• - az bilinen bir gerçekle başlayalım .. daha doğrusu, bu girdiyi hazırlarken dikkatimi çeken ama daha önce duymadığım bir ayrıntıyı not edeyim .. bundan 57 yıl önce, ya da tam tarih ve zamanı not düşmek gerekirse 1 mayıs 1964'te sabah saat tam olarak 04:00'te, abd new hampshire'da 'dartmouth üniversitesi'ne ait bilgisayar sisteminde ilk defa, 'basic' programlama diliyle yazılmış olan programlar başarılı şekilde çalıştırılıyor .. 'basic' programlama dilinin yaratıcıları, john g. kemeny ve thomas e. kurtz adlı matematikçiler ama bu başlık altında dikkati esasen başka bir isim çekiyor : üniversitenin bilgisayar donanımı, çoklu terminallere izin veren ve 'general electric' üretimi bir sistem .. 'basic'in icadı ve kullanımına olanak sağlamış olan, 'general electric' imzalı bu sistemin o tarihteki modeli olan 'ge-225'in tasarımcısı ise dahi bir elektrik mühendisi .. 'arnold spielberg' .. evet, 'steven spielberg'ün babası ..

    baba arnold spielberg, 2020'de 103 yaşındayken hayatını kaybediyor görsel görsel

    bir oda büyüklüğünde donanımdan oluşan ge-225'in o tarihlerde maliyeti $250.000'mış görsel

    - 'steven spielberg' 6 yaşındayken babası onu bir gün yanına çağırıyor ve :

    'önümüzdeki hafta sonu seni bu dünyada görebileceğin en mükemmel gösteriye götüreceğim, aslanlar olacak, trapezciler ve bir sürü inanılmaz aksiyon' ..

    spielberg sonrasını şöyle anlatıyor :

    'kış tatiliydi ve o bir hafta bitmek bilmedi .. küçücük bir çocuktum ve babam beni, dünyada görebileceğim en müthiş gösteriye (the greatest show on earth) götürmeye söz vermişti ve bu bir sirk olacaktı .. aslanları, trapezcileri, palyaçoları görmek için sabırsızlanıyordum .. sonunda o gün geldi ve karlı bir günde babamla arabaya atlayıp epey bir yol giderek bir yere geldik .. araçtan inerek çok uzun bir kuyrukta beklemeye başladık .. ben sonunda bir çadıra gireceğimizi düşünüyordum çünkü bir sirke hazırlamıştım kendimi ama neredeyse 2 saati aşkın süre kuyrukta bekledikten sonra bir bina içinde bir salona alındık ve koltuklara oturduk .. tam karşımızda kırmızı bir perde vardı .. sonunda ışıklar söndü ve perde açıldı .. ve ekranda görüntüler belirmeye başladı .. işte o an anladım ki babam bana yalan söylemişti .. sirk falan yoktu .. bu bir filmdi ve film bir sirk hakkındaydı .. bu benim sinemayla ilk tanışmamdı .. daha önce hiç sinemaya gitmemiştim ve film izlememiştim .. on dakika sonra hayal kırıklığım geçmiş, babamı affetmiş ve sinemanın o büyülü dünyasına, bir daha çıkmamak üzere dalmıştım bile' .. "the greatest show on earth" : görsel

    - 'the greatest show on earth' filminde trenlerin çarpışma sahnesi, küçük steven'ın aklını alıyor .. filmden sonra babasından, kendisine bir elektrikli tren seti almasını istiyor .. ama set eve gelip de küçük steven, trenleri birbirine çarpıştırıp parçalamaya başladığında trenlerle oynaması bir süreliğine yasaklanıyor .. işte o sekans : the greatest show on earth - tren sahnesi

    spielberg'ün 2005 yılında çektiği 'war of the worlds' (dünyalar savaşı) filminin başlarında, çocukların kumanda ile televizyonda kanal değiştirdikleri sahnede, televizyon ekranına saniyelik olarak, yukarıda bahsettiğim tren sahnesinden 'araba ile trenin çarpışma anı' yansır .. spielberg o saniyelik görüntü ile kendi çocukluğuna selam çakmaktadır ..

    - ailesi yahudi (ortodoks) ve inanışlarına çok bağlılar .. spielberg, lisedeyken anti-semitizm kurbanı olduğunu söylüyor, sırf yahudi olmasından mütevellit bir grup öğrenciden değişik zamanlarda yediği iki dayağı kastederek .. görsel

    - okulda izci kulübüne katılıyor ve liyakat rozetini haketmesi için ona fotoğrafçılık ile alakalı bir ödev veriliyor .. bir video kamerası olduğunu ve fotoğraf yerine bir film çekip çekemeyeceğini sorduğunda olumlu karşılık alıyor ve ilk kısa filmini çekiyor .. önceleri de çok çok kısa denemeleri olmuş olsa da 9 dakikalık 'the last gun' (1959), onun hayata geçirdiği ilk kısa film projesi .. kendisi de çoğu röportajında bu filme, ilk filmi olarak referans veriyor .. spielberg o sırada 12 yaşında .. görsel

    - hakkında hemen hemen hiç done bulamadığım 'fighter squad' adlı bir kısa filminden sonra (bazı kaynaklar 13 dese de) 15 yaşında üçüncü filmini çekiyor .. 'escape to nowhere' (1961) .. kız kardeşine de küçük bir rol verdiği 40 dakikalık bir kısa film ve konu 2. dünya savaşı sırasında pusuya düşürülen bir manga asker ile alakalı (babasının anlattığı savaş anılarından esinleniyor) .. konu savaş ile ilgili olduğu için ve patlama sahneleri çekmesi gerektiğinden babasından küçük patlayıcıları yapabilmek amacıyla eczaneden yanıcı malzemeler almasını istiyor ama elbette bu isteği derhal reddediliyor .. bunun üzerine düz bir tahta plaka üzerine bir tarafı çamura ve toza bulanmış bir kalın çubuk yerleştirerek kendi icat ettiği mekanizma sayesinde gerçekten de üzerine hızla basıldığında fırlayan çamur ve toz zerreciklerinin, yakın plan çekimlerde bomba patlamasını andırdığı bir düzenek oluşturarak çekimleri tamamlıyor .. filmden bir sekans : escape to nowhere - steven spielberg

    - gelelim ilk uzun metrajlı filmine .. çoğu kişinin aklına hemen 'duel' gelir ve ben de öyle bilirdim ama hayır .. 'duel' belki 'profesyonel' yönetmenlik kariyerinin ilk filmi olarak kabul edilebilir ama amatörce de olsa ilk uzun metrajlı filmi 'firelight' (1964) görsel .. spielberg daha 17 yaşında .. 135 dakikalık bu bilimkurgu filminin konusu ufoları ve uzaylıları araştıran bir grup bilim insanının başına gelenler hakkında .. filmin yönetmeni, kameramanı, filmin müziğinin bestecisi aynı kişi : steven spielberg görsel görsel .. ancak yapımcıların isimleri dikkat çekiyor : arnold ve leah spielberg .. filmin bütçesi olan $ 500 anne ve baba tarafından finanse edildiği için yapımcılar olarak onların adı geçiyor :) .. fazlasıyla amatör ruha sahip filmin kadrosu spielberg'ün kız kardeşi ve okul arkadaşlarından oluşuyor .. müziği de okul bandosundan tanıdığı arkadaşları çalıp kaydediyorlar .. montajın tamamlanması sonrası baba yine devreye giriyor ve şehirdeki bir küçük sinema salonunda filmin bir seans da olsa gösterimini organize ediyor görsel .. steven spielberg'ün, filmin gösteriminden kazandığı rakam müthiş dikkat çekici : $ 1 .. şöyle anlatıyor durumu :

    "bir kişilik bilet ücreti $1 idi ve toplamda 500 bilet satılmıştı .. ama sanırım bir kişi $ 1 yerine $ 2 vermiş olmalı ki toplam hasılat $ 501'di .. masrafları düştüğümüzde $ 1 kar etmiştim"

    bu ilk uzun metraj filmin bobinleri daha sonra kayboluyor .. dolayısıyla bugün bu filmden kalan tek iz, youtube'da farklı noktalarda görülebilecek şu kesit : steven spielberg - firelight

    bu arada bu ilk filmle alakalı bir önemli detay da bu filmin konusunun, steven spielberg'ün zihninde evrilip evrilip yıllar yıllar sonra bir başka filmine altyapı oluşturması : 'close encounters of the third kind' .. görsel

    - yine daha önce bilmediğim ve çoğu kişinin de bilmediğini düşündüğüm bir husus : 'steven spielberg', drew barrymore ve gwyneth paltrow'un vaftiz babasıymış (godfather) .. ama burada 'godfather' terimini 'baba' veya 'vaftiz baba'dan ziyade, 'himaye eden', 'kol kanat geren', 'abilik yapan' şeklinde görmek gerekiyor .. gwyneth paltrow ona 'uncle morty' diye seslenirmiş .. spielberg, gwyneth paltrow'u süper lüks yatında defalarca konuk etmiş ve ailecek akdeniz'in koylarında günlerce dolaşmışlar .. görsel

    - hayatında hiç kahve içmemiş .. bir fincan bile .. kahvenin tadından ve kokusundan çocukluğundan beri nefret ettiğini söylüyor ..

    - 'jaws'ın çekimleri için 3 farklı mekanik köpekbalığı maketi/kuklası hazırlanmış .. çekim sürecinde 'spielberg' (ve ondan görerek tüm çekim ekibi) köpekbalığına (ve bu mekanik maketlere) 'bruce' ismini takmışlar, genç spielberg'ün o tarihlerde avukatı olan ve tuttuğunu koparmasıyla tanınan 'bruce ramer'dan esinlenerek ..

    steven spielberg 'jaws' (bruce) afişi önünde telefonda : görsel

    bu konuyla alakalı bir ayrıntı daha mevcut .. jaws'dan yıllar yıllar sonra çekilen ve steven spielberg ile hiç ilintisi olmayan animasyon film 'finding nemo'da (2003) (kayıp balık nemo) 'bruce' adıyla bir beyaz köpekbalığı resmedilir .. işte o 'bruce', senaryoyu yazanların, 'jaws' filmine ve dolaylı olarak steven spielberg'e bir saygı duruşudur .. görsel

    - disleksiden muzdarip bütün hayatı boyunca (teşhis ancak 2007'de konulmuş) .. öğrenme bozukluğu, lisede notlarının çok kötü olmasına sebep oluyor ve berbat ortalaması sebebiyle liseden sonra ünlü sinema okullarına yaptığı başvurular kabul olunmuyor .. o da california eyalet üniversitesine kaydoluyor ama 1968'de okulu bırakıyor .. 2000'lerin başında tekrar kaldığı yerden başvurduğu üniversitede eksik dersleri tamamlayıp nihayet 2002'de 55 yaşında diplomasına kavuşuyor .. bu arada diğer öğrencilerin ve magazin basınının farketmemesi amacıyla okula farklı isimle kayıt yeniliyor .. sahte ismin gerçek kimliğini yalnızca bir avuç profesör ve idareci biliyor ..

    - her ne kadar bireysel silahlanmaya karşı olduğunu açıklasa ve silah satışlarının devlet tarafından kontrol altına alınması gerekliliği konusunda sesini yükseltse de sayılı silah (pompalı tüfek) koleksiyoncularından biri, steven spielberg .. onu yakından tanıyanların söylediği kadarıyla keskin bir nişancı aynı zamanda .. görsel

    kaynak :
    time - basic makalesi
    ge - arnold spielberg
    spielberg's story
    bhw - spielberg family
    çocukken çektikleri
    indiewire - escape to nowhere
    spielberg - barrymore - paltrow
    firelight - ilk uzun metraj denemesi
    imdb
    en.wikipedia
    shark the lawyer
    her yerde bulunamayacak spielberg fotoğrafları
    spielberg ve tüfekler

    * görsellerle alakalı olarak telif engeli göremedim ancak hak ihlali söz konusuysa lütfen uyarın, kaldırırım .. kastı aşan amacım yoktur ..
  • nasıl bir yönetmendir biliyor musunuz?

    1 milyar dolar hasılat yapan jurassic park'ın çekimini bitirdiği gün avrupa'ya gidip 320 milyon dolarlık hasılat yapan schindler's list'i çekmiştir.

    hani biraz çalışınca yorulan sürekli tatil yapan insanlar vardır. birde steven spielberg gibi leri vardır. tarihte görülmemiş bir pratik efekt & cgi kombosunu senkronize kullanıp zamanının 15-20 yıl ötesine giden jurassic parkı çekiyorsun ama durup bir dinleneyim 1 ay tatil yapayım demiyorsun gidip bir ikinci dünya savaşı draması çekiyorsun. bunu filmi de 20 bin figüranı kullanarak yapıyorsun. ( okumak isteyenler için schinder list debe'ye de girmiş entryim)

    bu yoğun tempoda jurassic park gelmiş geçmiş en fazla hasılat yapan filmlerden biri olurken schinder list'te 4 adet oscar kazanırken en önemlisi en iyi yönetmen oscarını alıyorsun. bunlar sana ömrünün sonuna kadar hem maddi hem manevi olarak yeter bir dinlen be kardeşim. bunlardan sonra 10 yıl içinde çektiği filmler:

    (bkz: saving private ryan) benim için tüm zamanların en iyi savaş filmi
    (bkz: artificial ıntelligence) en iyi bilim kurgulardan biri
    (bkz: minority report) gene aksiyon ve bilim kurgu olarak en iyi filmlerden
    (bkz: terminal) türünün nadir örneklerinden bir komedi drama
    (bkz: catch me if you can) gene konusu ve işlenişi ile harika bir aksiyon polisiye

    bunların hepsini o kadar başarının üstüne 10 yıl içinde yapıyorsun. inanılmazsın.

    ama benim gönlümde ki yeri ise bambaşka bir olaydan geliyor. sene 1984 . bob gale ve robert zemeckis adlı 2 tane genç geleceğe dönüş diye bir film yapmak istiyorlar ama onları ciddiye alan yok. şanslarını deniyorlar ama film stüdyoları asla bu 2 genç adama büyük bütçeli bir film yapma şansı vermeyecek iken steven spielberg devreye girip bu filmin yapılmasını sağlıyor ve film tarihinde ki en iyi 3'lemelerden biri çıkıyor.
    (bkz: back to the future) serisi. bir nevi bu filminde babası. çocukluktan beri izlediğimiz ne kadar hayatımızda yer kaplayan film varsa spielberg bir tarafından tutmuş. tarantino felan yönetmen değil abicim bu adamın yanında.

    -benim için all time top 3-
    spielberg
    ridley scott
    james cameron

    sonra diğerleri geliyor tarantino , denis villeneuve , nolan , kübrick , woody allen etc..

    edit: imla hataları için.
  • sanatıyla dünya'nın dört bir yanındaki farklı kuşaklardan milyonlarca insanın genellikle de erken yaşlarda sinemanın, filmlerin büyüsüyle tanışmasını sağlamış, (uzun metraj yönetmenlik) kariyerinde bu yıl (2021) 50 seneyi dolduran, görsel anlatım ustası, benim için adı sinema ile eşdeğer olan, çocukluk kahramanım yönetmen-yapımcı steven (allan) spielberg bugün (18 aralık 2021) 75 yaşına giriyor, iyi ki var, çok yaşasın.

    görsel

    bu bahaneyle yönetmeni olduğu herkes tarafından erişilebilir durumdaki (uzun metraj) filmlerini sıralamam şu şekilde;

    34. 1941 (1979)
    33. always (1989)
    32. hook (1991)
    31. the bfg (2016)
    30. indiana jones and the kingdom of the crystal skull (2008)
    29. the lost world jurassic park (1997)
    28. ready player one (2018)
    27. indiana jones and the temple of doom (1984)
    26. the adventures of tintin (2011)
    25. the terminal (2004)
    24. war horse (2011)
    23. indiana jones and the last crusade (1989)
    22. amistad (1997)
    21. duel (1971, tv filmi | genişletilmiş versiyonu 1972)
    20. the sugarland express (1974)
    19. war of the worlds (2005)
    18. west side story (2021)
    17. the post (2017)
    16. the fabelmans (2022)
    15. close encounters of the third kind (1977)
    14. bridge of spies (2015)
    13. indiana jones and the raiders of the lost ark (1981)
    12. catch me if you can (2002)
    11. lincoln (2012)
    10. jurassic park (1993)
    09. munich (2005)
    08. minority report (2002)
    07. the color purple (1985)
    06. empire of the sun (1987)
    05. ai artificial intelligence (2001)
    04. jaws (1975)
    03. e.t. the extra-terrestrial (1982)
    02. saving private ryan (1998)
    01. schindler's list (1993)

    görsel
    görsel
    görsel
    görsel
    görsel
    görsel

    1 yıl sonra gelen edit: sıralamaya the fabelmans (2022) eklendi.
    edit 2: imla
  • bir spielberg filminden daha kötü bir şey varsa o da bir başka spielberg filmidir.

    onun filmleri hep söylenegeldiği gibi teknik ve mizansen açısından oldukça caziptir, renkli ve üstelik çekicidir; fakat kapitalist pazar alışkanlıkları için üretilmiştir. bu nedenle herhangi bir spielberg filmi sanat yapıtı değil, salt birer makinedir. o bir yönetmenden çok zanaatkar bir makine üreticisidir. dünya çapında onun denli ödüle boğulan ikinci bir yönetmen de yoktur. bu, festivallerin ve ödül jürilerinin zihniyetini ortaya koyması açısından ilginçtir. ama daha da önemli bir şey vardır. şu: 70'lerden günümüze film eleştirmenlerini spielberg filmlerinin meşgul ettiği kadar hiçbir şey meşgul edememiştir. binlerce yazı yazılmıştır ve yüzlerce makale. örneğin ataerkilliği yücelten, muhafazakar tematiklere haiz jaws, sosyo-ekonomik gerçekleri pas geçen gerici bilim kurgu filmi close encounters of the third kind, oidipus karmaşasını tersine çeviren çocuk masalı e.t. veya beyaz adam'ı kutsayan ırkçı ve tiksindirici dörtleme indiana jones; onun çektiği süslü ve ajitatif filmlerin politik-felsefi-ekonomik açılardan bir özeti sayılabilir. kapitalizmin hizmetinde, sınıf dinamiklerini reddeden, sömürgeci amerika birleşik devletleri'nin resmi politikalarının güdümündeki yapıtlarıyla spielberg kuşkusuz bir sinema olayıdır, hollywood sinema sanayisinde başlı başına bir fenomendir; ama 'saf sinema' ile uzaktan yakından bir ilgisi yoktur. bunun yanıtını en iyi zaman verecektir.

    edit: güncelleme
  • uyarlama olan filmlerinin uyarlandığı kitapların türkçe baskısı olanlar şu şekilde:

    1-jaws - peter benchley (denizin dişleri - altın)
    2-the color purple - alice walker (renklerden moru - doğan)
    3-empire of the sun - j.g. ballard (güneş imparatorluğu - sel)
    4-schindler's list - thomas keneally (schindler'in listesi - ephesus)
    5-jurassic park - michael crichton (jurassic park - inkılap)
    6-the lost world - michael crichton (kayıp dünya - remzi)
    7-catch me if you can - frank abagnale jr. (sıkıysa yakala - altın)
    8-war of the worlds - h.g. wells (dünyalar savaşı - ithaki)
    9-war horse - michael morpurgo (savaş atı - tudem)
    10-the bfg - roald dahl (koca sevimli dev - can çocuk)
    11-ready player one - ernest cline (başlat - dex kitap)

    novelization (filmden kitaba uyarlama) olanlar:

    1-close encounters of the third kind - steven spielberg (buluşma- altın)
    2-e.t. the extra terrestrial - william kotzwinkle (e.t. ekstra yaratık - altın)
    3-amistad- david pesci (siyah öfke - yurt kitap)
    4-bridge of spies - james b. donovan (casuslar köprüsü - altın)

    bunların dışında bir de james barrie'nin peter pan'inden serbest uyarlama hook var. peter pan'in türkçe baskısı iş bankası yayınları'nda mevcut.

    ve bir özlem: munich'in uyarlandığı george jonas kitabı vengeance'i bir yayınevi bassın artık.

    bu da göz atmak isteyenler için alfred hitchcock listesi (bkz: #63296102)
  • - play it again sam...
    - çalmasın, yeter ulan habire aynısını çalıp durmandan sıkıldım beh !

    steven spielberg... ismi, marka olan adam. en ünlü, en fazla tanınan, en çok izlenen, en çok güvenilen yönetmen. peki ya ben ?

    spielberg, piyanist bir anne ve soykırımda ailesini kaybetmiş bir babanın evladı. 12 yaşında film çekmeye başlamış ve 18 yaşına geldiğinde yerel sinemalarda gösterilen filmlere imza atmış. 2 adet hatrı sayılır çalışması haricinde, filmlerinde pek izlerini görmesek de ingiliz edebiyatı eğitimi alan spielberg "duel" ismindeki, artık kült sayılan gerilim/dürülüm tv filmi ile ilk çıkışını yapmıştır. burası kesin.

    duel'in ardından, sinema tarihinin ilk blockbuster'i olan, jaws gelmiştir. "filmin ilk yarısında köpekbalığını göstermem" şartı koyarak film için anlaşan spielberg'in jaws'ı gerçekten, spielberg'in hayalgücü evrenini yansıtan, sinema tekniklerine dair bir çok yenilik içeren, müthiş bir çalışma olmuş. hatta film öylesine etkileyicidir ki, yarattığı "denizde köpekbalığı olur, hın hın eder, adamın kötünü ısırır" geriliminin izleri halen silinmemiştir. ayrıca bu film yıllar boyu sürecek olan "spielberg-john williams" birlikteliğine en büyük sebep olarak gösterilebilir ki halen spielberg'in tüm filmlerinin müziklerini john williams yapar.

    2 yıl sonra kendisine en iyi oscar adaylığı getiren "close encounters of the third kind" sinema tekniği, özel efektleri ile bir çok insan tarafından sayılmış, sevilmiş, halen de güncelliğini koruyan bir filmdir. yazıktır ki, izleyememiş olduğumdan bu konuda pek bir fikrim yok, bilgim, spielberg hayranlarının bu filmi onun en önemli filmleri arasında üst sıralarda tutmalarıyla sınırlı.

    oscar adaylığı, olumlu eleştiriler ve gişe başarılarının ardından, kendine iyice güveni gelen spielberg, 1941 isminde bir komedi filmi çekerek, pearl harbour olayına nüktedan bir bakış atmak istemişse de, bu film spielberg'in en talihsiz filmi olarak tarihe geçmiştir. bu filme gelen tepkiler kendisini küstürmüş veyahut ürkütmüş olacak ki, spielberg, iyi çekeceğine inanmadığı film türlerine elini bile sürmemiş, gerilim, macera, duygusal ve mesaj kaygili harmanlar ile yoluna dewam etmiştir. gözümüz yok çok şükür ama spielberg bu dönemlerde, her şeye rağmen zengin bir adamdır artık.

    zenginin dostu zengin olur. niye diye soracak olursanız ? indiana jones... george lucas'ın kahramanı indiana jones'un senaryosu, lucas'ın arkadaşı olan, spielberg'e teslim edilmiş, tom selleck'i tüm zamanlarından en sevilen kahramanlarından biri yapacakken, selleck'in kabul etmemesiyle, harrison ford'la özdeşleşecek bir karakterin, ince espri anlayışı ve özel efektlerle donanmış maceraları gişede büyük başarı yakalamış ve 5 dalda oscar alan film, spielberg'e en iyi yönetmen oscar'ı adaylığı getirmiştir. b tipi bir film çeker gibi kaygısızca film çektiğinde spielberg'in nelere nail olduğunu bu seriden gözlemleyebiliriz.

    tüm zamanların en iyi korku/gerilim filmlerinden poltergeist'de yine spielberg'in çalışmalarıyla kotarılmış bir filmdir ve arkasından "et" gelir. spielberg'e 3. kez oscar adaylığı getiren et, yüzlerce çocuk arasında, kendisinden "hüzün" rolü yapması istenince, köpeğinin ölümünü anlatarak spielberg'i ağlatan, 12 yaşındaki bir çocuk ile içine kıraathaneden ucuza cüce uydurulmuş, boğum boğum vücutlu bir uzaylı kostümünün önderliğinde geçer [filmin, "badi" isimli bir de türk versiyonu vardır]. e.t bir şekilde yolu dünyaya düşmüş ve fakat feleğini şaşırmış bir uzaylı, çocuk da yardımsever, sevgi dolu bir velet olunca aralarındaki iletişim, bütün çocukları hatta ilgili büyükleri kendisine hayran bırakacak kadar büyük bir kitle tarafından benimsenir.

    spielberg, e.t için "kalbime en yakın film" diyerek, filmin kendi hayatıyla bağlantılı olduğu tüyosunu verdikten sonra, filmin spielberg için önemi daha iyi kavranmıştır. mesela filmdeki elliot'un babası sekreteri ile uzaklara kaçmış; spielberg'in de anne ve babası, o küçükken boşanmışlardır. spielberg filmlerle uğraşmak için pazartesi günleri okulu asarmış ve termometreyi lambaya yaklaştırıp, ısıtarak annesini hasta olduğuna inandırırmış, aynı taktiği filmde elliot'ta uygular ve spielberg'in hayatından daha bir çok kesit... filmde story board kullanılmaması ve spielberg'in küçük çocukları yönetmekteki başarısı büyük takdir görmüş, 9 dalda oscar adayı olan film, spielberg'e oscar'ı yine getirmemiş bile olsa, 4 dalda oscar almış ve "bir sevgi filmi" olarak, hafızalardaki yerini almıştır.

    1984 yılında kendi yapımcılık firması ambling entertainment'i kurar. gremlins, back to the future, men in black gibi döneminde hit olmuş, kült fimler arasında yer bulmuş filmlere de film yapımcısı olarak imza atar. bu arada yine 1984 yılında, spielberg'in ilk devam filmi olan indiana jones: the temple of doom'u çeker. filmin müthiş bir ambiansı wardır ve spielberg bu filmde, yılan-böcek-çıyan-tahtakurdu gibi haywanatları yönetmekteki başarısını kanıtlar. spielberg ve dahi lucas nedense bu filme de küçük bir çocuk koyma gereği hissetmişler, "çocuksuz film çekemiyorlar mı yoksa" endişelerine mahal vermişlerdir.

    lakin sürekli fantastik filmler üzerine çalışan veyahut toplumdan kaçış filmleri yapan spielberg'e dair eleştiriler de "temple of the doom"un ardından derhal sıralanır. kimileri spielberg'i "çocuk filmleri yönetmeni" kategorisine sokar, kimi, filmlerin herhangi bir derinliği olmamasından şikayet eder, memnun edemiyorsun ki kardeşim. bu tepkilere karşılık vermek için olsa gerek 1985'te "color purple"i izleyiciye sunar. babası tarafından hamile bırakılmış, 14 yaşında bir kızın, hayatının 30 yılına şahit olduğumuz filmde, rengi, dili farklı olsa da, herkesin hayatı birbirine benziyor, herkes aynı dertlerle uğraşıyor, sevgi de hep üstesinden geliyor, gibi mesajlar fink atıyordu. görselliği ve imgeleriyle kimsenin itiraz edemeyeceği bir sunuma sahipti ve tamamen zenci kast barındırıyordu. film danny glover'ı sinemada çok daha iyi bir yere taşıyor, whoopi goldberg'in en iyi performanslarından biri olarak belleklerde yer ediyordu. eleştirmenlere göre spielberg biraz "aklı başında" bir film yapmıştı, yaşı geçkin izleyicileri ağlatabilmeyi başarmış ve neticesinde film 10 dalda oscar adayı olmuştu, fakat gariptir ki spielberg "en iyi yönetmen" olarak bu adaylıkların arasında yer bulamamış, zaten film de hiç bir oscar ödülü alamamıştı.

    ardından spielberg "istersem uğraşır çekerim nedir altı-üstü" dercesine, kitaptan uyarlama bir film çekti, empire of the sun; 2. dünya savaşı sırasında, çin'li kolonilerin uzaklaştırılması sonucunda ailesinden ayrı kalan -elbette ki- bir çocuğun hikayesi etrafında, spielberg'ten beklenen bir şekilde savaş karşıtı olmaya soyunuyor, her biri birer peyzaj biçimindeki görüntüleriyle ve her güzel resmin ardından aynı ekranda, manzarayı parçalayan, unutturan ters bir olayı göstermesiyle iç burkuyor, belki dikkate çağırıyordu. filmin hasılatı bir hayli düşüktü fakat spielberg fanları için bir spielberg filmi olarak elbette ki "eşsiz" bir filmdi.

    1989'da 3. indiana jones filmini, "the last crusade" ismiyle çekti. film kadrosunda "sean connery"i de, indiana jones'un babası olarak barıyor, baba-oğul çekişmesi ve baba-oğul bağlığı ekseninde holy grail için nazi'lere ve dolayısıyla "dünyayı kurtarmaya" yönelik bir mücadeleyi anlatıyordu. ticari anlamda en başarılı indiana jones macerası oluşu da filmin bir diğer özelliğiydi.

    aynı yıl çektiği always adlı film, romantik komedi/duygusal yorulum türünde pek geniş bir kitleye ulaşmayan bir film olmuş ve yine içinde kendinden bir şeyler bulanlar için hatrı sayılır bir yere sahip olmuş, ben izlemedim, izlesem de yarım saatten sonra çok yorulurdum.

    1991'de spielberg herkesi şaşırtarak bir peter pan uyarlaması olan hook'u çekti. hook kadrosunu, robin williams, dustin hoffman, julia roberts, phil collins, gwyneth paltrow, bob hoskinsgibi isimlerin oluşturduğu kaliteli bir sine-masal olması amacıyla yapılmıştı belli ki... büyük bir prodüksiyondu, özel efektlerde bir çok yenilik içeriyor, oyuncuları ve yönetmeni, seyircilerle alışılmadık bir biçimde buluşturuyordu. hook iyi para kazandırdı fakat filmdeki tek iyi şey dustin hoffman'dı. dustin hoffman bile 2,5 saatlik bu sıkıcı show'un kötü etkisini dindirememiş ve hook ne çocukları, ne büyükleri cezbeden, sadece hayranları ilgilendiren garip bir çalışma olmuştu.

    hook'tan sonra 2 sene inzivaya çekilen spielberg, 2 yeni filmle ve müthiş bir ivmeyle tekrar döndü, öyle ki, halen aynı hızla dewam ediyor. filmlerin ilki, özel efekt devrimi sayılabilecek nitelikte olan "jurassic park"tı. müthiş bir promosyon kampanyasıyla birlikte sunulan film o kadar popüler olmuştu ki, tüm dünyada bir dinozor furyası başladı, bu furyadan nasibini alan teyzemse oğluna t-rex adını vermekle yetindi. tüm zamanların hasılat rekorlarını alt-üst eden film, bir kaç gerilim öğesini ustaca kullanması, özel efektleri, büyük bir prodüksiyonun kalburüstü olağan kalitesi dışında, kanaatimce pek de başarılı bir yapım olmamış, "televizyon filmi" olmaktan öteye geçememişti. jeff goldblum'un oynadığı karakter spielberg'in yaşam hakkındaki mesajlarını izleyiciye aktarırken, spielberg filmlerinin vazgeçilmez unsuru çocuklar yine filmde belirleyici olmuşlardı. serinin ikinci filmi olan the lost word spielberg'in belki de en kötü filmiydi, eskisinden tek farkı daha fazla dinozor içermesiydi fakat kendini ve hikayeyi tekrar eden spielberg, tüm zamanların en kötü dewam filmleri listelerinde üst sıralarda yer alacak bir filme imza atmıştı.

    jurassic park'tan bir müddet sonra, yine aynı yılda, spielberg'in bence en iyi filmi olan schindler s list izleyenlere sunuldu. oskar schindler ismindeki bir adamın, ikinci dünya savaşı sırasında soykırımdan bin küsür yahudiyi kurtarmasını, çekip çıkarmasını, gücün insana fayda sağlayacak şekilde kullanımını anlatan bu film, 3,5 saate yaklaşan uzunluğuyla müthiş bir saygı duruşu ve "ukte doldurma"ydı. film siyah beyaz çekilmiş, sadece çok az sayıda ve izleyicinin gözüne sokularak yapılan renklendirmeler de, sarsıcı bir şekilde kullanılmıştı. filmin sonundaki geçit resmi, hayli uzun olsa da, bence amacı, izleyiciyi küt diye ortada bırakmamak ve sakinleştirerek onunla vedalaşmaktı ki, bu bölüm, en hiperaktif insanı bile dindirir, hatta kimini, uyutabilir nitelikteydi, bir beyin yıkama, filmin etkilerini silme görevi üstlendiğini de söylemeden geçmeyeyim isterim. schindler's list, 12 dalda oscar adayı olarak bir rekor kırmış ve bunlardan 7'sini almış, bu arada spielberg'e de, ilk "en iyi yönetmen"+"en iyi film" oscar'larını kazandırmış oldu.

    bundan sonra spielberg dream works skg'yi kurdu. dreamworks, prodüksiyonlarıyla film piyasasına bayağı bir hareketlenme getirdi; jp2, twister, flintstones, casper, the haunting gibi reklamı çok yapılan ve en azından masrafını çıkaran filmlere imza attı, "hangisi akılda kaldı" derseniz, gerçekten bir şey yok ortada, peşi sıra spielberg yine dreamworks için çektiği, pek fazla ismi duyulmayan, ülkemizde de rating bulmayan filmi amistad'ı piyasaya çıkardı, ben izlememiş olsam da, ırkçılığa karşı durmaya çalışan bu filmin üç beş şaşalı görüntüden öteye gitmeyeceği düşüncesindeyim.

    98 yılında, spielberg kendisine ikinci "en iyi yönetmen" oscar'ını kazandıran, "saving private ryan"ı çekti. savaş karşıtı olmaya soyunan filmin herkes için akılda kalan, hatta bir çoğu için izlenmeye değer bölümü ilk 25 dakikasıydı. savaşın ortasına düşmüş bir kameranın, vücudunun yarısının nerede olduğunu bilmeyen insanları, kolunu arayanları, daha savaşa başlamadan ölenleri, gri bir tonlama üzerinde iyice sırıtmış kan bolluğuyla engince sergilediği bu sekanslar, özellikle kubrick filmlerinden aparma gibi görünse de, yine de her izleyeni derinden sarsan bir yapıya sahipti. sonrasında her zaman olduğu gibi milliyetçi spielberg'in amerikan yalakası-propagandası ikinci bölümü wardı filmin, aralara merak uyandıran sahneler serpiştirilmemiş olsa, bıktırıcı bile oluyordu; son bölümüyse, bir çok western'e belki bir gönderme, belki de hiç bilmediğimiz bir western'den yuvarlama gibi duruyor, bu özensiz sahneler de yine amerikan halaybaşı'lığıyla sona eriyordu. reklamından, fanlarından, prodüksiyonun büyüklüğünden olsa gerek, kendisiyle aynı dönemde vizyona giren "thin red line"i silip süpürmüşse de, ne askerlerin düştüğü şizofrenik psikolojiyi, ne de tarafsız olarak savaş karşıtı olmayı becerebiliyordu. açık olarak "biz yendik, böyle de kahramanlar yaptık ama savaş karşıtı bir film bu" demeye getiriyor, klasik bir başrol oyuncusu filmi oluverip, içerdiği diğer karakterlere nitelikli bir özen göstermiyordu. sonunda beklenen oldu ve amerika'nın en popüler yönetmeni, 10 dalda aday olduğu oscar'lardan yarısını aldı ve değeri, sinematografiyi oscar'la ölçen"filmseverler" için bir başyapıt oldu.

    spielberg'in son hiti "ai" şimdilerde gösterimde. kubrick'in "sinema" için, spielberg'e emaneti. kubrick bunu nasıl yaptı bilmem ama, daha piyasaya çıkmadan, kubrick isminin de katkısıyla bir başyapıt olarak sunulması beni aldatmadı. görsel olarak bir kaç güzel görüntü, dışlanan çocuk imgeleri, bolca efekt, bir sevgi antolojisi & sayısız sevgi mesajı ve yine saatlerce uzunlukta, insanı oturduğu yerde sıkan, bayıltan bir film. "ne anlatsam, ne göstersem, ne yapsam da kubrick'e yaransam, layık olsam" derken iyice şaşmış debelenip durmuş olmalı. gerçi onun yeri de burası değil (bkz: ai the movie)

    sırada projeler projeler... spielberg artık kendini ağırdan satıyor ve kendini satmak için hiç bir şey yapması gerekmiyor. ismi gören, film piyasaya çıkmadan hayran oluyor çünkü ve spielberg sinema tarihinin en gözde yönetmenlerinden biri. haşa, estetikliğine, teknolojiyi kullanımına, kimi zaman sunduğu hayal gibi görüntülere, ışık ve renklendirme seçimlerine lafımız yok, lakin, filmlerinde mutlaka göze çarpan liberal-amerikan milliyetçiliği, filmin içinde mutlaka yansıtılmak istenirken, film heder oluyor, çaptan düşüyor. üstüne üstlük spielberg hiç bir zaman "izleyiciyi vuran" bir yönetmen olamıyor, film başladıktan en fazla 20 dakika sonra filmin sonunu anlıyor ve aradaki zamanın geçmesini, belki bir şeyler görebilmeyi umut ediyorsunuz. çocukluk, illaki yahudilik ve yahudi taraftarlığı, bu dünyaya ait olmayan sevgi ve ırkçılık takıntılarıyla donanmış koca filmografisi içinden "bir film izledim hayatım değişti, en azından sinemadan çıkarken ayakkabılarımı nereye çıkardığımı şaşırdım, filmden çıkınca 10 numara gözlüklerimi çıkarmayı 2 saat sonra anca akıl edebildim" denilebilecek bir film çıkmıyor; sadece bazen keyifle izlenebilecek -eğlencelik- filmlere veyahut şimdilerde tam bir film olmasa da sahnelere imza atmış olabiliyor.

    uyanık bir adam, çalışkan, girişken ve bolca sorunlu bir adam spielberg; habire pek beceremediği beyin yıkama işine soyunuyor ve güzelim filmlerin hiç olmasına sebep oluyor, ama halen de sinema sektörünün en popüler, en beklenen adamı olarak yoluna dewam ediyor. ben de, "spr" ve "ai" ile pekişen "spielberg filmleri merak edilecek cinsten bir yönetmen değildir" düşüncemin ışığında kendisine protestoyla karışık alkışlar gönderiyor, "schindler's list"ten bir pasajla son veriyorum ortamıma...

    itzhak stern: sana kuralları söylemem gerekiyorsa: ben bir yahudiyim.
    oskar schindler: oyoy! hoş, ben bir centilmenim.
  • hakkında zaten yüzlerce övgü enrtysi girilmiş amerikalı sinema yönetmeni, yapımcı ve senarist.

    kendisi iyi bir sinemacı olmasının yanında çok iyi bir okurdur.

    ve pek çok filmi de kitap ya da kısa hikayel uyarlamasıdır.

    hadi gelin size kitap yada kısa hikayele uyarlaması olan birkaç filmini önereyim;

    (bkz: duel) 1971

    richard burton matheson'un, playboy dergisinde yayınladığı bir kısa hikâyesinden senaryolaştırdığı bela aynı zamanda steven spielberg'ün ilk uzun metrajlı filmidir.

    13 kasım 1971'de televizyon filmi olarak abc kanalında yayına giren film, aldığı olumlu tepkiler üzerine ek sahneler çekilerek uzun metraja dönüştürülmüş ve sinema perdesine taşınmıştır. o zamandan bu yana bir kült film olarak kabul edilir.

    richard burton matheson bela filminin uyarlandığı hikâyenin fikrini, john f. kennedy'nin suikasta uğradığı gün bulduğunu söylemiştir.

    (bkz: the color purple) 1985

    alice walker 'in çok satan romanından uyarlayıp yazdığı drama filminin yapımcılığını da spielberg üstlenmiştir.

    kitap
    1983 yılında pulitzer ödülü kazanan kitaptan menno meyjes'in senarysu ile uyarlanan filmin konusu şöyle;

    1900’lerin başında, güneyli bir siyahi kız olan celie, önce babası tarafından hamile bırakılır, ardından yıllar boyunca efendisi olarak göreceği adama evlenmek üzere adeta satılır. kocasından gördüğü şiddete rağmen tek tesellisi kız kardeşi nettie’ye yazdığı mektuplardır. oysa babası nettie’nin cevaplarının ona ulaşmasına engel olmaktadır. celie sonunda kuru gürültüye papuç bırakmayacak güçlü bir kadın olan sofia ile tanışacak ve ondan çok şey öğrenecektir.

    film 11 dalda oscar adayı olmuştur.

    (bkz: empire of the sun) 1987

    j. g. ballard'ın aynı adlı yarı otobiyografik romanı temel alınarak çekilen 1987 yılı yapımı tarihi savaş filmi aynı zamanda christian bale'in ilk filmi olmasa da ilk büyük çıkışıdır.
    görsel
    kitap

    konusu;
    zengin bir ailenin mutluluk içinde yaşayan genç üyesi jim şehirde yaşanan büyük kaos sırasında ailesini kaybediyor ve her gün onlarca insanın öldüğü bu karmaşada yapayalnız kalıyor.. uçaklara büyük bir ilgi duyan ve hep uçmayı hayal eden jim, sonunda soo chow toplama kampına gönderiliyor ve burada geçirdiği aylar boyunca yepyeni insanlarla tanışarak, yaşamın ailesinin kendisine sunduğu kadar toz pembe olmadığının farkına varıyor.

    film her ne kadar eleştirel yönden takdir görse de, gişede hayal kırıklığı yarattı.

    (bkz: hook) 1991

    j. m. barrie'nin peter pan adlı eserinin bir devamı olan peter and wendy (1906) kitabından uyarlanan filmde senaryoyu yazanlardan biri de carrie fisher.

    görsel

    steven spielberg ilk çocuğunun doğumunun ardında, annesinin geceleri yatarken kendisine anlattığı bu masalı film haline getirmeye karar vermiş.
    film negatif eleştirilere rağmen beş dalda akademi ödülleri'ne aday gösterildi.

    filmin konusu; peter banning, işkolik bir avukattır. karısı ve iki çocuğunu fazlasıyla ihmal etmektedir.ama geçmişini hatırlayamamaktadır. ailece ingiltere'deki büyükanne wendy'i ziyarete gittiklerinde, çocukları kaptan hook tarafından kaçırılır. peter, peri tinkerbell'in yardımıyla olmayan ülke'ye döner.

    peter banning, artık yeniden peter pan olmuştur ve kayıp çocuklar'ın da yardımıyla çocukluk anılarını ve uçmayı hatırlayacak ve kaptan hook ile savaşacaktır.

    j.m. barrie'nin efsanevi çocuk romanı peter pan, bu kez sinemanın dahi çocuğu steven spielberg tarafından, usta oyuncularla sinemaya uyarlanmış. kaptan hook rolündeki dustin hoffman ve peter pan rolündeki robin williams'a ek olarak, julia roberts, peri tinkerbell olarak karşımıza çıkıyor. ayrıca şimdilerin gözde aktrislerinden gwyneth paltrow, sinemadaki ilk rolüyle, genç wendy olarak beyazperdeye adım atıyor.

    (bkz: war of the worlds) 2005

    h. g. wells'in the war of the worlds adlı romanından uyarlanan, bilimkurgu, felaket ve gerilim türlerindeki filmde sıradan bir amerikalı baba kızın gözünden, yeryüzünün uzaylılar tarafından işgal edilmesinin öyküsü konu ediliyor.
    kitap

    dünya çapında elde ettiği 591 milyon doların üzerindeki hasılatla yılın en çok hasılat elde eden dördüncü filmi olan eser en iyi görsel efekt, en iyi ses miksajı ve en iyi ses kurgusu dallarında üç akademi ödülü adaylığı kazandı.

    (bkz: minority report) 2002

    philip k. dick'in kısa hikâyesinden aynı adla senaryolaştırılan abd yapımı bilimkurgu film 2054'te washington dc'de geçiyor.dedektif john anderton, psişik güçlere sahip kahinler ve bazı teknolojik aygıtlar sayesinde cinayetleri daha işlenmeden önce farkedip suçluları yakalayan özel bir polis biriminin başındadır ve olaylar beklediği gibi geçmez...

    dick'in hikayesi ilk olarak 1992'de yapımcı ve yazar gary goldman tarafından seçildi.
    senaryonun aslında arnold schwarzenegger'in rol aldığı 1990 yapımı dick uyarlaması total recall'ın devamı niteliğinde olması gerekiyordu.
    yeniden yapım hakları 1997'de miramax films tarafından satın alınırken, shusett ve goldman, total recall öğelerini senaryolarından çıkararak filmi bağımsız bir film olarak yeniden tasarladı.

    (bkz: jaws) 1975

    peter benchley'in 1974 tarihli, çok satan romanından uyarlanan film aynı zamanda blockbuster deyiminin de yaratıcısıdır.

    kitap

    kitap/film bir sahil kasabasına tehdit oluşturan beyaz köpekbalığını avlamaya çalışan bir ekibin hikayesini anlatıyor.

    "jaws", 2001 yılında kongre kütüphanesi tarafından, "kültürel, tarihi ve estetik açıdan dikkate değer" bulunarak abd ulusal film arşivi'nde muhafaza edilmesine karar verilmiştir.

    jaws filmi türkiye'de, abd'de yayınlanışından 5,5 yıl sonra, 26 ocak 1981 tarihinde vizyona girmiştir. görsel

    diğer uyarlama ömerilerinden bazıları;

    (bkz: catch me ıf you can) 2002 frank abagnale kitap

    (bkz: schindler's list) 1993 thomas keneall kitap

    (bkz: war horse) 2011 michael morpurgo kitap

    (bkz: munich) 2005 george jonas kitap

    kaynak
    görsel
  • 34 yıl ara verdigi okuluna donmek icin kural geregi kendisinden minimum 12 dakikalık bir film istenince oscar odullu schindler’in listesi filmini vererek kabul kurulunun isini kolaylastıran kisi.
    ayar gibi olmus ama biraz.
  • tayyip erdogan'dan azari isitmesi yakindir.
  • bu hengamede sol framede belirince korkutmuştur.
hesabın var mı? giriş yap