41597 entry daha
  • bazen sadece durup düşündüğümüzde, yaşamamızı sorguladığımızda da ufkumuz açılabilir. örneğin:

    bundan yıllar yıllar önce kitleleri uyutmak/beyinlerini uyuşturmak için uyuşturucu maddeler kullanılıyorken günümüzde sosyal medyanın en temel haliyle bunu karşıladığını söyleyebiliriz. kitleleri uyutmak, siyasetten, ekonomiden, gündemden uzak tutmanız için onları bir şeylere bağımlı hale getirmelisiniz. öyle ki kitleler sadece tüketmeli, bağımlı olduğu için daha da fazlasını istemeli. sosyal medyada sürekli değişen akımlar, hızlı tüketilen videolar, içerikler... sabah uyandığınızda elinizin ilk gittiği şey, en kısa vaktinizde boşluğu onunla doldurma ihtiyacınız, yan yana olduğunuz insanlarlayken dahi gözünüzün onu araması... modern zamanın uyuşturucusu. ve bu uyuşturucu sadece zamanınızı tüketmeye değil, içerisindeki reklamlar ile de paranızı tüketmeye teşvik ediyor... günde on saat kölelik yaptığınız yetmiyormuş gibi kölelikten kazancınızı da uyuşturucu etkisindeyken daha fazla tüketmeye, bir şeyler satın almaya itiyor sosyal medya sizi. daha pahalı bir kıyafet, daha yeni bir ayakkabı, daha teknolojik bir telefon, sizdeki rujun farklı bir rengi... her zaman dahası, her zaman daha iyisi. ve tüketip mutlu olan insanların reklam kokan videoları... sadece ürün pazarladığı ve tüketmeye teşvik ettiği için milyonlar tarafından takip edilenler... ve böylece lüks bir hayat sürenler, popüler olanlar, kendi *sürüsünü yaratanlar...

    modern zamanın köleleri olan bizler aynı zamanda uyuşturucu bağımlılarıyız.

    durup düşünmüyoruz. çünkü tüketmeden duramıyoruz. her şeyi bir akım altında yapma girişimleri... slow living, mindfulness... telefonumuza indirdiğimiz verimlilik uygulamaları... onları da tüketerek onlara sahip olmaya çalışıyoruz.

    günümüzü iş yerlerimizde köleklikle öldürüp boş vaktimizi sosyal medyada değerlendiriyor, üstüne kazancımızla daha fazla tüketmeye çabalıyoruz.

    lütfen artık durun. hayır, aydınlanmak için 10 video izleyip (tüketip) kitaplar bitirmeye gerek yok. içinize dönün. sessizlikte bir saat oturun. sadece dışarısını izleyerek vakit geçirip düşüncelere dalın. yeterli.
  • ilk çikolatanin yaklaşık 800 sene önce meksika'da aztekler tarafından bulunduğunu, ilk olarak süt vb şeyler karıştırmadan su ile karıştırılıp sadece içecek olarak kullanıldığını, ispanyollarin bu kıtayı ele geçirmesi ile avrupa ya geldiğini ve çikolataya kıvam verildiğini, ispanyadan da dünyaya yayıldığıni biliyor muydunuz??
  • koibalıkları ortalama 30 40 sene yaşarlar lakin hanako isimli bir balık 1751'den 1977 yılına kadar 226 sene yaşamıştır.
  • muhammed ali'nin çenesini kıran boksör ken norton, 1975 yapımı mandingo filminde oynadığı, insanlara kök söktüren, zincirli köle rolü ile, maganda sözcüğünün literatüre girmesine kaynaklık etmiştir.
  • getir-(mek)-->kel-/gel/(mek) fiilinin ettirgen halinden oluşmuştur: kel-dir-(mek)
    zaman içinde 'l' düşmüş, baştaki k-->g'ye dönüşmüş. ettirgen yapım eki olan -dır/dir'in başındaki 'd' de 't'ye dönüşmüş.

    götür-(mek) fiili ise, aslında kötür-(mek)'ten geliyor. kötür-(mek) de, yukarı kaldırmak demek. kötrüm; yatak demek ve kötürüm sözcüğü de yatılan yer anlamından yatağa bağlı kişi anlamına gelmiş zamanla.

    hep getirmek ve götürmek fiilleri arasında etimolojik bir yakındaşlık olup olmadığını düşünmüştüm. yokmuş.
  • yurtdışı akıllı telefon kullanan arkadaşlar. toplanın ufkunuzu iki değil dört katına çıkarıyorum.

    diyelim ki 5 yıl önce bir yurtdışı gezinizde iphone x alıp türkiye'ye döndünüz. vergisini ödeyip btk'ya kaydını yaptırdınız. telefonunuz eskidi ve bozuldu. tesadüf bu ya yine yurtdışına işiniz düştü. bir iphone bayisine ya da yetkili satıcıya gidip eski telefonu verip parasıyla yeni bir telefon alıyorsunuz. yeni yurtdışı iphonenunuzu alırken satıcıdan değişim belgesi rica ediyorsunuz. eğer bu belgeyi alırsanız türkiye'ye döndüğünüzde eski iphonedaki imei yeni telefona aktarılıyor ve sizden yeniden kayıt ücreti alınmıyor. 30 bin cepte, telefon sıfır. bir teşekkür alırım.
  • iki katına çıkmıyo ama fransızca öğrendikçe, türkçeye geçen kelimeleri gördükçe, aaa bu da mı diyorum
  • geçtiğimiz gün son zamanlarda karşıma çıkan en farklı sitelerden birisini keşfettim. her ne kadar başlığı daha önce açılmış ve paylaşılmış olsa da burası üzerinden daha çok insanın haberi olması gerektiğini düşündüm.

    (bkz: emupedia.net)
    (bkz: az kişinin bildiği muhteşem web siteleri)

    özellikle 25 yaş üzerinin ilgisini çekeceğini düşündüğüm, buram buram nostalji kokan bu site sayesinde browser üzerinden windows 95, 98 ve millenium sürümlerini kullanabiliyorsunuz. kendi adıma worms, doom, unreal tournament gibi eski oyunlara denk gelmek ve çocukluğun güzel günlerini hatırlamaktan büyük keyif aldığımı söyleyebilirim. siz de ufkunuzun açılmasından yorulduysanız belki biraz geçmişe bakmak iyi gelebilir*
  • robot kelimesinin çek ve leh dilinde köle anlamına gelmesi.

    günümüze ne kadar uyan bir tanım dimi ;-)
  • malumunuz ramazan ayındayız, bende ınstagram’da karşıma çıkan birkaç yemek videosu beğendikten sonra algoritma önüme ödüllü yemek yeme yarışması veya sınırsız ürün tüketebileceğim çeşitli videolar çıkardı. bende bu konunun üzerine biraz araştırma yaptım;

    öncelikle, ilk yarışma tipinde yapılan işlem şu; mekan sahibi önünüze büyükçe bir ürün koyarak sadece su ve belirli bir süre karşılığında bitirmenizi bekliyor. eğer bitirirseniz size çeyrek altın, para gibi ödüller vereceğini fakat aksi taktirde normal fiyatından daha yüksek bir meblağ ödemeniz gerektiğini belirtiyor.

    ilk olarak, bir kişinin bir oturuşta ne kadar yemek yiyebileceği bireyin kişisel metabolizmanıza ve mide hacmine bağlıdır, ancak büyükçe bir ürünü bir şişe suyla 20 dakika gibi bir süre aralığında tüketmek tuna tavus falan değilseniz her insan için oldukça zordur. birçok kişi midesinin hızla tüketilen bu büyükçe ürüne nasıl tepki vereceğine kestiremez, ayrıca büyük bir kesim genellikle suyun ağız kuruluğunu önleyerek yemek yeme sürecini hızlandırdığını düşünür, ancak bu tarz etkinliklerde gerçekten deneyiminiz yoksa çokça su içmek mideyi şişirmekten başka bir işe yaramaz, bu da midede tüketilecek ürün için yer kalmamasına, hatta ürünü tüketirken bıkkınlık derecesine getirerek olduğundan daha farklı tat almanıza neden olur. özellikle, burada satıcı tarafından yapılan birkaç hamle zaten halihazırda olan kazanma şansınızı da iyice düşürür. örneğin ürünün iç kısımlarının çiğ olması veya bilerek yeterince pişirilmemesi ya da ürünün aşırı baharatlanması, çiğneme ve sindirme sürecini çok zorlaştırır. bu da size, yarışma sonrasında bir takım boşaltım problemleri olarak geri döner, ayrıca salmonella gibi bazı bakteri ve parazit türleri ilerleyen günlerde doğrudan etkisini de gösterebilir.

    diğer bir konuysa, yine denk geldiğim ‘’sınırsız yemek’’ furyası. burada yapılan şey şu, çeşitli restoranlar müşterileri çekebilmek için ‘’buyurun gelin, belirli bir miktar ödeyeceksiniz ve her şeyi sınırsız yiyeceksiniz’’ demekte… normal olarak, insanlara bir şeyin sınırsız olduğunu söylemeniz zaten onu cazip hale getirir, fakat işin matematiği tahmin edersiniz ki o kadar basit değildir. mekan zaten ilk olarak size ödediğiniz ücret kadar olan ürünü, çeşitli ikramlarla servis eder. örneğin, 2000 verdiniz, 2000 liralık ürünü servis ediyorlar. siz o ürünü tüketip bitirdiğinizdeyse yenisini istiyorsunuz fakat çalışanlar bu pişirme süresini ellerinden geldiği kadar uzatıyorlar, bu da sizin ilk yemeği tükettikten 30-40 dakika sonra ikinci tabağa geçebileceğiniz anlamına geliyor. bu durumun kişiden kişiye değişmesi pek tabii ki mümkün, ancak yapılan araştırmalar beynin yemeği tükettikten yaklaşık 15-20 dakika sonra tam doyuma ulaşmakta olduğunu söyler, bu da sınırsız olmasının bir anlamı kalmaması demek.
180 entry daha
hesabın var mı? giriş yap