• bireysel olarak gerçekleştirdiğim bir yönetim şekli bu. kendimle ilgili tüm kararları kendim alıp yürürlüğe sokuyorum. mis. genele yaymayı düşünmüyorum ama; bireysel bireysel iyi gidiyor zira.
  • krallık. krallar gibi yaşamak. ama tek insan için. işte bu krallık. şimdi bir şatonuz olduğunu düşünün. etrafında içi su dolu hendek var, suyun içi timsah dolu, hendekten kapanabilen köprü sayesinde düşmanlarınız kaleye giremiyor. o şatonun içinde bir karınız var yaşı geçmiş, o kraliçe. makyaj yapıyor falan işte bütün gün ikili tahtınızda oturuyorsunuz hiçbir şey yapmadan. sizin mutlaka top sakalınız var, ak saçlarınızın perçemleri tacınızın altından suratınızı kaşındırıyor. soytarınız var bi tane gelip sizi güldüremezse kellesini alsanız kimse size bişey diyemez kral olduğunuz bi rejimde. sonra tabii bir kızınız var prenses. canınız sıkılıyor iyice. büyücünüzü çağırıyorsunuz ama kötü yürekli şövalyeyle anlaşıp sizi zehirlemek istediğini farkediyorsunuz büyücünün ofisinde falınıza bakmak için size civa içirmeye çalışırken. ikisinin de boynunu vurduruyorsunuz. iyice canınız sıkılıyor. kralsınız ve kızınıza layık damat bulmak için ülke çapında saçma sapan bi yarışma düzenleyebilir, kaybedenleri nüfus planlaması adına timsah dolu suyun içine atabilirsiniz, kazanan da zaten güçlülerin hayatta kalması kanununa icaben kızınızla evlenmeyi hak etmiştir. krallıkta diplomasi şöyle işler: komşu krallıktan bir ulak gelir "kralım sizin kralınızla görüşmek istiyor" der, siz de cevap olarak "kralı gelse farketmez" derseniz komşu kral gelir. bu ziyaretler önemlidir, hemen ziyafet salonları hazırlanır ekmek elden su gölden, içkiler, bütün bütün atlar yenilir, müzik desen o zamanın en güzel imkanlarıyla orkestra 24 saat lounge yapar.... neyse çok uzatmayayım, işte böyle bir ortamda, kimsenin değirmenin suyunun nereden geldiğini bilmediği ve sorgulamadığı yönetim şekline monarşi denir.
  • aslında kralın ya da güç odağının fikir teatisinde bulunacağı bir meclis, divan, kamara ya da kurulun varlığı ile despotizm'den ya da dikta rejimlerinden ayrılır. kralın bu kurula hesap verme, ya da karar ve sanksiyonlarını meşrulaştırma mecburiyeti yoksa mutlak monarşi, varsa meşruti monarşi, meclisin krala hesap verme mecburiyeti yoksa da sembolik monarşi olarak adlandırılır.
  • arayista olup sarilanlari anliyorum, cumhuriyet en iyi sistem olmayabilir ancak su anda olabilecek en iyisidir ve bu sebeple hala monarşiyi savunan varsa tekrar dusunsun derim. peki neden?

    monarsinin en iyi halinde her turlu tek bir "döl"e baglisin. evet, mevcut "secim donemi" de cok sacma, ancak bir "döl"e bagli olmaktan daha sacma degil.

    monarsinin avantajlari var mi? var.
    ancak artilari mi eksileri mi fazla dersek suphesiz ki eksiler daha fazla.

    en buyuk avantaji devletin basinin satin alinmasinin gorece zor olmasi. bu dogru. digerinde sermaye satin alabilir veya elini kolunu baglayabilir. (gerci monarkin da elini kolunu baglamisliklari var.) monark, secim donemleri arasi kisa vadeli plan yapmaz, uzun vadeli yatirim yapabilir. bu cok onemli.

    sonraki avantaji ise ceviklik. bu onemli bir arti. ancak mesruti olunca pek bir esprisi yok, gene hantallik var. aksi takdirde ise akil akildan ustundur avantajini cok sert sekilde kaybediyoruz ki bu, ceviklik artisina ragmen cok buyuk bir eksi.

    bir baska avantaji; devletin basi icin secim donemi gibi bosa gecen bir zaman olmayabilir. (ama anayasal monarside bu sikinti gene olacaktir.) mesela abd'nin 2016 yili "çöp" oldu. ancak bu uzun secim donemi sacmaligini mevcut sistemde engellemek icin secim donemlerinin meydanlardan yapilmasini yasaklayan, secim doneminin sadece son bir-iki haftaya sigdirildigi ve kisa secim doneminde de yalniz tv'den sadece projelerin acikanacagi kisitlamalar getirilebilir.

    mutlak monarsi olursa bircok akil, yani genis aci yerine daracik bir aciya geciyorsunuz demektir. (monark einstein olsa dahi akil akildan ustundur.) anayasal monarsi olsa da manasi yok cunku her sartta bas belli. karar merci belli. (ne kadar anayasal o da onemli muhakkak.) ayni soydan geliyorlar diye birilerine saygi duymak, kararlarin dogru olacagina inanmak cok mantiksiz. monarkin etkisi az ise de o zaman niye var? (tarihte alisilmis olan surecte ilerleyenlere ayni elestirileri soylemiyorum, ancak bu surec sona erdikten sonra ozlem duymak mantikli degil. durumun icindeyken mesela 13.yuzyilda bunun bir norm olmasi cok dogal. )

    yonetimin halktan secildigi sistemler en azindan iyilestirilebilir, ancak monarsinin en iyilestirilmis hali asla cumhuriyetin en iyi halinden daha faydali olamaz. cunku tek akil alsa cok akildan ustun olamaz. akil akildan ustundur, tek bir merci, tek bir gene bagli kalmak mantikli degil.

    cag degisti ve degisecek. insanlar birey olmaya, akillarinin farkina varmaya basladi. bu daha baslangic. bu daha da ilerleyecek. belki 100 sene sonra kimse kimseyi birinin dölü diye basina kabul etmeyecek.

    sadece birinin dölüsün diye ulke yonetmeye, saltanat surmeye muktedir olamazsin. bunu sonradan isteyen, sindiren ve kabul eden halk mantiksiz hareket ediyordur. (bilgili olabilir, ancak bilgileri dogru temellerde yorumlayamazsan hafizanin hicbir manasi yoktur; bunu kabul edip isteyenin de kendisine saygisi yoktur ya da akli tutulmustur.)

    tek bir soya bagli kalmak yerine; secim donemleri uzatilabilir. (uzun vadeli planlarin elenmemesi icin.)
    denetleme mekanizmasi, yonetime katilim artirilabilir. liderin yetki ve sorumluluklari kisitlanabilir, satin alinmasina luzum kalmayabilir cunku sistemde lideri almak yetmez, cok kisiyi satin almak gerekebilir. oyleyse zaten ulke karakter olarak satilmis demektir; monarsi de olsa kelleyi alirlar.

    simdiki en iyi sistem olmayabilir, ancak monarsiden baska cozumler bulmak gerekir. halkin (buyuk kismi cahil olan, hamasete kurban olan halk) tamamiyla yonetime katilmasi engellenebilir (akillara aristokrasi vs geliyor).

    daha once denenmis ve iflas etmis sistemleri denemek yerine yepyeni sistemler dusunulebilir. monarsi yerine zit kavramlar olsa da monarsi ve cumhuriyet karisimi bir sey olabilir. (ilk aklima gelen; aristokratlardan birine iktidar 10-20 yilligina verilebilir -insan omru icin iyi bir sure-, belli sikintilar olursa bu hak elden alinabilir, sure bile belirsiz olabilir ama yerinden etmek ve yerine getirmek kolay olmayabilir, yetkileri sonsuz olmayabilir, hatta kit olabilir vs.)

    hemen eskiye sarilmamak, yeni seyler dusunmek lazim.

    sonuc: evet simdiki sistemden memnun degilim, iyilestirilmeli. ancak cozumu monarsi de degil. o daha kotu.
    not: anlam kaymasi, yazim yanlisi olabilir; telefondan hizlica yazdim.
  • çin'e fiilen monarşi denilerek başarılı addedilen bir sistem. komünist sistem ve monarşiyi yan yana getirmek enteresan olmuş.

    1) çin'i "neredeyse monarşi" diye düşünenler için söyleyelim:
    otokrasi ayrı, fiilen monarşi yönetiminde olmak ayrıdır. (sanırım çin'de övmek istediğiniz şey otokratik bir sisteme sahip olmaları, ancak böyle bir sürü sistem var faşizm dahil.)
    neticede çin'in sistemi "tek bir döle bağlı kalmadan" akıllı adamların başa geçirildiği bir sistemdir. (tek döle bağlı kalmaya madde 3'te tekrar döneceğim.)
    (bkz: npc) (bkz: politburo)

    komünizm yönetim sistemi olarak monarşiyi tokatlar, çünkü bir "döl"e bağlı kalıp havuzu daraltmıyorsunuz. monarşide olduğu gibi deli ibrahim gibi tipler gelemiyor yani. apayrı bir sistem. onun da marjinal faydayı aldıktan sonra iktisadi açıdan başka sorunları var, o yüzden belli süreden sonra patlayıp duruyorlar. neyse konu bu değil. ama sizin soldan mideniz bulanıyor; o yüzden bu sistemi hiç övmeyin, hiç yakışıyor mu size? :)

    2) birleşik krallık kağıt üstünde monarşi olsa da işleyiş olarak cumhuriyetten hiçbir farkı yoktur. birleşik krallık'ın cumhuriyet gibi yönetilip yükseldiğini anlamak için bu sistemin en başarılı mahsulü olan amerika birleşik devletleri'ne bakmanız yeterlidir. monarşi ile alakaları yok, ancak sistem var. mesele sistem, isimler ve kağıt üstündeki yönetim biçimi değil. olay cumhuriyet veya demokraside değil, komünizmde de değil. olay sistemde. en başa maymun koysanız bile her şey aşağı yukarı aynı işler. peki neden?

    3) asıl mesele sistemde çünkü tek bir döle bağlı kalıp elinizi kolunuzu bağlamıyorsunuz. tek bir döle bağlı kaldığınızda o kişinin kimsenin ağzına bakmadan ülkeyi ne kadar hızlı yukarı tırmandırma ihtimali varsa, aynı hızda yokuş aşağı yuvarlama ihtimali de var (tarihte binlerce örneği var malumunuz; hem de yukarı tırmandıranlardan oldukça fazlalar).

    ve asıl sorum:
    tek bir döle bağlı kalmayıp bütün işi başbakan ve meclis yapacaksa da monarşi ne halta yarayacak?
    (birleşik krallık'ta bir işe yaramıyor. monarşinin bugüne göre kuvvetli olduğu victoria zamanında bile benjamin disraeli victoria gibi bir efsaneden daha çok sükse yapmıştı.) -birleşik krallık'ta monarşi işlevsiz olmasına rağmen indirilmedi çünkü ingiltere son yüzyıllarda hiç dibe vurmadı. kraliyet ailesi halka hep şaşalı günleri hatırlatıyor ve defedilmeleri için bir neden yok. -

    işi meclis ve başbakan götürüyorsa da neden herhangi bir aileye ve torunlarına durduk yere sefa yaşatmak istiyorsunuz aklım almıyor bunu.

    ***

    sevgili kardeşlerim; sizi anlıyorum, zira din gözünüzü kör ettiğinden onunla bağdaştırabildiğiniz her şeyi kafanız karışmış biçimde savunmaya çalışıyorsunuz. tümdengelim yapmaya çalışıyorsunuz ve tümdengelimin tabiatı gereği dinde kullanınca saçmalıyorsunuz. dindar olduğunuz için padişah romantizmi ile kendinizden geçmişsiniz ve sadece bu yüzden monarşiyi savunuyorsunuz. ancak gördüğünüz gibi manasız iddialarda bulunuyorsunuz.

    lütfen bu ezikliği bırakın, rica ediyorum. hiç yakışmıyor. siz kocaman bireylersiniz yahu.

    ***

    yakışmıyor demişken...

    kapitalizmin hükmü altında, egolar bu kadar şişmişken, bu kadar bireyselleşmiş toplumlarda herkes kendi zevkine düşmüşken kabile devletleri hariç hiçbir halk monarşiye sıcak bakmaz (çoğunluğu bakmaz). saçma sapan anketler var da dünyadan yeteri kadar arkadaşınız dostunuz varsa aklı başında ülkelerde kimsenin buna sıcak bakmadığını deneyimleyeceksiniz. ingilizler bile "tamam god save the queen de... ne zorluyorsun işte varlar ve olmamaları için bir neden yok, neyse..." kafasında takılıyorlar.

    monarşiden en son bıkıldığında faşizm fırlamıştı. çoğunlukçu yönetimler iflas edince halk "tek adam"lardan medet ummaya başlıyor. onlar batınca tekrar çoğunlukçu yönetimlere dönülüyor. insan böyle bir varlıktır zaten; ne istediğini bilmez, bir öyle bir böyle gider.

    evet, cahil bırakılmış halklar garip insanları seçtikçe pişman olup başka arayışlara girecekler. ancak monarşi çözüm falan olmayacak. aristokrasi denenebilir, askeri cunta başlara geçebilir, ülkenin zenginleri meclis dahi kurabilir, seçimler otuz yılda bir bile yapılabilir; ancak eğitim seviyesi yüksek ülkelerde eski tip monarşiye kimse izin vermez.

    sonuç olarak otokrasiye izin verilebilir. ancak onun da bir sürü formu var zaten. hangisi olacak? bu başlıktaki kardeşlerimiz de muhtemelen monarşiyi değil otokrasiyi savunmak istiyorlar ancak din meselesinden dolayı romantikleşip padişahları anımsayarak monarşiyi savunuyorlar. aksi takdirde yukarıda anlattığım gibi bu denli mantıksız olabileceklerini zannetmiyorum.

    ayrıca bir otokrat seçeceksek neden gen havuzu kısıtlı bir "aile" içinde debelenip duralım ki?
    ibrahim oğlu osman hayatta hiçbir halt başarmadan niye bize kırbaç vursun arkadaşım?
    birisi kırbaçlayacaksa, onun seçileceği gen havuzumuz geniş olsun bari (geniş gen havuzu daha sağlıklı nesiller getirir, daraltmaya lüzum yok); yozgat'ın köyünden bir çobanımız bile kendini geliştirdiyse ve hak ediyorsa diktatör olsun, vuracaksa kırbacı o vursun.

    baba parası yiyen şımarık veletleri taht sahibi seçmek nedir yahu? recep tayyip erdoğan'ı ne kadar sevmesem de bu saatten sonra mutlak hükümdar olursa padişahların tümünden daha çok saygı duyarım, çünkü kazıya kazıya gelmiş. birinin penisinden çıkan döl olduğu için değil, cüret ettiği ve kararlı kalabildiği için yönetme hakkına sahip olmuş.

    hala eskiler içinde debelenmek yerine neden yeni arayışlara girmiyoruz?

    mesela seçimler 12-20 yılda bir yapılsın, veya 8-10 sene olsun... meseleyi anladınız. bu şekilde monarşinin eksilerini almıyor, istikrarını alıyorsunuz, hem de tek bir döle bağlı kalıp iyi yönetici şansınızı daraltmıyorsunuz. beğenmezse de meclis şutlar (veya başka kurumların işbirliği ile şutlanır). bu şekilde dört sene sonra seçim kazanmak uğruna aylarca yolara düşüp işten kaytarmazlar (evet seçim kampanya dönemini de yasaklarız, ayıpsınız) ve kısa vadede seçim kazanmak adına parayı taşa toprağa gömmeye gerek duymazlar, uzun vadeli yatırımlar yaparlar. çünkü bu sefer uzun vade yatırımları için teşvikleri olacak. kısa vadede gönderilme tehlikeleri olmadığından ve uzun vadede değerlendirileceklerinden dolayı uzun vadeli yatırım yapıp ülkeyi ileriye götürebilirler.

    ülkenin sahibi de olsa herkes her şeyi satabilir. bir koltukta birini yeterince uzun oturtursanız mevlana da olsa yozlaşacaktır. kaldı ki insan ömrü kısıtlı; ölmesine kısa zaman kalmış bir hükümdar "başlarım böyle işe... zaten ölüyorum" deyip topraklarının bir kısmını satabilir vs.

    mesele sistem. baştaki adam kim olursa olsun onu frenleyecek bir sistem. baştaki adam zaten toprak falan dağıtma hakkına sahip olmamalı. e o zaman da yetki sahibi değilse bir aileyi/elemanı neden başınıza koyuyorsunuz diyoruz? hakikaten neden?

    ***

    hayatınızda oturamayacağınız koltuklara, o koltukları hak etmeyen tiplerin miras yoluyla kayıtsız şartsız oturması için dua edecek kadar düşmeyin. belki sen daha akıllısın, daha yüreklisin, daha adaletlisin ancak sen "genlerinden" dolayı ülke yönetemiyorsun, o yönetiyor ama? bunu sindirebiliyor musun?

    kendinize biraz saygınız olsun ve belli fikirlere olan zaaflarınızdan dolayı hak etmeyen insanlara kendinizi kullandırtmayın. kendinizi başkaları karşısında bu kadar hakir görmeyin. siz de bir bireysiniz, bunu unutmayın.

    not: hala birleşik krallık'ı oldukça faal bir monarşi zannedip kraliçeyi ve monarşiyi övecekler bana adreslerini yazsınlar bayramda evlerine direkt londra'dan şeker göndereceğim.
  • salvador dali'den:
    monarşinin saati, 1969 : görsel
  • hepimiz, tarihteki "büyük" gibi iyi, güzel ve hoş lakaplara sahip olan büyük iskender, büyük frederick, büyük catherine, muhteşem süleyman gibi hükümdarları duyduk. peki ama o kadar da iyi olmayan lakaplar? bazı hükümdarlar, onları tanımlamak için garip sıfatlar kullanan açık sözlü düşmanları edinme şansını kazanmıştı.

    lahana ivaylo, bulgaristan çarı
    ivaylo, türk dizilerinin vaz geçilmezi olan sefaletten zenginliğe masalını birebir yaşamıştır. bir köylü olarak doğmuştu ve ekip yetiştirdiği sebze olan “lahana” lakabı ile tanınıyordu. 1277'de kuzeydoğu bulgaristan'da bir ayaklanmaya yol açtı ve ordusu ile tatarlara karşı birçok zafer kazandı. savaşlardan biri sırasında çar konstantin'i öldürdükten sonra ivaylo, bulgaristan'ın yeni çarı olarak kabul edildi. ancak saltanatı kısaydı, 1280'de siyasi rakipleri tarafından kafası kesildi ama ismi, iki sahte ivaylo ile yaşamaya devam etti. daha sonra sırasıyla bu iki kişi, “lahana” olarak da bilinen ivaylo'nun ilham verici lakabını üstlenip, köylü isyanlarına öncülük etmeye çalıştı.

    tembel v. louis, fransa kralı
    karolenj hanedanının son kralı olan v. louis, hayal kırıklığı yaratan saltanatıyla biliniyordu. babası hala hayattayken, 979'da akitanya kralı olarak taç taktı. tacı taktı takmasına ama hiçbir zaman akitanya'yı yönetemedi. akitanya'ya tamamen hükmetmek için reims başpiskoposunu, kendi krallığına ihanet ettirme çabalarında asla başarılı olamadı çünkü akitanya tahtında, düğünü ile gelen çeyiz olarak hak talep edebilmişti ancak akitanya'nın yerli kralı, taht sırasında öndeydi ve benimsenmişti. 20 yaşındayken meşru mirasçısı olmadan bir av kazasında öldü. 1 yıl gibi kısa süren krallık hayatında hiçbir buyruğu yerine getirilmediği için orta çağ biyograficileri ve tarihçileri tarafından qui nihil fecit* olarak isimlendirildi ve buna dayalı olarak le fainéant* lakabı ile anılmaya başlandı.

    kel ii. charles, fransa kralı ve kutsal roma imparatoru
    kutsal roma imparatoru ii. charles, ailesi ile arasında oluşan birçok anlaşmazlığıyla tanınır. babası i. loius'den araziler aldıktan sonra charles, ardı ardına statüsü için üvey kardeşleriyle bir dizi iç savaşa gömüldü. bu karolenj hükümdarının gerçekte kel olup olmadığı, ateşli bir tartışma konusu olmaya devam etmekte. bazı tarihçiler takma adın, tasvirden daha çok ironik olabileceğine dair teori kurarlar. ancak bazı bilginlerin başka bir açıklaması var; 9. yüzyılda kellik, günümüzdeki gibi kahkahalara yol açmıyordu ve "geçmişin büyük kel adamları” efsanesi sayesinde, ii. charles'ın bu lakabı hoş karşılamış olması pek muhtemeldi.

    kanlı i. mary, ingiltere kraliçesi
    viii. henry ve aragonlu catherine'nin kızı mary, ingiltere'nin ilk kadın hükümdarıdır. saltanatının başlangıcından itibaren, 1553 yılında ispanya kralı ii. phillip’le evlenerek katolikliği ingiltere’nin birincil din haline getirmeye kararlıydı. sir thomas wyatt'ın önderlik ettiği bir protestan isyanı kısa sürede patlak verdi. ancak isyan, katledilmiş “kafir”lerin kanlarını mary'nin ellerinde bırakarak hızla bastırıldı. bir zamanlar sevilen bir kraliçe olan kanlı mary'nin hayatı, varissiz, hor görülmüş ve elleri kanlı olarak sonlandı.

    korkunç iv. ivan, rusya çarı
    1547'ye kadar iv. ivan, "rusya’nın büyük prensi" unvanıyla, henüz 3 yaşındayken oturduğu tahtta 14 yıl boyunca hüküm sürdü ve sonra “tüm rusya’nın çarı ve büyük prensi” unvanını aldı. bu kraliyet unvanından sonra merkezileşme reformlarının çoğu, kalıtımsal aristokrasinin güçlerini, hizmetin iyiliği lehine sınırlama konusundaki hevesli arzusuyla renklendi. iv. ivan'ın, korkunç ivan olarak anılmasına neden olan şey, bireylerin topraklarını ve statülerini nihayetinde egemenliğe bağımlı kılmak için tasarladığı “terör saltanatı”ydı. çarın gazabı kraliyet dışıyla da sınırlı değildi; 1581'de, tahtının tek varisi olan oğlu ivan'ı öldürdü ve kasvetli zamanlar olarak bilinen bir dönemi başlattı.

    kötü william, sicilya kralı
    olumlu olmayan sıfatının aksine kötü william, sicilya'yı etkili ve ilerici bir şekilde yönetti. saltanatı boyunca bilim ile edebiyatı teşvik etti ve dini hoşgörüyü uyguladı. william’ın kötü şöhreti, başlangıçta sicilya’nın baronlarının gücünü daha merkezi bir otorite lehine baskı altına almaktı. fakat yeni kurulan kraliyet otoritesi ile bile, sicilya krallığı afrika topraklarını 1160’ta kaybetmişti ve mafyalık genlerine işlemiş olan sicilya ahalisi, william'a kötü sıfatını yapıştırdı. william'ın hükümdarlığı boyunca isyanlar bitmek bilmedi.

    deli iv. charles, fransa kralı
    fransa kralı vi. charles, 1380'de 11 yaşındayken naipler eşliğinde tahta geçti ve sekiz yıl sonra ülkenin tek yöneticisi oldu. babasının eski mali sorunlar danışmanları olan eski devlet memurlarını, devlet malının yönetilmesinden sorumlu kişiler olarak seçti. bu devlet memurlarının gayet adil ve iyi yönetimi ile, fransa krallığı'nın mali ve ekonomik durumu, gözle görülebilir şekilde iyileşmeye başlamıştı. bu nedenle vi. charles'in halk arasında ismi "sevilen charles" olmuştu, ancak bu çok uzun sürmeyecekti. 1392'de, ingiltere ile fransa arasındaki ihtilaflar sırasında charles, hiddet ve sarsılmalar içeren bir “delilik” krizi geçirdi. vi. charles ordunun başında, paris'ten batıdaki bretonya'ya gitmekte iken birden delirme emareleri gösterdi. etrafında bulunan asillere ve şövalyelere kılıcı ile saldırmaya başladı. kralın kardeşi olan orleans dükü i. louis, kardeşinin bu delice saldırısından hayatını zor kurtardı. fakat vi. charles silahlı saldırısına devam ederek kendi maiyetinde bulunan dört şövalyeyi öldürdü. bundan sonra vi. charles nöbet nöbet delilik alametleri göstermeye devam etti. bir süre sonra bu delilik nöbetleri daha sık ve daha uzun zaman devam eder oldu. bu delilik nöbeti esnasında vi. charles abuk subuk, kendi kendine söylenerek kendisinin camdan yapılmış olduğunu ve kırılabileceğini ifade etmekteydi. birkaç nöbetinde karısı ve çocuklarını dahi tanımamıştı. bazen etrafındaki hizmetkarlara saldırılarda bulunmaktaydı. hotel saint-pol konağı koridorlarında yorgunluktan yere serilinceye kadar delice koşuyordu. koşup durduğu için bu konağın koridorları duvarlarla ve kilitli kapılarla kapatıldı. bu nöbetlerde, düşmanlarının kendisini öldürmeye hazır olduklarını ve kendini onlardan savunmakta olduğunu bağırarak söylemekteydi. ironik olarak bu delilik nöbetleri dışında kral vi. charles gayet mantıklı ve akıllı davranıp hareket etmekteydi. tarihle ilgili olan modern doktorlar kralın bu delilik alametlerine ait tarihsel kayıtları inceleyip kralın bu psikiyatrik rahatsızlığına bipolar bozukluk teşhisi koymuşlardır.

    29 ocak 1393'te hotel saint-pol'da, bal de ardents* adıyla bir maskeli balo düzenlendi. bu baloda, kral ve maiyetindeki asiller ile saraylılar, kumaşlardan yaptıkları vahşi adam kıyafetlerini giyip dans etmeye ve eğlenmeye koyuldular. bu arada ışık vermek için kullanılan, açıkta yanan meşalelerden sıçrayan veya bilerek yayılan alevler birkaç asil ve saraylının çok ciddi şekilde yanmasına ve dördünün de ölmesine neden oldu. kimileri bu yangını bizim deli charles'ın çıkarttığını iddia etse de yangının ortaya çıkışının bir kaza sonucu mu, yoksa beşeri bir faktör mü olduğu belirsizdir.

    onlarca monarşi yönetiminin hükümdarı daha kötü lakapla anılmıştır. bir örneği de türk tarihimizden verelim ve bitirelim.
    deli i. ibrahim, osmanlı padişahı
    şehzadeliğinde çok sıkı bir saray hayatı yaşamıştı ve erkek kardeşleri, iv. murad tarafından öldürtülmüş olduğundan dolayı korku içinde büyümüştü. 23 yıl kafes denilen bölümde yaşamış, öldürülme korkusu nedeniyle sinirleri bozulmuş biri olarak 25 yaşında tahta çıkmıştı. iv. murad'dan o kadar çok korkuyordu ki, öldüğü haberini aldığında inanmayıp kafesten çıkmadığı söylenir. sultan ibrahim'in samur kürke ve ambere aşırı düşkünlüğü vardı. hatta hükümdarlığı sırasında "kürk ve amber vergisi" adıyla vergi dahi toplanmıştı. üstelik bu düşkünlüğü kedilere varıncaya dek sarayı samurla donatmasına neden oldu. ibrahim sevdiği kedileri, samur kürk giydirerek dolaştırıyordu. saltanatı sırasında iyi şeyler de olsa da isyanlar yoğundu. nitekim bir isyan sonunda tahttan indirildi ve oğlu iv. mehmed tahta geçti.
  • sultan, padişah veya kralın ülkenin sahibi olduğu, yani konumunu hiçbir şahsa veya kuruma sahip olmadığı için sermaye tarafından etkisizleştirilmiş bir yönetim modeli.

    hâlbuki bir başbakanı parayla satın almak çok kolaydır. başbakan dört sene ülkeyi idare eder ve gider, sonrası kimin umurunda? fakat bir kral, her zaman devleti düşünür ve rasyonel karar alır, çünkü sermaye tarafından oynanan ''seçim oyunu''na dahil değildir, kimseye hesap vermesi gerekmez. gerektiğinde en sert tedbirleri alır ama doğru olanı yapmaya çalışır. dört sene sonra seçilip seçilemeyeceğini bilen bir başbakan/başkan/cumhurbaşkanı ise dışarıdan borç pompalar, ülkenin ekonomisini ''aman başım ağrımasın'' diye yönetir, sermaye zengin olur, ötekilerin anası ağlar, sermaye de gazeteleri ve yayın organları vasıtasıyla ''bu ülkede demokrasi var'' naraları atar. hâlbuki dünyanın en zengin ülkesi olan amerika'da dahi orta sınıf gittikçe daralmaktadır. zenginle fakir arası uçurum gitgide artmaktadır ve artacaktır da. çünkü sermayenin sahip olduğu bir sistem bunu destekler ve ister. sizin gibi güdülecek davarları güder. geçmişe söverek geçirirsiniz zamanınızı, ingilizce makaleler okursunuz, yurtdışında erasmus'a gider kendinizi ayrıcalıklı addedersiniz. niçin? seçim kampanyalarına milyon dolarlar harcayan üç beş kişiden bir tanesini seçebiliyorsunuz diye. ne büyük bir meziyet, öyle değil mi?
  • köklü ve sağlam yönetim şekli. bir ülkeyi yüzlerce sene yöneten bir aile, elbette herkesten çok bilgi ve deneyim sahibidir. taht'ın varisleri çocukluktan itibaren bu iş için yetiştirilir. nesilden nesile aktarılan bazı devlet sırları, vb vardır. demokratik sistemde ise devlet yönetmek nedir bilmenize gerek yoktur. mesela eski futbolcu, komedyen, işadamı, vb olabilirsiniz.
  • aslı yunanca olan monos arkein kelimesinden gelir.

    monos: tek
    arkein: yönetici
hesabın var mı? giriş yap