• .
  • "az çoktur" der. haklıdır da.
  • aklıma hemen çok sevdiğim yazar barış bıçakçı'yı getiren akımdır.
  • devlet yönetimi versiyonu için:
    (bkz: minarkizm)
  • alan açıp özgürleşmek için bire birdir. insan bir toparlamaya, küçülmeye başladı mı kendini durduramaz. tek zor tarafı anısı var diye bazı kullanılmayan eşyalara kıyamamaktır. fazlası için turk işi minimalist uzun uzun yazar
  • çağrışım nedeniyle sık sık minyatür modelleme ve mini-art la karıştırılan bir sanat akımıdır. minimalizm kulağa "minikçilik", "ufakçılık" gibi gelse de buradaki minimal durum aslında "minimal müdahale" yahut "minimal materyal" durumudur. yani en sade ve en kısa yoldan anlatımı kalabalık süslemeler ve abartılı detaycılığa yeğlemektir. söz konusu yapılan tasarımın, ürünün ufak boyutlarda olması değil; az ve öz olarak en az materyalle ve en az uğraşla sade bir yapıyla oluşturulmasıdır. yoksa minimalist bir tasarım devasa boyutlarda bile olabilir.

    ayrıca minyatür sanatı minyatür modellemeyle de sık sık karıştırılmaktadır. minyatür sanatı tamamen bir türk-islam sanatı illüstrasyon şeklidir. minyatür modelleme ise özellikle stop-motion animasyonlarda kullanılan sahne, dekor vb. lerde normal hayatta çevremizde yer alan kurguların ufak boyutlarda ölçeklenerek aynı doku ve renklerle birebir küçültülmüş hissi verilecek şekilde maket olarak modellenmesidir.
    (bkz: minyatür)
    (bkz: modelleme)
    (bkz: stop motion)
    (bkz: minimalism)
    (bkz: illüstrasyon)
  • hayatıma adapte etmeye çalıştığım akım. bu bir süreç, ha deyince bir anda olmuyor. biraz emek istiyor.

    kendi çapımda yaptığım araştırmalar bana bu yolda şunları gösterdi:

    -minimalizme gün içerisinde en çok kullandığım iki şeyle başladım. birincisi telefon. telefonumdaki uygulamalara tek tek baktım ve son bir ayda bu uygulamayı kaç kere kullandığımı düşündüm. eğer çok sık değilse sildim.
    uygulamaları menüde renklerine göre dizdim. kırmız tonlarındakileri aynı sıraya koymak gibi.
    ana menüde gereksiz sayfa açmadım.
    telefon rehberimde son bir yılda kaç kere aradım ben bunu sorusuna tatmin edici cevaplar alamadığım kişileri sildim.
    sosyal medya uygulamalarından hangisiyle cidden vakit harcamayı seviyorsam, onu bıraktım telefonumda.

    -bilgisayarımın masaüstüne boşalttım. belgeleri kategorize ederek, isimsiz veya saçma sapan isimlendirilenleri yeniden isimlendirip düzenledim.
    bilgisayardaki fotoğrafları zamana göre düzenledim. aynı pozdan 100 tane varsa en güzel olanını tutup, diğerlerini sildim.
    masaüstü arkaplanı olarak beni çok yormayacak, basit ve düz bir wallpaper kullandım.

    -gardırobumdaki kıyafetlere baktım. son bir yılda kaç kere giydim ben bunları diye sorduğumda iyi cevap alamadıklarımı bir poşete doldurup mahalledeki ihtiyaç sahiplerine verdim. belli sayıda tişört, pantolon, çamaşır, çorap tuttum sadece.

    -alışverişlerimi düzenledim. bir şeyden bir tane ihtiyacım varsa ve diyelim ki bu şey 4 lira. ama markette bu şeyden 3 tane alınca 12 değil 10 lira ödeneceği yönünde kampanya varsa yine de bir tane alıyorum. zira ihtiyacım olan bir adet. ikincisi, üçüncüsü biliyorum ki çöpe gidecek.
    sebze, meyve alışverişini marketten yapar oldum. çünkü orda az alınca kimse surat yapmıyor. ihtiyacım kadar olanı alıyorum.
    evde 3 paket makarna varsa o makarnalar bitmeden yeni makarna almıyorum.

    -aynı anda 100 tane dizi izlemeyi bıraktım. eğer bitmişse oturup o diziyi sonuna kadar izliyorum ki, o diziye daha çok odaklanayim.
    kitaplığımda bekleyen kitap varsa yeni kitap almıyorum.

    -masamın üstünü kalabalık tutmuyorum. dikkat edin masalarım değil. tek masa.
    geçen 4 tane tabağım olmasına rağmen hep aynı tabağı kullandığımı fark ettim. çünkü en üstteki tabaktan yiyordum, sonra onu yıkayınca yine en üste koyuyordum. acıkınca tekrar ondan. bu böyle bir kısır döngüye dönmüştü. tamam misafir gibi durumlar için hazırlıklı olmak lazım ama ben mutfak eşyalarımı 4 ile sınırlamayı planlıyorum. 4 çay bardağı, 4 kahve bardağı, 4 tabak, 4 çatal gibi.
    süs eşyası diye kullandığım şeylerin ne kadar gerekli olduğunu sorguladım. ve gereksizleri attım.
    bitmiş herhangi bir şeyin kutusunu evde tutmuyorum (şampuan, duş jeli, diş macunu vs.)
    çekmecelerin içlerini düzenli tutuyorum.

    -giyim konusunda kendime markalar belirledim. pantolonlarımı a markasından alıyorum. ki alışverişe gittiğimde oraya mı gideyim buraya mı gideyim derdim olmasın hem de kendi tarzım olsun diye. bu belirli markalara odaklanma olayı çok işe yarıyor. ha memnun kalmazsam değiştiririm. aynı kıyafetten 3 tane olacağına 1 tane olsun sağlam olsun diyorum. ve parayı bu 1 pantolona harcayabiliyorum.
    daha düz, sade şeylere dönmeye çalışacağım buna kesin söz veremiyorum ama bakacağım.

    -ayda 10 tane dergi okumanın alemi yok. bir dergi, bir gazete belirledim onlardan ilerliyorum.
    facebook'ta gönderilerini pek sevmediğim, gönderilerini görünce hooop hemen sayfanın altına indiğim kişileri sildim. silinmeyecek kadar samimi mi? takibi bıraktım.
    instagram'da sevmediğim ama arkadaşım diye takip ettiğim kişileri engelledim. böylece anasayfalarım biraz daha rahatladı.
    bir gönderiyi veya fotoyu gerçekten beğenmediysem gidip likelamadım.

    -aynı anda 10 tane program izlemeyi bıraktım. her porgramın internet kaydı var artık. haftanın belirli günleri belirli programları izliyorum sırayla.

    - ve de en önemlisi her gün birileriyle görüşmekten bıktığımdan, dışarı çıkalım davetlerine dur demeye başladım. cidden çok sevdiğim insanları çevremde tutuyorum ve sadece onlara zaman ayırmak istiyorum. bu öyle 5 farklı arkadaş grubu değil ha. 2 farklı arkadaş grubu gibi.

    sonuç olarak minimalizmi hayata adapte etmek, zaten gün içinde çok yorulan beynin, günlük sosyal yaşam ve ev yaşamında kişiyi rahatlatması ve sakinleştirmesi benim temel amacım. gün içerisindeki seçenek sayısını azaltmak ve böylece yapılacak asıl işlere daha yoğunlaşmak gibi.

    bu video bu konuyu daha iyi özümsemek için bir kaynak
    bence.
  • (bkz: less is more)

    önce kıyafetlerimle başladım. en çok hangi renkleri kullandığıma karar verdim ve diğer her şeyi attım. sadece siyah-kot pantolon ve beyaz üst kullanıyorum.

    odamda bu da anı bu da burda dursun şu şurda dursa ne güzel olur diye kalabalık yapan her şeyi attım. biriktirdiğim ilk parayla aldığım dev bebeği bile. artık sadece yatak masa ve dolap var.

    instagram'ı kapattım, twitter'ı sadece gelişmeleri takip edebileceğim fake bir hesapla kullanıyorum, facebook'ta da alakasız bir şey görünce anında takibi bırak yapıyorum böylelikle zamanla anasayfa sakinleşiyor ve bakacak hiç bir şey kalmıyor.

    hayatımda en çok bunlar kalabalık yapıyordu. geri kalan her şey zaten en minimal haldeydi.

    belki hala minimalize edilmesi gereken çok fazla şey vardır da göremiyorumdur. görebildikçe düzeltiyorum. budizmle alakalı şeyler okumak da baya yardım ediyor.

    sağlıklı kalmak isteyen herkese öneririm.
  • mottosunun basitlikten ziyade sadelik olduğu yaşam şeklidir. tüketim çılgınlığına kapılan kişilerin bir süre sonra ben ne yapıyorum hissiyle araştırmaya başladığı ve araştırdıkça kendini kaptırdığı akımlardandır. son dönemde benimde kendimi bir hayli yakın hissettiğim hayatımı sadeleştirdikçe huzuru yakalayabileceğime inancımla daha da içine dahil olma heveslisi olduğum akımdır. gerçi bazı şeylerin doğuştan geldiğine inandığımdan olsa gerek aslında içten içe minimalizmin hayatımın hep bir yerinde benimle olduğunu araştırdıkça idrak ediyorum. herkesçe tanınan minimalistleri görünce genelde düz ve soft renklerden oluşan gardırobumun, evlenirken seçtiğim mobilyaların işlevli ama sade olması, ofis masamda kalem, defter vb hariç gereksiz hiç bir objeyi yıllardır bulundurmamam, evdeki süs eşyalarının, bibloların sıfıra yakın olması benim gizli bir minimalist olduğumu gösteriyor. araştırdıkça daha fazla minimalizme dahil olmak istiyorum. insanları takip ettikçe gizliden gizliye sade yaşantılarını kıskanıyorum. facebook'un katrilyoneri mark zuckerberg'in imkanı mı yok sadece gri tişört giyiyor? mark ve onun gibilerin kafalarını bugün ne giysem diye kişinin kendini tatmin etmesinden başka hiç bir amaca hizmet etmeyen boş beleş bir uğraştan kurtarıp sadece giyinme ihtiyacını giderebilmesi bile sadelik akımının cazibesini artırıyor.
  • insan hayatında her şey adım adım gerçekleştiğinden anca sıra gelip de anladığım yaşam biçimidir. evvela aklımızı evrene yorduk, sonra toplumsal düzenlere, derken dile, konuştuklarımıza. aman queer olalım, ancak öyle gerçek ilişkiler yaşayacağız dedik. arada sanatı da anlamak istedik ve falan da filan. en son gelip durduğun yer minimalizm.

    beni, hayatımı temizleyip sadeleştirmek üzere ikna eden japon romanlarına, kenzaburo oeye, haruki murakamiye ve en yüce duyguların insanları japon halkına saygılarımı sunarım. dakikliğin ve rutinin, duyguda dışavurumcu bir taşkınlık yerine derinleşmenin tatlılığını kendilerinden öğrendim. bu açıdan minimalizm denen akımın bende çağrıştırdığı ilk şey yavaşlık. şu çocukken carpe diem diyip durduğumuz şeyi daha yeni uygulayabiliyor gibiyim.

    eskiden minimalistim diyeni salonda iki minderle oturuyor, bir biçimde satın aldığı kitapları durmadan sağa sola dağıtıyor sanırdım. insanların tek kimlikle çağrılabildiği, yalnızca sosyalist, yalnızca feminist, yalnızca liberal oldukları üniversite günlerine ne yazık. sonra bir zamanlar anadolu'da filmi için minimalist demişti biri. iyi hatırlıyorum. mithatpaşa'dan aşağı sallanmış yürüyorduk film sonrası. böyle böyle anladım esas anlamını sanırım.

    meşhur bir diyalog vardı şu the big lebowski filminde. nihilizme bile inanmayan nihilist. onun gibi minimalizmi büyütmeden, aşırı hâle getirmeden hayatına taşıyan, eskilerin dediği gibi ifrat ve tefritten kaçınan biri olasım var bu ara. bir kenzaburo karakteri gibi sabah erken uyanıp miso çorbası içip, pazarları ütü yapıp, saatlerce sokaklarda yürüyesim var. sırf canım sıkıldığından bütün dersleri en yüksek notlarla geçesim mesela.

    adına yanlış mı demişim? minimalizm değil de umutsuzluk mu deseydik?
hesabın var mı? giriş yap