• 20. yüzyıla kadar kısacık bir özet:

    metafizik’in felsefe tarihinde uzun bir geçmiş vardır. ‘metafizik’, zaman zaman ontolojinin alanında, zaman zaman da epistemolojinin alanında ele alınmıştır.
    metafizik sözcüğü felsefeye, aristoteles’in yapıtları düzenlenirken duyulan ihtiyaç sonunda girmiştir. metafiziğin tartışmalı bir kavram olmasında aristoteles’in metafizik’i hakkında yapılan yorumların etkisi büyüktür.
    metafizik sözcüğü ilk kez, “fizikten sonra gelenler” anlamında, aristoteles’in bir kitabını adlandırmada kullanılmıştır. bu kitapta, aristoteles’in tabiriyle, “ilk felsefe”den söz edilmektedir. aristoteles’te “ilk felsefe”nin konusu, “varlık olmak bakımından varlık” ve “varlığa özü gereği ait olan ana nitelikler”dir.

    ortaçağ’da, ‘metafizik’teki ‘fizik’ doğa olarak, ‘meta’ da ‘öte’ (trans) olarak anlaşılmıştır. böylece ‘metafizik’ doğayı aşan, doğadan varlıkça ve değerce üstün olanların araştırılması anlamına gelmiştir. bunun kaynağında plotinos’un dizgesinin temeline aldığı varlık hiyerarşisi vardır. buna göre, varlıklar -değerce- üstün olandan değersiz olana doğru bir sıra içindedir. bu üstün alanının araştırılması “doğa-üstü” anlamı verilen ‘metafizik’e bırakılmıştır. kavrama ortaçağ’da yapılan bu yükleme, daha sonraki dönemlerde de etkisini sürdürmüştür.
    francis bacon, metafiziği “ilk felsefe”den ayırır. ona göre, ‘metafizik’ , “form ve amaç nedenini” araştıran bir doğa bilimidir. bacon, metafiziği tanımlarken “doğaüstü” varlıkların veya “varolanın ötesinin” araştırılmasını söz konusu etmemiştir.
    ancak, descartes, “ilk felsefe”nin kapsamına “tanrının varlığı”nı ve “ruhun özünün bilinmesi”ni de sokar. descartes’ın bu yaklaşımı kant’a kadar geçen süreçte etkili olmuştur.
    18. yüzyılda hobbes, metafiziğin ‘nedenler’i araştıran alan olduğu görüşünü eleştirmiştir. hobbes’a göre ‘neden’ yalnızca madde ile ilgilidir. buradan, hobbes’un ‘metafizik’i “doğaötesi” olarak anlamlandırdığını anlıyoruz.
    locke’un gerçeğin yapısı yerine insanın anlama yetisini araştırma alanı seçmesi, metafiziğin bilgi kuramına bağlı bir şekilde tartışılmasının yolunu açmıştır.
    berkeley, nedenlerin, cisimsel olmayan şeylerin, şeylerin var oluşunun ve hakikatinin araştırılmasını ‘metafzik’e bırakır.
    ‘metafizik’ hume’da epistemolojik bir çerçevede ele alınır ve bulanık ve karışık akıl yürütmelere ad olur. ona göre, bu akıl yürütmelerden oluşan bulanık felsefe doğru akıl yürütmeler yoluyla yıkılmalıdır.
    kant’la birlikte metafizik bir konu alanı olmaktan çıkıp bilgikuramsal bir sorun durumuna gelmiştir. kant, böyle bir bilimin olanaklılığı ve nasıllığı üzerinde durur. sonunda vardığı sonuç, ‘metafizik’ denilebilecek bir bilimin olabileceği ve bunun “sentetik a priori” önermelerden oluşması gerektiğidir.
    19. yüzyılda fichte, metafizik ile felsefeyi aynı sayar ve onu deneylerin temeline ilişkin öğreti olarak açıklar. engels’te metafizik bir “düşünüş biçimi” ve “açıklama yöntemi”dir engels, metafiziğe olumsuz bir anlam yükler ki bu yükleme 20. yüzyılda metafiğe olumsuz bakan tutuma kaynaklık edecektir.
    dilthey, deneyin göreliliği nedeniyle metafiziği bilim olarak kabul etmez. ancak büsbütün yadsımaz da.
    19. yüzyılda bilimlerde sağlanan gelişmeyle birlikte metafizik, bilimin dışında, sanatın ve/veya dinin yanında görülmeye başlandı.

    20. yüzyıl:

    heidegger’de metafizik

    1. düşünme kavramının anlamı
    öncelikle heidegger’in birçok kavramı açıklamada ‘düşünme’den yola çıktığını söylemek gerekir. bu d ü ş ü n m e nin özünü anlayabilmek için, insanın varlık ile ilişkisini sürekli göz önünde bulundurmak gerekliliği vardır.
    heidegger’e göre, varlık ile insan arasında kopmaz bir bağ vardır; bu bağ “düşünme”den bağımsızdır ama “düşünme” tarafından gerçekleştirilir. düşünme etkinliği de varlık ile insan arasındaki ilişkiyi gerçekleştirmeye yöneliktir. sözü edilen düşünmenin hep varlıkla ilişkili olarak ele alındığı gözden kaçırılmamalıdır.
    insana düşen ödev, düşünme etkinliğini yerine getirmektedir. heidegger’in yakındığı bu tür düşünmenin (düşünürce düşünme) “metafizik tarihi” içinde çoktan terk edilmiş olduğudur. bu terk edilişten sonra, düşünme “teknik” bir düşünüşe dönüşmüştür. düşünmenin teknik’e dönüşmesi, her şeyden önce varlıktan uzaklaşmaya yol açmıştır. oysa, düşünmenin düşünürce olabilmesi için yalnızca varlıktan çıkarak etkinliğini sürdürmesi gerekir heidegger’e göre.
    heidegger’e göre metafizik, giderek her alanda etkili bir düşünüş olarak kendini göstermiş ve varlık tarihinde uzun süre etkili olmuştur. bu düşünüş tarzı ise “varlığın unutulması”na yol açmıştır.
    heidegger, varlığın kendini iki tarzda olagetirdiğini söyler: “metafizik düşünme” ve “düşünürce düşünme” tarzında. varlık, metafiziğin yüz çevirdiği, ama felsefenin özünü ve zorunluluğunu aldığı şeydir.
    düşünme-metafizik ilişkisinde son söyleyeceğimiz şudur: heidegger, metafizik düşünüşün aşılması ve d ü ş ü n m e ye geçilmesini savunur. metafizik düşünüş olacak fakat zamanı gelince yerini özlü düşünmeye bırakacaktır.

    2.metafizik düşünüşteki sorun
    metafiziği bilimden ayıran, sorduğu şu sorudur: “neden hep varolan var da hiç yok?” heidegger, hiç’e ilişkin sorunun sorulmasını olumlar, hatta bilimi bu soruyu sormamış olmasından dolayı yadırgar. ancak, sorun metafiziğin varolanın temelini bilmek istemesi ile birlikte varolanı varolan olarak sorguladığı için varlık olarak varlığa yönelememesindedir.
    metafiziğin varolanın bütünün ötesini bilmek istemesi heidegger’de metafiziği önemli bir yere oturtur. ancak, ona göre, metafizik varolanın bütünün ötesini sorarken aslında varlığı sormaktadır; ancak metafizik varolanı varolan olarak düşündüğü için varolanı görebilecek ışıktan yoksundur. varlığın unutulmuş olmasını da felsefe tarihi boyunca metafizik düşünüşün aşılamamış olmasına bağlar.
    3. metafiziğin aşılması sorunu
    heidegger’in metafiziği aşıp d ü ş ü n m e ye geçmek istemekteki amacı insanı yeniden kendi özüne kavuşturmaktır. çünkü metafizik düşünüş insan ile varlık arasındaki ilişkinin gerçekleşmesine her durumda engeldir. ona göre, “varlığın kendisi üzerine düşünmek” metafiziğin aşılmasıdır. metafiziğin aşılması insanın özünün değişmesinin başlangıcıdır.
    bütün bunlar göz önüne alındığında heidegger’in tüm çabası, metafiziğin, insanın varlığa olan bağında” varlığa yakınlığını engelleyen bir düşünüş olduğunu göstermektir ve buna bağlı olarak da metafizik düşünüşten sıyrılıp yerine, insanı yeniden varlığa yakınlaştıracak bir düşünüşün öncülüğünü yapmaktır.

    4. heideger’de metafizik kavramı
    heidegger’in metafizik kavramı ile niçin ilgilendiği ve bu sorunu nasıl ele aldığını gördük. şimdi, heidegger’de metafizik kavramı üstünde duralım.
    heidegger, “metafizik, varolanı olduğu gibi ve bütünüyle kavramak üzere yeniden ele geçirmek için onun ötesine ilişkin soru sormaktır” tanımını yapar. bunun yanında heidegger’in metinlerinde metafizik, bazen hiç’in araştırılmasına yönelik bir sorgulama biçimi, bazen “varolana ilişkin hakikatin tarihi”, bazen de felsefe ile eş anlamlı olarak karşımıza çıkar. heidegger’in metafiziğe yüklediği anlamlar göz önüne alınırsa, onun metafiziğe karşı çıkmadığı ancak onu aşan bir düşünüşün peşinde olduğu görülür. heidegger, metafiziği aşmanın yolunu metafizik nitelikte bir sorunun içine girmekte bulur.
    heidegger’in bütün bu soruşturmasında ‘meta’yı “öte” olarak görmesinin etkili olduğu söylenmelidir.

    bergson’da metafizik

    1. zekanın bilimdeki yeri
    zeka, doğal eğilimi gereği, dış nesnelere yöneliktir. zekanın işlevi dış dünyayla uyum içinde yaşamamızı sağlamaktır. bunun için yönelimi hep kendi dışımıza doğrudur. bergson, zekayı düşünüşümüzün maddeyi ve dış dünyayı araştırabilen bir biçimi olarak görür. zihnin diğer tür işleyişi, yani kendi üzeine döndüğündeki durumu, artık zeka olarak adlandırılmamalıdır. bu edimin adı s e z g i dir. zeka ile bilim ve mekanik; sezgi ile metafizik alanına dair önermeler oluşturulabilir. bu bağlamda, bergson’da metafizik bilme ve bilmeyle ilgili bir konu olarak karşımıza çıkar.
    2. sezgi: mutlak olana götürme yolu
    bergson, “sezgi”yi “ayrıştırma” dediği başka bir edimle karşılaştırır. zihnimizde doğal olarak bulunan eğilimden dolayı araştırmalarımızda sezgiden çok ayrıştırmayı kullanırız. ayrıştırmada yapılan, nesne ile başka nesneler arasındaki ortak öğeleri bulma işlemi olduğundan, bu yolla elde edilen bilgi daima görelidir. pozitif bilimin de metodu ayrıştırma olduğu için bu alanın bilgileri de görelidir.
    bergson, zihnin maddeye yönelen işleyişinin karşısına zihnin kendi üzerinde düşünüşünü, görelinin karşısına mutlak olanı ayrıştırmanın karşısına sezgiyi koyarken izlediği çizgide kalarak, pozitif bilimin karşısına da metafiziği yerleştirir. bu durumda metafizikte kullanılacak bilme yolu “sezgi” olarak kendini gösterir.
    sezginin nesnesi “süre” ya da “içsüre”dir. sezgi yoluyla bilgi edinmek istediğimizde yönelmemiz gereken şey zamandaki akışında kendi kişiliğimizdir.
    3. sezginin nesnesi olarak süre
    bergson’a göre kesintisiz bilinç akışı ya da iç yaşam olan süre, ayrıştırma yöntemiyle hiçbir şekilde ayrıştırılamaz.zeka, ayrıştırma yoluyla bildiği için süreyi bilmede yetersizdir. ayrıştırma devinimsizi araştırır. süre devinimlidir. bergson’a göre gerçeklik, sürekli ve kesintisiz bir akış olan devinimdir.
    sezgi, değişmenin, devinmenin kendisi olan süre ile tam uyuşması gereken bir edimdir.
    4. bergson’da metafizik kavramı
    bergson’a göre, felsefe zekanın sınırlarını aşan bir etkinliktir. bu durumda ona göre felsefede kullanılması gereken bilme yetisi sezgidir.
    bergson, zenon’la başlattığı metafiziği “eski metafizik” olarak adlandırır ve onu gerçekliğin yapısını anlamak için gösterdiği çabada zekayı kullanmış olması nedeniyle yanılgıya düşmüş olarak görür. kendisi, zekanın yerine sezginin geldiği yeni bir metafizik kurma çabasındadır. burada bergson’un ‘metafizik’i felsefeyle neredeyse eşanlamlı kullandığı görülür.
    o halde bergson’da metafiziğin özel yöntemi sezgi, sezginin nesnesi de süre olduğuna göre, metafizik, mutlak olanı tanımayı sağlayan bilgi alanıdır. ayrıca bergson’da metafiziğin varlık ve varolanla ilgili olmadığı da görülür.

    viyana çevresi ve carnap’ta metafizik

    viyana çevresi’nin genel felsefe tavrı -çağın koşullarının da etkisiyle- felsefenin bilimsel olması gerektiği yönündedir. viyana çevresi’nin metafiziğe bakışı da bu tavır çerçevesinde olacaktır. viyana çevresi filozofları metafiziğe şiddetle karşı çıkmıştır.
    1. doğrulama sorunu ve doğrulanabilirlik
    ayer’e göre doğrulama ve doğrulanabilirlik deneysel olgularla ilgili önermelere ilişkin kavramlardır. viyana çevresi, doğrulanabilirliği söz konusu olmayan önermeleri bilimden ve felsefeden çıkartmak istemektedir. olgusal birer anlam taşımayan önermeler yalancı önermelerdir.
    carnap’ın doğrulanabilirlik sorununu ele alış tarzına göre de viyana çevresi’nde, bir önermenin anlamlılığı onun deneye dayalı doğrulanabilirliğine bağlıdır.
    2. doğrulanabilirlik ve metafiziğin yadsınması
    carnap, doğrulanabilir önermelerin anlamlı olduğunu söyler. deneyi aşan ve deneyin ötesinde kalan şeye ilişkin bilgi ortaya koymak isteyen tüm önermeleri metafizik olarak adlandırır. metafiziği yadsıma tavrında olan carnap, yaptığı metafizik tanımı gereği yadsıyacak birçok şey bulur. nitekim carnap, felsefe tarihindeki görüşlerin neredeyse hepsini metafizik sayarak yadsır.
    3.bilimsel felsefe ve metafizik
    carnap, felsefe sorularını, metafizik, psikoloji ve mantık adlı üç alanda toplar. felsefe sorularından metafizik olanların sanat alanına ait olduğunu söyler; psikolojiyi ise bir deneysel bir bilim sayar. felsefe kalan ise mantıktır. felsefenin işlevi, mantıksal çözümleme yaparak eleştirel bir etkinlik gerçekleştirmektir. böylece metafizik, bilgi olma bakımından geçersiz kılınmıştır.
    4. viyana çevresi ve carnap’ta metafizik kavramı
    bir önermenin doğrulanması ancak ve ancak, duyusal ya da anlık algılarımıza dayanan gözlemle yapılabilir. bunun dışındaki savların bilgisel değeri yoktur. metafizik önermeler de madde ötesine ait olduğu için bilgisel açıdan bir şey ifade etmezler. buradaki “öte”, gözlemlenebilir olarak deneyin dışındaki her şeyi anlatır.
    bilgilerimizin doğruluğu sorununa açıklık getirmeyi amaçlayan viyana çevresi, bilgilerimizin doğruluğuna güven duymamızı sağlayıcı bir ölçüte dayanarak sorunu çözdüğü düşüncesinin yanında, bu ölçüte göre metafizik kavramını oluşturur.
    sonuç olarak viyana çevresi’nin kendi felsefe anlayışı çerçevesinde oluşturduğu bir metafizik kavramına dayanarak felsefede metafiziği yadsıdığı görülür.
  • metafizik hakkında bir kıssa anlatayım efendim.

    hikaye bu ya, bir fizikçi ile metafizikçi hindistanı merak etmişler. o çaglarda hindistan tadından yenmez bir yermiş. lahmacunlar pek acı, kızlar pek esmermiş...

    metafizikçi demis ki "hindistana yürüyerek varılmaz arkadaş. ben burada kalıp orayı hayal edecegim, öyle göreceğim"

    "iyi bakalım" demiş fizikçi, "ben yürüyeceğim, gidip bakacağım".
    "olur mu yahu! yürüye yürüye varılır mı hindistana?", demiş metafizikçi. "yorma beni yorma..." demiş fizikçi, ve yoluna koyulmuş.

    metafizikçi hindistan diye evinin arka bahçesini, koyunlarını filan düşünmüş ölene dek. fizikçi beş on şehir yol katedip hindistana ulaşamadan ölmüş.

    nasip.
  • i. doğaötesi bir özelliği bulunan, duyularla kavranamaz olan.
    ii. duyularla kavranamayan varlıkları konu edinen felsefe.
    iii. akıl ve sezgiyle sağlanan bilgiyi araştıran, inceleyen, tanrısal öz üzerine düşünen felsefe.
  • söylenene göre, aristo öğrencisine kitaplarını yerleştirmesini (tozlarını alma, isimleme, numaralandırma, sıraya dizme vs) söyler, fakat üzerine isim yazmadığı tek bir kitap vardır ( defter bir çeşit ). öğrencisi ne yazacağını bilemez ve fizik isimli olanın arkasında durduğu için öte,arka anlamında fizik kitabının ötesindeki gibi (metafizik) bir isim yazar. ve böyle de kalır..
    belki gerçek, belki de hoş bir hikayedir.
    ama gülümsetir..
  • "sey"lerin gercek dogasini ve varliklarini arastirmaktir esas amaci..lakin bu sey dedikleri de felsefecilerin genelde dunya, benlik ve tanri gibi alcakgonullu seylerdir tabi ki..
  • varligin mutlak bilgisine erismeyi amaclayan butunsel dusunce bicimi.
  • fizik = tayyare
    meta = osuruktan
  • yeni nesil dincilerin, dinler icin kullanilmasini sevmedigi betimleme. hani oyle diyince hayal urunu falan gibi duruyor sanirim. zorlarina gidiyor.

    ya ne olacaagdi?
  • metafizik modern zamanlarla beraber en çok anlam tahribatına uğramış kavramdır. şurada yazılmış entrilerin hepsine göz attım, en doğru tanımları verenler bile aristoteles'in metafizika da serdettiği üçlü tanımdan öteye gidememiş, o taksim ibn sînâ'dan sonra kullanılmaz oldu. üşenmeyip entrilere tekrar baktım, bir tane ibn sînâ , fârâbî göremedim`:okuduğum entrilerden biri metafiziğin 20. yy'a kadarki serüvenini anlattığını iddia ediyordu ama içinde ibn sînâ yoktu`. halbuki bizim akademya kendi filozoflarından haberdar olsa fârâbî'nin aristoteles'in metafizika'sı hakkında yazdığı risaleden, bu risalede kendisinden önceki şarihlerin metafizika hakkında tam bir şerh yapmadığını söylediğinden filan haberi olurdu. hadi fârâbî es geçildi, ibn sînâ'nın kendisinden sonra metafiziğin konusu ve meseleleri hakkındaki tüm felsefî çevrelerce kabul görecek taksiminden haberi olurdu. ibn sînâ metafizik'i yazdıktan sonra yüzyıllardır tartışılan metafiziğin konu ve meselelerinin ne olduğu sorununun artık tartışılmadığından haberi olurdu.
    kendi geleneğinizi bilmiyorsunuz, sonra da aklın anlamadığı şey metafizikmiş. metafiziğin uğradığı tahribat hakikaten çok hazin.
  • konuyla ilgili friedrich nietzsche'nin unlu bir sozu vardir:
    "butun baslangic problemleri metafiziktir."
hesabın var mı? giriş yap