• netflix içeriği olan 'uganda'da bir ormanda yaşayan büyük bir şempanze topluluğu, karmaşık sosyal ağları ve aile dinamiklerini idare etmenin yanı sıra tehlikeli alan mücadelelerine giriyor.' konulu, 16 nisan 2023 yayın tarihli 4 bölüm belgesel dizi
  • az önce bitirdim, bu kadar surukleyici bir belgesel/drama beklemiyordum.
  • daha çözemediğim belgesel olayı.
    grafik desem değil, o kadar yakın çekimi bu kadar prof nasıl başarabildiniz anlamış değilim, hele hiyerarşiyi nasıl bu kadar senaryo haline getirdiniz bravoooo..

    edit..
    hiç detayına inmemiştim ama seslendirme hiç yabancı gelmiyordu ve (bkz: mahershala ali) çıktı.
    ayrıca yönetmenimiz (bkz: james reed)
  • şempanzelerin yaşamlarını izlemeye doyamayanlar için harika bir yapım olmuş. uzun zamandır izlediğim en iyi belgesel.
  • en sonda söyleceğimi en başta söyleyeyim: bugüne kadar izlediğiniz bütün belgeselleri unutun! unutun zira daha demin bitirdim ve halen ben az önce ne izledim diye düşünüyorum: şimdi bu bir hayvan belgeseli miydi, yoksa şempanze kostümü giymiş aktörlerin oscarlık performanslarıyla bezeli bir dizi ya da bir film miydi?!

    --- spoiler ---

    her biri ortalama 45 dakikalık dört bölümden oluşan ve tamamında -doğal olarak- şempanzelerin yer aldığı bu belgeselde, dış sesi (mahershala ali) saymazsak tek bir diyalog yok ama her nasıl oluyorsa oluyor ve yönetmen james reed bize, uganda ngogo yağmur ormanında yaşayan yaklaşık 200 bireyden oluşan şempanze topluluğundaki;

    - koca bir imparatorluğun kuruluşunu ve akabinde ortadan karpuz gibi ikiye ayrılışını,
    - machiavelli'nin prens'ine taş çıkaracak politik entrikaları, güç mücadelesini, fırsatçılığı, rekabeti, ittifak oyunlarını, hiyerarşiyi, yalakalığı, adam kayırmacılığı,
    - carl schmitt'in dost-düşman ayrımının tillahını,
    - ikinci dünya savaşı'ndaki blitzkrieg taktiklerine ve hatta heinz guderian'ın tanklarıyla yaptığı yıldırım hızındaki yarma hareketlerine nal toplatacak saldırıları,
    - bile isteye yapılan keyfi öldürümeleri, katliamları, sürgünleri,
    - dişi-erkek ilişkisini, cinsel birleşmeyi, dışarıya kız vermeyi (yemin ediyorum var böyle bir şey, merak eden 4.bölüme baksın), aileyi, bebek sevgisini, sosyal bağları, sevinci, hüznü, hırsı, çaresizliği, ölümü

    ve daha bir sürü şeyi anlatıyor. tabi şimdi bunları böyle yazdım diye kalkıp bana <başka bir canlıya insanî nitelikler atfetmenin, bu ucuz antropomorfizmin ne gereği var> diye sitem edebilirsiniz ama n'olur etmeyin! eğer bu belgeseli izlememiş olsam ve birileri de yukarıdakine benzer şeyler yazsaydı yemin ederim ben de derdim ki < antroposentrizmini sevsinler senin!> lâkin işte kazın ayağı öyle değil.

    biliyorum gereksiz ve hatta saçma gelecek ama tekrarlamak isterim: belgeselde tek bir tane bile diyalog yok! peki o zaman bu belgesel, nasıl bu kadar etkileyici olabilmiş?

    bunun en baş nedenini söyleyeyim hemen: de te fabula narratur, yani anlatılan senin hikayendir. bu sözün doğruluğunu anlamak için şempanzelerin en yakın akrabamız olduğunu, dnalarımızın %98'den fazlasının aynı olduğunu falan söylememe gerek yok. yakın çekim plandan herhangi birinde kumandanın stop tuşuna basıp karşınızdakinin gözünün içine bakın! ama biraz yaklaşın, biraz daha, daha da.... et voilà! görüyor musunuz, bütün akraba-i taallukatınız da size bakıyor: görsel

    yani sen şimdi bize maymundan mı geldik demeye getiriyorsuncu evrim fukaralarını yolun burasında bırakıp belgesele devam edelim. ne diyorduk? ha, evet bu belgeselin niye etkili olduğunu anlatıyorduk.

    şimdi bunun bir ikinci nedeni de belgeselin odağındaki şempanze grubu, mega bir topluluk olmasına rağmen belgesel bize her bir şempanzenin farklı karakterlere, özelliklere ve görünüşe sahip olduğunu bir şekilde göstermeyi beceriyor. tabi bunu istese 200 üyenin her biri için de yapabilirdi ama bunun yerine birbirine ölesiye düşman merkez ve batı grubu içindeki yaklaşık 20 kadar bireye odaklanıyor. ilk başta biliminsanlarının bunlara verdikleri adlar ile yaşları ekranda beliriyor ama bir süre sonra ekranda adları görünmese de kimin kim olduğunu hemen anlıyorsunuz.
    mesela merkez grubun;
    - alfa erkeği, ngogo mahallesinin en bıçkın kabadayısı, yeri göğü titreten, etrafındakilere gücünü göstermek için habire taşı toprağı döven 30 yaşındaki jackson!
    - jackson'un korumalığını yapan aşırı vücut çalışmış 40 yaşındaki miles.
    - en ufak çuvallamasında jackson'un tahtına oturmak için fırsat kollayan zeki ve özgüvenli 21 yaşındaki abrams.
    - grubun istenmeyen adamı, kendisini kimselere beğendiremeyen 14 yaşındaki zavallı gus.
    - ve nihayet korku filminde ilk öldürülen kişi rolündeki kadersiz pork pie.

    batı grubunun öne çıkan şahsiyetleri ise;
    - 27 yaşındaki alfa erkeği hutcherson,
    - ormanda hangi ağaçta meyve olup olmadığını şak diye bilen 44 yaşındaki tecrübeli garrison,
    - batı sınırında düşmana göz açtırmayan devriye lideri 35 yaşındaki rollins ve yardımcısı olan kardeşi 21 yaşındaki damiens,
    - hutcherson'un anası ve ormanın en yaşlısı 65 yaşındaki garbo,
    - ve garbonun alfadan sonra diğer oğlu olan, elini bir avcı tuzağında kaybetmesine rağmen en şiddetli çarpışmaların muzaffer savaşçısı 34 yaşındaki richmond.

    bu arada ben batıcıyım. çünkü bunlar arasında gücün dağılımı daha orantılı, hiyerarşi nispeten az, kadın ve erkek arasındaki rol dağılımı çok daha eşitlikçi. oysa merkez grubu tam anlamıyla patriyarkal ve hiyerarşik. kadınlar ise hep ikincil rolde.

    ayrıca şunu da ekleyeyim bu belgeseli izlemeden önce şempanzelerin birbirini tımarlamasının aşırı politik bir anlamı olduğunu zerre düşünmezdim. kimin kimi tımarlayacağı, tımarlayanı tımarlamanın ne demek olduğu kelimenin tam anlamıyla bir ölüm kalım meselesi!

    uzattığımın farkındayım; bu belgeselin niye bu kada çarpıcı olduğunun son ama en önemli nedenini anlatıp bitireyim. bu belgeselde diğer hayvan belgesellerindeki gibi uzaktan ve çaktırmadan çekilen görüntüler, kamufle edilmiş kameralar, zoomlar falan yok. tam tersine kameralar neredeyse şempanzenin gözünün çapağına varıncaya kadar yakın çekim yapıyor. ee, bunu kaçak göçek yapmadılarsa nasıl becerebilmişler derseniz hemen cevaplayayım: şempanzelerle birlikte yaşararak! ikisi merkez şempanze grubunda, diğer ikisi de batı grubunda olmak üzere dört kameraman bilfill 400 gün geçirmiş şempanzelerin arasında. film ekibinin söylediğine göre şempanzeler için artık onlar ormanın adeta bir parçası haline gelmiş. valla ben onların yabancısıyım ama zaten izlediğinizde göreceğiniz üzere şempanzeler kameramanları pek umursuyor gibi de görünmüyor hani; çatır çatır kavgalarını, dövüşlerini falan yapmaya devam ediyorlar. kamera arkası görüntülerine bakmak isterseniz, hemen şurada https://www.youtube.com/watch?v=czal12h2yny
    --- spoiler ---

    unutmadan; şempanze imparatorluğu belgeseli çekimler sırasında bir orman fili* tarafından öldürülen sebastian ramirez'e adanmış.
  • spor yaparken “hadi açayım bakayım nasıl bir şeymiş” dedim ve sıfır beklentiyle başladım.
    bir süre sonra dumbell ları bir köşeye atmış ağzımı ayırmış izlerken buldum kendimi.

    çok şempanze belgeseli izledim ama bu başka bir şey gerçekten. yaşamlarının bu kadar içinde olan bir belgesel görmedim daha önce.

    yakın çekimler, her birinin tepkileri-mimikleri, davranış biçimleri hepsi çok iyiydi.

    kısacası benim spor yalan oldu. dört bölümü ara ver(e)meden izledim.
  • 2.bolumu de bitirdim. muaazam bir iş
  • belgesel seyretmeyi cok seven birisi olarak bugune kadar seyrettigim en iyi hayvan icerikli belgesel diyebilirim. basliyorsunuz, buyuleniyorsunuz ve oturdugunuz yerden kalmaya firsat bile bulamadan bitiyor.

    cekimlerin harika olmasi kadar sempanzelerin tavirlari da sanki bir belgesele konu olacaklarindan haberdarmis gibi. 97 bolum kurtlar vadisi seyretmis birisi olarak belgeseldeki tum sempanzelerin polat alemdar'dan daha iyi rol yaptigini soyleyebilirim.

    daha cok sey yazardim fakat 4 mayis debe'sindeki suserin entrysi uzerine bir sey karalamak mumkun degil.

    (bkz: #151902105)
  • çok kaliteli bir belgesel olmuş.
    izlemesi çok keyifliydi..

    herzog'u izlerken aklına küçük emrah gelen tek ben olamam öyle değil mi?
  • lairocse nickli yazarın debe'ye giren entry'si (#151902105) sonrası izledim. enrty'nin ikna kabiliyeti bence çok kuvvetliydi. ekstra olarak verilen bilgiler de seyir zevki açısından faydalıydı. övgü faslı bu kadar efenim. şimdi kendi görüşlerimi belirtmek isterim.

    bir hikaye ne kadar bizden izler taşırsa o kadar etkileyici olur. yaşadıklarımıza veya şahit olduklarımıza yakın olan hikayeler empati kurmamızı kolaylaştırır. ne kadar bizdense o kadar içimize işler. bence bu belgeseli bu kadar etkileyici kılan en önemli etmenlerden biri bu. izlerken kendimizi ve çevremizi görüyoruz ve farkına bile varmadan taraf tutmaya başlıyoruz. şempanzeler adına üzülüyoruz.

    --- spoiler ---

    gus karakterine kendimi yakın hissettim mesela. ondaki dışlanmışlık kendiminkine benziyordu. christine ile olan bir sahnelerinde, christine yanından ayrıldığında yüzünde oluşan ifade bana çok tanıdık geldi. onun adına üzüldüm.

    diğer şempanzelerle de belli başlı durumlarda yakınlık hissettiğim oldu. jackson'ın korkusu mesela çok tanıdıktı. rollins ve damiens'ın kardeşlik bağı da bildiğim bir yerden geliyordu. belgesel bu karakterleriyle beni iyice içine aldı. normalde bahsettiğim entry'yi gayet yeterli bulduğum için yazmayı düşünmemiştim ama hikayelere o kadar yakın bir bağ kurdum ki yazmazsam içimde kalacakmış gibi hissettim.

    önceden yazdıklarıma bakacak olursanız, hikayelere büyük bir bağım olduğunu görürsünüz. bunu söylemek ne kadar doğru bilmiyorum. çünkü hikayelerle bağı olmayan tek bir insan olduğunu düşünmüyorum. belgeselin bana en büyük faydası: iyi bir hikayenin nereden çıkacağının bilinemeyeceğini daha iyi fark etmemi ve çoğu iyi hikayenin açlık üzerine olduğunu anlamamı, sağlaması.

    yıllardır hareketlerimize açlığımız yön veriyor. sadece yemek anlamında değil, sevgi, aşk, makam, mevkii vb. açlıklarımız. belgeselde bu daha çok somut olan açlık ve soyut olan makam açlığı üzerinden gösteriliyor. bir de genlerini devam ettirme açlığı var tabii. bu hikayenin seviyesini başka bir noktaya getiriyor.

    belgeselde takip ettiğimiz hikayeler bence çok basit ama etkileyiciliğinin bir sınırı var mı, emin değilim. evet, bazen daha komplike hikayelere denk geliyoruz ama genel hikayenin basitliğinin hakim olduğunu düşünüyorum. bu da beni hayatın basitliğine doğru götürüyor ve bu basitliği çözmek için sorular soruyorum. açlık için yapacaklarımızın bir sınır var mı? neden doymak bilmiyoruz? neden genlerimiz dünyada gezinmeye devam etmeli? neden ölüyor ve öldürüyoruz? bu soruların cevabı mı yoksa sorunun kendisi mi daha değerli, inanın bilmiyorum. bu sebeple hayal kırıklığına uğramamak adına cevaplarının peşine büyük bir hırsla düşmüyorum.

    belgeseli, türkiye'nin büyük iktidar savaşı dönemlerinden izlediğime son derece memnunum. çünkü yaşadığımız olayları afrika'daki bir ormanda şempanzelerin de bizzat yaşadığını görmek, müthiş bir deneyim. muharrem ince'nin seçimden çekilmesine benzer bir olay bile yaşanıyor. gerçekten bu dünyada yaşanan hikayelerin hastasıyız.

    yazımı belgeselin sonundaki sözleri alıntılayarak bitirmek istiyorum:

    "şempanzeler ve ataları milyonlarca yıldır afrika ormanlarında yaşıyor ve tüm o süre boyunca bunun gibi pek çok hikaye yaşandı. aralıksız her yıl, nesilden nesle devam etti. arkadaşlıklar, rekabetler, umutlar ve korkular... en yakın akrabaları olan bizler için bu ne anlama geliyor? kimiz biz? nasıl bu hale geldik? şempanzeler bize ipucu verebilir. çoğu zaman en iyi ve en kötü yanlarımızı onlarda görebiliriz. onların dünyasını tam olarak anlayabilirsek, belki kendimizinkini de anlarız. görünüşe göre bize sürekli yeni ve harika şeyler gösteriyorlar. serüvenleri hep daim olsun."

    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap