• giden mi sürgün kalan mı?

    şimdi gel de iran övme, gel de iran övücülerinin neferi olma.

    iyi şarap için gereken kaliteli üzüm çorak topraklarda yetişiyor. asma, güllük gülistanlık yerlerdeki kardeşleri gibi minerali kolayca bulamayınca mecburen köklerini iyice uzatıyor toprağa, en derinlerdeki, en gizli yerdeki, en bilinmeyen, en lezzetli aromaları bulup meyvesine aktarıyor. baharatlı ve zengin bir tadı olan shiraz şarabının kaynağı iran mı yoksa fransa mı hala tartışılıyor ama hayyam'ın rubailerinden biliyoruz ki en iyi şaraplar gibi, neşenin, hüznün, umudun, hasretin en gerçek tezahürleri de yüzlerce yıldır çekilen acılardan her biri adeta ermişe dönen vatandaşlarına sahip iran'dan çıkıyor. binbir gece masalları gibi bu toprakların hikayeleri hiç bitmiyor.

    hikaye aslında basit ve eski ama yetenekli ellerde bu film gibi vurucu olabiliyor hala. filmin yönetmeninin babası cafer penahi rejime karşı gelme (aka fetöcü) bahanesi ile tutuklanıyor, kızkardeşi filmdeki delikanlı gibi ülkeden kaçıyor, iran'ın en yetenekli müzisyenlerinden mohsen namjoo yıllardır sürgün, iran'da sanatçıları yasaklamak, hapsetmek, onları sürgün etmek hükümetin olağan işlerinden. son zamanlarda rejime karşı çıkan gençleri apar topar asmaya kadar vardırdılar hiçbir tanrının affedemeyeceği suçlarını.

    filmdeki delikanlının sebebini öğrenemesek de ülkeden kaçmak zorunda kaldığını anlıyoruz. kaçakçıların parasını verebilmek için evlerini satıp, bir araba kiralayıp onu yolculayan ailesi ile birlikte düşüyorlar yollara. adım adım tanıyoruz bu ilginç çekirdek aileyi. tanıdıkça kaynaşıyor, kaynaştıkça daha çok seviyoruz. baba rolünü oynayan george clooney'in tahran versiyonu aktör filmde de baba rolünü oynuyor. umursamaz, hatta bir işe de yaramaz ama nerden geldiği belli olmayan bir otorite sahibi. her baba gibi evladını seviyor ama yüz göz de olmuyor. evladının tecrübesizliğini zayıflığı adlediyor. anne ise aileyi çekip çeviren gerçek otorite ama duygusal işte, ancak babayla dengeyi oluşturuyor. rejim onu da paranoyak yapmış, durup dururken "takip mi ediliyoruz" diye işkilleniyor. kaçmak zorunda kalan büyük çocuk, yeni gelin gibi hem ağlayıp hem gidiyor. hem babası hem ülkesi onu kaçmaya zorluyor ama "ya nasip" demek kolay değil. aileni yaşadığın toprakları bırakmak zor. ufaklık ise filmin kuşkusuz starı. salak, eğlenceli, geveze, batman hayranı, türküleri ezbere bilen, tanrıyla ilişkisi bambaşka bir çocuk. ailenin de ülkenin de geleceği bir yerde. şimdilik abisinin neden gittiğini bilmiyor. bakalım büyüyünce abisini geri mi getirecek yoksa o da küçük kara balık gibi yuvadan mı uçacak?

    yönetmen panah panahi 39 yaşında ve bu ilk filmi. hem yazmış hem de yönetmiş. elbette bütün gençler gibi rejime muhalif. şu an tahran'da yaşıyor ve hikayelerinin kaynağından ayrılmak istemiyor ama kafasında gitmenin hayalini de kuruyormuş bazı bazı. röportajında kendisi de söylüyor, babası ünlü yönetmen jafar panahi ile karşılaştırılmak onda ciddi bir baskı oluşturmuş. filmdeki delikanlının kaçış tedirginliği, babası ile ilişkisi falan belli ki yönetmenin kendisinden geliyor bu anlamda hafif otobiyografik bir film de diyebiliriz.

    kamera kullanımı, geniş mi geniş planlar, kaşıma çubuğu, koltuk değneği gibi sıradan eşyalarla oluşturduğu minimal ve mizahi dünya, kullanılan müzikler, her biri çok başarılı ve sonucunda unutulmaz bir ilk film ortaya çıkıyor.

    genç yönetmen umarım ülkesinden kaçmak zorunda kalmadan, tüm otoriter rejimlere inat yaşadığı topraklardan beslenerek hikayelerini anlatır durur. darısı başımıza.
  • bir gencin yurt dışına kaçış hikayesini anlatan iran filmi.

    acemler nedendir bilmiyorum ama yol filmlerini hem seviyorlar hem de beceriyorlar. puanım 7.5/10
  • yönetmenliğini panah panahi'nin üstlendiği iran yapımı film.
    sıcacık bir ailenin ayrılığa doğru giden yolculuğunun filmi. anne, baba, abi ve küçük çocuk. film de özellikle küçük çocuğun etrafında şekilleniyor. arabadaki herkes mümkün olduğu kadar dikkatli olmaya çalışıyor. ne olduğunu idrak etmekte zorlanan, durumun ciddiyetinden bihaber bir çocuk var çünkü. arabadaki hüznü dağıtan, odağı kendine çeken bir bıcırık.
    baba ve çocuk arka koltuktalar, babanın bacağı alçıda. bir ara yol üstünden aldıkları bisikletçi eşlik ediyor, iniyor, mola veriyorlar, arada gülüp arada gözler sulanıyor. babanın hem otoriter hem de şefkatli tavrı, annenin yürek acısı ve diğer çocuğuna belli etmeme telaşı, abinin çoğu zaman sessiz ama kontrol etmekte zorlandığı duyguları ne güzel işlenmiş.
    diyaloglar, oyunculuklar harika. aile üyelerinin sevgi dili harika. filmin genelini tatlı bir tebessüm eşliğinde izliyorsunuz. sonuna doğru da gözyaşları eşlik ediyor.
    ortadoğu sıkışmışlığı bir arabanın içine sıkışmış, taşmış gibi.
    ah ne zor ayrılıklar...
  • standart bir arazi aracı reklamında gördüğümüz “yola düşme” temasını (ıssız köy yolları, uçsuz bucaksız manzaralar, kurumuş göllerde toz attırarak ilerleme, bir dağın başında köpekle kamp yapma…) iran gerçekliğinde varolan bir hikayeyle harmanlayarak, temposuyla müziğiyle imgelem ve metaforlarla güzelce bezenmiş bir film.

    mubi'de kaçırmadan izleyin derim.
  • belki çoğu insana göre çok sıradan bir film ama ben izlerken sürekli ağladım. aile ile araba yolculuğu birinin veda edecek olması falan beni fazlaca tetiklemiş olabilir. soundtrack zaten çok güzeldi hala dinlendikçe kendi kendime üzülüyorum.
    anne karakterine özellikle bayıldım herkes küçük çocuğu çok beğenmiş olsa da.

    --- spoiler ---

    çocuk ve babasının yıldızların altında uzandığı sahne izlediğim en güzel sahnelerden biri olabilir..
    --- spoiler ---
  • panah panahi kadim bir sır gibi, giz gibi, ezoterik bir inisiyasyon gibi ona babadan, gelenekten, ülkeden miras sinemanın yükünü yüklenip bu filmi çekmiş. hem nasıl bir film çekmiş... yüzüme ve içime paramparça olmuş bir gitmek ve kalmak sınırı çekip sürgünün anlamını yeniden öğretti bana. gerçekten kalan mı, giden mi daha perişan, sürgün? terk ettiğin yere dönemeyeceğini bilmenin acısı mı aslında gitmeyi her şeyden zor kılan yoksa gidenin dönmeyeceğini bilmek mi kalan için kaldığı yeri, dört duvarı yine de sonsuz bir cehennem kılan? ve elbet insanın gittiği şartlar!!!

    bir yolun, bir yolcuğun kendi anlam sınırını durmadan genişlettiği, sorguladığı, kendiyle durmadan hesaplaştığı, dönüştüğü, anlam dizgesini parçalayarak yeniden yarattığı o sınırsız, o bucaksız, yönsüz savruluşu bir kadının, bir adamın, büyük oğlun ve haylaz küçük oğlun varlığına katık ederek yeniden yaratan o geniş, temiz, pürüzsüz idrak belki bir gün bu topraklara da uğrar. çünkü şunu bir kez daha anladım bir kadim sırrı üflüyor iranlı sanatçılar birbine. simgeye, metafora, alegoriye sığınmadan gerçeğin, sadeliğin, görünenin, anlam kastı tam da o olanın kalbinden böylesine büyük bir cevher çıkarmayı yalnızca iyi bir sinemacı olmakla açıklayamıyorum ben. sinemayı bilmekle, sevmekle, tekniği, anlatmayı bilmekle açıklayamıyorum. kulaklarına, yüreklerine, gizil bir dua, bir tılsım gibi üflenmiş, işlenmiş bir hakikatin yapıcılığı bu. gerçekle böyle dövüşüp onu olduğu, bilinen tüm sıkıcılığından sıyırarak, ona gerçeğe dair başka bir gerçeklik ve yücelik düzlemi vererek, ondan kendi gerçekliğini dönüştürebileceği başka bir gerçeklik alanı yaratarak onu yenilemek, işlemek, transformize etmek görünenden çok çok daha zor iş. o yüzden bizim sinemacılar dayanır simgeye, metafora, sembole, alegoriye. o can sıkıcı gerçeği estetiğin kurgusu içinden tüm kurallarına kafa tutarak büyütmek bambaşka iş ve sanırım tüm dünya sinemalarını düşününce iran sineması bu konuda zirvede yalnız.

    4 kişilik bir ailenin bir açıdan yönsüz, darmadığın hayat yolcuğunu izlerken her birinin kendi içinde kırk kilit vurduğu acıyı, umudu, gitmeyi, kalmayı yeniden keşfettiği o can yakıcı gerçek en çok ölüme karşı bir imada bulunuyor. evin küçük oğlu tüm acının, kederin ortasında umudu temsil ediyor. büyükler kaçınılmaz sonun yolculuğuna kendilerini sakınarak, gizleyerek, dillerine, gözlerine, sözlerine, bakışlarına, ellerine, kollarına kilitler vurarak katlanırken küçük çocuk onların uzak bir geçmişte daha önce olduğu, şimdi ve yarın da artık olamayacakları her şey oluyor onlar için.

    gidenin dönmedi bir yer var, orada olduğunu bilsen de, sesini duysan da, fotoğraflara baksana da dönmüyor. sen oraya varmıyorsun. zaman ve dünya öyle bir sınır çiziyor ki aranıza biliyorsun ki tüm imkanların seferber olacağı bir dünya bile aşamaz o sınırı. 'karanlık olmadan dön!' diyorsun oysa gidene, yine de dönmüyor.

    içindeki gurbete, içindeki gitmeye ve kalmaya doğru yürüyen o gölgenin de atlası bu film. yol genişledikçe gitmek ve kalmak imkanının daraldığı, sıkboğaz edilmiş bir yaşam ediminin sıkıştığı o boşluktan yeniden doğmak için dövüştüğü, mağlupluğun hiçbir yere sığmadığı, hiçbir şeyin kazanılmadığı, acının bildiğimiz tüm masallara rağmen galip geldiği ama yine acı şarkıların varlığa, kederden titreyen dudaklara, tanımlanamaz olanın dehşetinden perişan olmuş ağızlara, gözlere rehberlik ettiği bir yolculuk bu. evet acı tutuyor ellerinden, yüreğinden anne, baba ve sürgün oğulun, onlara rehberlik ediyor. o yüzden kadrajları geniş ve uçsuz bucaksız yönetmenin. arabanın simge olduğu o küçücük mekanın acı dolu dar boğazından, dışarıya doğru çevrilen kameranın her defasında acının geçilmez, sarsılmaz kesinliğinden geniş çerçeveler, manzaralara kompozisyonlara uzanması da bundan. dünyanın sürgünle bölünmüş sınırlarını uzayla ve yıldızlara birleştirmesi bundan. gerçeği, o hem ve katıksız gerçeği yine olduğu halin dışına taşırması bundan.

    dünyanın marazkar sınırından taşarak yıldızlara, bilmecelere, mesellere, masallara uzanan, yıldızlar halısının üstünde süren acı bir dünyayı düşle, umutla, masumiyetle takas eden, kaçan, kaçaklığı düşsel bir sınırla çevreleyen ve döneceği gerçeğin yakıcı yüzleşmesini bilerek yine gözlerini hayattan kaçıran o sinemasal omurgayı iki farklı düzlemde birbirine kaynaştırarak eşsiz bir doruk çıkarıyor panah panahi filminde. yolun da, yolculuğun da, gitmenin, kalmanın ve sürgünün anlamına, sınırına yepyeni ve bambaşka bir anlam ve sınır çiziyor.

    ve finalde küçük oyuncunun gerçek bir oyuna dönüştürdüğü deyar parçasıyla tüm zıt, kayıp, gizli, bastırılmış duygular şarkının ritmiyle birbirine karışırken, kendi yüzüne ağırlığınca tokat indiren o annenin acısından, çocuklarının gidişinin imasına dönen köpeğin cenaze törenine uzanan o eşsiz finali ele geçiren shabzadeh şarkısıyla bildiğimiz her şeyin anlamını tuz buz ederek ve sınırlarını yok ederek yeniden koyuyor önümüze panahi.

    allah şahit çok ağladım ben bu filmi izlerken ve sonrasında. 2 gündür finali ele geçiren ebi'nin shabzadeh şarkısıyla mecnun, avare gibi dolaşıyorum işte. başlıkta yazan badilerimin de vurgusunu yaptığı her şeye katılarak güzel şarkının tüm sözlerini aşağı bırakıyorum. sözleri okuyunca şarkının ve finalin anlamı yüreğe geriye dönülmez bir hançer saplıyor. bize de kalbimizde ve hafızamızda bir ömür onu taşımak düşüyor.

    gece oluyor

    sevgili akrabam
    aşiretimin adamı
    binmişsin sürgün atına
    hem de gururla
    bu topraklarda asil bir adamdın
    en çok sen dayandın
    ama sonunda pes ettin
    susuz kalsak da susuzluğa inanarak
    gurur duyduk topraklarımızın adıyla
    hasret dolu rüzgara savurduğun
    sahip olduğumuz tek hazineydi

    hangi sonbahar büyülü sesiyle
    çağırdı seni ey mecnun
    sen de cesaretini toplayıp gittin
    bir gelincik uğruna
    bizimle kal, perişan olsak da
    bekliyoruz burada baharın gelişini
    bizimle kal ki birlikte
    yeniden doğuralım güneşi

    binlerce kuş da âşık senin gibi
    hepsi gecenin içinden geçti
    gün ışığının umuduyla
    temelli gittiler dürüst ve masum
    bir daha da dönmediler
    allah seninle olsun
    karanlıktan bıktın sen
    ne yazık ki bırakıp gitmek değildir
    bu acının şifası
    gittiğin yol günbatımına çıkar
    gündoğumuna değil
    gece oluyor bak, geri dön

    son olarak filmi bana hatırlatarak izlememi sağlayan sevgili lairocse hocama da sevgiler.
  • panah panahi tarafından senaryosu yazılmış ve yönetilmiş 2021 yapımı iran filmi.

    film pahahi'nin ilk büyük işi.

    film bir yol filmi olması (hem de en kusursuzundan), muhteşem oyunculukları, görselliği yanında iran sinemasının her zaman çok iyi olduğu çocuk aktörü ile de övgüyü ayrıca hak ediyor.

    covid-19 dönemi kaldığım pek çok yeri filmde görmekte ayrıca hoş bir detay oldu.

    prömiyerini 2021 cannes film festivali'nde yapan film bfı londra film festivali ile singapur uluslararası film festivali'nde de ödüller kazandı.

    mubi üzerinden izlenebilen filmde çeviri (yüz kelime farsça bilmeme rağmen fark ediliyor düşünün) inanılmaz kötü.

    sanırım çeviri farsça metinden türkçe'ye doğru değil de ingilizce metinden türkçe'ye doğru yapılmış.

    letterboxd
  • bir yol hikayesi ile ortadoğu'nun pek çok gerçekliğini yüze vuran panah panahi filmi. iran coğrafyasını görmek ve o muhteşem müzikleri dinlemek için bile izlenebilir.
  • çok güzel bir yol filmi. yapım 2021 imiş ama 2023’te ülkenizde yeniden duyulmasına çok sevindim.

    annenin o güçlü durmaya çalışan hali,
    babanın sakatlık üzerinden ayrıca betimlenmiş o ‘ ben bir işe yaramıyor’ muyum çıkmazı,
    sınırların dışına çıkmak isteyen evladın derin sessizliği, gözyaşları
    en çok sevdiği filme atıfta bulunarak sanki yer yer mars yüzeyindeymiş gibi ettiğimiz seyahat
    kuraklığa rağmen akan güldür güldür bir dere ve muhabbetleri
    bağlandığı sandalyeyi patır patır sürüyerek koşan o harika köpek
    ve
    ‘yaşamak bir at gibi huysuzlanıyor kapımızda’ diyen o çocuk :):)

    öyle kendi halinde bir aile izledik. namussuz ortadoğu’nun ailelerinden birini izledik. ama sen iyi ki vardın yaramaz oğlan.
  • film, izlerken pek akmasa da sonunda duygulara sürüklemeyi başarıyor.

    --- spoiler ---

    film kafada oluşan hiçbir sorunun cevabını vermiyor. nereden ve neden kaçıyor bu genç, neden her şeylerini bu uğurda sattılar, baba neden hasta numarası yapıyor, genç gittikten sonra nereye dönecekler vs.

    sonuna geldiğinde zaten amacın bu sorulara cevap vermek olmadığını anlıyoruz. hepimiz bir yoldayız ve gidiyoruz o uzun ince yolda. ve benzer duygularla bağlıyız birbirimize.

    oğlunun gidişiyle duygularını gizlemeye çalışıp neşe bürünmeye çalışan anne, jesse’nin de gidişiyle artık dayanamayıp hüngür hüngür ağlıyor. jesse’den çok oğluna akıyor bu göz yaşları hissediyoruz.

    küçük çocuğun koltukta yaptığı danslar ve çok şükür diyerek sürekli toprağı öpmesi favorilerim.

    film hatası: babanın yastıkla çocuğu arabaya yaklaştırdığı sahnede çocuğun o seviyede duramayacak kadar kısa olması.

    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap