• bize yaşadığımız süre boyunca uslu olmamızı öğütlüyor, sonra da şaraptan oluşan ırmaklar içinde sonsuz bir sarhoşluğu vadediyorlar.

    ben ayyaşlara inanıyorum, dünyayı onlar değiştirecek. (içmedikleri sürece tabii)
  • ölüp dirilien tanrılar arasında en ünlüleri baal, osiris, adonis, tammuz ve attis'miş. **
  • kurban verilmesi gereken topluluk.
  • “tanrılar!” majisyen birçok tanrıya mı inanıyor? evet, fakat tanrıların doğalarına dair düşündüğü şey sanılandan farklıdır. görünür ve görünmez evrende, sayısız gücün oyunun içinde olduğu güçlü bir alan görür, bu güçlerden her biri mutlak'ın belli görünüşüdür. ve dans eden, yükselip alçalan bütün bu güçlerde bir hayat'ı ve daha önceki evrenlerde tekamül etmiş olan tanrı oğulları’nı görür. tanrı oğulları mutlak gücün canlı mercekleri olarak hizmet edip gücün tezahür etmesine aracılık ederler. doğu metinlerinde bahsedilen “dyan chohans”, kutsal kitap'taki “vezirler, alev yalımları” bunlardır. onların bir'den fışkıran ve zaman ve mekânda yeniden odaklanan ışınları, tanrıbilimsel anlamda “gerçek” dediğimiz oluşturan “töz”dür ve bizim madde dediğimiz tanrıbilimin “arızlarını”, ikincil niteliklerini tezahür ettirirler.

    demek ki majikal felsefede, madde ve ruh arasında bir ikilik, kendinde “ölü” diye bir şey yoktur. bütün maddi varoluş, bütün tezahür her şeye nüfuz eden hayatın bir tezahüründen başka bir şey değildir. [bireysel nesnede görülen] sayısız varlık hallerinde var olan şey hayattır. majisyen hayatın belli bir yapıya sahip olduğuna inanır; birliğin gücü tanrı oğulları'nın vezirliği aracılığıyla tezahür eder. böylece bir olanın öz-ifadesinin alçalan ve koyulaşan hallerinde daha az zeki sayısız ordular, o'nun planını yerine getirir: melekler, başmelekler, tahtlar, krallıklar, prenslikler, erdemler, güçler; kerubim ve serafim, aşim ve cennetin bütün kadim orduları kendi makamlarına uygun bir biçimde hizmet ederler.

    mutlak'ın, meleklerin ve insanların hizmetlerini mucizevi bir düzen içinde yapılandırdığını" gören majisyen, kendini evrende bir yabancı, hatta bağımsız bir varlık olarak değil, birliğin içindeki bu canlı çokluğun bir parçası olarak görür ve kadim yunan inisiyeleri gibi şöyle haykırır: “yer'in çocuğuyum, ama soyum yıldızlı göklerden geliyor.”

    göksel ikametlerin görüsüne sahip olarak, kendini malkut’ta, yeryüzü krallığında bulur ve fiziksel bedendeki bu kusurlu, karışık var oluşun, her ne kadar akıl yoluyla görünüşlerin ardındaki gerçekleri bilebilse de, hakikati fiziksel dünyada gerçekleştiremediği için kusurlu ve karışık olduğunu görür. “bilin ki siz tanrılarsınız,” der hıristiyanların kutsal metni ve modern bir ozan şöyle söylemiştir: “bil, ey insan, kendindeki yanlışın tek kökü, kendini kendi tanrısallığında tanımamaktır.”

    kadim günlerde yunan tapınaklarının kapısında gnothi se auton, “kendini bil” yazardı. gerçek majisyenin amacı, benliğin hakiki doğasını gerçekleştirmektir. bu ilkeyi izleyen ve kendine bakan majisyen düşmüş bir dünyayla karşılaşır. insanin biçimlendirildiği ilksel bir planı görür, bu plan mutlak uyum ve güzellik olarak bütün evrenin içinde parıldar. o bu işıkta kişisel benliğin kök saldığı ve dayandığı bir ideal görür.

    bakışlarını kaldırdığında kendinde ve etrafındakilerin doğasinda, potansiyel mükemmellikten düşüş’ün kanıtını görür. fakat bu düşüş'ün sisleri arasında bir dönüş imkânı da görür; yüzlerce hayatın istirabıyla kurtuluş yolu'nun fedakarlık yolu olduğunu görür.

    böylece kadim hermetik ilkeyi formüle eder: solve et coagula, “erit ve biçimlendir.” böylece yüksek majinin araçlarını eritmek ve yeniden biçimlendirmek için kullanır.

    peki ne eritilecek, ne yeniden biçimlendirilecek? eritilecek olan ebedi kıvılcım, “her insanın içindeki ışık” değil; çok uzun bir zaman boyunca gerçek benliği olarak gördüğü, kuvvetle bağlanıp savunduğu, pohpohlayıp şımarttığı kişisel benliği, arkadaki gerçek insanın maskesi olan persona’dır. fakat mükemmel olan nasıl olur da kusurlu olandan çıkabilir? kadim simyacılar “yardım edilmeyen doğa, başarısız olur,” derler ve kutsal kitap'ta “evi yapan tanrı değilse, insan beyhude yere çalışır,” yazar. demek ki majisyen bütün alçakgönüllülüğü ile dünyevi kişiliğin maskelediği hakiki benlik'in, kutsal koruyucu bilgisini ve sohbetini arar. >

    majisyenin mutlak amacı budur. geri kalan her şey, büyüler, tılsımlar, ritüeller, daireler, kılıçlar, asalar, buhurlar bu amacı gerçekleştirecek araçlardan ibarettir. bu hakiki benlik ile – kısa bir süreliğine bile olsa – bir olduğunda, yüksek majide insanlığını tanrısallığa taşıyacak olan içsel yönetici’nin bilgisini alır ve gerçek gizem okulları’nın her zaman söylediği insanın tek gerçek sonuna, tanrısallığa ulaşır.

    kabalacılar tarafından kullanılan glifle birlikte, evrensel enerjinin her düzeydeki çalışma biçimlerini temsil eden on majikal imge vardır ve bu imgeler söz konusu enerjilere istenilen düzeyde “uyumlanmak” için kullanılır. bununla birlikte söz konusu enerji kör, mekanik bir güç değildir; yaşayan, nabız atan, bir enerji-bilinçtir . öyle ki, bir düşünce formu veya majikal imge bilinçte inşa edilir ve daha derin bilinçteki ona tekabül eden arketiple bağlantıya sokulursa derinlerden fışkıran ve uyanık bilinci dolduran imge canlı bir şey olur.

    eğer birçok insan uzun bir süre boyunca böylesi bir zihinsel imge inşa ederlerse, bireysel imgeler birleşerek yekvücut olur ve ilahi hayat'ın görünümlerinden biriyle dolar. kadimlerin ‘tanrı' dedikleri şey budur. böyle bir 'tanrının' nesnelleşmesinin ona tapinanın zihniyle gerçekleştiğini unutmamak gerekir; gerçekte olan şey, bilinçli bir şekilde görselleştirilen imge veya formun, ortaklaşa inşa edilen form ile bir bağlantı görevi görmesi ve bunun da sembolize ettiği kozmik enerji ile bağlantılanmasıdır. sonuç şu ki, tapınanın zihnine akan kozmik enerji uygun arketipi uyarır, bu arketip bilince yükselir ve bu enerjinin tapınanın kişiliğinin tüm düzeylerine akması için bir aracı olur.

    majisyen sadece inanç ve adanmayla gerçekleştirilen bu şeye mekanizmanın bilgisini ekler, böylece bu enerjiyi kendi ruhunu güçlendirme ve majinin fikir birliğine vardığımız taniminda söylenen bilinçteki iradi değişimi yaratmak ve güçlenmek için kullanır.

    walter ernest butler (1898-1978)
  • herkesi oldurebilirsen olabilecegin sey.
  • beni kayıran tanrı, bizi gözeten tanrılardır.
  • bizden daha güçlüdür ama daha iyi değildirler
  • nietzsche'ye göre insanın hayal gücünün "vicdan azabı hissine karşı basit tamponlar" olarak yarattıklarıdır. bunların insan için amacı "canlılığının tadını çıkarmaya devam edebilmesidir".

    ancak nietzsche'ye göre hristiyanlık ve rabbinic judaism ile monoteizmle birlikte bunlar yok edilerek insan bu hissin kölesi haline getirilmiştir.

    (bkz: simple buffers against bad consciousness)

    nietzsche, hristiyanlığın tanrısının, normalde insanın dünyevi deneyiminine ilişkin tanrılara atfettiği eski rolünün içine s***ını söylemeye getirir.

    bence bu konuda islam'ın tanrısı'nın eksiği yok fazlası var. müslümanlardaki içkin, yaşamaya ve insan olmanın normal deneyimine karşı ontolojik azap hissi, teolojisi o kadar olmasa da, müslüman'ın düşünce dünyasını fiilen hapishane haline getirme konusunda hristiyanlığı geçer.

    zaten başta insanın dünyaya niçin geldiği sorusuna islam'ın cevabı tanrıya kulluk etmek. takva; bu dünyada çeşitli fiilleri etme ve etmeme karşılığında, 24 saatlik (tanrıya) kulluk "diğer kulların" ise müslüman değillerse hem bu yaşamda hem sonraki yaşamda kendilerinden aşağı oldukları psikolojisi eşliğinde ölümü bekleme halini ifade ediyor. sünnilik özelinde dünyaya ilişkin siyasal tahayyülünün insanı ne kadar insan ne kadar kul; acaba devlete ne kadar kul olarak gördüğü apayrı ve başka önemli bir tartışma.
  • inanılmayan tanrılar mı ölür, direnilmeyen tanrılar mı ölür?

    ölü olun ey insanlar,
    bunu ister, tanrınız...

    zamanında, çağdaş olmayan geçmişte dünyanın ve hayatın bize bağlı olmaması çok güzel bir güvenceymiş. özerk varlıkları. yalnız evren genişlediği halde dünyanın ve hayatın sonu bize bağlı hale geldi. küresel ısınmadan bile önce o güvenilir sabitlik, kendikendinelik, nükleer bombayla, dünyanın bir anda yok edilebilirliğiyle kırıldı. cin şişeden çıktı, jung buna sırlarını bilmediğimiz bir cin olan fiziksel madde diyor. hayat bize tabi değil, ama artık göbekten bağlı. asıl bu tehlikeli zamanlarda, en zararlı ve cahilinden tanrılar olduğumuzu sezdik. daha dile getirmiyoruz, var gücümüzle unutmaya ve bilmemeye çalışıyoruz.

    aslında saldırgan insan kardeşler bizden onları sevmememizin hesabını soruyorlar. 'bensiz nereye gidiyorsun?' diye sorguluyorlar. sevmemek hesap sorulabilir bir şey değil, ama sevilmemenin saldırganlaştırması anlaşılır. bu tüm diğer genel ilişkiler için de geçerli. paranoyak, şizofren, takıntılı, histerik, mantık evliliği, paraya veya güce tapan kardeşler, neyse, muhataplar hep çaresiz de olsa alacaklılar. bak dilenciler de sırada olmalı. rte de sırada. sanal karakterler, cinler, şeytanlar, tanrılar, kurumlar hepsinin haklı-haksız bir diyecekleri, söyleyip isteyecekleri (alamayacakları) var. (bkz: ilişkiler/@ibisile)

    'ben kim bilir maymunluk devrimden beri kaçıncıdır dünyaya geliyorum fantezisi hintlileri bunaltmış. budha son noktayı koymuş, tanrıları bile durduran sebatlı meditasyonla, 'ben bu yaşamı son yaşamım kılabilirim,'e ulaşmış.

    "insanın dilediği gibi bir tanrı, tanrılar içinde en katlanılmazı olurdu." elias canetti - die stimmen von marrakesch

    [eğer alınyazısı birini kötülük için yaratmışsa, onu kimse bundan vazgeçiremez; iyilerin yaratıcı iradeyi iyilik için kullandıkları gibi kötüler de bunu kötülük için kullanırlar. bu nedenle özünde iyi olan birinin kötülük yapması o kadar büyük tehlike yaratmaz. çünkü davranışının bilincine vardığında, eyleminden pişmanlık duyar. bir iç çatışmaya hedef olabilir ya da korku duyabilir, bu olasıdır ama, her şey biraz katlantı sonucu düzene girecektir. doğulu düşünce şöyle der: "tanrıların isteğine göre, ya kral ya dilenci ya da suçlu rolü oynayacaksın."] carl gustav jung - insan ruhuna yöneliş

    "delilerin sesleriyle sanrılarının ve nevrotiklerin korkularıyla saplantılarının aklın kontrolünün ötesinde olduğunu ve benin istemli bir biçimde rüyalar üretemeyeceğini, yalnızca görmek zorunda olduğu rüyaları göreceğini bir kez kabul eder etmez önce tanrıların, sonra teolojinin geldiğini de anlayabiliriz." carl gustav jung - aspects of the masculine

    "sadece tanrılar gökkuşağı köprüsünü güvenle geçebilir; ölümlüler düşer ve ölürler, çünkü gökkuşağı bedenleri olan insanların kullanabileceği bir yol değil, sadece gökyüzünün üstünden geçen bir şekildir. insanlar onun altından geçmelidir." carl gustav jung - rüyalar

    "böyle bir küfür, sola doğru hareketin bir diabolica fraus olduğu, maymunun da şeytan olduğu varsayımına yol açabilir - çünkü şeytan aslında "tanrının maymunu" olarak görülür. bu sebeple sola doğru hareket "kara hazretleri"ni tanrının yerine koymaya hazırlamak amacıyla ilahi gerçeği saptırmak olacaktır. ama bilinçdışının bu tarz dine küfretme gibi niyetleri yoktur; o sadece modern insanda olmayan son dionysus'u din dünyasına geri getirmeye çalışmaktadır. (nietzsche'nin hatırı kalmasın.) (...) ortaçağ karnavalları ve kilisedeki jeux de paume nispeten erken kaldırılmıştır. sonuç olarak karnaval laikleşmiş ve bununla birlikte ilahi sarhoşluk kutsal mekanlardan uzaklaştırılmıştır. geriye yas tutma, ciddiyet, ağırlık ve ölçülü ruhsal neşe kalmıştır. ancak cinnetin en doğrudan ve tehlikeli formu olan sarhoşluk tanrılardan yüz çevirmiş ve tüm coşku ve infialiyle insan dünyasını içine almıştır. pagan dinleri sarhoş esrikliğine kendi inançlarında yer vererek bu tehlikeyle yüzleşmiştir. herakleitos, "ama hades de, uğruna çıldırdıkları ve şarap ziyafeti sürdükleri dionysus'la aynı" derken, hiç şüphesiz bunun arkasında yatanı görmüştür. işte bu sebeple hades'ten beri tehdit oluşturan tehlikeyi kovmak için cümbüşlere dini bir izin verilmiştir. ancak bizim yaptığımız sadece, cehennemin kapılarını açmaya yaramıştır." carl gustav jung - rüyalar

    "kibir, kişinin kaderi kabul etmesinin reddidir. bu, kişinin büyük eylemleri kendi başına yaptığına olan inancıdır. bu, tanrıların gücünü gasp etme eğilimidir. bu aynı zamanda, kişinin topluma ve dostları olan erkek ve kadınlara her zaman ne kadar bağımlı olduğunun da inkarıdır." rollo may - özgürlük ve kader

    [metaneira ve kızları demeter'e dediler ki: "anne, tanrıların bize verdiklerini acı çeksek de biz ölümlüler zorla taşırız." nasıl bir kader kabullenişidir bu. demeter'e kaderini kabul etmesi için nasıl bir yakarış! (...) metaneira sonra demeter'den yeni doğmuş oğluna bakıcılık yapmasını istedi. demeter yaşama geri döndü ve bebeğe sevgisini verdi, o da şaşılacak şekilde büyüdü.] rollo may - özgürlük ve kader

    "tanrılar dağlarından aşağı bakıp omuz silktiler." paul auster - 4 3 2 1

    "grekler, gezegenler üzerine ayrıca fazla bir şey söylememişler; örneğin grekler'in gezegen tanrıları olmamış, gezegenlerin birey-insan üzerindeki etkileri pek fazla tartışılmamıştır... gezegenler bilgisi grek-roma kültürlerine, genellikle babil ve diğer önasya kentleri üzerinden gelmiştir." serol teber - melankoli normal bir anomali

    "fakat tek başına korku tutamaz tanrıları, tanrılar çok mağrurdurlar, onları sevmek de gerekir: umudu olmayansa sevmez onları." christa wolf - kassandra

    "tanrılar insanın ruhunu sever, çoğu zaman da ona karşı yaklaşımlarında açıktırlar; ama bedeninden nefret eder her iki dünyada sonsuza kadar öldürürler. bu yüzden tanrılara ulaşmak istiyorsanız sefil bedeninizden kurtulmanız gerekir." herman melville - pierre ya da belirsizlikler

    "dileyip de elde edemediği ya da kendisine yasak olan her şeyi bu tanrılara atfeder. öyleyse tanrıların aslında kültürel hedefler sayılabileceğini söylemek yanlış olmayacaktır." sigmund freud - uygarlığın huzursuzluğu

    "tanrının rakiplerinin kısa bir listesi şunları içerir: kenani tapınağının idarecisi el; yardımcısı asherah; daha önceden bahsettiğimiz baal ve anat/astarte; fırtına tanrısı haddad; ay tanrısı sin; kenanilerin deniz tanrısı yamm; ölüm tanrısı mot; bir başka ay tanrısı yarih; sağlık tanrısı eshmun; veba ve salgın hastalık tanrıları deber ve resheph; ana babil tanrısı marduk; moab'ın ana tanrısı chemosh; tapınmanın bir parçası olarak çocuk kurbanını talep eden milcom/moloch; verimlilik ve ekin tanrısı dagon; yarı balık halinde üretkenlik tanrıçası derceto; güneş tanrıçası shapas ve sulama tanrısı athtar." melissa mohr - küfür etmenin kısa tarihi

    "tek tanrıcılık inancına biraz daha gevşek bir biçimde bağlı olan bilim insanları elyon'la kenani tanrılarının şefi olan el'i eşleştirir ve bu ayetleri yahve'nin kenan ilinde önemsiz bir savaş ve fırtına tanrısı olduğu, el'in her şeyi idare zamanlarının kalıntısı olarak görürler. o zaman el insanları bölmüş ve israiloğullarını yahve'ye vermiş olur." melissa mohr - küfür etmenin kısa tarihi

    (ilk giri tarihi: 9.7.2018)

    (bkz: tanrı/@ibisile)
    (bkz: elohim)
hesabın var mı? giriş yap