509 entry daha
  • hakkında eski zamanlarda kalma efsane komik bir yazının olduğu ülke. yazının sahibinin affına sığınarak paylaşıyorum.

    "bu vatan hepimizin, kıymetini bilelim.

    hindistan’a gitmek. mmmmh fazlasıyla egzotik ve macera dolu bir anlam barındıran bu söz öbeği beni de çekiyordu kendine. lakin maddi durumum ve çevrem dolayısıyla böyle bir yolculuk pek mümkün değildi. zira 10 senelik pasaport 500 lira, hindistan uçak bileti yaklaşık 2000 lira, yemesiydi içmesiydi pek karşılayabileceğim bi miktar değil. kaldı ki ben karşılasam bile benimle birlikte hindistan’a gelecek bir arkadaşım yoktu. durum bu iken karşıma bir fırsat çıktı. öncelikle size tebliğ cemaatini anlatmalıyım.

    tebliğ cemaati uluslararası bir müslüman organizasyonu. yaptıkları şey misyonerliğe çok benziyor. gönüllü bir şekilde başka diyarlara gidiyor, hem kendi imanını kuvvetlendiriyor hem de insanları camiye davet edip onların imanını kuvvetlendiriyorsun. çok programlı ve hoşgörülüler. işin varsa gelip seninle konuşmazlar, gayrimüslimlere anlatmazlar sadece müslümanlara anlatırlar, cihad ilk önce kendi içimizde olur diyerek silahlı mücadeleye kesinlikle karşı çıkarlar, şeyhleri yoktur, sizden para istemezler, size para vermezler vs. aslında diğerlerine göre pek makul bir cemaat. israil hükümetinin bile hoş gördüğünü duydum.

    bu cemaatin benimle ilgisi de abimden kaynaklanıyor. kendisi bu cemaatin mensubu. işte hindistan meselesi bu sayede ortaya çıktı. abim ‘gelmek ister misin paranı ben karşılayacağım ?’ gibi bir teklifte bulundu. düşündüm, kaybedecek hiçbir şeyim yoktu (yanlış düşünmüşüm 6 kilo verdim). biraz islamiyete maruz kalsam da gezerim, pasaportu bedavaya getiririm diye düşündüm ve kabul ettim. hindistan’a gitme nedenim buydu yani.

    evden hiç hindistan’a gidiyormuş gibi çıkmadım. ceketimi aldım çıktım, abimlerle havalimanında buluştum. altı buçuk saat süren yolculuk sonunda yeni delhi’ye indik. havalimanının kapısından çıkar çıkmaz suratıma yoğun bir hava çarptı. ben hayatımda bu kadar korkunç bir kokuyu burnuma çekmedim. tek kelimeyle iğrenç kokuyor. normalde burnumuz koku alma konusunda tembeldir, yorulur ve ne kadar iğrenç olsa da kısa bir süre sonra o kokuya alışır, duymazsınız. ama bu amına kodumun yeni delhi’sinin her bir noktası ayrı bir iğrençlikte koktuğu için alışamıyorsunuz. hava sürekli sisli gibi, sonradan farkettim ki hava kirliliğinden dolayı oluyor bu.

    havalimanından taksiyle tebliğ cemaati’nin merkezine doğru yola çıktık. hindistan kaosunun bir meyvesiyle de orada tanıştım. trafik. istanbul’da yaşayan insanım çok trafikte kaldım lakin bu başka bişey. hiç bir araba dikiz aynası kullanmıyor. kullanmıyor derken bakmıyor anlamında demiyorum, dikiz aynalarının geneli kırık, kırık değilse de kapatılmış oluyor. kornalarla anlaştıkları için ses kirliliği had safhada. her sikime korna çalıyorlar.

    zorlukla da olsa merkez’e vardık. biraz uyuduktan sonra yemeğe indim. yemeği iki kişi aynı tabaktan yiyorsun. daha güzel bir haberim var, kaşık yok. elle yiyorsun. sikerim yemeğini yemem ben bu yamyamlarla dedim kalktım sofradan. türkçe bilen bi kırgız vardı, aldım onu yanıma çarşıda yarım saat kaşık arayıp satın aldım. tüm yolculuk boyunca cebimde kaşıkla dolaştım. her an hazırdım yemeğe. merkez’de tuvaletler iğrenç. ben başkasının su içtiği bardaktan su içmeyecek kadar ‘hanımevladı’ biriyim, sizi bilmem ama bunlar benim için çok korkunç şeyler.

    yemekler de iğrenç. o baharatın kokusu ayrı tadı ayrı kötü. bizim pideye benzeyen bi ekmekleri var, orospu çocuğuyum ki açlıktan ölsen yemezsin. dışarı çıktım, yemek satan yerlerdeki pisliği görünce kilo vereceğimi anladım zaten. hindistan’a gidecekseniz yanınızda konserve yiyecek ve peksimet götürün.

    3 gün merkez’de kaldıktan sonra bizi bhopal’e göndermeye karar verdiler. bhopal’e gidip insanlara islamiyeti anlatacağız. tren var dediler, hindistan trenleri meşhurdur. pek hoşnut olmayınca first class bu falan dediler, aldık biletleri. gara gittik, bineceğimiz treni gösterdiler. tren 1918 model lokomotif gibi bişey. 12 saat yol gittik. en azından bizim bölüm çok kalabalık değildi. bhopal merkez’e gittik. sabah bizi güney afrikalı bir cemaatin yanına naklettiler.

    15 kasım için bhopal’den yeni delhi’ye uçak bileti almıştık dönüş için. 19 kasımda da türkiye’ye döneceğiz. o aradaki 3 gün tac mahal vs gibi yerleri gezmeyi planlıyoruz. kısmet değilmiş.

    güney afrikalı cemaat genç dolu. 22-30 yaş arası 6 senelik medreseden mezun olmuş elemanlar var. hem anlaşabiliyorum da adamlarla, hindistanlıların ingilizcesi korkunçtu. günlerim kitap okumak, namaz kılmak, sohbet dinlemek, tekrar namaz kılmak, dolaşıp insanlara islamiyeti anlatmak ve tekrar namaz kılmak şeklinde geçiyor. bhopal’de yemeklere de alıştım, hatta baya güzel yemekler getirmeye başladılar. bu güney afrikalı çocuklarla sohbet ediyorum gün içinde. ne konuşursak konuşalım mesele o ülkenin kadınlarına geliyor.

    -nerelisin ?

    +türkiye

    -türk kızları nasıl ?

    +çok kötü hiç bulaşmayın.

    adamla ilk diyalogum buydu. medrese mezunu abaza da ayrı oluyor. suriye iç savaşı’nı konuşuyoruz, nası yapıyor nası ediyor anlamıyorum konu suriyeli kızlara geliyor. kaç karım olduğunu sordular ilk gittiğimde, evli olmadığımı duyunca şaşırdılar. müslümanlar gerçekten canavar, abartmadığımı tekrar gördüm.

    bi gün yine böyle bir mahalle dolaşmasındayım, insanlara allah ne kadar süper falan bunları anlatıyoruz. bir eve gittik, adam bizi içeri buyur etti, girdik. orda anladım ki bu adamların pisliğinin tek sebebi fakirlik değil. adam evde kleopatra koltuğuna oturmuş, karşısında lcd televizyon, ama her yer bok püsür içinde. kleopatra koltuğu diyorum ya, bu nası bi zevk pezevenkliği ? bize çay ikram etmek istedi, istemezük diye buyurduk. su verdi sonra. yanımda güney afrikalı elemanlardan biri var, aslen karayipli herif. güney afrika’ya medrese eğitimine gitmiş. ben her suyu içmemem gerektiğini biliyorum, baktım bu eleman içiyor mu diye, içti. e dedim bu içtiyse ben de içeyim, ne bileyim adamın 4-5 aydır orda olduğunu.

    kaldığımız camiye döndük, akşam bize korkunç güzel bir ziyafet verdiler. kızarmış tavuk, balık, envai çeşit meyve, ananas geliyor papaya gidiyor, köfte geliyor salata gidiyor falan yok yani böyle bişey. hele hindistan standartlarında benim için rüya gibi bir gece. kola getirdiler bi de. allah dedim ya keyiften kendimi sikicem. yemeğimi bitirdim, kolamı aldım elime caminin terasına çıktım. kulaklığımı taktım, sigaramı yaktım. götümü sallaya sallaya dans ettim, o derece keyifliyim. çölde bir vaha gibi o gece, zirvedeyim. düşüşüm ise çok daha hızlı olacakmış meğer.

    gece oldu yatıyoruz artık. fermuarlı bir cibinliğin içinde tulumum var, kıvrıldım içine. karnıma ufak bi ağrı girdi, aynı anda bütün vücudumda bi kırgınlık oldu. çok kötü hissediyorum. baktım kusucam, bir üst kattaki lavaboya kadar çok zor koştum ve girer girmez bıraktım. sakalım falan yerler kusmuk oldu. suyu açtım yıkadım elimi yüzümü sakalımı. akşamki yemeği komple çıkarmışım, yüzüyor lavaboda tavuklar. üst katta sigara içen güney afrikalı elemanlar vardı, geldiler su getirdiler. yat uyu sabah temizleriz dediler. gittim yattım ben de.

    uyuyamadım, karnım tekrar ağrımaya başladı. saat gece 1 gibi. kalktım tekrar koştum tuvalete, bu sefer bizim alaturka tuvaletlerin aynısından var arkada ona koştum. içeri girer girmez kustum ama artık midemde hiçbir şey kalmadığı için safra kustum. kusar kusmaz arkadan çıktı. altıma sıçtığımı farkettim. o ana kadar alt tarafta sıkıntı olduğunun farkında değilim. kafamı kaldırdım, altıma sıçtığım fikri geldi. aynı anda tekrar öğürdüm, kustum. yine arkadan çıktı, sıçtım altıma. kafamı kusmuktan kaldırıyorum, bir saniye içinde tekrar öğürüyorum ve öğürdükçe altıma sıçıyorum. götümü tutamıyorum, inanılmaz bir acziyet yani yok böyle bir durum. kusmam durdu, sıçmam durmadı ama. eşofmanı, donu çıkardım. ya tişörte bile sıçmışım gerçekten korkunç bi durumdayım. yerler kusmuk, duvarlara sıçramış. kuruldum tuvalete sıçmaya başladım tekrar, durmuyo çünkü. bok da sağa sola sıçramış durumda. insanların yaşamında dönüm noktaları olur, bu benim için öyle bir nokta değildi ama özgüvenim yerle bir oldu. ben, felix dzerjinski, hindistan’dayım, saçma sapan bi caminin tuvaletinde çırılçıplak bir vaziyetteyim ve etraf bok kusmuk karışımı bir pislikte, az önce altıma sıçmanın verdiği yıkımın üstüne ellerimi kafamın arasına alıp düşünmeye başladım. durum gerçekten onur, şeref ve haysiyet kırıcı. insanlık onuru işkenceden önce benim bu durumumu yenmeli. hayatımın hiçbir döneminde böyle hissettiğimi hatırlamıyorum. içimdeki yaşama dürtüsüyle etrafı temizlemeye başladım. bok kusmuk her şeyi güzelce temizledim, sonra çıplak olduğumu farkettim. aşağı inip giyinebilmem için boklu eşofmanı da güzelce yıkadım ellerimle, taktım götüme indim aşağı. giyindim, pis kıyafetleri çöpe doldurdum yattım. öyle deliksiz uyudum ki, kafamı koyar koymaz uyudum. çünkü yukarıda tuvalette fiziki olarak tükendim, ellerim yoruldu bok temizlemekten. kusmaktan midem büzüştü. psikolojik olaraksa tam bir enkaz var, hala kaldırabildiğimden emin değilim. insan belli bir yaştan sonra altına sıçtığında bunu kaldıramıyor. o lanet gecenin hikayesi bu işte.

    sabah oldu. başka bir camiye gideceğiz. ben ayakta duramıyorum ama. diğer camiye vardığımızda tuvaleti sordum zira benim için yemekten içmekten daha önemliydi tuvalet. koca camide bir tane tuvalet vardı. girdim, yok böyle bi kabus. ben günümün çoğunu burada geçireceğim, tuvalet korkunç. örümcek ağı her taraf, simsiyah olmuş taşlar kirden. bi tane böcek var böyle kıskaçlı, görüntüsü ürkütücü zaten. bi baktım hayvanın kanatları da var, uçuyor. ulan senden kaçış yok mu allah mısın aq böceği ?

    o camide de 4 gün kaldım. bi ara bayıldım sanırım. halüsinasyon gördüm. ya insan sıçmaktan halüsinasyon görür mü ? bu nasıl ishal ? dişlerimde lezyonlar çıktı, tarif edilemez bir acı. hindistanlı yamyamlar gelip beni izliyor, maymun muyum ben ya ne sikime izliyorsunuz beni ? 6-7 adam karşıma geçip beni izliyor, ben yatıyorum orada. kendi aralarında tespit falan yapıyorlar. abime beni vatanıma götür dedim. adam öyle bir korkmuş ki ‘bu buralarda ölürse anneme hesap veremem’ diye, olur tamam dedi. kafamda sadece türkiye var. ülkem. canım ülkem. ülkeme döndüğümde iskender yiyeceğim diye hayal kuruyorum. sürekli türk yemeklerini düşünüyorum çünkü oradaki yemekten tiksindim bi kere. son 4 gün sadece 4 zeytin ve 2 muz yedim, tam olarak bunları yedim.

    biletleri erkene aldık, yeni delhi’ye uçtuk. merkez’e gittik. gece 12 gibi oradaydık, saat 3’de havalimanına gitmemiz lazım zira 6 da uçak var türkiye için. son saatlerim artık. 10 sene hapis yatmış, çıkmasına bir gün kala insan kafasını yastığa koyar da o gece geçmez ya, askerlikten terhis olmaya 1 gün kala o gece geçmez ya, işte tam olarak öyle hissediyorum ben de. 3 saat uyumam lazım ama, hiç uyumamışım çünkü. kafayı yastığa koydum, birden davullar çalmaya başladı. dışarıda hindular düğün yapıyormuş. hay ben sizin ananızı avradınızı sikeyim ya, bu nasıl bir kabus ulan ? bitmiyor. sinirden kendimi sikicem. saat 3 oldu. havalimanına gittik. bizi götüren eleman yolda uyudu araba sürerken. kesinlikle kabus bitmiyor. yatırıp gırtlağını kesicem orospu çocuğunun. sonunda biniş zamanı geldi. sizin de ülkenizin de hepinizin anasını avradını sikeyim diyerek pasaport kontrolünden geçtim. thy uçağının içindeki memleket havasını çektiğim an kendime geldim. altı buçuk saat sonra memleketimdeydim. rüya gibi, zira döneceğime inanmıyordum. öyle bir psikolojiye bürünmüştüm. dönemeyeceğim heralde diyordum. hayal gibi geliyordu türkiye. indik, toprağı öpmek istedim ama havalimanında toprak yok. çok büyük eksik, buradan yetkililere sesleniyorum lütfen havalimanına toprak koyun inince öpme ihtiyacı duyuyoruz.

    işte böyle bitti benim hindistan seferim. bi daha sikseler gitmem. kenarından geçmem.

    amına kodumun hintlileri, medeniyetin yüz karası orospu çocukları."*
1334 entry daha
hesabın var mı? giriş yap