• valla kimse bir seyi sevmek, begenmek zorunda degil elbette ama londra'ya balon demek icin ciddi bir suur kaybi olmasi gerektigini dusunuyorum. baska bir yerle filan karsilastirmaya da gerek yok, bence de londra dunyanin en guzel sehri degil ama "balon" demek, e yuh !

    piccadily circus'a gidip dunyanin tiyatro baskentine 100 mt uzakliktayken "magazadan baska birsey yok" diye sayikliyorsaniz, emin olun sorun londra'da degil, sizde.

    bahsi gecen sehir muze dolu, tiyatro dolu, canli muzik yapilan mekan dolu. bugun gezmeye baslasan bir sene icerisinde bitiremezsin, basa dondugunde hersey yenilenmis olur.

    insaf
  • bugün bana ilk motosiklet hırsızlığımı yaptıran şehir.

    evet, motosikletim çalınmadı motosiklet çaldım.

    bugün erken saatlerde, londra'daki motosiklet grubuma gelen whatsapp mesajında yazan 'motosikletimi çalmışlar' mesajıyla başladı gün. hemen çıkıp arkadaşın yanına gittim.

    önce polisi aradık. 999 çevirerek aranıyor. motosiklet ne zaman çalındı sorusuna dün gece diyince olay acil olmadığı için neden 101'ı aramıyorsunuz diye fırça yedik. kusura bakmayın motosikletimiz çalındı siz bize mi kızıyorsunuz diyince kayıt oluşturuldu. psiklolojik destek isteyip istemediğimiz soruldu. yok iyiyiz yardım edin yeter dedik. motosiklette takip cihazı var yerini görüyoz dedik. açık adres verdik. polis gidip kendiniz bakın dedi.

    iş başa düştü diyerek konuma gittik. yoldan dikkat çekmeden geçtik ve motoru gördük. tekrar polisi aradık. polis motosiklet oradaysa neden bizi arıyorsunuz dedi. motora zarar vermişler ve oradan alırken bize zarar verirlerse ne olacak sorumuz üzerine bizi 10 dakika beklettikten sonra şu an size gelebilecek bir ekip yok dendi. bunu söylerken de yapmacık ingiliz kibarlığıyla çok derin üzüntülerini iletti. biz alırken bir olay çıkarsa ne olacak diye sorunca 999 u arayın dediler. (psikolojik destek isteyip istemeyeceğimizi soracaklar galiba)

    neyse, daha sonra gözü kararttık baktık motor çalışmıyor. ticari bir araç kiralayıp kendi motorumuzu kaldırıp ticari aracın arkaya yükledik, yani hırsızlardan çalıp kaçtık.
    bütün olaylar bitince polis tekrar aradi. thanks for nothing dedik. yine çok üzüldüler. biz sizin gibi hassas polisleri haketmiyoruz dedik. kibar insanlar tabi inciniyorlar. biz de 'sizin mensubu olduğunuz teşkilatın yedi ceddine söven olursa sizinle beraber üzülüp destek oluruz' demek istedik. ingilizcemiz yetmedi.

    londranın psikolojik destek sevdalısı, üzgün ve hassas polisleri. hayatında ilk defa motor çalan 3 adam...

    zaten bir pepe ve bir londra polisleri çok üzülüyor.

    londra bana daha neler göstereceksin bakalım.
  • hirsizlik gundemine bende katkida bulunmak isterim,polis merkezinin karsisinda bisikletim kilidi kesilerek calindi polis diger entrylerde oldugu gibi ayni sekilde banada uzgun oldugunu bildirdi.calinan bisikletimi internette satilik olarak gordum,aradim ve musteri olarak yeniden hirsizdan almak icin evine gittim,ingiliz’di,100 pound vererek 700 pound degerindeki bisikletimi hirsizdan geri aldim ve alirken bir daha calmamasi konusunda onu uyardim.hirsizin kaldigi binada bir polisde oturuyordu hic polisten cekinmeden bisikleti getirip verdi ve parayi aldi.
    bisiklet birkac ay sonra yeniden calindi.hirsizi ayni numaradan geri aradim benim oldugunu biliyorsun neden caldin dedim ve geri istedim,kendisi calmadigini arastiracagini soyledi.bir sure sonra baska bir arkadasinin caldigini parasiz geri vermek istemedigini ve 200 pound istedigini soyledi.kendisine sitem ettim ve daha once bu bisiklet icin para verdigimi soyledim o da benimkinin yerine bana baska bir bisiklet hediye etti,tabiki kotu durumda para etmeyecek bir bisikletti.polisin adaletinin olmadigi yerde hirsizin adaleti bu kadar olur.
  • başlığı gündemde görünce ne oluyor diye merak ettim. konu bisiklet hırsızlığıymış.

    bir yazar arkadaş "ingilizler hırsızlık yapmaya tenezzül etmez" demiş.
    geçen gün market kasasında sıra beklerken önümde duran kelli, felli bir ingiliz, kasanın önündeki çikolataları hızlıca çantasına indirdi, sonra da aldığı ufak bir şeyin ödemesini yapıp çıktı.
    genelleme yapacak olursak, doğru, avrupalılar bir çok konuda daha dürüst yetiştiriliyorlar fakat onları bu kadar da ilahlaştırmamak gerek. alım güçleri zayıflarsa hırsızlığa bizimkilerden daha fazla tenezzül ederler gibi geliyor bana.

    avrupa genelinde bisiklet hırsızlığı çok yaygın.
    isveç'te yeni aldığım bisikletimi bir hafta sonra çalmışlardı.
    bir de arabamı ne zaman park etsem, teybini çıkartıp sırt çantamda taşıyordum (eskiden çıkartılabiliyordu teyipler). arabanın kapılarını nasıl açtıklarını bilmiyorum ama araba teybini birkaç defa çalmışlardı.

    londra'da bir dönem işe scooterla gitmeye heveslendim, birkaç haftaya kalmadan onu da çaldılar.

    size daha ilginç bir olay anlatayım. londra merkezde, parlamento binasına 10dk yürüme mesafesinde, hani güvenlik önlemlerinin üst düzey olduğu bölgede yaşarken, bir sabah arabama binmek üzereyken komşu uyardı. "binme! arabanın tekerleri patlak" dedi.

    aaa bir baktım tekerler inmiş. komşu diğer arabalara da bak dedi. bir baktım sokaktaki arabaların hepsinin lastikleri inmiş.

    ne olmuş dedim. kadın "gece biri elindeki bıçakla sokaktaki tüm arabaların tekerlerini patlatmış"
    dedi.
    düşünün artık, manyağın teki eline bir bıçak alıyor ve sokakta gördüğü her arabanın tekerine saplıyor.

    şimdi daha berbat bir bölgede yaşıyorum, tam bir getto. dışarıya çıkınca uyuşturucu bağımlılarının, para dilenenlerin, evsizlerin arasından geçiyorum.

    ben de burada tam bir turist kafasıyla takılıyorum, londra yıkılsa umurumda değil.
    geçenlerde evden yoğun çalışıyorum, dışarıdan gürültülü bir ses geldi, bomba mı desem, silah sesi mi desem bilmiyorum. pek umursamadım ama beş dk sonra kalabalık insan sesleri gelmeye başlayınca merak edip balkona çıktım. 15-20 tane polis siteye dolmuş. hızlı ve çevik londra polisleri benden önce gelmişler olay yerine.

    bana da sordular ne olduğunu anlatır mısın diye. "bilmiyorum, gürültü duydum sadece" dedim.

    londra'daki güvenlik önlemlerini biraz gevşetseler, özellikle bizim kuzey londra iki günde sultanbeyli'ye döner.

    edit: yazar arkadaşlar mesajlarında çok isabetli tahminlerde bulunmuşlar. tottenham, seven sisters, brixton :)

    patlama sesinin ne olduğunu öğrenebildiniz mi diye sormuşlar.
    ortalıkta silahlı bir adam, bomba kalıntıları ya da ceset yoktu.
    muhtemelen, walter white'lık yapmaya çalışan bir komşu, karıştırdığı kimyasalları patlatmıştır :)

    edit 2. ingiltere'deki en yaygın dolandırıcılık yöntemi hakkında yazmayı unuttuğumu fark ettim.
    özellikle buraya yeni gelenler telefon mesajlarına çok dikkat etsinler.
    'vergiyi fazla ödediniz, iadeniz var' '...faturanızın ödemesi gerçekleşmedi' vs gibi mesajlar geliyor ve şu linke tıklayın, size yardımcı olalım diyorlar.
    o linke tıklayıp işlem yaptığınız anda banka hesabınızı boşaltıyorlar. bizim türklerden birinin hesabından 45 bin pound çekmişler.

    bir de ikinci el eşya satış sitelerinden ürün alıp ödeme yaptıktan sonra, aldığınız ürün hiç gelmeyebiliyor. satıcı ortalıktan kayboluyor ve hiç ulaşamıyorsunuz. bir ev arkadaşımın başına gelmişti.
  • bu sehrin metro aginda, vagon ile (bir cok) platform arasindaki bosluga dikkat cekmek icin "mind the gap" isimli bir uyari vardir. metro platforma yaklasinca, tren icinden ve/veya istasyondan bu uyariyi dinlersiniz. bu uyari sistemi 2012 yilindan sonra tek tip hale geliyor ve tum istasyonlarda ayni sekilde seslendiriliyor, biri haric, ki onunda dokunakli bir hikayesi var.

    eski bir tiyatro ve seslendirme sanatcisi olan oswald laurence'in sesi, 1969'dan itibaren "northern line" yani kuzey hattindaki "mind the gap" uyarisina hayat vermis. laurence, 2007 yilinda vefat edince, dul esi dr.margaret collum, ara sira embankment duragina gidip, eski esinin sesini dinlermis. 2012'de sistem degistiginde, embankment istasyonu da bu degisimden nasibini almis ve merkezi sisteme gecmis. dr.collum, sık kullandigi bu istasyonun yetkililerinden, daha sonralari dinlemek icin kaydin orijinalini istemis. tfl (transport for london) yetkilileri, laurence'in sesini bir cd'ye aktarmakla kalmamis, ayni zamanda onun neredeyse yarim asir once kaydettigi sesi restore ederek embankment duraginda kullanmaya baslamislar. boylelikle, bu ikonik ses, londra'nin islek istasyonlarindan birinin simgesi olarak kalmaya devam etmis.
  • istanbullu arkadaslar nasil istanbul'dan bezdi ise londra'da da durum farkli degil.

    aylik kazancinin yarisi kiraya gidecek, o da merkezden uzakta otobus, metro veya yarim saatten fazla yurume ile gelinen yer, kalan yari maas da yeme icme fatura vs.

    e ne anladik senin yarim saat otende muzikal varmis, opera varmis vs. calismaktan pestilin cikmis hicbirine gitmeye zaten halin yok.

    gecin arkadaslar bu kolpadan ovme islerini, ingilizcesi olan buyursun yazsin google youtube'a londra'yi terketmek diye, gorsun beyaz yakali vloglarini. baska sehirde is imkani olan patir patir kaciyor. covid sonrasi bu uzaktan calisma muhabbetleri artti, londra disindaki ev fiyatlari daha costu. kacan kacana.

    bu parasi topraktan fiskiran malum millet sadece turkiye'nin emlak piyasasini bozmadi, disaridan ev alan yatirimci londra'nin da irzina gecmis, normal calisip ev alma imkani ingiliz olsan da yok, 80.000 pound yillik kazanmayan londra'da yasiyorum goygoyu yapmasin bosuna, o da anca kirada.

    sayin asgari ucretin biraz ustu kardesim, sen yasamiyorsun, yasayana hizmet ediyorsun.

    londra turistik sehir arkadaslar yasamalik yer degil. akli olan normal gelirli kaciyor. matematik basit, ingiltere'de ortalama yillik net ucret 25.000 olsun, londra'da merkezde daire alayim desen "buraya kallavi nah isareti koydum farzet" pek mumkun degil. ode bakalim 25bin ile milyonu, en kotusu 500.000 pound'dan baslar. ama ayni meblag ile 5 yillik maasla kuzey ingiltere'de kendi sahip oldugun evinde takilirsin.

    herif 90li yillarda belediyenin neredeyse bedava verdigi evi almis, bir civi cakmamis, kopek baglasan durmaz, airbnb yapiyor.

    mutfaginda yemek yenilmez, tuvaletine girilmez, ayni daireyi pakistanli, hindistanli tiplerle paylasiyorsun burada londra cakasi satiyorsun. olay irkcilik degil temizlik. ailemle yasayamam diye istanbul'u biraktin, londra'da kettleda makarna yumurta yapmasini, hindistanli'nin parmak kadar "pubic hair"i ile tikadigi banyo giderini acmasini ogrenmissin, londra diye burada tanim yapiyorsun.

    bunlarin youtuber versiyonlari da surekli park bahce ceker, ne kadar nasil kazanir nasil ortamda yasar o olaylari anlatmaz. odasinda cekim yapsa arkadan kavga gurultu siren sesleri eksik olmayacak.

    pound olmus 12, turkiye'den vari yogu satmis, ingiltere'de kredi skoru yok, kefil yok ev vermemisler, 12 aylik pesin para anca koridorda yatmaya yetmis veya 10 senedir ex-pat, uluslararasi janjanli firmada bilmem ne manageri ama eve ucuncu bir arkadas ariyor, tuvaleti mutfagi temiz kullansin eve misafir getirmesin yeter vs. hayain icinden durumlari anlatan pek olmaz.

    gecin arkadas. 90li yillara bir yerlere coreklenmediysen, sonradan gelen icin londra gezene guzel, sanki baska sehir kalmamis koskoca uk'de.

    sonuc: arkadaslar yillik 80.000 pound uzeri kazanacak meziyetiniz yoksa gidin baska sehir bulun, kafa kafaya yasamak icin kasmayin.
  • unlu veya insanliga faydasi olan insanlarin yasadigi evlerin mavi levhalarla isaretlendigi sehir. evlerin birkac tanesi haric hepsi orjinal evler, kentsel donusum filan yok. bazilari 200 - 300 yildir ayakta.

    hazir havalar kotu degilken firsat bu firsat diyip 900 kusur mavi levhaya tek tek baktim, gitmek istediklerimin lokasyonlarini cikarttim. levhalarin sirali tam listesi burada ( hee yok ben bunlari haritada goreyim deniyorsa, buradan haritadaki yerlerine ulasilabilir. )

    bu incelemeden sonra elimde londra merkezde 15-20 tane nokta vardi ve noktalar arasindaki optimum rotayi nasil bulacagima dair hicbir fikrim yoktu. kendimi travelling salesman problemi icinde bulmustum. eksiduyuru 'dan robokot yardima yetisti ve su rota cikarma sitesini onerdi. voila, levhalar arasinda nasil yurunecegini bulmustum.

    sectiklerime gore cikarttigim yurume rotasi (google maps'te 15-20 konumu ayni anda rotaya ekleyemiyorsun, 2'ye boldum o sebeple, biri digerinin bittigi yerde basliyor) :
    rota 1
    rota 2

    normalde 3.5 saat gosteriyor google yurume icin, arada verdigim molalar ve levhalarin bulundugu yerlerde zaman gecirmelerle tur toplamda 6 saat surdu.

    rota sirasina gore benim sectigim levhalar ve bazi ufak bilgiler:

    wolfgang amadeus mozart: mozart 1764 yilinda ilk senfonisini londra'da bestelemis, sadece 12 yasindaymis o zamanlar. yasadigi ev de tam olarak bu . tam ordayken binadan birileri cikti, utanmasam gidip soracaktim mozart'in yasadigi evde yasamak nasil bir his diye, dedim simdi bosver.

    ian fleming : james bond'un yazari da 1930larin sonlarinda londra'da yasamis. tam film vizyondayken evini gormek guzel bir tesaduf oldu. yasadigi saray yavrusu boyle bir sey.

    lord kelvin: fahrenheit ve celsius'dan sonraki ucuncuyu bulan kisi, kelvin de yasamis bi sure londra'da. yasadigi ev burasi. herhalde 1800lerde 3-5bin pound kira istemiyorlardir.

    lawrence of arabia: ahh ah. arabistanli lawrance da buralarda yasamis, wesminster'in hemen orda bir de. tam ajan... soyle bir yerde yasamis, emeklerinden dolayi vermislerdir herhalde.

    benjamin franklin: londra'da bulunmasina hatta bir sure yasamasina en cok sasirdigim ikinci kisi. hatta oyle bir sey ki franklin'in yasadigi ve gunumuze gelebilen tek yapi, amerikadakiler filan hep yikilmis gitmis. kendisi ingilizlerin kolonilerden ekstra vergi istemesine karsi cikmak icin 1757'de gitmis, sonrasinda da iyice ayaklaniyor zaten, 100 dolarin ustunde goruyoruz kendisini. su binanin ikinci katinda ikamet etmis.

    napoleon bonaparte: benim bildigim bir tane napolyon vardi, gitmeden biraz arastirim dedim napolyonlar birbirine girdi hep. neyse bu en unlu olani sanirim, basarisiz darbe girisiminden sonra surulunce bir sure de londra'da yasiyor. 1848'te bu binada daire tutmus, surgun hayatindayken fransa'da olan devrimi duyunca tasi taragi toplayip geri donuyor fransa'ya, cumhurbaskani oluyor. cantasi hazir bekliyormus herhalde.

    frederic chopin: mozart disinda chopin de zorunluluktan da olsa bir sure londra'da yasamis. guildhall'da konser verdikten sonra yatak dosek hasta oluyor, 1848'te bir sure takiliyor mecburiyetten, sonra gavur topraginda olmeyeyim diyip fransa'ya geri donuyor, 1849'da orda ruhunu teslim ediyor. londra'da oldugu surede surada yasamis.

    sir isaac newton : newton da londra'nin gediklilerinden ancak soyle bir durum var bu levhanin bulundugu binada, newton'un yasadigi bina bi ara yikilip tekrar yapiliyor, haliyle bina degismis oluyor ama onun anisina yine de bir mavi levhayi buraya ilistiriyorlar. 1696'da tasiniyor londra'ya newton, darphane, royal society gibi kurumlarda baskanlik yapiyor. hem bilim adami hem devlet adami.

    karl marx: londra'da yasamasina en cok sasirdigim kisi diyebilirim. 1849'da tasiniyor londra'ya, 1883 yilinda olene kadar hep orada yasiyor. ilk basta 1875-1883 yilinda yasadigi "41 maitland park road" adresine levha konuyor, bir kac kez vandalizme ugrayinca binanin sahibi istemem levha filan diyor. durum boyle olunca 1967'de yasadigi bir baska eve konuyor levha. ingilizler de durur mu, dosemisler britanya bayragini sokaga.

    charles dickens: oliver twist, a christmas carol, a tale of two cities ve nicelerinin yazari da londra'yi ikamet olarak kullanan kisilerden. hatta zamaninda yasadigi yerde bir muze de var, gittigimde kapaliydi, bir ara tekrar ugramayi dusunuyorum. 1837 - 1839 arasinda yasamis burda, oliver twist'i yazarken bu sokaklari gezip hayal kurmus.

    vladimir iliç lenin: ssbc'nin kurucusu materialism and empirio-criticism icin arastirmalar yaparken 1908'de bir yil sureyle londra'da yasamis. yasadigi ev'den calismalarini yaptigi british museum yuruyerek 11dk, guzel yerden ev bulmus. tabi o zamanlar fiyatlar bu kadar ucuk degildir herhalde.

    john maynard keynes: ekonomiyle ilgili herhangi bir ders alan birinin bilmemesinin pek mumkun olmadigi keynes de londra'da uzun bir sure yasamis. 1916'da tasindigi evden 1946'da olene kadar ayrilmamis. evin hemen onunde bir park var, muhtemelen oturup teorilerini dusundugu banklari gormek cok hos.

    charles rolls: rolls royce'taki rolls, 1905'ten olumune (1910) kadar bu evde yasamis. keske altinda rolls royce galerisi olsaydi, guzel denk gelmis olurdu.

    jimi hendrix : 27'ler kulubunun uyesi gitarist une kavustuktan sonraki hayatinin buyuk kismini londra'da gecirmis. 1966'da londra'ya gelip une kavusan hendrix, 1968-1969 yillarinda brook street'teki su binada yasamis. mart 1969'da amerikan turnesine cikan sanatci, 1970'te londra'ya tekrar gelip samarkand hotel'de overdose'dan oldu.

    mustafa resit pasa: mavi levhalar arasinda turk gormeyi beklemiyordum acikcasi ama mustafa resit pasa'nin levhasi olmadigimiz masanin olmadiginin bir gostergesi herhalde. abdulmecit'e toplamda 7 yil sadrazamlik yapan, tanzimat'in ilan edilmesinde onemli rol oynayan mustafa resit pasa londra elcisiyken bu binada yasamis. ilk basta 1836'da londra elciligi yapan pasa, ardindan bir sure hariciye nazirligi yapmasinin ardindan misir sorununun cozumune araci olabilmesi icin 1838'de tekrar londra'ya elci olarak gonderilmis. londra'da bulundugu surede iste bu binada hayatini surdurmus. hakkinda ingiliz casusu oldugu yonunde cok fazla iddia var, dogru mudur bilinmez ama ingilizlerle cok icli disli oldugu su goturmez bir gercek. evin yeri cok guzel, acaba simdiki buyukelci filan nerde kaliyor diye dusunmeden edemedim.

    john lennon: yuruyusun son noktasi istemeden de olsa john lennon'un evi oldu. bu evde yoko ono'yla beraber sadece birkac ay yasayabildi, tasindiktan birkac ay sonra polis baskininda evde uyusturucu madde yakalandi, sonrasinda baska yere tasindi herhalde.

    aslinda rotanin son duragi alan turing olacakti, hava karardigi icin olmadi. karanlikta gitsem etrafi tam iyi goremeyecektim, bir baska planim da yaklasiyordu baska gun giderim dedim. listemde olup yerlerinin ters olmasi veya zaman siniri sebebiyle gidemediklerim:

    alan turing
    samuel beckett
    alexander fleming
    bob marley
    george orwell
    agatha christie
    sir winston churchill
    charlie chaplin
    arthur schopenhauer
    bram stoker
    samuel morse
    freddie mercury
    freud
    van gogh
    florence nightingale
    alfred hitchcock

    hepsini kapsayacak bir tur daha yapabilecegimi dusunmuyorum, haritada isaretledim yerlerini oralara yolum dustugunde ugrayip bir bakarim.
  • çok değil, 10-20 sene içerisinde artık dünyanın en zengin insanlarının yaşayacağı bir şehir olacaktır. bugün de kısmen öyle aslında ama bu makas zamanla daha da fazla açılacak. ortalama kira/maaş oranının 40% düzeylerinde olduğu yerde kimse kimseyi kandırmasın arkadaşlar. bakın ben 5,5 senedir bu şehrin sakiniyim. şehre aşığım. ama gerçekler maalesef can acıtıyor. paranız yoksa bu şehirde bir hiçsiniz. hanenize toplamda ayda ortalama £8-10k girmiyorsa sadece vaktinizi güzel geçirirsiniz. zaman içerisinde yaş ilerleyince, birikim yapamayınca, çoluk çocuk olunca o haneye giren £3-4k güzel paralar artık yetmemeye başlayacak. istanbul veya türkiye güzellemesi de yapmıyorum burda yanlış anlaşılmasın. başka bir yerle kıyas değil bu entry. tespitim şu, londra günden güne monaco gibi, miami gibi, singapur gibi bir yer olacak. 2. ve 3. dünya ülkelerinin en zenginleri veya onların çocukları burada keyif sürecek, gerçek emekçiler ve ab/ingiliz vatandaşları ağır fiyatlar altında ezilirken yaşadıklarını sanacaklar. karşı argümanı olan varsa konuşmaya sonuna kadar açığım.
  • bugun beni bir kez daha turklugumden utandirdi bu sehir. gece saat 2:30 gibi stratford tarafinda uber ile turk bi soforun aracinda evimize geldik. tam inecegimiz sirada baktim cuzdan yok, ya bar kapaninca onunde son biralari icerken musallat olan ruslardan biri caldi ya da bi ara banklara oturmustuk orada dustu ama zaten onemli olarak sadece turkiye ehliyeti ve barclays kisisel ve sirket hesabi karti vardi. tam koltuktan kalkarken farkettim cuzdanin olmadigini, bi kontrol etmek icin aracin icine egildim hemen musteri var yok iste cuzdan diye on taraftan salca oldu, koltugun arkasi tam gozukmuyo karanlikta kaliyo diye telefonun isigini actim yine atladi isik var ya burda diye. bu at agizli ekremden sonra bankaya ulasmaya calisirken bi yandan da baska bi uber cagirip bi umut dusme olasiligi olan yere donduk. tabi bulamadik ve sansimiza barclays de bakim calismasindan yarin sabah 9:30a kadar sistem kapali sadece alisveris yapilabilecek onun disinda ne telefon ne de online bankacilik islemlerinin hic biri olmicakmis ve kart iptal etme de buna dahil, ucuncu kez uber cagirip bu sefer eve geri donduk, siyahi bi zebellah gibi abi geldi, geceniz nasil falan diye bi basladi cuzdan banka derken kartlari kapattirmana bile gerek yok bankayi arayip soylediysen artik onlarin sorumlulugunda diyip yureklerimize su serpti, ayni sorularimizi hic gocunmadan tekrar tekrar cevapladi. "turkun turkten baska dostu yoktur" lafi su zamanda "turkun turkten baska dusmani yoktur"a gecmis bile haberimiz olmamis turkiyede.
  • 1952 yilinda bu sehirde ilginc bir olay oluyor.

    haftalar suren sogugun etkisiyle 5 aralik sabahi kentteki neredeyse herkes sobalarini ve sominelerini yakmaya basladi. bu isinma cabasi zaten puslu havasi ile meshur kentin havasini iyice kapatmis, big ben, st.paul katedrali ve londra koprusu tamamen gorunmez hale gelmisti.

    puslu hava, saatler ilerledikce sadece evlerdeki komur isinden degil, ayni zamanda fabrika bacalari ve araba egsozlarindan pompalanan binlerce ton kurumla karisarak kahverengitrak bir yapiya burunmustu.

    londralilar bunun siradan bir gun oldugunu dusunerek islerine devam etse de gercek ilerleyen saatlerde ortaya cikti ve bu sis gittikce kalinlasarak zehirli bir hale geldi. cunku yuksek basincli bir hava ingiltere'nin guneyinde stabil haldeydi ve soguk havayi yer seviyesine hapsetmisti. bu olay kukurtlu komur dumaninin yukselmesini engelledi ve neredeyse hic esinti olmamasi da bu kukurtun 30 millik bir alana dagilmasini sagladi.

    sis o kadar yogunlasmisti ki, insanlar neredeyse ayaklarini bile goremiyordu. tum ucuslar, tren seferleri ve thames uzerindeki tekne seferleri durduruldu. konduktorler el fenerleri ile iki katli ikonik otobuslerin onune gecerek onlara rehberlik ettiler. ilginclik burada basladi ve sehirde basta toplu tasimanin yolunu bulmasi icin körlerden yardim istendi, sisin devam ettigi dort gun boyunca sehirdeki körler insanlara ve araclara rehberlik etti.

    bu sisin sonunca resmi kayitlara gore 4000 kisi zehirlenerek olurken 100.000 kisi de solunum yolu hastaliklarana yakalandi.
hesabın var mı? giriş yap