• bu başlığa ilk defa rast gelen, olayı hatırlamak isteyen, ya da hiç bilmeyenler için ufak bir özet geçeyim. sonrasında kararı okuyanlar versin.aklımda kalanlar ve hatırımda yer etmiş süreci aktaracağım.

    -2012 yılında trafik şubede görevli polis memuru mithat erdal, bir define çetesine sızıyor. erdal çetedekilerin güvenini kazandıkça bahse konu evin altında çok değerli şamdanlar sikkeler çıkarttıklarını işin büyüyeceğini anlayınca ilçe emniyet müdürüne gidip, durumu aksettiriyor. fakat görüyor ki durumu aksettirdiği üstleri tarafından bir şeylerin üstü örtülüyor. o süreci de eşine şu ifadeler ile aktarıyor;

    "bir süredir definecilerin içine muhbir olarak sızdım. önemli bir kral mezarını kazıyorlar. ilçe emniyet müdürü görevlendirdi. kaçakçılık şube adına sızdım. olup biteni rapor ediyorum. lahtin içinde altından 32 şamdan, kadeh, sikke gibi çok değerli hazine var. dün akşam lahit kapağı açılmadan kaçakçılık şube benim ihbarımla baskın yaptı. 7 kişi tutuklandı. ancak bugün baktım ki tutanakta hazineden söz edilmiyor, lahtin içi boş yazıyor. itiraz ettim. emniyet müdürü’ne anlatmaya gittim, beni susturdu. meğer hepsi şebekenin içindeymiş"

    erdal, bu yaşadıklarından sonra yaşananları direkt kendisi ankara'ya anlatacağını söylüyor. bu süreçte beylik silahına 15 gün süreyle el konuluyor,bu sırada içine sızdığı çete tarafından da deşifre edilmiş durumda sürekli tehdit altında. 15 gün sonrasında kendisine beylik silahı teslim ediliyor, 1 gün sonra ise "şakalaşırken" ensesinden vurularak hayatını kaybediyor. cinayet soruşturmasında ne bu yaşananlardan ne de definecilerden tek bir kelimeyle bile söz edilmiyor. silahı ateşleyen hüseyin yasak 25 yıl hapis cezasına çarptırılarak soruşturma kapatılıyor.

    bu sırada yine mithat erdal'ın eşinin iddiasına göre eşinin ölümünden 3 gün sonrasında, kendisi hatay'da babasının evindeyken evleri polis tarafından didik aranıyor ve eşinin "bana bir şey olursa bu cd teminattır" dediği cd ortadan kayboluyor.

    yıl oluyor 2016, tabi aradan geçen 4 yıl içinde erdal'ın eşi "eşimin ölümü basit bir olay değil defineciler öldürdü" demesine rağmen bütün kapılar tek tek üzerine kapanıyor. 2016'da 15 temmuz darbe girişiminden sonra tarsus emniyet müdürlüğünde, define ve cinayet soruşturmalarına bakan ekipteki bazı polisler fetocu olduğu gerekçesiyle görevden alınınca,sibel erdal soruşturmanın yeniden açılması için cumhurbaşkanına mektup yazıyor. bu mektup sonrasında soruşturma yeniden ele alınıyor ve mithat erdal'ın en son kiraladığı eve, (-ki şunu da belirtmek gerekiyor, aynı mahallede emsal evler 300-500 liraya kiralanıyorken defineciler ev sahibi ile aylık 5000 lira kiraya anlaşıyorlar)yani o meşhur kazının yapıldığı yerde bir kazı başlatılıyor.

    82 evler mahallesindeki bir gecekonduda başlayan kazı, zamanla herkesin dikkatini çekmeye başlıyor. çünkü görülüyor ki, daha önceki define ya da arkeolojik amaçlı kazıların yürütülmesiyle süreç aynı yürümüyor. 24 saat esasına göre 20 kişilik bir ekip gece gündüz çalışıyor. bu ekibin bütün ihtiyaçları kazı mahallinde giderilerek dışarı ile bağlantıları kesiliyor. tüm mahallede özel harekat polisleri ağır silah teçhizatlarıyla nöbet tutuyor. bırakın kazı alanını,kazı yapılan gecekondunun bulunduğu mahallenin tamamında adeta kuş uçurtulmuyor. "kuş uçmuyor" durumuyla alakalı ufak bir anektod aktarmak gerekirse; chp mersin vekili aytuğ atıcı,kazının kamuoyunda gündem olmasıyla birlikte 5 kez bölgeye geliyor. burada yetkililerden bilgi almak istiyor "nereden geliyorsunuz" diye soruyor,"sormayın" cevabını alıyor. görüştüğü bu yetkilinin muhtemelen mit görevlisi olduğunu, kendisine; "bu vatikan’la ilişkilidir. hocam bu milli bir meseledir. inanın burada milli bir iş yapıyoruz. sizden ricam 10 gün sabredin" denildiğini söylüyor.

    bu ziyaretleri sırasında da yine atıcı, arkeoloji dernekleriyle iletişime geçiyor. "buyrun beraber gidelim orada yürütülen kazının,mahiyetini sizler tayin edin" diyor, ama hiç kimse kendisiyle gelmek istemiyor,bu konuda uzman sayılabilecek herkesin kendisine, yapılanların arkeolojik bir kazıyla alakası olmadığını söylediğini beyan ediyor. yapılan kazı muhtemelen o kadar büyük bir alanı kapsıyor ki mahalledeki kazı yapılan gece kondu ile alakası olmayan evlerde bile çökmeler ve duvar çatlakları oluşuyor. hatta mahalle sakinleri, kazı ekibindekilerin kendilerine "isterseniz kiraya çıkın kiranızı karşılayalım ya da evinizi satarsanız satın alalım" dediklerini iddia ediyor.

    sonuç olarak 1 yıl süren kazı bir gün bitiriliyor. ilgili makamlar kazı sonucunda kültür varlığı için kayda değer bir bulguya rastlanmadı diyor ve kazı olayı böylece bitmiş oluyor. peki bu 1 yılda ortaya atılan iddialar neler?

    tarsus hristiyanlık tarihi için önemli bir lokasyon, incilde yer alan isimlerin pek çoğunun burada yaşadığı rivayet ediliyor. buna mukabil de önceleri barnabas incilinin bulunduğu söyleniyor. sonrasında iddialar aziz paul'un kayıp incilinin bulunduğuna dönüyor. (-ki yine burada bu olayın aydınlatılması için büyük çaba sarf ettiğini düşündüğüm vekil atıcıya göre, mithat erdal'ı da öldürdüğü düşünülen define çetesine koordinatların direkt vatikandan verildiğini iddia ediyor)

    bununla birlikte;

    -imparator dakyanusun yer altı şehrinin bulunması,
    -tonlarca altının çıktığı, (buna en büyük kanıt olarak, gecekondu bahçesinde başlayan kazının hemen hemen mahallenin tamamına yayılması ve çıkarılan hafriyatın bilinmeyen bir yere -askeri tesis olduğu iddiaları var.- götürüldüğü söylentileri)
    -kayıp şehir atlantis'e ulaşan tünellerin bulunduğu (yok artık ebesinin amı ali sami)
    -paha biçilemeyecek derecede kültürel tarihi varlığın bulunduğu (-ki ne ilginçtir yukarıda da bahsettiğim gibi tam 1 yıl türkiye tarihinde görülmemiş bir gizlilik ve profesyonellik ile yürütülen bu kazı sonrasında ilgili makamlar "bir şey bulunmadı" diyor)

    gibi çeşitli iddialar var. bunlar benim bir çırpıda aklıma gelenler, muhtemelen süreç içerisinde gerek sosyal medyada, gerek yerel/ulusal basında pek çok şey dillendirilmiştir.

    peki, en büyük söylenti olan "aziz paul'un kayıp incili bulundu" iddiaları nereye dayandırılıyor;

    -aytuğ atıcıya, görüştüğünü söylediği yetkili tarafından,"hocam bu iş vatikanla ilişkilidir" demesi ve atıcı'nın bunu dile getirmesi.
    -definecilere meşhur gecekondunun bulunduğu koordinatların direkt olarak vatikan tarafından verildiği söylentileri,
    -tarsus'un hristiyanlık tarihi açısından kilit bir noktada olması.
    -ve belkide en önemlisi, kazının bitirildiğinin duyurulmasının ardından, türkiye cumhuriyeti tarihinde ilk kez vatikan ile resmi temas kurularak cumhurbaşkanı erdoğan'ın vatikanda papayı ziyaret etmesi.

    zaten bu ziyaret sonrasında da yine bir başka chp'li vekil olan ali mahir başarır meclise hem bu kazı, hemde erdoğan'ın vatikan ziyaretiyle alakalı bir soru önergesi veriyor. soru önergesi şu şekilde ;

    “tarsus ilçesinde yapılan bu kazının mit ve özel harekât polislerinin gözetiminde gizlice yürütülmesinin gerekçeleri nelerdir? söz konusu yapılan kazı sonucunda neler bulunmuştur? kazı esnasında basında ve sosyal medyada iddia edildiği gibi aziz paul’un kayıp incil’i, kral mezarı, altın, vs gibi tarihi ve kültürel açıdan değerli eşyalar bulunmuş mudur? recep tayyip erdoğan’ın vatikan ziyareti esnasında aziz paul’un kayıp incil’ini papa franciscus'a teslim ettiği iddiaları doğru mudur? doğru ise kendi topraklarımızda çıkan bir değer, neden ve neyin karşılığında vatikan’a teslim edilmiştir?”

    ben süreci başından sonuna kadar aklımda kaldığı ve, ufak bir google aramasıyla edindiğim bilgiler ışığında, dilim döndüğünce anlatmaya çalıştım. bütün bunlara çok basit aramalar ile sizlerde ulaşabilirsiniz. ben sadece derleyip toparladım denilebilir. bütün bu okumadan sonra hala, "ya bi siktir git sen ne anlatıyorsun" da diyebilir, ya da bu konunun üzerine daha fazla eğilebilirsiniz.

    karar sizin.
  • maalesef akp iktidarı zamanında gerçekleşmiştir.

    kozmik odamıza girilip dünya genelinde çalışan tüm gizli personelimizin isimlerinin açık edilip katledilmelerine müsaade edilen,

    brunson denilen ajanın yakalanıp seve seve amerika'ya iade edilen,

    kendi sınırlarımız içinde gazetecinin araplarca paramparça edilip, görüntülerin kayıt altına alınıp sonra bu kayıtları parçalayanlara verip, siz araştırın olayı diye olayı kapatan iktidar zamanında.

    mersin'de isterse yerin altında 2 tane misket çıksın atalarımızın çanakkale'de kanıyla aldığı bu topraklarda çıktığı için tüm türk halkının bunu bilmesi hakkıdır. akp bu hakkı türk halkından zorla almıştır. bu kararda yer alan emniyet, istihbarat vb. tümüyle zamanı gelince hesaplaşmak elzemdir.
  • tyanalı apollonius burada öldü. çok gezdi tezdi en son burada rahmeti rahmana erdi. yanına öğretilerinin yazılı olduğu yazmalar da katılarak gömüldü. aradan geçen bir asır sonra julia domna kabiri buldu. her bir yazmayı altın tabletlere yazdırıp, inci ve elmaslarla süsletti. mezarı som altından tekrar inşa ettirdi. hocası için romanın tüm servetini sarf etmeye hazırdı. nihayetinde de tekrar hepsini gömdü.

    işte bulunan da budur. evet. kesin yani. bu bilgiden sonra ölürsem belanızı skerim.
  • arkadaş bu nasıl memleket. van, antep, adana arkeoloji müzeleri tam 6 yıldır restorasyon sebebiyle kapalı. kültür bakanlığından dedikodular yayılıyormuş, müzedeki eserlerin satıldığı, yerine benzer sahtelerin yapıldığı, ondan böyle uzun sürdüğü konusunda. uşak müzesi'nde görmedik mi sanki sahtelerin yapılıp orjinallerin nasıl satıldığını. yazık yemin ediyorum şu memlekete yazık, her yerinden bişeyler çıkıyor 2.abdülhamid gibi devlet eliyle avrupa'ya amerika'ya satılıyor. utanıyorum artık...
  • kazının yeni yeni başladığı, kazı alanına arkeologların serbestçe girebildiği günlerdi.. ismini hatırlamadığım genç bir arkeolog, kazının aşama aşama fotosunu paylaşıyor, kazının ilerleyişi hakkında bilgiler veriyordu. arkeolog'un son tweeti, kelimeleri tam olarak hatırlamamakla beraber " sasani hükümdarı shapur'un kişisel serveti olduğu tahmin edilen, içlerinde envai çeşit değerli mücevher, dönemin ünlü pers büyücülerine ait değerli büyü kitapları ve el yapımı özel işlemeli savaş aletleri ve zırhlar bulunan çeşitli büyüklüklerde sandıklar bulundu" şeklindeydi. tweet aynı gün, atıldıktan birkaç saat sonra silinmişti. yanlış hatırlamıyorsam arkeolog da birkaç gün sonrasında hesabını kapatmıştı. hesabı kapattıktan bir süre sonra da bölge tamamen koruma altına alınmıştı.
  • bi ara manyak gibi takıntı yaptığım bir konuydu. hem kaçak hem resmi define arayan bir sürü tanıdığım var. olayın ne olduğunu kısaca anlatayım size herkes rahatlasın. tarsusta bir sürü kaçak defineci var. hatta işi öyle abartmışlarki tarsusun kırsalları köstebek tarlasına dönmüş bir ara. aradıkları tek şey altın, çünkü defineciler çıkan heykellerin,küplerin,tabloların,eşyaların satılmasını riskli buldukları için kırıyorlarmış. tabi burada olay sadece heykel falan değil, 2 metrekare çapında bir mozaik tabloyu paramparça etmişler mesela. küplerin içinde altın ararken boş olan küpleri vs kırıp duruyorlarmış. bazı yerlerden binlerce yıllık şarap bulanlarda oldu mesela. hatta bi tanesini denemişliğim var. neyse efendim buralarda bir dedikodu çıkıyor 2015 yıllarında. söylentiye göre kazı yapılan bölgede altın damarı bulunuyormuş. millet oralarda kaçak definecilikten altın ve altın tozu bulmaya başlayınca söylenti iyice güçlenmiş. nasıl olduysa bu konu ankaraya kadar ulaşmış,işin içinde altın damarı gibi milyar dolarlık bir konu olunca tabi bakanlar falan atlamış hemen meseleye. tabi cumhurbaşkanınında haberi oluyor konudan. bir ekip gönderiyorlar önce araştırma vs için. toprak altı alan tarama cihazları kullanılıp duruma bakılıyor önce jandarma eşliğinde. biraz potansiyel bulununca iş ciddileşmeye başlıyor, son olarak şu anki kazı alanından en iyi sinyal alınıyor. işin gizlilik kısmı burada başlıyor çünkü bulunabilecek bir altın damarı paha biçilemez bir servet demek. kazılar ilerledikçe altın damarı falan bulunamıyor ama onun yerine hristiyan ve museviler için ciddi değeri olan eserler bulunuyor. bir kısmı vatikana, bir kısmı israile, bir kısmı katar- dubai şeyhlerine falan peşkeş çekiliyor. bu durumuda açık açık söylemedikleri için bir anda aşırı gizemli bir olaya döndü bu kazı. boyut kapısı, aziz j. patrick incili falan hikaye. o taraflarda sinyal çekmeme nedenide baz istasyonu eksikliği .d . seçimden sonra öteki yolsuzluklar gibi bunuda öğrenir herkes merak etmeyin.
  • kazı alanına sızmayı başardım. bulunan büy
  • tatmin edici bir açıklama ya da teori olabilir mi bilmiyorum ama isa peygamberin soyunun devam ettiği ile ilgili bir bulguya rastlanmış olma ihtimali yüksek.

    açıklayayim.
    isa bir yahudi.
    ama sadece bir yahudi değil aynı zamanda da bir haham. üstelik zamanının popüler hahamlarindan.
    sohbetlerine civar şehirlerden bile katılmaya geliyorlar.
    çok seviliyor. epey medyatik.

    talmud'da tüm yahudiler için konulan sert kurallar var. bu kurallardan biride "üre ve çoğal" yani eski ahitte yazıli olan "be fruitful and multiply" kuralı.

    elbette sıradan halka bu yaptırımı itelemek zor. ama bir din adamının, hem de göz önünde olan popüler bir din adamının bu kurala ve daha nice kurallara riayet etmesi gerekmekte.

    kısacası bekar bir haham olamaz.
    çocuksuz bir haham düşünülemez.

    hemen burada olaya ismi "maria magdalene" olan ve isa'nin yolculuklarında kendisine eşlik eden, ona yemek yapan bir kadın giriyor. (bkz: #143234902)

    bu kadınin yaşadıkları daha sonra proto-hristiyanlikta ıncil'in de bir parçası olarak "gospel of maria magdalene" ismiyle ıncil'e ekleniyor.

    gospel of maria magdalene ilginç bir yazı.
    isa ile ilgili birçok kişisel bilgi içermekte.
    fakat bir tanesi çok ilginç.

    yazının 3.bolumunde maria magdalene kendi ağzından şöyle diyor.
    "hergün yürümekten ayakları yara içinde kalıyordu, ara ara durup ayaklarını zeytinyağı ile ovuyordum"

    elbette bu cogumuza ilginç gelmeyebilir ama öyle değil. çok ilginç.

    peki neden?
    yahudilikte özellikle de proto-judaism de yani bugünun orthodox yahudiligine benzeyen zaman diliminde bir hahama karısından başka hiç bir kadın ne amaçla olursa olsun dokunamaz.
    ancak o hahamin nikahlı esiyseniz ona dokunabilirsiniz.

    ama gospel da yazan maria magdalene in isa nin ayaklarını zeytinyağı ile ovduğu.

    yani büyük bir ihtimal isa ve maria magdalene evliydiler.

    en üstteki kuralı bir daha hatırlayalım.
    ne diyordu talmud?
    "üre ve çoğal" yani çocuk yap. nesiller yarat.

    yine muhtemelen bu genç evlilerin çocuğu ya da çocukları da vardı.

    neden olmasın. bunda tuhaf bir şey yok. adam yahudi, haham... evli mutlu çocuklu olmasından daha doğal ne olabilir.

    yahudilige göre her şey normal.
    taa ki ortaya tarsus'lu "aziz paul" çıkana kadar.

    hemen hatırlatalım.
    sanıldığınin aksine hristiyanlığın kurucusu isa değil, aziz paul dur.
    isa yaşarken ve öldüğünde yahudilerin son peygamberi olarak tanınmakta ve doğal olarak bu dini temsil etmekteydi.

    ısa figüründen yeni bir din yaratan yani hristiyanlığı başlatan ise aziz paul dur.

    aziz paul, isa nin çevresinde toplanan insanların çokluğundan fazlasıyla etkilenmiş bir insandı elbette. kendisi de yahudiydi hem de tutucu bir yahudi ama biraz güçlenmek istiyordu.

    elinde zaten kendisine inanılan ve sevilen bir insan/peygamber ve geniş bir kitle var... o zaman neden bu kitle farklı bir din yaratmak icin kullanilmasindi?

    elbette bir çok konu detaylı incelenmeliydi. ozellikle de çoğu dinsiz olan roma li askerleri tavlamanin bir yolu olmalıydı diye düşünerek önce domuz etini serbest bıraktı sonra o askerlerin en büyük hazinesi olan penislerinin sünnet edilmesi zorunluluğunu ortadan kaldırdi.

    amaç, ortada olan birçok romali askeri kendi tarafına çekip yeni kuracağı dine mürid yapmak ve olabilecek saldırılara karşı bir ordu sahibi olmak.

    fakat bu yeterli olmazdı. daha büyük bir çıkış gerekiyordu. isa nin tüm peygamberlerden güçlü olduğunun bir ispatı, ilahi bir kavram.

    bunun tek yolu ise isa yi tanrının oğlu diye pazarlamakti.
    o da öyle yaptı. isa yi tanrının oğlu diye pazarladi.

    fakat sorunlar bitmedi. isa evli ve çocuklu ve ortada maria magdalene in yazdığı bir kitap daha doğrusu bir anı sayfaları var.

    isa nin soyundan kimse gelmemeliydi.
    iyice güçlenen aziz paul bulabildiği tüm maria magdalene gospellarini toplatti.

    amac, insanlari isa nin kutsal ve tanrinin oğlu olduğuna inandirmak.

    başardida.
    kısmen.
    taa ki ms 500 yıllarına ait, bu gospel in bir bölümünün 1930 larda bulunmasına kadar.

    o zaman kadar bir efsane olan ve sadece soylencelerde yer alan bu efsanevi gospel in varlığı ispatlanmış oldu.

    elbette kitap eski.
    çoğu sayfası okunamayacak halde. ama katolik kilisesini korkutmaya yetti. ve kilise olabilecek her türlü kopyayı bulmak için bir seferberlik başlattı.
    ve bu seferberliğin bir ucuda tarsus a kadar uzandi.

    kısaca katolik kilisesi isa nin halâ yaşayan bir soyu olduğu gerçeğini saklamak istiyor.
    çünkü bu, kilisenin gücünü tamamen bitirir.
    isa yi tanrının oğlu olarak goren ve gösteren kilise eğer soyun devamı fikrini kabul ederse aynı zamanda bu soydan gelen bir insanın da tanrının soyundan geldiğini kabul etmek zorunda kalır ki bu kilise için bir yıkım olur.

    e içimizde tanrı soyundan gelen biri varsa kiliseye neden ihtiyacımız olsun?

    elbette bunlar benim şahsi fikrimdir. belki de çok daha farklı bir şey bulunmuştur.

    ilgilenenler "eusebius" un kilisenin tarihi isimli kitabına bakabilirler. çok eğlenceli bir kitap.
  • kazıyı bütünüyle aydınlatamasa da en azından bir ışık tutacağına inandığım bir bağlantıya ulaştım. inandığım diyorum çünkü sadece kişisel görüşüm, bir delile dayanmıyor. british museum'un online arşivinde türkiye başlığında 79 bin eser var ve bunların tam 900'ü 81 ili bulunan ülkenin orta popülerlikteki bir ili olan mersin'in 13 ilçesinden biri ilçesi olan tarsus'a ait. tarihi eserler ile ilgili temel düzeyde bir alakaya sahip herkesin, british museum'un dünyanın her bölgesinde bulunan her yeni eserin ilk alıcısı olmak için büyük bir çabasının olduğunu bilir. yorumu size bırakıyorum.

    https://www.britishmuseum.org/…/search?place=tarsus
  • tarsus'ta ikamet eden bir yazarın olay yerine gidip bilgi alması, olmadı gizli gizli içeri girmesi, vurulursa da hayatının son saniyelerinde telefondan entry girerek bizi bilgilendirmesi gerekiyor.

    bu gerçekleşirse kendisi ayrıca ilk ekşi sözlük şehidi olarak anılacaktır. birkaç yüzyıl sonra ekşi dininde aziz olarak bile kabul edilebilir. önemli bir mertebe. hatırlatmak isterim.
hesabın var mı? giriş yap