italyan sineması
-
bizde pek az bilinen bir yönetmeni işaret edeceğim: francesco rosi.
salvatore giuliano (1962), il caso mattei (1972), lucky luciano (1973), cadaveri eccellenti (1976) gibi anlatılarında sosyo-politik çalkantılara duyarlılığını ortaya koymuştur. sayılan filmlerde italyan devleti ile mafya arasında güçlü bağlantılar kurmuş, sol perspektiften sağcı hükümetlerin politikalarını ve çevirdikleri entrikaları mahkûm etmiştir.
kendisiyle henüz tanışmayan sinefillere ivedilikle tavsiye olunur.
edit: imla -
italyan sinemasının kara film'le ilişkileri apayrı bir sayfa açılacak kadar geniştir.
luchino visconti’nin 1943’te çektiği, italyan yeni-gerçekçiliğinin lokomotif filmlerinden ossessione ile albert camus’den uyarladığı lo straniero (1967); bernardo bertolucci’nin la commare secca (1962), strategia del ragno (1970), il conformista (1970) adlı politik yapıtları italyan sinemasında önemli bir yer edinmiştir.
michelangelo antonioni’nin cronaca di un amore’si (1950) gelecekte iyice belirginleşecek temalarının ilk versiyonudur. the passenger’da (1975) varoluşçu temalarla ilgilenmiş; modern yaşamdaki boşluğa, ikili ilişkilerin olanaksızlığına değinmiştir. ingiltere’de çektiği blowup’ta (1966) bir yandan sinemanın olanaklarını sorgulamış, bir yandan da dedektif filmlerinin bir anti-tezini sunmuştur.
az ve öz yapıtlar çeken gillo pontecorvo, la battaglia di algeri (1966) adlı dokümanter-kurmaca yapıtında fransız emperyalizmini ve cezayir’deki iç çatışmaları konu edinmiştir.
taşkın kara komediler çeken marco ferreri, dillinger è morto’da (1969) tecimsel sinemayı tümüyle dışlayarak içe dönük, alaycı bir yapıt ortaya koymuştur.
pietro germi'nin la città si difende (1951) ve un maledetto imbroglio (1959), alberto lattuada’nın mafioso (1962), elio petri’nin l'assassino (1961), carlo lizzani & massimo mida'nın ai margini della metropoli (1953), mario monicelli’nin i soliti ignoti (1958) ve i compagni (1963) adlı yapıtları 40’lı ve 50’li yılların gözde akımı italyan yeni-gerçekçiliğiyle bağlantılıdır. luigi comencini’nin a cavallo della tigre (1961) ile renato castellani’nin nella città l'inferno (1959) filmleri benzer çizgide anılabilecek kurmacalardır.
tinto brass’ın ilk filmlerinden col cuore in gola (1967), godard etkisi taşıyan bir polisiyedir. dario argento (l'uccello dalle piume di cristallo, il gatto a nove code, 4 mosche di velluto grigio, tenebre, la sindrome di stendhal, non ho sonno, giallo), mario bava (la maschera del demonio, la ragazza che sapeva troppo, sei donne per l'assassino), pupi avati (la casa dalle finestre che ridono), sergio martino (lo strano vizio della signora wardh, la coda dello scorpione), damiano damiani (il giorno della civetta), massimo dallamano (si può essere più bastardi dell'ispettore cliff), umberto lenzi (`milano odia: la polizia non può sparare, così dolce... così perversa`), andrea bianchi (nude per l'assassino), lucio fulci (una sull'altra) gibi popüler sinemacılar da temelde giallo imajlarına sadık kalmakla birlikte çoğu kez gore ve sadizmin ön planda olduğu çeşitli filmler (thriller’lar, korku filmleri, polisiyeler) çekmişlerdir. bu yönetmenlerin çoğu istismara dönük çiğ bir şiddeti istikrarlı biçimde ele almışlar, kadın düşmanı tematikleriyle feminist sinema eleştirmenlerine davetiye çıkarmışlardır.
şimdilik bu. yakın gelecekte genişletebilirim belki.
edit: imla -
60 lardan itibaren 4 bölümde incelenecek olursa;
1. postnéoréalisme'in (yeni gerçekçilik sonrası) gecikmiş filmleri: bazen gecikmiş stil nostaljisi olan çeşitli ve "eskiler" dışında, bir kaç yeni yönetmen 50'li yılları anımsatan filmler çevirdi. en tipikleri ermanno olmi'dir. il posto ve nişanlılar filmleriyle.
2. "işıldayan" büyüklerin filmleri: fellini, antonioni, visconti'nin her yeni filmi sinemasal bir olay oluyordu. bu hala bazen rossellini'nin hatta vittorio de sica'nın durumudur.
3. spagetti vesternler: ringo, cango piç bir türün "çağdaş" ve perişan kahramanlarıdır. italyan vesterninin (bazen esinlendiği) john ford'u sergio leone'dir
4. italyan komedileri: belki acı, aşk ve fantezi'den esinlenerek ortaya çıkmış bu tür bazan sıkıcı hatta bayağı bir komediye başvurur.
(bkz: nanni moretti)
(bkz: giuseppe tornatore) -
sanatsallik baz alindiginda amerika dahil hic bir ulkenin yanina yaklasamayacagi sinema ekoludur.
herseyden once italyan sinemasi sanati ve insani temel alir, giseyi degil. yonetmenler acisindan bakildiginda iclerinde hollywood'a tasinanlar da (bkz: bernardo bertolucci) olmakla birlikte yine de italyan yonetmenler ustalari vittorio de sica ve federico fellini'nin izinden giderek sanati amac edinmeyi surdurmuslerdir. italyan asilli olduklari halde hollywood'da yonetmenlik yapan martin scorsese, quentin tarantino ve frank capra da eklenirse italyan sinemasinin ne kadar onemli yonetmenlere sahip oldugu gorulur.
oyuncular ise hollywood yildizlari kadar populer olmamakla birlikte bu onlardan daha yeteneksiz olduklari anlamina gelmez. zira iclerinde hollywood'da oynadigi halde italyan asilli olan unlu oyuncular da vardir. marlon brando, al pacino ve slyvester stallone bunlardan bazilaridir. ayrica italya'da kalip oyunculuklarini surdurenler de vardir. bunlarin icinde en onemlisi hic kuskusuz marcello mastroianni' dir. fellini filmlerinin unlu oyuncusu olan marcello mastroianni sinema tarihihin de en onemli oyuncularindan biridir. bayan oyunculardan ise sophia loren ve anna magnani gibi oyuncular öne çıkar. -
gözlemci, empatik, sıcak, akılda kalıcı, basit amada derin filmlerin sineması.
-
marksizmin sınıfsal bakış açısının en baskın olduğu ulusal sinemadır, ki uzun yıllar en güçlü partinin komünist parti olduğu bir ülkede bu normaldir. türkiye'de bu bakış açısına en çok yaklaşan sinemacının (bkz: yılmaz güney) italyanlarla ve yeni gerçekçilikle birlikte anılması boşuna değildir. tabi bu arada yönetmenlere bertolucci ve pasolini'yi de eklemezsek büyük haksızlık etmiş oluruz.
ve bir de (bkz: marcello mastroianni) -
sinema tarihinin ekol yonetmenlerinin yetistikleri ve yetistirdikleri sektor. once neo-realizmle sinema tarihine adlarini yazdilar. vittorio de sica'nin bicycle thief'i ve rossellini'nin rome open city si donemin en iyi filmlerindendir. daha sonra fellini, visconti, antonioni, passolini sektoru renklendirdi. guiseppe tornatoreve nanni moretti ise simdiler de ulkeyi temsil ediyor.
-
"italyan filmleri olağanüstü bir belgelik değeri taşır; senaryonun kök saldığı bütün toplumsal alanı da birlikte sürüklemeden senaryoyu bundan ayırmak mümkün değildir."
(andré bazin, "çağdaş sinemanın sorunları", s. 150) -
pier paolo pasolini'nin dünya sinemasına ilham veren filmleriyle,
sanatsal olarak üst düzeye taşıdığı ülke sineması.
"italya'da sinema, her zaman yaşamın evrimine eşlik etti, bu evrimi vurguladı, sergiledi ve zaman zaman da bunun önüne geçti. sinema sanatsal zananati, soluğunu,
gerçeğin sürekli yer ve biçim değiştiren zemininden aldığı için italyan toplumu tarafından çizilen yolu iyi ya da kötü izlemek durumunda kaldı." diyor, eltore scola.
biz de "aaah türk sineması aaah!" diyoruz !
(bkz: sinema yazıları) -
şöyle ilginç bir duruma sahip olan sinemadır: korku, gerilim ve giallo filmlerinde kadın bir meta gibi kullanılır, bir çok filmde çıplak kadın figürleri vardır. bahsettiğim tarzlarda işler veren yönetmenlerde bu yönde bir fetişizm var galiba... bugün üç tane italyan filmi izledim, üçünde de memeye doydum lan.
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap