• 2003'te yayınladıkları ilk albümleri lesser matters ile isveç'in dikkat çeken yeni gruplarından biri. davul seslerini çeşitli ses makinaları yardımıyla hallediyorlar. benzetmek gerekirse, herhalde en çok jesus and mary chain'e benziyorlar.
  • grup üyeleri martin ve john duncanson albüm çıkarmaya yetecek kadar para toplamak için norveçte balık temizleme işinde çalışmaya giderler.akşamları iş çıkışında norveçli bir grup aralıklı olarak yevmiyelerini almak için ikiliyi tartaklarlar.iki kez haftalıklarını kaptırdıktan sonra balık fabrikası yakınlarında bir saklanma yeri keşfederler ve parayı burada saklamaya başlarlar.eski , terkedilmiş bu bina 2. dünya savaşında norveçli direnişçilerin korsan radyo kurdukları bir üstür.ve isveç e döndüklerinde emeğe saygı , direnişçilere hürmet adına grubun ismini radio department koymaya karar verirler.
  • ya ben lan neyse bi şey demiyorum demeyi çok isterdim, ama bu konuda kayıtsız kalamadım. böyle bir grup hiç yokmuş gibi davranamazdım. bana hissettirdiklerini gizlemek isterdim ama daha fazla sabredemedim. şimdi abartıyorum zannedip kıs kıs gülüyorsunuz. siz güledurun ben dinlemeye devam edeceğim.

    şu son dönemlerimde asosyalliğim tavan yapmış, lastfm de günlük ortalama şarkı sayısı yüz yirmileri aşmıştı. bu bile boş zamanımın ne kadar çok olduğunu kanıtlamaya yeter. zor günlerin boş geçen zamanla kesiştiği dönemlerde insan tutunacak bir dal arıyor. etrafınızdaki arkadaşlarınızdan da kazık yeyince insan çareyi tek taraflı ilişkilerde buluyor. kimi zaman kitaba vuruyor insan kendini, kimi zaman felsefeye, kimi zaman spora, kimi zaman alkole, kimi zaman da benim gibi müzikte buluyor çareyi. müzik dinlemek ve müzik keşfetmek sizin gibi düşünen ve hisseden insanları görüp kendinizi teselli edebileceğiniz aktiviteler. bazen düşünmeye teşvik ediyor, bazense unutturuyor bazı şeyleri geçici bir süre için. ama ne olursa olsun zor dönemlerde daha bir bağlanıyor insan müziğe. işte ben de o zor dönemlerimden birinde arttırdım müzikle olan münasebetimi, eskisinden bile fazla. eğer değişmeye başlıyorsanız, sizinle birlikte değişen bir müzik zevkine ihtiyacınız da olabiliyor bazen, bende olduğu gibi. öyle bir zamanda bağlandım the radio department’a.

    bazı gruplar vardır sebepsiz bir mutluluk katar. bazı gruplar vardır, yere bakarak yürürsünüz kulağınızda şarkıları çalarken. bazı gruplar vardır, sıradan değildir dinlediğiniz için daha çok seversiniz kendinizi. bazı gruplar vardır, her şarkısı ayrı bir güzeldir, herhangi bir şarkısını değil tüm albümü loopa alırsınız. bazı gruplar da vardır ki bu özelliklerin hepsini barındırır içinde. işte öyle bir grup the radio dept. farkındaysanız tarzı shoegazemiş, isveçliymiş, vokali süpermiş, elektronik davul kullanıyormuş, labrador records’dan çıkmış falan demiyorum(diyorum), çünkü beni daha çok ilgilendiren kısmı bana hissettirdikleri.

    anlaması zordur bazı şarkıları, yirmi kez dinlersiniz yirmi birinci dinleyişinizde aşık olursunuz şarkıya. bazı gruplarda tıpkı böyledir işte “hmm güzelmiş arada dinlenir bu” dersiniz pek sık aklınıza gelmez dinlemek. sonra shuffle modunda çalarken denk gelir, o an başlar aşkınız, sırf shuffle modu tesadüf eseri diye daha anlamlı gelir şarkı size. sonra diğer şarkılarına bakarsınız, her dinlediğiniz şarkı sonunda, “en güzel şarkısı” dediğiniz şarkı değişir. her bir sonraki şarkı en az bir önceki kadar güzeldir, belki daha da çok. böyle böyle yolda, ders çalışırken, kitap okurken, uyumaya çalışırken dinlemeye başlarsınız tüm şarkılarını. sonra kendnizi blog’a hakkında yazı yazarken bulursunuz. sonra sırf bir grubun bile size yalnızlığınızı nasıl unutturduğunu düşünürsünüz. kısa, geçici bir mutluluk kaplar içinizi. minnettar kalırsınız grup üyelerine. ben de tıpkı anlattığım gibi düşünüyorum işte.
  • "warner'ın logosunu albümde taşımak, boynuna mcdonalds dövmesi yaptırmak gibi" diyerek mainstream müzik endüstrisi içinde ve büyük bir şirketin çatısı altında yer almaktansa kendi kendilerini finanse etmeyi tercih eden ve albümleri evde kaydeden, bu bakımdan çok samimi ve çok duygulu müthiş müzik grubu.

    bir de sosyal medya aktivitesine de karşılar. günümüzde müzik gruplarının kolay erişilebilir olduğunu bunu doğru bulmadıklarını söylemişler; kendileri gizemli kalmayı seçiyormuş.

    ruha bakın. o zaman once more with feeling, seviyoruz kendilerini.
  • icine ne konuldugu bilinmeden yemeye doyulmayan yemek gibi. delirtecek beni. hic caktirmadan en sevdigim grup mu olacak nedir.. ne yaptiklarini anlayamiyorum, ne garip bir sey yahu bu.
  • jesus and mary chain kadar primal scream sevenlerin de ilgisini cekebilecek bir muzik. aralara serpistirilen noiseun ayari da tam dengede olmus. yer yer the cure, yer yer new order ama bu kadar farkli topraklardan gectikten sonra bile bir compilation dinlemis gibi hissetmiyoruz. sonuc olarak, lesser matters bastaci degil ama guzel album.
  • kızlarını, köftesini*, kraliyetini, sosyal demokrasisini falan salla gitsin, isveç'ten çıkan en güzel şey.adamların yaptığı müziğin türü chillout'u, indie'yi falan aşar gider ancak huzur müziği olarak sınıflandırılabilir. vurmalı çalgılar, bas, gitar melodilerini ve farklı cins cins enstrümanlarla icra edilen uzay melodilerini hafiften elektronik tınılarla solistinin dingin sesi ve huzurlu sözlerle birleştiren mükemmel grup. marie antoinette filminin soundtrackine epey katkı yapmışlardır.

    bazı şarkıları birbiriyle benzeşse de hakikaten her şarkısı birbirinden güzel, birbirinden enteresandır. koy tüm şarkılarını, sen ne yapıyorsan yap, çalışıyor musun, uyuyor musun napıyorsan, o çalsın, sen sakin sakin işine gücüne devam et.

    pulling our weight, sleeping in, your father, peace of mind, what will give, i don't like it like this özellikle pas geçilmemesi gereken eserleridir.
  • labrador un şahane gruplarından biri daha.hem lesser matters dan sonra pet grief de var artık dinleyebiliceğimiz.
  • sessiz sakin buralardan gelip geçmiş, cumamızı şenlendirmiş gruptur. sahnedeki utangaç tavırları, belki de evlerinden, kendi mekanlarından çok uzaklarda, bilmedikleri diyarlarda oluşlarının getirdiği çekingenliklerine rağmen, eğlenmiş, eğlendirmiş, keşke biraz daha olsaydı dedirtmişlerdir.
  • 2004 ten bu yana yalnızca 15 tane entry girildiğini görünce delicesine mutlu oldugum kimseyle paylaşmadığım nefis topluluk. zaten paylaşsam da kimsenin anlayamayacağını bildiğimden bana kalsındır, oleydir.

    a window
    tell
    pet grief
    keen on boys
    + what will give
    ...
hesabın var mı? giriş yap