• woodkid'in yeni şaheseri.

    --- spoiler ---

    bir klip için spoiler kullanmak mantıksız gelebilir. ama woodkid'i takip eden arkadaşların anlayacağını düşünüyorum.

    öncelikle klibin hemen başındaki sahne kesinlikle etkileyici. run boy run'da güle oynaya ütopyaya yolladığımız "boy" yerde perişan halde yatarken "lan bu woodkid neyin peşinde amk?" diyerek etkilenmenin bokunu çıkardım şahsen. gel gelelim sonra birden alıştığımız (2 klipten ne alıştıysak artık) "heroic" görüntülerden ziyade bir hikaye ile karşı karşıya kalıyoruz.

    baş roldeki eleman klibi " bugün sizlere sevdiğini kaybettikten sonra soğuk okyanus sularında boğulan bir adamın hikayesini anlatacağım. bu hikaye 2 kere ölen bir adam hakkındadır." diyerek (ilk dinlediğimde doğal olarak anlamadım çünkü rusça idi neyse ki ruslar hemen damlayıp çeviri yaptılar videonun altına) run boy run'da gördüğümüzü iddia ettiğim organın başına geçerek şarkıya başlıyor.

    sonrası şahane... izlanda görüntüleri, yerinde kullanılan efektler, baş roldeki elemanın küçük emrah misali bakışlarla da olsa tipinden dolayı şarkının duygusunu iyi verebilmesi, vb, vb. bence aşık olunan ablayı görmememiz klibin etkisini kat ve kat arttırmaktadır.

    son dakikalar hakkında fazla yorum yapmayı uygun bulmuyorum. bir intihar bu kadar kutsallaştırılarak ancak bu kadar anlatılabilirdi.

    klibin run boy run ve iron ile yaratılan olay örgüsünün neresinde olduğunu düşününce, papazın boy'un büyümüş hali olduğunu kurdum kafamda.

    --- spoiler ---

    ayrıca, platonik aşık takılıp her şarkıyı kendinize uyduruyorsanız, söylüyeyim; bu şarkı milli marşınız olabilir. her ne kadar platonik bir aşkı anlatmasa da. hatta dinlemeyin amk. sanat eseri la bu, sizin kıçı kırık aşıkınıza mı kaldı.
  • bir yar sevdim narsisistik kişilik bozukluğu çıktı temalı woodkid şarkısı. bir de dinlerken kendinizi dalgalara atasınız gelir. bana sorarsanız adı çok rahatlıkla where are you da olabilirmiş.
  • gece gece insanın amına koyan şarkılar listesinde birinciliğe oturmuş woodkid şarkısı. amına koyim senin gibi şarkının. çok küfürlüyüm kusura bakma sözlük. çünkü bu şarkı buz gibi havada nemli, küflü bodrum katında sarhoş olmaya 5 kala şarkısı. arkadaşlar, anılar şarkısı. özlenecek şeyler, eğlenceler şarkısı. "good old times" şarkısı işte. dedim dedim inanmadınız. hıçk.

    kendime not: 1 yıl boyunca geri dönmek istediğin her an bu şarkıyı açıp dinle ve daha da deliye dön, duvarlara kafanı sürt ne bileyim.
  • "seni seviyorum" sözü ile aynı anlama gelir; ama aynı şeyi hissettirmez.
  • bir yoann lemoine hayvanlığı.
  • sözleri
    i love you, i love you
    do you love me, yes i do
    if you love me tell me, tell me
    if you love me kiss me, kiss me

    senden başkasını düşünmez oldum
    eridim mum gibi, sarardım soldum...

    diye devam eden türk müzik başyapıtının adı.
  • bir yaz mevsimi, geçirdiğim bir trafik kazası sonucu bir hafta boyunca komada kalmış, sonra birden gözlerimi açmış ve “saat kaç?” diye sormuştum. o an başımda bulunan annem ve hemşire garip garip yüzüme bakmıştı çünkü ingilizce konuşuyordum. hafızamla birlikte anadilimi de kaybetmiş ve sular seller gibi ingilizce konuşmaya başlamıştım.

    zavallı ailem ve gergin hemşireler dâhil çoğuna derdimi anlatamıyor, anlatamadıkça daha çok konuşuyor ve sinirleniyordum. akrabalarım ve arkadaşlarım beni görmeye geliyorlardı. hatta küçük bir kız çocuğu bana bir hikâye kitabı bile getirdi: “the happy prince (stage 2)”

    bir gün bir kız ziyaretime geldi. kapıdan girer girmez ona âşık oldum. adını söyledi, hatırlamadım.

    “seninle bir oyun oynayalım.” dedim. “bana senle ilgili hiçbir şey anlatma. kim olduğunu ya da ortak hikâyemizi bilmek istemiyorum.”

    gülümsedi.

    kız çok güzeldi. kireç gibi yüzünü iki yandan çepeçevre saran saçları sol gözünün önüne düşmüş olurdu hep. ellili yılların gençlik filmlerindeki kadınlar gibi giyiniyordu. ingilizcesi çat pattı ama birbirimizi çok iyi anlayabiliyorduk. beni her gün ziyarete geliyordu. yattığım yerden ona durmadan bir şeyler anlatıyordum. onu etkilemek için bildiğim tüm numaraları sergiliyordum. bir gün elinde bir şiirle çıkageldi. kâğıttaki heyecanlı el yazısına baktım ama tek sözcük bile anlamadım tabi. o da anlatamadı.

    “şiiri çok sevdiğimi biliyorum.” dedim ona. “yüzlercesini okumuş olmam lazım ama tek bir mısra dahi aklımda değil.” gözlerime dikti gözlerini. “sana bir şiir okumayı çok isterdim.” dedim. gülümsedi.

    uyanışımdan on gün sonra tekerlekli sandalye ile hastane bahçesinde dolaşmama müsaade ettiler. ağaçların arasından sızan ay ışığının aydınlattığı bir köşe buldum. bir akşam kızı oraya götürdüm. o yine çok sessizdi. genelde ben anlatıyordum, o dinliyordu zaten. normalde konuşkan biri olmadığıma emindim.

    “neden beni her gün görmeye geliyorsun?” diye sordum.
    “yaralı ruhlara zaafım var galiba. umutsuz olana ya da.”
    “başıma gelenin tam bir trajedi, benimse bir mağdur olduğumu düşünüyorsun.”
    “kendini o kadar ciddiye alma.”
    “bu gözler…” dedim. “çok tanıdık. huzurlu.”

    elini tuttum. kalp atışlarının hızlandığını hissediyordum. kucağımda bir serçe gibi titrerken öptüm onu. o da “seni seviyorum.” diyerek sarıldı bana. daha doğrusu şöyle söyledi: “i love you.”

    sonra kız gitti. gitti ve bir daha geri gelmedi. hiçbir açıklama yapmadan gitti. ondan geriye kalan tek şey şiiri oldu. günlerce bekledim. yataktan kalkamaz oldum. nefes alışlarım zorlaştı tekrar. sonunda dayanamadım ve çok yakın arkadaşım olduğunu söyleyen birine sordum:

    “kimdi o?” cevabını bildiğim halde sordum. “kimdi o kız?”

    “o kız,” dedi, “sevdiğin kızdı. aylarca peşinden koştuğun. ama o seni hiç sevmedi. başkasına âşıktı, aynı senin gibi platonik işte.”

    yattığım yerde pencereye, binaların arasından görebildiğim minik gökyüzü parçasına diktim gözlerimi.

    “çok salaktın.” dedi arkadaşım. “hem de korkak. aylar geçti ama ne elini tutacak ne de onu öpecek cesaretin hiç olmadı.”
    “nereden biliyorsun?”
    “sen anlattın. hepsini anlattın. beraber geçirdiğiniz zamanları, gezdiğiniz parkları, onun için yaptığın minik hediyeleri. onunla beş dakika sigara içebilmek için işten kaçtığını…
    “sigara mı içiyordum ben?”
    “ilginç olan, sen aylardır yapamadıklarını,” dedi, “on günde fazlasıyla yaptın. kız direnemedi bile. sendeki değişim inanılmaz.”

    masanın üzerindeki şiire baktım.

    “ama terk edip gitti işte. geriye tek kalan da bu kâğıt parçası.”

    arkadaşım oturduğu yerden kalktı, pencerenin önünde durdu. artık tek görebildiğim adamın sırtıydı. yüzüme bakmadan konuştu.

    “o şiiri ona sen yazmıştın. o senin el yazın.”

    üç gün sonra tekrar komaya girdim. beyin fonksiyonlarım teker teker durdu. iki ay sonra doktorlar yapacak bir şeyin kalmadığını, üzgün olduklarını söyleyip fişimi çektiler. ben de öldüm.
  • dinlemekten kaçındığım şarkı... ne zaman albümün* genel seyri içinde denk gelsem biraz eşlik ettikten sonra hemen sonraki şarkılara geçiş yapıyorum.

    tehlikeli ve üzücü... melankolik kişilikler için ise daha tehlikeli! uzak dur...
  • woodkid'in yine yeniden bizi müptelası edecek bir parçası. video klibi de kendisi kadar güzel. sözlerini paylaşmayayım da tam olsun.

    where the light shivers offshore
    through the tides of oceans
    we are shining in the rising sun

    as we are floating in the blue
    i am softly watching you
    oh boy your eyes betray what burns inside you

    whatever i feel for you
    you only seem to care about you
    is there any chance you could see me too?
    cause i love you
    is there anything i could do
    just to get some attention from you?
    in the waves i've lost every trace of you
    where are you?

    after all i drifted ashore
    through the streams of oceans
    whispers wasted in the sand

    as we were dancing in the blue
    i was synchronized with you
    but now the sound of love is out of tune

    whatever i feel for you
    you only seem to care about you
    is there any chance you could see me too?
    cause i love you
    is there anything i could do
    just to get some attention from you?
    in the waves i've lost every trace of you
    where are you?
  • sözleri aysel gürel'e ait, oryantel rnb (bkz: #6298237) [melodisi oryantel, ritmi r&b olarak tanımlıyorum bendeniz]

    sağlam basslara basarak yapılacak yeniden düzenlemede cümbür cemaati coşturma potansiyelli pop musikisi.

    besen'in terennümünde düzenleme arabiktir, ve 80'li yılların kabarık saçlı kadınlarını ve kumaş pantalonlu erkeklerini ellerini çırpıp, kesintili titreyişleri ile mahallî danslarını ederken düşleyebilirsiniz. ayrıca kısa kollu, bol, beyaz gömlek içindeki ümit besen'in sesi şarkıya çok yakışmıştır. vokaller de karakterlidir. "aylavyu aylavyu do you love me" kısmını erkek korosu söyler. "yes ay duu" diyen kadın korosu şuh değil ama hoş bir boş vermişlik içindedir.
hesabın var mı? giriş yap