• kafasında beyni olmayıp saman dolu olan kimse kimdir?

    kalbi olmayıp vurduğunda "tınn" diye ses çıkaran teneke adam kimdir?

    gerçekte aslan olduğu halde, korkak bir kedi tavrı ve davranışında olan kimdir?

    elbette nefsi emmare sahibi olan bizleriz.

    emmare nefs yani ego bütün ile bağlantısını kopardığı için vahşi bir dünyada yapayalnız kalmıştır; o yüzden gölgesinden bile korkar olmuştur. tüm vahşeti, saldırganlığı, acımazsızlığı, sair kötü huyları da bu yüzdendir.

    tüm kötü huyları aslında korku içindeki varlığını korumak içindir. saldırgandır çünkü tehdit olarak gördüğü diğerlerine önleyici saldırı yapmaktadır(preemptive strike).

    haset etmektedir çünkü diğerlerinin konumu ve hali ondan daha iyiyse, bunu varlığı için tehdit olarak algılamaktadır. ne yapıp edip onlardan daha iyi konuma ulaşmalıdır; gerekirse onları paçalarından yakalayıp aşağı çekerek...ayaklarını kaydırarak...

    bu böyle gider....

    çare ise oz büyücüsünde...

    ona nasıl gideceğiz?

    altın yoldan, gümüş ayakkabılarla sanırım...

    o bize kalp, beyin ve cesaret verecek.

    1939 yapımı bu güzel çocuk(!) filmini aşağıdaki linkten izleyebilirsiniz.

    https://720pizle.org/…blaj/the-wizard-of-oz-hd.html
  • bir arkadaş "oz büyücüsü" filmi için kendi yorumunu göndermiş. yazının imla kontrolü ve tashihi tarafımdan yapılmıştır.

    öz büyücüsü

    filmi öz'e ulaştıran büyü bozucu diye okursak bizde daha fazla açılıma neden olacağına inanıyorum. özünden kopmuş akıl yoksunu, korkak ve sürekli sevilme-beğenilme ihtiyacı olan zavallılar olarak bu dünyadaki yerimizi alıyoruz. halbuki özümüzde, çok büyük bir cevher, sır gizli. işte bu film ona ulaşma yolunu eğlenceli fakat oldukça somut bir şekilde bize sunuyor.

    bizi kendi hakikatimizden perdeleyen şeyler en başta egomuz/nefsimiz(doğu cadısı) değil midir? doğu cadısı şuurumuza blokaj koymuş bir büyücüdür. dünyaya düşmekle şuurumuz bedenselliğe alıştıkça, kendini bütünden koparıyor ve sürekli korunma ihtiyacı duyan, beğenilmek-sevilmek uğruna girmediği kılık kalmayan şarlatanlara dönüştürüyor bizi.

    işte bizi şarlatana dönüştüren ana karanlık figür, filmde karşımıza doğu cadısı olarak çıkıyor. evrensel bir bütün olan şuuru bölüp, parçalayıp, bozuyor. senkrondan koparıyor.

    peki dorothy ne yapıyor? yanlış düşüncelerinin onu yalnızlaştırdığını, hatalar yaptırdığını görünce şuuru boyut atlıyor. ve tüm eski değer yargıları fırtına metaforu ile yerle bir oluyor. ve doğu cadısı bir evin(kalp) altında can veriyor. ruhun birliğini tatmaya başlıyor dorothy. akordu bozulmuş gitar akord oluyor ve evrenin şarkısına eşlik ediyor.

    ama iş burada bitmiyor. ruh birliğini yakaladık. insanın insandan farklı olmadığını, tüm suçlunun şuurumuza set çekmiş doğu cadısı yani egomuz olduğunu anladık. bu defa batı cadısı devreye giriyor.

    bu da içgüdülerimiz, bedensel dürtülerimiz ve hormonlarımız. filmde dikkat edersek, batı cadısı "en zayıf anını kollayacağım" diye tehditler savurup duruyor. bu aşamada şuurumuz her ne kadar özdeki birliğe ulaşmış olsa da bedensel olarak toprağa hâlâ bağlıyız. henüz sorun bütünüyle çözülmüş değil.

    bunun için altın yolda gümüş ayakkabılar ile yürüyerek zümrüt şehre gidilmesi gerekiyor.. eski ayakkabılar nefsin kötü sıfatlarını simgeliyor dersek yeni ayakkabılar temizlenmiş nefs gibi geldi bana. altın yol ifrat ve tefritten korunmuş dosdoğru yol, sırat-ı müstakim.

    bu yolda yürürken çoğu zaman beynimizi, aklımızı kullanamadığımız için saman dolu korkuluk figürü devreye giriyor. kuran-ı kerimde "onca gördüklerinizden sonra hala aklınızı kullanmayacak mısınız" diye celalli ayetler vardır.

    bu arada filmin anahtar kelimesi "farkındalık". eksiğin, kötünün, yanlışın farkına ancak aklımızı kullanarak varırız. keza filmin başında çiftçilerden biri şikayet etmeyi bırakıp, aklını kullanmasını öğütlüyordu.

    öğütleyen de, senin ki benden kara, çivi çakarken eline vuran, sürekli sağa sola çarpan bir şaşkın. bu da dış alemin iç alemin aynası olması hikmeti nedeniyle dorothy'mizin haline bir atıf oluyor. filmi öyle izlemek gerekiyor.

    başkasının acısından acı duymama durumlarına taş kalplilik deriz. teneke adam da bu manayı simgeliyor. büyük açılımlar yaşayan şuur, belli deönemlerde taşlaşmış kalp durumuna gelebilir. fakat akıllı dorothy bunu da fark ediyor.

    son olarak da korkaklığın onu saklı gizli yaşamaya ittiğini fark ediyor ve bu mana korkak bir aslan figürü olarak karşımıza çıkıyor.

    böylece farkındalık tamamlanmış oldu ve öz büyücüsünün karşısına çıkmaya hazır hale geldi. tamamlandı ama yine de bir testten geçmesi gerekiyor. bu da ufacık bir açık verdiğinde saldıracağını söyleyen batı cadısı yani bedensel hormonların bastırmasıyla olacak.

    hormonların saldırısına uğruyoruz. onun en büyük gücü de cinselliğe çekmek. batı cadısının şatosunda maymun askerlerin olması boşuna değil. hristiyan sembolizminde maymun; şehveti ve günahkar düşünceleri simgeler. bu aşamada batı cadısı inanılmaz ağır, çirkin en adi sapık düşünceleri kalbimize atıyor.

    bir sürü hengameden sonra dorothy'miz batı cadısının üzerine sanırsam okunmuş suyu(abdest, ibadetler, allahın hükümlerine uymak) dökünce batı cadısı pufff ölüp gidiyor. sonunda maymunlar boyunlarını büküp sensin kraliçe, sensin yeni prensesimiz diye dorothy'e yani bütüncül şuura teslim oluyorlar.

    oz büyücüsünün bir düzenbaz olduğunun ortaya çıkması da ayrı bir gerçeğe işaret ediyor. "sen beni ulaşılmaz bir varlık olarak gördün ama aslında ben de senin gibi bir insanım. yalnızca bu yolu senden önce yürümüş birisiyim" demiş oluyor lisan-ı halle. ve evine dorothy'yi alamadan gidiyor. çünkü dorothy bunu kendi yapmak zorunda ve zaten istediği an gidebilir.
  • masalı için (bkz: the wonderful wizard of oz)
    müzikali için (bkz: the wizard of oz)
  • google "zerg rush" mantığında çok güzel bir easter egg eklemiş. yeni keşfettim.
    "wizard of oz" arama sonuçlarında çıkan kırmızı ayakkabılara tıklayın ve görün

    bu arada imdb de billur köşk olarak geçer
  • sözlüğün ayıplarındandır. bin farklı başlıkta tartışılan bu eser çok daha büyük bir özeni hak ederdi. neyse gelelim biz analizimize: (baştan aşağı spoilerdır haberiniz olsun)

    --- spoiler ---

    inanılmaz alt metinlerle dolu felsefi bir eserdir oz büyücüsü. haydi başlayalım. hikaye çok hızlı ve gürültülü başlar. dorothy’nin nuh tufanı benzeri bir fırtına sonunda uyanış (epifani) yaşaması ile başlar her şey.

    dorothy fırtınanın ardından uyanmıştır. fakat etrafında cüceler vardır. burada uyanış yaşayan insanın etrafındakilerin artık gözünde küçülmesine bir atıf vardır.

    hemen peşinden “iyi büyücü” dorothy’ye doğu’nun kötü büyücüsünü yatağı ile üzerine düşüp öldürdüğü için teşekkür eder. yani yaşadığı uyanışa sebep olan uykusu ile aynı zamanda doğunun kötü büyücüsü`nü de alt etmiştir (dine atıftır bu da) bunun yenilmesini ise kuzeyin iyi cadısı kendisi değil ancak insanın uyanışı ile elde edebilecektir.

    dorothy’nin yoldaki arkadaşlarına bakalım:

    beyni olmayan korkuluk
    kalbi olmayan teneke
    cesareti olmayan aslan

    peki ya dorothy’nin neyi yoktur? bunu söylemez baum.

    dorothy’nin “ikinci bir şansı” tekrar eski hayatına dönme, kaderi manipüle etme gücü yoktur. satrançta geriye gidemeyen tek taşın piyon olması gibi. piyonlar yani insanlar ikinci bir şansa sahip değildir... dorothy tekrar kansas’a dönmek istemektedir ama buna gücü yetmez.

    gelelim diğerlerine:

    korkuluk bir transhumanizm ikonudur. oz büyücüsünden beyin ister. düşünebilen bir saman yığını olmak için. bu açıdan baum’un bir singüleryan olduğunu söyleyebiliriz rahatlıkla.

    teneke adamla dorothy’nin ilk karşılaşması da soru işaretleri doludur:

    dorothy, tenekeye soru sorar: “bu sesi sen mi çıkartıyorsun?”

    teneke cevap verir “evet, şimdiye kadar bu soruyu bir tek sen sordun bana!”

    bu da uyanmış insan dorothy’nin the matrix‘in neosu gibi her şeyin farkında olduğunu ama diğer insanların kayıtsızca ve umursamazca yaşadığının altını çizer. diğer taraftan hissetmek için “kalp” isteyen tenekenin de çelişkisidir bu hem de daha hikayeye ilk girdiği yerde. hissetmek için kalp isteyen teneke dorothy’nin ona soru sormasından duygulanır!

    ekibe tekrar zoom out yaparsak:

    korkak aslan, elinde baltası ama hurdaya dönmüş bir teneke, kendini sopadan bile kurtaramayan korkuluk, çiftlik evinden uzaklara bilinmeze sürüklenmiş bir kız

    ürkütücü gelmesi gereken aslan ve baltalı tenekeye rağmen iğdiş edilmiş olan ekibimize sadece acıma duygusu besliyoruz.

    kraliçe fare ile karşılaştıkları yerde teneke fareye der ki “hissetmeyebilirim ama neyin doğru neyin yanlış olduğunu bilebilirim” bu da yine bir yapay zeka referansı olarak karşımıza çıkmaktadır.

    doğunun kötü cadısının din referansı olabileceğini söylemiştik. sırada batının kötü cadısı var. bu da bilimsel ortodoksi yani dinleştirilmiş bilim olarak görülebilir ki uyanmış bir insanın bundan da kurtulmuş olması gerekecektir. batının kötü cadısının her şeyi gören tek göz (yapy zeka tarafından gözetlenen bilim toplumu distopyası) olması da yeterince ipucu vermektedir.

    gelelim oz büyücüsüne, kendisi tam bir sahtekardı ama bilge bir sahtekardı. kendisi sahte olmasına rağmen aşıladığı inanç ve motivasyon gerçekti. insanın ne kadar kolay manipüle edilebilir ve algısıyla oynanabilir bir canlı olduğunu defalarca yüzümüze çarpar. en son yine kalp ve beyin naklini inanç üzerinden yapar ki etkili de olur! en önemli mesajlardan birisi budur eserde.

    oz büyücüsünün herkese yeşil gözlük taktırması nedeniyle herkesin ülkeyi yeşil sanması da medya‘nın ve kurgunun etkisi ve toplumsal histeri kavramı üzerinden toplumların nasıl da kolay kontrol edilebildiğine bir atıftır.

    son olarak birkaç gün önce tarlada sefalet içinde duran korkuluğun birkaç gün sonra zümrüt ülkesi kralı olması da kader kavramına bir bakış atmamıza yol açar.
    --- spoiler ---

    ek: hiçbir yerde değinildiğini görmediğim bir nokta da şurasıdır: oz büyücüsü yeşil gözlüklerle her şeyi yeşil gördürüyordu. pekim o zaman 5’limiz zümrüt ülkesine yaklaştığında onun üzerini yemyeşil sisler içinde görmüştü? zaten hazır inançlı gelmelerinin etkisi miydi?
  • çocukken hayranlıkla izlediğim fantastik filmlerden biridir. oyuncuların sempatikliği, konunun ilginç ve sürükleyici olması pek hoşuma giderdi. bugün dark side of the moon albümünün de bu filmle özdeşleşmiş olduğunu görmek daha da sevmeme yol açtı. metro goldwyn mayer böyle bir film yaptığı için maddi olarak büyük bir başarı elde edemese de manevi olarak birçok çocuk ve yetişkinin gönlünde taht kurmuştur.

    fakat oyuncuların yaşadığı korkunç çileler beni çok üzdü. korkuluğu oynayan ray bolger yüzüne yapılan makyaj yüzünden 1 sene boyunca yüzünde izlerle gezmiş, teneke adamı oynayacak olan buddy ebsen kostüm için alüminyum boyaya boyandıktan sonra alerjik reaksiyon gösterdiği için rolü bırakmak zorunda kalmış, aslan rolünü canlandıran oyuncu bert lahr yüksek sıcaklıklarda yapılan çekimlerde* gerçek aslan postundan yapılmış kıyafet içinde terleyerek tüm ekibin burnunu sızlatmış ve benim en çok üzüldüğüm ise margaret hamilton.
    batının korkunç cadısını canlandıran bu aktrist hayatı boyunca oz büyücüsü kitabının hayranı olan biriymiş ve filmi çekildiğinde ona teklif gelince çok sevinmiş. ama cadı olacağını öğrenince ne tepki vermiş olduğunu tahmin etmek zor değil. en kötü set kazalarını yaşamış kişilerden biri olan aktristin makyajının içinde bulunan bakır kaynaklı maddeler yüzünden yüzü çekimlerden sonra haftalar boyunca yeşil kalmış. film çekimi sırasında platformdan çıkan alev hamilton’ın pelerini tutuşturmuş pelerinin yanması üzerine hamilton’ın içinde bakır bulunan makyajı ısınmış ve oyuncunun yüzünde ve elinde ikinci ve üçüncü dereceden yanıklar meydana gelmiş. oyuncunun yüzündeki erimiş makyajı temizlemek için ekip oldukça kuvvetli bir solvent aseton kullanmak zorunda kalmış. asetonun oyuncunun yanıkları ile temas etmesi ile büyük acı çeken hamilton’ın yaraları kimyasal yüzünden daha da kötüleşmiş.
  • pennsylvania'da oturuyormus ya bu amk...
  • teneke adam oz büyücüsü'ne dedi ki, sonunda büyük acı çekmek de olsa bir kalbim olsun istiyorum. çünkü hayat bir kalbin olunca anlamlı
  • teneke adam;
    siz kalbi olan insanların,size rehberlik edecek ve böylece yanlış yapmanızı engelleyecek bir şeyiniz var; oysa benim kalbim yok ve bu yüzden çok dikkatli olmalıyım. oz bana bir kalp verdiğinde , bu kadar dikkat etmeme gerek kalmayacak..
    bir kalbimiz var sessizce kalbimizi dinlesek bir sorunumuz kalmayacak, kalbimiz yokmuş gibi onu dinlemiyoruz maalesef. teneke adamlar gibi yaşayıp duruyoruz ..teneke adam en azından kalbi olmadığından özenli yaşamaya çalışıyordu. biz onu da yapmıyoruz.
  • frank baum tarafından 1900 yılında yayımlanan bu sabah bitirdiğim kitap. nedense kitabından pek söz eden olmamış...
    kitap iş bankası yayınları çevirisinin arka kapağında da belirtildiği gibi 1890ların amerika'sındaki ekonomik, politik ve toplumsal olayların sembolik bir alegorisi niteliğinde.
    küçüklüğümüzde izlediğimiz filmler oyunlar bir yana, kitabını yıllar sonra okuduğunuzda çok derin anlamlar içerdiğini anlıyorsunuz.

    kendini en kalpsiz hissedenin kocaman bir yüreği olduğunu, en aptal olduğu düşünülenin en akıllıca fikirlerle hayat kurtardığını ve en korkak olduğuna inanılanın da sevdikleri uğruna her tehlikeyle gözü kapalı mücadele ettiğini çok güzel anlatmış baum.

    he bir de dorothy'nin ayakkabıları filminde karşımıza çıktığı gibi minnak ve kırmızı değil maalesef. dönemdeki ekonomik problemlere çözüm olarak popülist bankacılar bedava gümüş dağıtarak fakirleşen çiftçi kesimin borcunu bir nebze rahatlatmayı önermişlerdi. bu sebeple de dorothy gümüş renkli sivri burunlu ayakkabılar giyiyordu.
hesabın var mı? giriş yap