• iş arama sürecimde edindiğim bazı tecrübeleri buraya yazmak istiyorum.
    1. özel sektör işverenlerinin büyük çoğunluğu göttür.
    2. özel sektör çalışanlarının hatrı sayılır miktarı da göttür, içlerinde güzel insanlar da mevcuttur.
    3. istediğin kadar iş ara, bulamıyorsan bulamıyorsun.
    4. işveren götlerin hepsinin amına koyayım.
    5. gençler iş beğenmiyor değil, yalan söylemeye yatkın olmayan hiç kimse iş bulamıyor.
    6. çalışma şartlarınızı tek tek sikeyim.
    7. 12 saat çalışma saatine, sadece 20 dakika mola koyup, asgari ücret verip, bu şartlarda çalışmayı dahi kabul etmiş beni işe almayan işverenin de amına koyayım.
    8. kpss'den başka bir yolu yok.
    9. vakit varken başka bölüm okumak lazım.
    10. insanı kendi mesleğinden bile soğutuyorlar.
    11. herkesin amına koyayım.

    lanet olsun kurduğunuz düzene. çıkardığım bütün cv'lere de, pdf olarak gönderdiğim ve elden verdiğim bütün cv'lerime, iş ilanı üzerine aradığım ya da mesaj attığım bütün telefon numaralarına, bana dönüş yapan, yapmayan, kale bile almayan, alsa da olumsuz dönüş yapan bütün işverenlere de, onların iş yerlerine de, okuduğum okullara da, aldığım diplomalara da, alın terimin peşinde koşan beynimi de,

    her şeyin herkesin ortasına bokumu süreyim.

    lanet olsun.

    debe editi: ek olarak yazmak istediğim bir konu var. saygı değmez özel sektör işverenleri, size laflar hazırladım. işsiz ve iş arayan insanlara köpeğe davranır gibi davranmayın.
    iş görüşmesine çağırdığınız insan görüşmeye gelmek için; zaman, emek, yol parası ve duygu harcıyor. bir kişiye, şu gün şu saatte görüşelim dediğiniz zaman, o gün o saatte iş yerinizde lütfen olun. sonra o kişi telefonla sizi aradığında ve sizden 'aa ben unutmuşum, sonra görüşsek olur mu?' gibi bir yanıt alınca, boka davranılmış gibi hissediyor. hiç kimseye böyle hissettirmeye hakkınız yok.
  • çok uzun zamandır ne bir şey yazmak ne bir şey okumak istemiyordum.10 aydır işsiz kendini işe yaramaz hisseden özgüveni yerle bir olmuş bir kadınım.bir kaç aydır geçici olarak komşumun bebeğine bakıyor oturduğumuz apartmanın merdivenlerini siliyor sadece mutfak harçlığımızı çıkartabiliyordum.kreşler açıldı bebiş haftaya kreşe başlıyor.dedim ki üzülme kızım bunca ay açlıktan ölmediniz ya elbet bir kapı açılır.2 gün önce bir telefon aldım.şehir hastanesi personel alacakmış.taşeron şirket.temizlik işi filan.görüşeceğim kişinin adı,hangi katta hangi odada olduğundan referans olan kişiye kadar isimleri verildi.o gece heyecandan uyuyamadım.cv mi sertifikalarımı ne giyeceğimi bile nasıl umutla geceden hazırladım.bebeğin annesinden izin aldım yarım gün.sabah uyandım mis gibi hazırlandım.heyecanla yola koyuldum.hastaneye gittim.birimi buldum.beni bir güvenlik görevlisi karşıladı.bana söylenen hanımefendinin adını ve görüşmek istediğimi söyledim.kendisi orada yoktu.yüzüme bile bakmadılar.beklesin diye bir erkek sesi duydum.oturdum başladım beklemeye.neyse sonra bir hareketlenme oldu.bir kadın geldi bana beklesin diyen kişinin odasına girdi.sesleri duyuyorum beni söylüyorlar.beni kimin yönlendirdiğini filan.kendisi çok kaba bir tavırla.ben öyle birini tanımıyorum gibi cümleler kurup dışarı güvenlik görevlisinin yanına çıktı.ben de gayri ihtiyari ayağa kalkıp yanına yürüdüm.merhabalar ben diyerek kendimi tanıtıyordum ki.bekle dedik sana gibi bir cümle kurdu.ne olduğumu şaşırdım.girdim geri beklemeye başladım.3/4 dk sonra yanıma geldi.yine kaba bir ses tonuyla sizi kim yolladı benim o isimde bir tek tanıdığım abim var.o değildir herhalde bana teyit lazım gibi şeyler söyledi.bende bana gelen mesajı göstereyim mi dedim.mesajı açtım kendisinin adı birimi ve ..... beyefendi yolladı de diyen mesajı okuttum.garip bir şekilde yine bana biz personel aramıyoruz diye ters ters cevap verdi.bende hanım efendi ben kafama göre buraya gelmedim ya,sizin adınızı ve personel aradığınızı söylediler öyle geldim dedim.daha sonra içeriden beklesin diyen adam beni odaya çağırdı elinde bir form.bende odaya gittim tam konuşacakken.o kadın,güvenliğe bir daha benim adımı vererek gelen olunsa alma diye bağırdı.benim kalbim ağzımda atmaya başladı.ellerim ayaklarım buz kesti.titremeye başladım.ben gidiyorum diyip oradan çıktım. -1. kattaydım 3 kere asansör geldi binemedim.boğuluyorum sanki.geldi bir ağlama krizi.tutamıyorum kendimi. o güvenlik görevlisi geldi beni lavaboya götürdü. ben asansöre binmiyorum kötüyüm merdiven var mı diyebildim.yolu gösterdi giriş kata çıktım. telefonum çekince beni yönlendiren kişiyi aradım. kendisi defalarca özür diledi neden böyle oldu nasıl böyle oldu bilmiyorum sizi oraya yollayan kişi o hanımefendinin abisi.abisini nasıl tanımaz nasıl bilmez dedi. onunla konuştukça krizim daha da arttı.böyle geri çevirilme bu sene 2. kez başıma geliyor. temmuz ayında da yine bir vesile ile internet üzerinden satış yapan bir site ye evden çalışarak müşteri hizmetleri görevi yapacaktım. %100 olacak diye görüşürken daha sonra firma ile mülakat yapıldı o da çok güzel oldu. 10 güne iş başı yaparım diye beklerken biz başkasını aldık diye haber geldi. o zaman 3 gün yemedim içmedim çok üzüldüm ama vardır bir hayır dedim. sonrasında onlarca yere bırakılan cv ler. hiç birine olumsuz bile dönüş gelmemesi. üzerine de bugün.sanırım hepsinin acısı çıktı. dayak yemiş gibiyim. belki çok fazla tepki verdim bilmiyorum. biliyorum her iş olacak diye bir kural yok. ama ben artık sinirlerime hakim olamıyorum. hangi kapıyı çalsam kapı duvar.tüm evren beni ittiriyor gibi. çok çaresiz çok işe yaramaz hissediyorum. 10 ay ne demek.elde avuçta kalmadı artık.o kadar mutsuzum ki...

    debe editi :
    bugün onlarca destek mesajına uyandım. ekşi sözlük yazarları da kocaman bir aileymiş meğer. herkese çok teşekkür ediyorum.
  • debe'ye giren bu #122695522 entry'den cesaret alarak ben de içimi dökmek istiyorum müsaadenizle.

    işsiz kalışımın üzerinden tam 1 yıl geçmişti, artık umudum falan kalmamıştı ki özel sektörde çalışırken bile defalarca başvurmama rağmen olumlu-olumsuz dönüş yapmayan bir devlet kurumuna öylesine yaptığım başvuruya mülakat daveti aldım. hem de doğum günümde! daveti alana kadar başvurduğumu bile unutmuştum. tabi evde bir bayram havası aylar sonra ilk kez yüzüm gülmüş.. önceki hayal kırıklıklarımdan dersimi almıştım bu defa kimseye anlatıp büyüyü bozmayacaktım ve sonunu görmeden umutlanıp hayal kurmayacaktım. ailem dışında kimseye söylemedim en yakın arkadaşıma bile.

    sonra belli aşamalardan oluşan bir dizi mülakata katıldım. online ön görüşme, genel yetenek sınavı, yabancı dil mülakatı.. hepsini geçtim ama her bir aşamanın sonucunu en az ikişer hafta beklediğimi de belirtmek isterim. (tabi ne şekilde beklediğimi detaylarıyla anlatıp olayı dramatize etmeyeceğim.) sonrasında yüz yüze gerçekleşecek son görüşmeye hak kazandım. daha telefonda detayları dinlerken biletimi almam gerekecek kadar kısıtlı bir görüşme takvimi vardı, işsiz birini bir gün sonrasına 8-9 saat uzaklıktaki bir ilden başka bir ile görüşmeye çağırırken “nasıl olsa işsiz, gelecek, bir şekilde gelmek zorunda” diye düşünüyor olsalar gerek yoksa insan bir sorar değil mi gelebilecek misin diye? ben gidebilirdim ama ya gidemeseydim? ha bir de yukarıda hayal kurmayacağım demiştim değil mi? kuruma yakın semtlerde ev fiyatlarına bakmak hayal kurmak sayılmaz sanırım ya da ya gidersem diye bazı şeyleri ertelemek falan. neyse..

    malum şehre vardım, görüşme saatinde kuruma gittim. ilgili kurumun müdürü, bölümün şefi ve birkaç çalışanla birlikte mülakata alındım. sohbet, muhabbet, alanla ilgili sorular, deneyimler vs vs. müdür beyin söylediğine göre ilgili görüşme için çağırılanlardan uzaktan gelen ve “bayan” olan tek kişiymişim, bu iş zor bir işmiş (sanki yıllardır yapmadığım şey), erkekler bile yeri geliyor zorlanıyormuş (bu sırada bölümün kadın şefi karşımda oturuyor.) ben “bayan” olduğum için ekstra bir dezavantajım varmış, “doğal olarak” evlenip çocuk sahibi falan olunca daha da zor olurmuş. hay allah ya ben nasıl düşünemedim bunu başvururken! mülakatları bir bir geçip şu pandemi döneminde onca yolu tepip gelirken düşünememişim ben meğer.. daha adamın personeli bile olmadan yedim mobbingi iyi mi. başkası anlatsa abartma derdim. keşke o an orada içimden geçenleri yüzüne söyleyebilseydim. keşke, neden beni buraya kadar çağırdınız o zaman? haklısınız bu iş benim neyime, yıllardır hayalini de kurmuyorum zaten, e ben hemen gidip evleneyim, çocuk yapayım iyi oldu söylediğiniz, aydınladım.. diyebilseydim, diyemedim. çünkü bana göre henüz hiçbir şey bitmiş değildi, belki de bu bir öfke kontrol testiydi ve bir işe, bu işe gerçekten ihtiyacım vardı. başvuruyu öylesine yapmış olabilirim ancak ilgili ilanda istenilen nitelikleri fazlasıyla taşıyordum ve tecrübem de vardı. sonrasında işle ilgili teknik mülakata alınıp oradan ayrıldım. dönüş yolunda insan kaynaklarından gelen değerlendirme telefonunda bile personel “görüşmek üzere” dedi diye umutlandım ben, hımm demek ki tekrar görüşeceğiz..

    eve dönüşümün birinci haftasının dolduğu gün şiddetli öksürük ve nefes alamama şikayetleriyle hastanelik oldum, aklıma gelen ilk şey coviddi (pcr negatif çıktı), daha önce geçirdim nasıl olduğunu biliyordum ama bu daha farklıydı, çok daha ağırdı ki zaman geçmesine rağmen göğüs ağrılarım ve öksürüğüm geçmedi. öyle halden düşmüş yatarken mail geldi. her aşamayı telefonla bildiren bu arkadaşlar olumsuz sonucu mail atmayı uygun görmüşler. oysa ben sana laflar hazırlamıştım müdür bey! sana da insan kaynakları!

    ben umudunu tamamen kaybetmiş bir işsiz olarak öylece evimde oturuyordum, il başkanı dayım, milletvekili eniştem falan da olmadığından yazdığım tezden bile umudum yoktu benim, kariyer.net'de nasıl olsa dönmeyecekler diye alakalı alakasız ilanlara başvuru yapıp eğleniyordum kendi kendime. zaten aşırı zor bir yıl geçirmiştim ben. tamam belki işsizliğin verdiği çaresizlikten olsa gerek fazla nahiftim ama beni neden umutlandırdınız?
  • bu başlığa daha önce de bir şeyler yazdım. hatta debeye girenler de oldu. sildim sonra o yazdıklarımı. belki bir süre sonra bunu da silerim. bilmiyorum.

    2024 yılının ilk günü 1 ocakta işe gitmek zorunda olan bir yığın insandan farklı olarak uzun süredir devam eden iş arayışlarımın sonucunda gerçekten istekli ve hevesli bir şekilde, bir tavuk parçalama firmasında sorumlu veteriner hekim olarak işe başladım. uzun zamandır işsiz olduğum için beklentilerimi de epeyce düşürmüştüm. hep bir yerlerden başlamak lazım diyen tanıdıklar, ailemin bana karşı bakışlarında ki memnuniyetsiz, hissiz haller ve benim de artık manevi olarak tükenmemden dolayı birçok iş arayan birey gibi ben de işverenlere neredeyse teslim olmuştum.
    biz iş görüşmesi yaparken yeni asgari ücret daha belli olmamıştı. maaş hakkında konuşurken yeni asgari ücret 15k olsa bana en fazla 22k maaş verebileceklerini söylediler. hatta bu rakamı da belirlerken epeyce bir düşündüler. hali hazırda aralık ayının son günleri de olsa asgari ücret hala 11.5k seviyesindeydi ve bir çalışana, etiketi, iş deneyimi ne olursa olsun 22k maaş vermek daha şimdiden çok geliyordu adamlara. yeni asgari ücret 17k olunca da konuşulan rakamda herhangi bir değişiklik yapmadılar. biz konuşurken 15k seviyesine göre hesaplama yapmıştık dediysem de pek kaale almadılar beni.
    yapacak bir şey yok dedim içimden.
    tamam deyip kabul ettim.
    haftanın 6 günü 09-18 mesai saatleri vardı.
    yol parası vermiyorlardı. bunu zaten söylemişti adamlar bana. haberim vardı yani işi kabul ederken. asıl şoku işe başladığım gün yaşadım.
    bir öğle arası kavramı ve öğle yemeği de yoktu.
    iş yerinde sabahtan akşama kadar ayakta tavuk parçalayan personel öğle yemeğini zeytin, peynir, ekmek ile geçiştiriyordu. en az 3-4 kere çalışan personelin en temel hakkı olan öğle yemeğinin olmamasının izahının olmadığını, bu insanların sabahtan akşama kadar ayakta çalıştıkları için enerjiye ihtiyaçları olduğunu söylesem de imkanlarımız bu, yapacak bir şey yok dediler.
    bu arada tavuk parçalayan personellerin yarısı türk yarısı suriyeli. aldıkları maaş da 8.5 tl.
    yani sözün özü hem benim hem de diğer personellerin yol ve yemek ücretlerini kendi cebinden karşılamaları gerekiyordu.
    ilk gün iş çıkışı arkadaşlarla konuşurken öğle yemeği muhabbeti açılınca, yol-yemek vermiyorlar diyemedim.
    utandım söylemeye.
    sonra ben daha cevap vermeden tavukçuda ne yiyecekler, mecbur tavuk yemeye devam işte diye espri yaptılar, ben de espriye katıldım. gülüyor gibi yaptım.
    ikinci gün işe gidince benden başka başka istekleri oldu işle alakalı. 15-20 kiloluk tavuk kolilerini sürekli bir yerden bir yere taşımamı istediler.
    sabah ve akşam olmak üzere transit bir araçla tavuk sevkiyatını da benim yapmamı istediler.
    yani hem amelelik, hem şoförlük, hem de sevkiyat yapacaktım. (mesleki olarak yapmam gerekenleri söylemiyorum. çünkü onlara göre yapmam gerekenler pek işten sayılmıyor ne yazık ki!)
    kabul etmedim. hem en başta böyle konuşmadığımızı hem de bu işlerin benim işim olmadığını söyledim.
    ikinci günün akşamında, dolmuşa binmiş eve doğru giderken aldığım bir telefon ile benimle çalışmayacaklarını söylediler.
    yani yeni yıldaki ilk iş maceram sadece 2 gün sürebildi.
    telefonu kapattıktan sonra sanırım işten kovulmanın verdiği rahatlıkla kendimden utandım.
    böyle bir işten bir şekilde de olsa ayrılmış olmak biraz iyi hissettirdi bana ama çok daha fazla utanma duygusu yerleşti bünyeme.
    nasıl oldu da bu şartları kabul ettim diye hayıflandım, daha da çok utandım kendimden. asıl utanması gerekenin ben olmadığımı biliyor olsam da hislerimi değiştiremedim.
    bir gün bu platformda severek takip ettiğim yazarlardan bir tanesi ile mesajlaşmıştım. 1 yıldır çalışmadığımı söyleyince senin yerinde olsam bir yerlerden başlar, çok fazla önüne ardına bakmam demişti. haksız da değildi aslında ama işte bu ülkede torpilsiz bir şekilde bir yerlerden başlamak böyle bir şey.
    sonuç olarak iş aramaya devam. umarım bir daha böyle bir durumla karşı karşıya kalmam.
    daha fazla söylenecek pek bir şey yok sanırım.
  • "işsizlik yok, gençler iş beğenmiyor"daki işi buldum. babam başlayacaktı fakat sağlık problemleri nedeniyle başlayamadı. bana sordu, ben de daha fazla boş durmamak için kabul ettim.

    iş gece bekçiliği. asgari ücrete gece 15 saat bekçilik yapıyorum-fabrika faaliyete geçmedi, işçiler yok diye daha erken gelmemi istedi patron. izin yok, yemek parası günlük 15 lira. ayda 450 saat, yani saatlik ücretim 7,33 lira.

    normalde ön muhasebe ve vasıfsız yapabileceğim işlere bakıyordum. 1,5 ay garsonluk yaptım, 2 ay önce ayrıldım; ondan önce de uzun süredir işsizdim zaten. başvurduğum yerlerden dönüş alamadım, referanslı gittiğim yerde bir saat sekreterin yanında bekletilip öz geçmişimi bırakıp çıktığım oldu.

    demem o ki;
    teoride piyasadaki bu işleri kabul etmezseniz ya bu işlerin ücreti artar, ya da daha fazla insan istihdam etmek zorunda kalırlar. yalnız biz teoride yaşamıyoruz. ben bu işi kabul etmesem başkası eder; ben de kirayı ödeyemem, markete gidemem, kömür alıp ısınamam, elektrik faturamı ödeyemem, içme suyumu alamam. önceleri insanlara birlik olmuyorlar diye kızardım, çünkü sadece fakirdim. babam da işsiz kalınca dolap daha fazla elektrik yakmasın diye fişini çekince anladım bazı şeyleri.

    işsizlikle tehdit edilmek işsizlikten daha kötü bir şey. insanların buna ses çıkaramaması daha da kötü. 2021 yılı türkiye'sinde açlıkla terbiye edilmek çok daha kötü.
  • o kadar uzun zamandır işsizim ki en son maaşımı hatırlamıyorum. artık psikolojimi de bozdu bu durum agır stres sonucu anksiyete buna baglı huzursuz bagırsak sendromuna yakalandım. açıkcası sorunu kendimde aramayı kesip bulunduğum ortamın kurbanı olduğumu düşünmeme rağmen hala bilinçaltımda ağır tramvalar yaşıyorum. tek sorumlu ben değilim biz değiliz sarayında huzurla uyuyanlar en büyük sorumlular.
  • çıkış yolu bulamadığınız dipsiz bir çaresizlik kuyusu.
    biraz önce mülakattan çıktım. aştide otobüs beklerken yazıyorum bunları.
    daha önce de aynı kurumda mülakata girmişliğim var.
    başka başka kurumlarda da sınavlara, mülakatlara girdim.
    hiçbirine öyle büyük umutlarla gitmiyorum zaten.
    hemen hemen hepsinde ortada bir tiyatro var ve biz bunu oynamakla mükellefiz havası var zaten.
    kimi iyi oynuyor kimi kötü. en azından şimdiye kadar yalandan da olsa biraz saygı gösteriyorlardı.
    bilmeyenler için mülakat şöyle bir şey.
    toplantı odasında birkaç kelli felli abi oturuyor bir de sekreter var.
    içeri giriyorsunuz. klasik kendini tanıt muhabbetleri. sonra fanustan kağıt çekiyorsunuz. bazen tek fanus bazen birden fazla. genel kültür için ayrı alan için ayrı kurum için ayrı gibi. kağıtta soru numaları ve/veya sorular yazıyor.
    okuyup cevaplıyorsunuz. genelde de kendileri birkaç soru soruyor mezun olduğunuz alanla ya da başvurduğunuz kadro ile ilgili.
    az önce çıktığım mülakattan daha ciddi backroom casting couch videoları izlemişliğim var.
    selam veriyorsun almıyorlar. soruyu okuyorsun dinlemiyorlar. cevap veriyorsun soru neydi diyorlar.
    soruyu tekrar okuyorsun gene dinlemiyorlar.
    kurul başkanı zaten tiktok batağına mı düşmüş keşfette mi geziyor napıyorsa kafası sürekli telefonda o malum tek parmak kaydırma hareketini yapıyor.
    lan zaten mülakat dediğinin en uzunu 5 dk sürüyor.
    5 dk insanlık gösteremiyor musunuz.
    zaten üç aydır az bir umutla hayattayım böyle şeyler yaşayınca niye hayattayım diyorum artık.
    benim iddiam en iyi aday benim o kadrolara en çok ben layığım değil.
    elbette benden iyileri var daha çok hak edenler var.
    asil listesine giren herkesin dayısı var da diyemem.
    illaki vardır kimsesi olmadan giren o kadrolara haklarını yemek istemem.
    ama birader insan bir yüzüne bakar karşısındaki kişinin.
    lan yapacağınız şey 5 dk insan taklidi yapmak.
    çok zor olduğunu düşünmüyorum bunun.
    yüzünüzde güller açsın gibi bir beklentim de yok.
    tavuğunuza kışt mı dedim.
    naptım olm ananıza bacınıza ölmüşlerinize mi sövdüm.
    gerçi sövsem en azından bir kafanızı kaldırıp bakardınız da sövmeye bile gücüm yok.
    ----
    aklıma geldikçe yazacağım daha buraya
    lan bak hadi ben ankara'ya yakın sayılan bir yerden geliyorum aynı gün git gel yapabiliyorum zor da olsa.
    sadece bu gel git işi 500-600 lira.
    bak hiçbir şey yapmadım ne ankarada kaldım ne yedim içtim.
    sadece ankaraya geldim gittim, bu.
    bu mülakatlar için insanlar nerelerden geliyor hiç mi düşünmüyorsunuz.
    gelenlerin çoğu yirmilerinin ortalarında otuzlarının başında insanlar.
    çoğu zaten işsiz.
    çalışanlar da asgari ücret ya da ona yakın kazanan insanlar.
    çalışıyorsa zaten izin almak için eğilip bükülüyor patronun karşısında.
    patron bir izin verir iki izin verir sonra koyar kapının önüne her istediğinde izin mi verecek.
    işsiz adam zaten beş liranın hesabını yapıyor.
    ---
    bu saçmalığın bir üst versiyonu da zaten kpss puanı olan insanlara mini kpss yapıp bir de onun için para almak.
    insanlar kpss denen şeyden iyi bir puan almış gelmiş.
    en kötü alan 85+ almış.
    maliyesini yapmış iktisadını yapmış tarihini yapmış almış işte sen bunların kpss de ölçülmeyen neyini ölçeceksin ki.
    zaten şimdiye kadar kpss ile bu kurum sınav puanları paralel gitmeyen kimse görmedim.
    illaki istisnası vardır ama kpssde 90 alan gelip kurum sınavında da en kötü 85 alıyor
    oynasa oynasa 5-10 puan oynuyor.
    neyi ölçtün şimdi yani hiç.
    bir de sınav ücretleri var zaten.
    kafasına göre 100 liradan 350 liralara ulaşan bir aralık .
    hangi kurum ne koparırsa artık.
    --------
    en can sıkan senaryo ise şu.
    pazar sınav oluyor.
    çarşamba ya da ne bileyim o haftaiçinde de başka mülakat oluyor.
    evine gitsen gidemiyorsun, kalsan kalamıyorsun.
    en kötü pansiyon, konukevi falan olmuş 300 lira o da yer bulabilirsen.
    hadi diyelim kalacak arkadaşın akraban var.
    kaç kere kalabileceksin ki.
    bir kaldın iki kaldın üçüncüde onlar rahatsız olmasa bile sen rahatsız oluyorsun verdiğin rahatsızlıktan dolayı.
  • şu an çalıştığım firmada muhasebeci 1 ay önce dayanamayıp istifa etti. bütün işleri bize kaldı. patron yalandan bir ilan açtı. 1 aydır maillere yüze yakın cv gelmiştir ama hiçbirine bakılmıyor. çünkü muhasebecinin işlerini bize kitledi sike sike biz yapıyoruz. işçi açığı var ama bile bile alınmıyor cvlere bile bakılmıyor. işsiz olduğum dönemde o kadar ilan verip başvurulara niye bakılmıyor diyordum meğer bu yüzdenmiş. işsizliğin büyümesine yol açan kriterlerden biri de bu olabilir. çünkü ihtiyaç var ama son kriz anına kadar alınmıyor.

    bu işe girdikten 1 hafta sonra başka bir işten aradılar iş arayışınız devam ediyor mu diye. arayan yere 2 ay önce başvurmuştum aq açlıktan ölelim diye mi bekliyorsunuz anlamıyorum ki.
  • 2017 yılında yıldız teknik üniversitesi harita mühendisliği bölümünden gayet yüksek bir ortalama ile mezun oldum. inşaat sektöründe çalışanlar bilirler, iyi projelerin çoğunda ya itü ya da ytü mezunu harita mühendisleri çalışır.
    mezun olduktan sonra üçüncü havalimanında işe başladım. eylül 2018'e kadar afedersiniz köpek gibi çalıştım. 2 ay pazar günleri dahil izinsiz çalıştığım oldu, 36 saat aralıksız çalıştığım birçok gün oldu. 29 ekim'de havalimanı açılacak diye özellikle 2018 yaz aylarını proje yetişsin diye yaşamadım resmen. harita mühendisi olmama rağmen taşeron firmada çalıştığım için saha mühendisliği, teknik ofis mühendisliği hatta bi 3 ay şantiye şefliği bile yaptım. hem harita hem inşaat işlerini yalayıp yuttum. iddia ediyorum harita mühendisi olup mezun olduğu ilk 1 senede şu sektörde benim kadar işi öğrenen yoktur. sonra ne mi oldu? ağustos 2018'de ekonomik krizden dolayı inşaat sektörü patlak verdi ve işsiz kaldım. üstelik son 2 ay maaşımı, tazminatlarımı ve fazla mesailerimi alamadım. kalyon inşaat ile hala davam sürüyor. 44 bin tl alacağım var 27 kasımda tekrar duruşmaya girdim ve 17 şubat'a tekrar duruşma tarihi verdi hakim. avukatımın dediğine göre 2-2 buçuk yıl daha sürermiş paramı almam.
    her neyse eylül 2018'de firma batıp işten çıktıktan sonra özgüven patlaması yaşadım, dedim bu tecrübeyle çok rahat iş bulurum zaten uçuk kaçık maaş beklentim de yok hak ettiğimi versinler yeter. 2 ay iş arayıp bulamadım daha sonra dışarıdan bi firmadan iş geldi, dedim ben havalimanında her boku yaptım, inşaat mühendisi gibi iş bulurum. ismini vermeyeceğim bir hastane inşaatının mukayeseleri, hakedişlerini ve mimari as-built projelerini çizdim, bunları gittim tokide sundum, onaylattım. haziran 2019'a kadar bu işlerle uğraştıktan sonra yine işsiz kaldım. özgüvenim artık iyice bitmişti, temmuz ayında emlakçılık yaptım 2 tane ev kiraladım ve o gün bugündür hala işsizim. 6 aydır aramadığım insan, çalmadığım kapı kalmadı. yok iş yok. kariyer.net'ten başvurmadığım ilan kalmadı resmen ama özgeçmişime bakmıyorlar bile.
    2017 yılında asgari ücret 1453 lira iken ilk işime bakın yeni mezun ve hiçbir şey bilmiyorken 3 bin lira ile başladım. geçen gün asgari ücrete harita teknikerliği ilanı vardı 2020 tl maaş veriyorlar. o kadar tecrübeme ve mühendis olmama rağmen başvurdum. kariyer'den otomatik mesaj atmışlar pozisyon için uygun değilsiniz diye.
    ilk kez bu sözlüğe bu kadar uzun bir entry girdim, bunun sebebi de cebimde kalan son 40 lirayla yeni yıla kadar geçinecek olmam ve gecenin bu saati çok fena darlanmış olmam. ne zamana kadar böyle idare edeceğim bilemiyorum.
  • böyle özel sektörün, böyle kan emici vampirlerin allah belasını versin. e-ticaret uzmanı diye iş ilanı açıyor. bir sürü nitelik istiyor. c1 ingilizce istiyor. 50 km mesafede ki yere gidiyoruz. 1 saat boyunca tecrübemizi anlatıyoruz. en sonunda yeni girenlere asgari ücret veriyoruz diyor. be ey kahpe evladı, madem yeni girene asgari ücret veriyorsun. en başta bunu ilanına yazsana şerefsiz. niye insanların vakitlerini çalıyorsun. üstüne üstlük servis de yok. aylık 1250 lira yol parası vereceğim. yemek de yok. 2500 lira için haftanın 6 günü köle arıyor aq evlatları. alayınızın aq. türkiye 'nin en büyük sorunu ekonomi ve işsizliktir. gerisi faso fiso. onca sene emek verdik mühendis olduk. şimdi dünya kadar borçla kan emicilere kölelik yapmamız isteniyor. güçlünün haklı olduğu kahbe bir dünya olmuş burası.
hesabın var mı? giriş yap