlar adamı güpe gündüz, eleman bastı kahkayı. yok yahu ölüsünü yakmak için yeterli odunu alamayanlar bulabildiği kadar odunla yakıp sonra nehire atıyormuş, yani fakirin ölüsü yanmayı bile haketmiyor, düşünün öyle bir yokluk adamın ölüsünü yakacak odunu yok ve bu adamın tekrar dünyaya geleceğine inanıyorlar. inşallah cehenneme gider de yanmasını orada tamamlar deyince bizim keko hintli bayağı bozuldu. ya dedim az önce çok rahat gülüyordun yavşak şimdi de gül, yalan yok bu seferde ben bastım kahkahayı.

    eskiden fasfakir olanlar ölüsünü tam yakamayınca karbonundan küller elde edemeyip vazoya koyamadıkları için yarım yanmış bir şekilde nehire atıyorlardı. küllerinizin sanatsal bir şekilde savrulması için bile para lazım, odun deyip geçmeyin yıllar önce de bulamıyorlardı bbc'nin haberine göre yine odun bulamıyorlar. çok enteresan değil mi yahu baksan sıradan odun işte çalı çırpı bile olur yakmak için ama olmayınca olmuyor işte, neyse biz kendi derdimize yanalım ülke olarak hindistan kadar olamasak da onlardan pek de altta kalır tarafımız yok.

    şimdi ise corona ile o kadar büyük mücadele ediyormuş gibi görünmelerine rağmen herşey hava/civa bizdeki gibi yalan dolanla bezenmiş hırsız siyasetçiler ve vurdumduymaz cahil halk nedeniyle adeta dünyada cehennemi yaşıyorlar elbetteki fakirleri, zengin olanlarına giren/çıkan birşey yok onlar yine bildiğiniz gibi göt üstünde koko çekmeye devam ediyorlar.

    ayrıca coğrafya kader değildir diyenlere de kafam girsin. hadi gidin bakın bakalım hindistan'ın sıradan bir yerinde doğan yüzbinlerce çocuktan kaçı kendi hayatını kurtarabiliyor veyahutta fark yaratabiliyor mevcut şartları değiştirmek için. adam ölüsünü yakacak odun bulamıyor onu da geçtim gömecek yer bile bulmakta zorlanıyorlar diyordu aynı haberin içeriğinde. yani coğrafya kaderdir, hiç mi değişmez elbette ki değişir ama öyle bir iki yılda veya 10-20 yılda değişmez kaç yüzyılda bu hale geldiyse o topluluk bir o kadar daha geçmesi lazım düzelebilmesi için tabi gerçekten düzelmesi isteniyorsa. aynı şey türkiye içinde geçerli.

    debit: bütün cevaplarınıza karşı sorularım var.*
hesabın var mı? giriş yap