• bazı çevrelerin iddia ettiği gibi islam devrimi değildir, rafızi şiilerin yönetimi ele geçirip, kendi düdüklerini çalmasıdır.
  • politikadan, tarihten, ekonomiden, ottan, boktan, herşeyden ayrı tutarak, acayip korktuğum, başımıza gelirse ne halt ederim diye düşündüğüm dinci devrim.

    artık bizim durumumuz öyle bir hale gelmiştir ki, rüyalarıma bile girmeye başladı.

    şu iran'ın öncesi sonrası mevzusunu izlerken kanım donuyor resmen. nasıl o hale gelebilmişler aklım almıyor.

    edit: türkiye'nin de iran'a benzemesini istemek orospu çocukluğudur aynı zamanda. anlayan anlasın artık.
  • modern tarihin yegane islam devrimidir. iran tarihi ve toplumundan bihaber "okumanik" lerin, yok tudeh di yok mitterandı sallamalarından azade bakıldığında kokleri ta tonbeki (tütün) isyanına dayanan, ayetullahlar hareketinin son mertebesidir.
    iran kültürü ve şia inancında din adamlarının etkinliğini, diyanet memurlarının mevlüt terennumleriyle karıştırırsanız "efenim solcular yaptı da, mollalar sahip cıktı" zırvasını gayet rahatlıkla salabilirsiniz. ama izan sahiplerine söylenecek şeyler de var....
    imam hasan oğulları, muhammed nefsuzzekiye, ibrahim bin abdullah ı, zeyd bin ali yi, yahya bin zeyd i, isa bin yahya yı, tevvabin hareketini, muhtar es sakafi yi, muhammed bin kasım ı, ali bin muhammed i, idris bin abdullah ı, etruş u ali bin buveyh (buveyhiler) i, ismailiye yi, karmatileri, fazlullah huruf i yi, serbederan kıyamı nı, şah ismaili (safeviler), nadir şah ı, kaçarlar ı bir kenara bırakıp son yuzyıla gelecek olursak, modern zamanlarda ki ayaklanmaların 1892 tönbeki(tütün) isyanı ile başladığını ve o zamana kadar zaten dini hayatın tek hakimi olan alimlerin siyasi alana da hükmetmeye yöneldiklerini soyleyebiliriz. nasuriddin şah ın ingiliz talbot şirketine tütün imtiyazı vermesi üzerine ayetullah mirza şirazi nin verdiği tarihi tütün fetvasıyla, (ki rivayetlere gore şah ın karısı bile bu fetvaya uyarak saraya tutun sokulmasını yasaklamıştır), önce şiraz da sonra tebriz, isfahan ve taharan da ayaklanmalar gerçekleşmiş, tütün depoları basılarak tütünler yakılmış, tebris isfahan gibi şehirlere yabancıların girişi yasaklanmış, her şehirde bir başka ayetullahın önderliğindeki bu ayaklanmalar sırasında binlerce insan öldürülmüş lakin isyan dindirelemeyince sözkonusu imtiyaz anlaşması iptal edilmiştir. bu olay ayetullahların siyasi zaferi olarak tarihe geçerken, sonraki döneminde ipuçlarını vermektedir.
    hemen arkasından meşrutiyet hareketi (1905) olarak bilinen süreçte, ulema tekrar öne cıkmıştır.
    belçikalı iran gümrük müdürünün verilen bir partide din adamı kıyafetleri giyinerek dans etmesi, kerman hâkimi mirza muhammet rıza müçtehit’in kırbaçlanarak sürgün edilmesi ve pazar esnafının tutuklanıp kırbaçlanması gibi hadiseler ulemayı devlete karşı harekete geçirmiştir. bunun üzerine ulema 1905’te behbahani ve tabatabai önderliğinde adalet reformu istemiyle çeşitli eylemler düzenlemiştir. bu isteklerine cevap bulan ulema eylemlerine son vermiştir lakin bu durum fazla devam etmemiş ve 1906 da devlet güçleriyle ulema tekrar karşı karşıya gelmiştir. bu olay fazlullah nuri’nin de beraberinde bulunduğu birçok ulemanın kum kentine giderek tekrar eylem yapmalarına neden olmuştur. meşrutiyet yanlılarının düşüncelerinden etkilenen muhalif bir diğer gurup ise tahran’da ingiltere büyük elçiliği önünde eylem düzenlemişlerdir. bunun üzerine muzaferettin şah islami şura meclisinin kurulması hükmünü vermiştir. ulemanın eylemlerine son vermesinin akabinde elçilik önünde eylem yapan diğer guruba islami şura meclisinin milli şura meclisi olarak değiştirildiği bildirmiştir. iran’da meşrutiyetin oluşumunda her ne kadar farklı guruplar ve düşünceler yer almışsa da en etkili sınıf ulema sınıfı olmuştur. hatta diğer yapılanmalar ulemanın desteğini alamadan çalışma başlatamamıştır. mesela aydın kesim ve entelektüel çevreler, islam ile meşrutiyetin bir biriyle zıt olmadığını belirterek, ulemanın desteğini almayı başarmıştır. ulema da islam ahkâmının meşrutiyet yönetimiyle daha iyi uygulanacağı düşüncesiyle, meşrutiyet yanlılarına destek vermiştir. ayetullah tabatabai ve ayetullah behbahani’nin istikrarı ve meşrutiyetin asıl önderliğini yürütmeleri yanında, necef ulemasından ayetullah tahrani, ayetullah horasani ve ayetullah mazenderani gibi isimlerin, istibdat-ı seğir (küçük istibdat) döneminde vermiş olduğu fetvalar meşrutiyet hareketinin canlanmasında etkin olmuştur. sonuç olarak ulemanın himayesi ve diğer gurupların çabasıyla muzaferettin şah döneminde meşrutiyet ilan edilerek anayasa kanunu düzenlenmiştir. ancak şah ın şura meclisini toplarla ateş altına almasıyla mesrutiyet pek kısa bir surede yok edilmiştir.(1911)
    mesrutiyet hareketinin sona ermesiyle, geylan şehrine gelen seyh hasan salihabadi (mirza küçük han) özellikle gençler üzerinde yarattığı etkisiyle geniş bir kitleye ulaşıp, kendinin kurduğu ittihad ı islam örgütü liderliğinde cengeli hareketi diye bilinen ve 6 yıl süren ayaklanmayı baslatmıstır. cengeli ; farsça jengel , ingilizce jungle sözcüklerinde olduğu gibi , sık ağaçlı ve ormanlık yer anlamına gelmektedir. direnişçiler , geylan bölgesindeki balta girmeyen ormanlarda saklandıkları için bu ismi almışlardır 1915-1921 yılları arasında, geylan ormanlarında üslenen bu savaşçılar, şah a, ingilizlere ve ruslara kök söktürmüşlerdir. hareketin ilk yıllarında enver paşanın teşkilatı mahsusa ya emir vererek desteklenmesini istediği hatta kuranı kerim ve altın işlemeli kılıç hediye ederek liderlerini taltif ettiği bu ayaklanma da ingiliz uçaklarının ve kızılordununda katkılarıyla bastırılmıştır.
    bir tür darbe ile önce savaş bakanı sonra da, kendini şah ilan eden rız pehlevi nin (devrik şah ın babası), yarattığı batıcı ve baskıcı ortamda bir kısmı ırak a sürgüne, bir kısmı hapse gönderilen ulemanın ikinci dünya savası yıllarında gerçekleşen ingiliz-rus işgali döneminde tekrar yükselen sesi ayetullah kaşani olmuştur. babası ayetullah mustafa kaşaniyle beraber 1. dünya savaşında ingiliz karsıtı ve osmanlı yanlısı tutum izleyen ve musaddık döneminde meclis baskanı da olan bu alim, musaddık ın partisi ulusal cephenin millileştirme politikalarını desteklemiş hatta şah ın görevden almasıan rağmen, düzenlenen halk hareketleri (tahran bazaar) musaddık ın tekrar basbakan olmasını saglamıstır.
    1961 de iranın en sevilen siyasi figürü ayetullah kaşani nin ve iran ın en saygın taklit merci i ayetullah burucerdi nin ölümleri üzerine doğan boşluğu imam humeyni doldurdu. ayetullah burucerdi taklit merci olarak (bkz: merce i taklit) milyonlarca iranlının tek dini otoritesi olsa da siyasi tavrı pasifist denilebilecek birisi idi. şah ın burucerdi yi önemsemediğini ifade ettiği bir konuşması üzerine imam humeyni “eğer ayetullah burucerdi izin verirse, ben bir günde bütün iran’ı ayağa kaldırırım.” demişti.
    nitekim şah ın ak devrim reformu nu ilan etmesi üzerine, ayetullah humeyni nin zamanı geliyordu. önce sert demeçler ve mektuplar yoluyla muhalefetini dillendiren imam humeyni, giderek daha da etkin hale gelen siyasi tutunurluğu nedeniyle 5 haziran 1963 de kum daki evinden alınarak hapse atıldı. bu olay üzerine kum isfahan ve tahranda meydana gelen çatışmalarda humeyni taraftarı 15 000 kişi öldürüldü. imam ın etkinliğnden çekinen şah ayetullah humeyniyi önce türkiye (bursa) sonra da ıraka (necef) surgune yolladı. türkiyede 1 yıl necefte 12 yıl kalan ayetullah humeyni 1978 de, iran ın zorlamasıyla fransa ya geçti. sürgün yıllarında kasetler kitaplar ve diğer iletişim kanallarını kullanarak devrimi örgütleyen imam humeyni, herkesin malumu olduğu üzere 13 subat 1979 da başarıya ulaştı.
    devrim in tarihsel sosyal ve siyasi kokenleri bilinmeden yapılacak her tür değerlendirmenin zihin israfı olduğunu belirterek esas konuya geciyorum. islam devrimi pratikte, şah ın resmi yayın organı (bkz: pravda) olan ittılaat gazetesinin 7 ocak 1978 tarihli nushasında, imam humeyni ye hakaretler içeren bir makalenin yayınlanması ile başladı. kum'da binlerce insan korkusuzca sokaklara döküldü. bu arada şah ajanları tarafından necef te şehit edilen imam'ın bü­yük oğlu mustafa humeyni için yapılan gösteriler de rejimi hare­kete geçmek zorunda bırakacak bir düzeye erişti. iran'ın dört bir yanında kanlı çatışmalar yaşandı ve iran tam bir iç savaşa sürük­lendi. sadece kum'da 80-90 arasında insan acımasızca katledildi. kum alimlerinden çoğu kum'dan dışarı sürüldü. kum'da ölenlerin 40. yas gününü tutmak için bu sefer tebriz ayaklanıyor. buradaki protesto ve çatışmalar 18-19 şubat'ta iki gün sürüyor ve yaklaşık 100 kişi hayatını kaybediyor. tebriz'in 40. gün yasını bu sefer isfehan tutuyor yine onlarca ölü ve yaralı. bu 40. gün yas gösterileri şehir şehir yayılırken, abadan'daki rax sineması kundaklanıyor. (20 ağustos 1978), kapıları kilitlendiği için dışarı çıkamayan 347 kişi yanarak can veriyor. şah, sinema yangınını "çağdaş gelişmeye ve tekniğe" karşı çıktığı iddia edilen islami muhalefetin üstüne yıkmak, böylece gelişen devrimci hareketi parçalayarak gözden düşürmek ve etkisiz bırakmayı amaçlıyor ama halk ve muhalifler devletin yaptığı kanaatinde olduğundan yine yoğun protesto ve eylemlerle devrim hızını artırıyor.
    78'in ramazan bayramı'nda gösteriler, tahran'da yüz binlerce kişinin sabahtan akşama kadar her gün yaklaşık 10 kilometrelik yürüyüşler yapmasıyla yeni boyutlar kazanıyordu. ramazan bayramı yürüyüşlerinden üç gün sonra, son günlerde ölenlerin şahadetlerinin haftası nedeniyle tahran'da büyük bir anma gösterisi düzenlenmişti. 7 eylül'de düzenlenen gösterilerde sayıları yirmi bini bulan göstericiler ilk kez silahlı kuvvetler ile yakınlaşmaya başlıyorlar ve yürüyüş yollarında güvenlik önlemleri alan askerlere çiçekler sunarak "askerler kardeşimiz, humeyni önderimiz", "askerler amerika'nın değil bizimsiniz", "size çiçek veriyoruz, siz bize kurşun mu vereceksiniz?" gibi sloganlar atılıyordu.
    gerek gösterilerin ulaştığı boyutlar, gerekse yöneldiği amaçlar ve muhtemel etkileri, hükümeti telaşa düşürüyor, orduda bölünme olasılıklarından korkan hükümet 8 eylül sabahı tahran ve 12 ilde sıkıyönetim ve sokağa çıkma yasağı ilan ediyordu. şah bu sefer şahin politikayı uygulamayı deniyor. ama hemen ertesi gün kitleler o zamanki ismiyle jaleh (bugün şüheda) meydanında gösteri yapıyor. güvenlik kuvvetleri halkın üzerine ateş açıyor. bu olay da "kara cuma" olarak nitelendiriliyor tarihte. devrimin tebriz ayaklanmasından sonraki ikinci önemli dönemecini oluşturuyordu. emami hükümeti bu olayla birlikte tüm etkisini kaybediyor, katliamın uyandırdığı tepkiye islami güçlerin dışında, siyasi akımlar ve güçlerde rejime karşı yürütülen mücadeleye katılıyorlardı. gösteriler yeni bir ivme kazanarak sürüyordu.
    artık kitleler nezdinde "imam" olarak değerlendirilen ayetullah humeyni'yi şah, irak'tan sürgün edilmesini istiyor. ayetullah humeyni tercihler arasında paris'in en uygun olduğu kanaatine varıyor. humeyni, 1978 yılı ekim ortasından 1 şubat 1979'a (sadece 4 ay) kadar devrim'in karargahını paris yakınlarında küçük bir köy olan nevphlae chateau'da kuruyordu. 1978'in en geniş gösterileri 2 aralık'ta başlayan muharrem ayında gerçekleşiyor. en sonunda muharrem'in 9'unda yüz binlerce insan tahran'da muharrem yürüyüşüne katılıyor ki bu gösteride hemen hemen bütün gruplar yer alıyor. tahran sıkıyönetim komutanı olan ve "tahran kasabı" namıyla anılan general ali oveysi, sokağa çıkma yasağı olduğunu hatırlatarak gösteri yapmak üzere toplanacaklara ateş açılacağını söylediği halde, ayetullah humeyni'nin çağrısı üzerine tasua gününde 1 milyon, aşure gününde 2 milyon kişinin katılması ile gösteriler gerçekleşiyordu. gösterilerin öncülüğünü ömrünün 15 yılını şah rejiminin zindanlarında geçiren ve özgürlüğüne kısa bir süre önce kitle hareketlerinin baskısı sayesinde kavuşan ayetullah talegani yapmıştır. hemen yanında islamcı hareketlerin tanınmış önderlerinden ve düşünürlerinden iran insan hakları komitesi başkanı mühendis mehdi bazergan ile musaddık'ın örgütü milli (ulusal cephe)'nin yöneticiliğini yapan dr. kerim sencabi de vardı. bu dönemde şah, ayetullah talegani, rafsancani gibi tanınmış mahkumları serbest bırakmıştı. bu eylemlerde cezaevlerinden çıkmış kişiler konuşmalar yapıyordu. şah muhalefeti pasifize etmek için milli cephe kadrosu içinde yer alan -ki bu kesimin büyük çoğunluğu monarşiye karşı değildi sadece anayasal düzen istiyorlardı- şahpur bahtiyar'ı başbakan olarak atıyor. şahpur bahtiyar, milli cepheden ihraç ediliyor, muhalefete önemli tavizler vererek işe koyuluyordu. basının üzerindeki sansür kaldırılarak, üniversiteler açıldı. ne var ki üniversiteler açılır açılmaz, buralara yine direnişin merkezi haline geldi.
    ayetullah humeyni, şah tarafından atanan bahtiyar hükümetinin yasal olmadığını ilan ettiğinden gösterilerin önü alınamıyordu. 16 ocak 1979'da ise şah ülkeden ayrılıyor. halk bahtiyar hükümeti aleyhine de yoğun eylemler gerçekleştiriyor. humeyni, 15 yıllık bir aradan sonra 26 ocak 1979'da iran'a döneceğini ilan ediyor. bahtiyar hükümeti imam'ın dönüşünü engellemek için bütün havaalanlarını kapatma kararı aldı. havaalanları askeri birliklerce kuşatıldı, karar olaylara yol açtı. öfkeli yığınlar tahran havaalanı çevresindeki askerlerle çarpışmaya başladı. bu arada, sel gibi akan kitle hareketi karşısında silahlı kuvvetler de parçalandı, bazı gösterilere askerlerin üniformalarıyla katıldıkları görüldü. büyük bir belirsizlik yaşanıyor çünkü askerin tutumu hala tam net değil. humeyni'nin ülkeye dönüşü, bu dönüşü engellemek isteyen askerler arasında da karışıklıklara yol açtı. özellikle hava kuvvetleri personeli karara karşı cephe aldılar.
    26, 27 ve 28 ocak 1979 günleri tahran'da protesto gösterileri yapılıyor ve kanlı sonuçlarıyla büyüyerek gelişiyordu. 28 ocak günü tahran'ın merkezinde bulunan ve bugün devrim meydanı adını taşıyan alanda on binlerce kişi, hükümete bağlı birliklere karşı silahsız olarak çarpışıyordu. 5 saat süren çarpışmalar ardında yüzlerce ölü ve yaralı bırakıyordu. bu olayın ardından çaresiz kalan hükümet bir karar alarak havaalanlarını açmak zorunda kaldı. imam humeyni, belki de tarihin kaydettiği en kalabalık ve görkemli karşılama törenleri arasında 1 şubat 1979 tarihinde tahran'a geliyor. gerçekten de muazzam denilecek kalabalık (yaklaşık 10 milyon kişi) siyasal, kültürel, etnik bütün unsurlardan oluşuyor. humeyni, devrim şehitlerinin gömüldüğü "beheşt-i zahra"da yaptığı ilk konuşmada, bahtiyar hükümetini yasa dışı ilan ederek halkın yakında ezici bir çoğunluğunun arzularını yerine getirecek olan bir hükümeti atayacağını belirtiyor.
    işte bir devrim bu şekilde gerçekleşiyor.
    sonsöz: yukarıda da izah edilmeye çalışıldığı gibi devrimin tarihi sosyal ve siyasal kökenleri doğru okunduğunda, hareketin sol ve milli öğeleri barındırsa da esas itibarıyla islami karakterde olduğu yadsınamaz bir gerçektir. hatta devrimin ideolojisi tüm bu öğeleri islami bünyede harmanlamış dersek yanılmış sayılmayız. dini heyecanmı arıyorsunuz işte devrimin en meshur sloganı "hergün aşura, her yer kerbela", anti emperyalizm yada milliyetçilik mi istiyorsunuz, işte imam humeyni den anektod, "amerika aldığı petrolümüzün parasını tabii ki ödüyor. fakat bu paralar amerika'dan silah almak ve askeri üsler kurmak için harcanıyor... amerika iran'a bu silahları satıyorsa, bunun sebebi, amerikalı uzmanlar ve silah satışı olmadan ordumuzu kıpırdayamaz hale getirmek içindir. şah yönetimi bir kaç yıl daha devam ederse, petrol kaynaklarımız ve tarımımız mahvolacaktır..." sol mu istiyorsunuz, yine imam humeyni nin sözü, "zengin­likle yoksulluk arasındaki savaş sonsuza kadar sürecektir. bu devrim, yoksulların zayıf omuzlan üzerinde yükseldi. ben, yok­sulların bir kılını, şu sarayların hepsine değişmem."
    kapsayıcı bir islami dalganın gerçekleştirdiği bu devrim, elbette eleştirilebilir hatta kınanabilir ancak yinede doğru bilgiler üzerinden değerlendirme yapılmasını hakediyor.

    anahtar kelimeler:
    kum, isfahan, tahran, ali seriati, mehdi bazargan, ayetullah mutahhari, ayetullah beheşti, ayetullah hameney, imam humeyni...

    kaynakca:
    1. turan yavuz, abd’nin kürt karti,
    2. serdar-ı cengel [mirza küçük]; ibrahim fahkrayi,
    3. mustafa talip güngörge, humeyni ve islam,,
    4. bir devrimin anatomisi, kadri çelik,
    5. r. k. ramazani, "revolutionary iran"
    6. ira lapidius, "a history of islamic societies"
    7. youtube, search "iranian revolutionary"

    kıssadan hisse.

    1. solcular yada tudeh yapıp da mollalar sahiplenmemiştir. aksine tudeh in zurnanın son deliği olduğu bir surecte liderliğe oynaması ile kendi sonunu hazırlaması söz konusudur. ayrıca tudeh devrim ilişkisi için hem de sol bir kaynaktan bakınız. (bkz: http://www.marksist.com/…n_erensoy/iran_devrimi.htm)
    2. fars medeniyeti ile arab bedeviyeti aynı şey değildir.
    3. kulaktan dolma, kaba etten sarma olmaz.
    4. dolma sarma dedim tevekkeli değil sahur gelmiş. beni bu vakte kadar kasdıranlara ne diyem mahmut mu diyem.
  • türlü vaatlerle gelen mollaların iran halkını kandırmacası. konuyla ilgili olarak iranlı yazar bahman nirumand ın kaleminden,

    merhaba, benim adım bahman nirumand. iranlı bir gazeteci-yazarım.

    şah'ın (bkz: rıza pehlevi) devrilmesinde aktif rol oynayanlardanım.

    ve aynı zamanda mollaların, demokrasi ve özgürlük getireceğine inanan milyonlarca solcu, demokrat, liberal ve milliyetçi insandan biriyim.

    evet, humeyni yeryüzünde cenneti vaat etti bize. demokrasi gelecek, kimse fikirleri ve siyasal görüşleri yüzünden tutuklanmayacak, işkence yapılmayacak, kadınlara eşit haklar verilecek, giyim serbest olacaktı.

    şah'ı devirdikten sonra mollaların camiye geri döneceklerinden emindik. devleti yönetecek durumda olduklarına inanmıyorduk.

    yanıldık. kitaplardan ezberlediğimiz cümleleri, içi boş kavramları birbirimize söyleyip duruyorduk.

    üzerinde durmadık

    her şey 14 ocak 1979 tarihinde değişti. şah, iran'ı terk etti. ardından iran tarihinin en büyük yürüyüşü tahran'da yapıldı. sansür, yasak yoktu, istediğimiz gibi bağırıyorduk.

    fakat mitingde ilk dikkatimi çeken, kim liberal musaddık ya da solcu şehitlerin resimlerini taşıyor ise mollalarca dövülüyordu.

    pek üzerinde durmadık bu olayın, "hele bir kurtlarını döksünler, sonra sakinleşirler" diye düşündük.

    ertesi gün gazetede, bir hırsızın genç mollalar tarafından yakalanıp, adına "islam mahkemesi" denilen bir mahalli heyet tarafından 35 kamçı cezasına çaptırıldığı haberini okuduk.

    haberi ciddiye almadık; "üç beş sapsızın işi" dedik.

    bu arada bira-şarap fabrikalarının yakılması, sinemaların tahrip edilip filmlerin sokaklara atılması gibi olayların üzerinde hiç durmadık. "ufak tefek şeylerin" toplumun demokrasi ve ulusal bağımsızlık yolundaki çabaları etkilemesini istemiyorduk.

    biz bunları söylerken, mollalar tarafından, kadın ve erkeklerin yan yana yüzemeyecekleri; okullarda aynı sınıflarda olamayacakları; birlikte spor yapamayacakları gibi gerici kararlar ardı ardına alınmaya başlandı.

    "müslüman kadınların yanında orospuların yeri yoktur" denilerek kadınlara örtünme zorunluluğu getirildi. özellikle üniversitelerde bu yüzden çatışmalar çıktı.

    bu çatışmalardan rahatsız olduk; kadın sorununun güncelleşip ön plana geçmesini istemiyorduk! "asıl mücadele, emperyalizme ve kapitalizme karşı verilmelidir" diyorduk. kadın sorunu bir yan çelişkiydi, ana çelişki sömürüydü. kadının giyim sorunu, emperyalizme karşı verilen mücadeleyi baltalamamalıydı!

    peçesiz, başörtüsüz sokağa çıkan kadınlar artık açıkça, gözümüzün önünde dövülüyordu. bazı kadınların yüzüne kezzap atılıyordu.

    biz ise hálá büyük laflar ediyorduk; bu tür olayları devrimin kaçınılmaz sancıları olarak görüp umursamıyorduk! "ittifak" "eylem birliği" gibi terimlerin peşinden koşup duruyorduk.

    geçiş sancıları sandık

    humeyni, "bütün sorunlarımızın sebebi, cemiyetimizdeki ahlaksızlıklardır. bunların kökünü kazımalıyız" diyor; genç mollalar terör estiriyordu. kitabevleri yağmalanıyor; gazete bayileri ateşe veriliyordu.

    şiraz"da "islam mahkemesi" eşcinsel ve fahişe olduğu gerekçesiyle dört kişiyi idam ediyordu. benzer olay tahran"da da gerçekleşiyor, üç fahişe ve üç eşcinsel kurşuna diziliyordu.

    sesleri ve görüntüleriyle erkekleri tahrik ettikleri için kadın spikerler televizyondan kovuluyor; uyuşturucu olarak görülen müzik yasaklanıyordu. alkol içen, kırbaç cezasına çaptırılıyordu.

    şimdi düşünüyorum da, insan zamanla her türlü aşağılanmaya alışıyor galiba. hiçbirini görmüyorduk; basmakalıp analizlerimizin doğru olduğuna o kadar inanıyorduk ki!..

    oysa toplum hızla dincileştiriliyordu. alınan her kararda "tamam bu sonuncusu" diyorduk. ama arkası hep geliyordu.

    kızların evlenme yaşı 18"den 13"e düşürüldü. parfüm, ruj, saç boyası, mücevher gibi kadın malzemelerinin yurda girişi yasaklandı. kadın çamaşırı satan mağazaların vitrinlerine sutyen, kombinezon vs. koymasına bile izin yoktu.

    kamu dairelerinde kadın memurlara tesettüre girme emri çıkarıldı.

    aslında birçok aydın kadının üye olduğu kadın dernekleri vardı. onlar kendi küçük çevrelerinde "hamilelik tatilinin uzatılması", "eşit işe eşit ücret" gibi talepleri tartışıyorlardı.

    biz aydınlar hep aynı düşüncedeydik: demokrasi ve özgürlüğe geçiş sancılarıydı bu tür vakalar! abartmaya gerek yoktu.

    hepimiz "ana çelişki" üzerinde duruyorduk; öncelikle dışa bağımlılık ve ekonomik krizden kurtulmalıydık.

    halkı anlayamadık

    mollalar güçlendikçe saldırganlaştılar.

    örneğin, tirajı bir milyon olan liberal "ayendegan" gazetesi"ni kapattırdılar. sıra sonra "keyhan" gazetesi"ne geldi; muhalif yazarların işten çıkarılmasını sağladılar.

    tüm bu olanları protesto etmek için mitingler düzenlemeye başladık. ama iş işten geçmişti artık; insanlar yılmıştı, korkuyordu.

    özgürlük, demokrasi ve bağımsızlık için ayaklanan halkın, bu kadar kısa sürede değişeceğini düşünememiştik.

    sanmıştık ki, mollaların gerici yasalarına/kurallarına halk karşı çıkacak. halbuki tersi oldu; mollalar yasak, sansür getirdikçe arkalarından gidenlerin sayısı arttı.

    örtünmek moda oldu!

    tüm bunlara "gelip geçici bir fırtına" diye bakmak ne büyük yanılgıydı.

    komünistlerden, solculardan, demokratlardan, milliyetçilerden sonra liberal islamcılar da zamanla mollaların hedefi oldu.

    şah döneminden daha çok insan cezaevlerine konuldu; idam edildi.

    milyonlarca insan canını kurtarmak için yurtdışına kaçtı.

    kaçanlardan biri de bendim.

    umarım bizim hatalarımızdan birileri ders çıkarır.

    yazının tamamını ve soner yalçın' ın konuyla ilgili tespitlerini okumak için
    http://www.ensonhaber.com/…k-vaatleriyle-geldi.html
  • türkiye'de yaşanan ordu ve postal seviciliğinin temel dayanak noktası olan korkunun adı.
  • batı tarafından, içerdeki işbirlikçileriyle birlikte hunharca sömürülen iran petrolünü* ulusallaştırmaya çalışan, seçimle başa gelen doktor muhammed musaddık ın, cia destekli ajax operasyonu - ki cia in ilk büyük çaplı uluslararası faaliyetlerinden biridir - ile devrilmesi ve yerine batı kuklası pehlevi hanedanlığının geçirilmesiyle temelleri atılan devrimdir.

    devrimden sonra, aynı batılı güçler, ırak ı ve saddam hüseyin i silahlandırıp, yaramazlık yapan iran' ın üstüne salmış ve olaylar gelişmiştir:

    (bkz: iran ırak savaşı)
    (bkz: körfez savaşı)

    o esnada, anadolu coğrafyasında da bir hareketlenme olmaktaydı. iran elden çıkmış, türkiye' de elden çıkma emareleri göstermeye başlamıştı. doğruluğu tartışmalı da olsa, belki alakalıdır:

    (bkz: our boys did it)

    our boys, 12 eylül de işi hallettikten 30 yıl sonra, bugünlerde, abd dışişleri bakanlığı, dış politikada kendi başına takılıyor, uzun bir aradan sonra insiyatif alıyor "gibi görünen" türkiye yi masaya yatırıyormuş. geçmişe baktığımızda, masaya yatırılanın başına pek hayırlı işler gelmiyor ya du bakali.
  • devrimin kısa özetini okurken kişiler ve mekanlar okadar tanıdık geliyorki düşünüp kim acaba bile demeye gerek kalmıyor.
    http://tr.wikipedia.org/wiki/İran_İslam_devrimi
hesabın var mı? giriş yap