• evvelleme. hakikatin tek bir kaynağı olduğuna inanan kişinin, görünür anlamın ardındaki derin, biricik anlama doğru gitme serüveni. dolambaçlardan hoşlanmayan bir yorum çabası. anlamın ağaç gibi dallanıp budaklandığını, bir kökü olduğunu düşünür tevilciler. başlangıçla son, tarafla araf arasında hiyerarşi kurmak istemeyen, her yerde hakikati/hayali gören telvinciler ise hayra ve şerre yordukları düşler ve hakikatler yoluyla bir sarmaşık ya da köksap* olarak bedenselleşmiş bir telvinin izindedirler.
  • yorumlamak anlamına geliyor. bir sözden mecazi anlamlar çıkarmaya denir. batıni inançta olanlar, ayetleri kendi çıkarlarına göre yorumlar. mesela bazı kişiler, melekleri fiziki bir kuvvet olarak yorumlar ve böylece şeriatın hudutlarını aşarlar. mevlana, muhammedi inançlara aykırı düşen tüm yorumlara karşıdır. miraç hadisesini düşünce ile yapılmış ruhani bir haldir diye yorumlamak dirilmenin madden değil de manen dirilmek olduğunu düşünmek, öyle tevil etmek mümini imanından eder.
  • gazalinin ihya kitabinda ne onla ne onsuz dedigi.. yani kesinlikle tevil yoktur diyenlerin de herseyde tevil yapanlarin da bahsedilip bizim icin en dogrusu yerinde yapilan tevildir dedigi sey..

    tevil, bir durum da bellirli bir seviyedeki kisilerin dogru anlayabildigi fakat yanlis anlasilma durumuna göz önünde bulundurulup herkesin anlayabilecegi sekilde anlatma sanatidir.

    mesela: "enel hak" diyen hallaci mansurunm taniriligi ilan etmeyip burada "ene alal hak" demek istedigi yani ben hak uzereyim. dedigini anlatma sanatidir. burada hallac hic bir zaman yasantisi durumu ve hayati ile tanriligini ilan etmedigi ve her zaman bir yasam bicimi olan islami yasayarak yani hak olan allahin kitabinin yolu uzerinde oldugunu ifade edilis seklidir. eger hallaci mansur baska bir sozunde de tanriligini iddia edici bir söz ya da durumda bulunmus olsa idi tevil yalanci tevil olurdu.. gercigi yansitmazdi..
  • meal kelimesiyle aynı kökten türemiştir.
    asıl anlamın dışında olan ama yanlış da olmayan bir açıklama getirmek (bkz: explain away) demektir.
    zaten kur'an'ın türkçe tercümesi değil de kur'an'ın türkçe meali* denmesinin sebebi başka dile çevrilen kur'an'ın asla gerçek anlamı veremeyeceği, ancak yanlış olmayan başka anlamlar verebileceğine olan inançtır.
  • tdk dilinde yorumsama
    halk dilinde sözü çevirmek denen eylem.
  • ***
    sürekli kendimi kur’an okumaya vermiştim ve imanın kuvveti ile anlamları üzerinde düşünüyor ve her zaman virdlerimi okuyordum. fakat göğsüm sıkışıyor ve kalbim hüzünleniyordu. kur’an’ın anlamı kalbimi fethetmese de rabb’im beni yine de bunlardan uzaklaştırmıyordu. derken, kur’an’la ünsiyet kurdum, ona ısındım; kadehinin ve içeceklerinin tadına vardım, içtim. birden nefsimin şad olduğunu, göğsümün açıldığını, aklımın genişlediğini, kalbimin ferahlayıp enginleştiğini, sırrımın uçsuz bucaksız hâle geldiğini, vaktimin ve hâlimin güzelleştiğini ve ruhumun bu açılımlarla, fetihlerle [fütûh] sevinç içinde olduğunu fark ettim. ruhum, akşam ve sabah şarabını (şaraben tahura) daima içmenin keyfi içinde idi. artık her ayetin altından önüme öyle anlamlar açılıyordu ki dilimin bu anlamları vasf edecek mecali yoktu. bunları zaptedip, kaydedecek kudret ne arardı ben de! sonra bunları neşredip yaymaya dayanacak kuvvet neredeydi?
    derken, maksatların ve temennilerin ötesindeki anlamlarla beni besleyen haberi getirenin duyurusunu hatırladım… doğru sözlü ümmi nebi’nin -susan ve konuşan her varlığın en üstün salavatları üzerine olsun- sözünü düşündüm… “kur’an’dan inzal olan her ayetin bir zahirî bir de bâtıni anlamı vardır; bir kişinin ulaşabileceği bir sınır ve yer vardır.” o zaman anladım ki zahirî anlam tefsir, bâtıni anlam da tevildir. sınır; anlayışın, sözün manası ile ilgili olarak ulaşabildiği son noktadır. yer ise; bu anlamlarla ilgili olarak yükselip muttali (haberdar) olunan, her şeyi bilen, melik’in müşahedesidir. nitekim öncü muhakkik imam cafer b. muhammed es-sadık’tan şöyle rivayet edilir: “kuşkusuz tanrı, kelamında kullarına tecelli eder. fakat siz o’nu göremezsiniz.” rivayet edilir ki imam sadık bir gün namaz kılarken bayılır, ayıldıktan sonra kendisine bunun sebebi sorulunca der ki: “ayeti durmadan tekrarlıyordum, sonunda onu bizzat konuşandan dinledim.”
    bunun üzerine ben, bazı vakitlerde bana bahşedilen bâtıni hakikatlerin sırlarını, doğuşların parıldayışlarının nurlarını değerlendirmeye, yorumlamaya karar verdim. zahirle ve sınırlarla ilgili kısımları değil. çünkü tanrı bunlar için belli sınırlar çizmiştir. nitekim bu konuyla ilgili olarak şöyle denilmiştir: “kur’an’ı kişisel görüşü doğrultusunda tefsir eden kişi küfre girer.” tevile gelince; onu terk etmek, bırakmak doğru olmaz. çünkü tevil, dinleyenin süluk mertebelerinde zuhur eden hâllerine ve vakitlerine ve derecelerinin farklılığına göre değişir. kişi süluk makamlarında yükseldikçe, önüne yeni bir kapı açılır, yoğun, kesif bir anlama dair ince, latif açılıma muttali olur…
    ele aldığım ayetler bağlamında yorumun, tevilin son noktasına vardığımı iddia etmiyorum. çünkü anlam boyutları, benim anladıklarımla sınırlı değildir. allah’ın ilmi de benim bildiklerimle kayıtlandırılamaz. bununla beraber anlattığım şeyler hususunda benim açımdan tam bir anlamanın gerçekleştiğini söyleyemem. aksine kimi zaman ayetlerin anlam boyutlarıyla ilgili yazılanlardan algıladığım birçok şeyin mahiyeti karşısında şaşırıp kaldım.”

    abdurrezzak kaşani, te’vilat, ı 4-5.
    ***
  • çoğu kez tefsir zannedilendir.
  • görünür manasından başka bir mana ile tefsir etme, yorumlama.
  • meselenin evveline dönmektir. yani aslına.

    burada evvel-ahir kavramına değinmek lazım.

    neşet baba demişti ki;

    "batınım sen oldun, zahirim sensin
    evvelim sen oldun, ahirim sensin."

    şimdi burdaki gönül gözünü bir kenara bırakıp mevzuya odaklanalım. hadis, vuku bulan olay anlamına gelir. yani sonradan olan, sonunu bildiğiniz durum. ahir ise mutlak bir sonu belirtir. hadiseler silsilesinin sonunu yani. bu yüzden ahiret.

    evvel ise başlangıç. bir meseleyi tevil etmek, o mevzunun aslına gitmektir ki bu ilim gerektirir, her akıl kendince bunun sınırlarını zorlar. bu öznelliğin tevil etmeğe 'yorumlama' anlamını kazandırması muhtemel.

    te'vil el-ehadis tamlaması esasen "vuku bulan olayın aslına ulaşmak" anlamına gelir. mevzuyu buradan kuran 12/101 deki yusuf'un " rabbim bana egemenlik verdin ve te'vil el-ehadisi öğrettin." ayetine getirirsek. bunun bir meselenin aslını anlayarak bu kıymette bir nevi öngörü, içgörü geliştirmek olduğunu söyleyebiliriz sanırım. dünya hayatının oyun ve eğlenceden ibaret olması (enam 6/32) ile bunun arasında bağlantı kurulabilir. oyun sürecinden keyif alınan şeydir. bitince yorulursun. tüm keyfini tamamlamış olur. kuran'a göre te'vil el-ehadisi becerebilen birinin mevzusu başkadır.

    buradan bişeyler çıkacak ama... aklımı toparlamalıyım.

    hasılı tevil etmek, aslına döndürmektir.
hesabın var mı? giriş yap