• kendi kendini devam ettiren, belli bir fiziksel yeri olan varlığını uzun zaman sürdüren ve bir hayat şeklini paylaşan insanlar topluluğu. (bkz: berelson ve steiner)
  • ayni renkte t-shirt giyen ve bunu kaniksami$ insan obegi..
  • "topluma mutlak şekilde teslim olmak, bütünüyle onun esiri olmak gerekir. toplum ancak o zaman —yalnızca kölelere, ruhsal olarak intihar etmiş kimselere— saygı duyar."

    skeletons of society dinlerken - mars'ın karanlık tarafı / 2010
  • devamli elestiren ve guzel seyleri yoketmeye calisan canli yumagi
  • genelde buna hazır olmayan şey.

    (bkz: toplum henüz buna hazır değil)
  • sosyal psikolog jim sidanius ve felicia pratto'nun yazdığı "social dominance- sosyal baskınlık" kitabında çok güzel bir tespit vardır.

    şöyledir

    "bireye dayanan sosyal bir hiyerarşide bireyler, fiziksel güç,liderlik,sanatsal,politik,bilimsel yeteneklerinin veya başarılarının getirdiği büyük bir gücün,prestijin veya servetin keyfini sürebilir"

    yani bu şu demektir.

    eğer bir toplumdaki sosyal hiyerarşi,bireysel yetenek ve başarılara dayanıyorsa o toplumda "başarılı bireyler" önemli "kalabalıklar" önemsizdir.

    mesela adam süper futbolcu. vurduğu top sihirli şekilde zihni nereye isterse oraya gidiyor. hem doğal yetenekli hem de kendini geliştirmiş. bu futbolcunun siyasi görüşü, hangi cemaate üye olduğu, fikirleri önemli değildir. önemli olan yüz bin ateşli taraftarın çığlık çığlığa bağırdığı, yanan meşalelerden kıpkırmızı kesilmiş bir stadyumda, şampiyonluğun belli olacağı maçın 94.dakikasında kazanılan penaltıda vurduğu topu kaleye göndermesidir.

    yada bir kadın yönetici düşünelim. kişilik özellikleri,tecrübesi ve bilgi birikimiyle sorumluluğu altına verilen binlerce personelin çalıştığı firmaları tereyağından kıl çekercesine yönetiyor. oturduğu her makamın hakkını veriyor ve binlerce insana ekmek sağlıyor. bu kadın yöneticinin başında örtü olup olmadığı,siyasi görüşü ve giydiği mini eteğin kısalığı önemli değildir. önemli olan en stresli anlarda bile çalışanlarına liderlik yapıp yapmadığıdır.

    veyahut bir besteci düşünün. öyle şarkılar besteliyor ve öyle şarkı sözleri buluyor ki sabah kahvaltısında peçetenin üstüne çiziktirdiği bir kaç nota ve söz bile seslendirildiği anda bestseller hit şarkılar oluyor. şarkıcılar onun bestelerini ve şarkı sözlerini alabilmek için birbirleriyle boğuşuyorlar. bu bestecinin okuduğu gazete,ailesinin kimlerden olduğu, etnik kimliği veya hangi partiye oy attığı önemli değildir. önemli olan yazdığı şarkıların milyonlarca insanın kalbine girebilmesidir.

    son olarak hayatını bilime vakfetmiş bir bilim insanı düşünün. kapandığı laboratuvarda deha derecesinde zihniyle ve tecrübesiyle genetik alanda öyle buluşlar yapıyor ki onun buluşlarıyla üretilen ilaçlar milyonlarca insanın acılarını dindiriyor. bu bilim insanın güncel gelişmeler üzerine yaptığı yorumlar, hangi dine inandığı, hangi ideolojiye sahip olduğu ve konuşma aksanı önemli değildir. önemli olan o beyinden çıkan kıvılcımların milyonlara umut olmasıdır.

    kısacası insanın ve bireyin önemli olduğu toplumlarda başarı bireysel özelliklerinize bağlıdır.

    zaten herkesin dilinden düşmeyen bir çok kişisel gelişim teorisi bireyin önemli olduğu toplumlardan çıktığı için hep "bireysel başarıya" dem vurulur.

    ancaak...

    bir de bireyin değil insan kalabalıklarının hüküm sürdüğü ve kalabalıklara dayanan sosyal hiyerarşiye sahip toplumlar vardır.

    bunlarda birey önemsiz ve değersizdir. kafaların içinde ne olduğu değil, kafaların sayısı önemlidir. toplum onlarca gruba bölünmüş ve her grup kendi sayısının çokluğuyla övünmektedir.

    bu toplumlarda bireyin başarısı yoktur. grupların başarısı vardır.

    futbolcunun yeteneği değil hangi takıma mensup olduğu, taraftarlarının sayısı veya takımın siyasi desteği önemlidir. başarılı olan her zaman klüp ve taraftardır, o başarının üreticisi oyuncular veya antrenör pek önemsenmez. saha dışında bağırıp çağıran taraftarlar sahanın içinde oynayan oyuncudan her zaman daha değerlidir.

    yöneticinin liderlik becerileri önemli değildir. önemli olan oturduğu koltuğa hangi desteklerle veya torpillerle oturduğu ve hangi görüşü temsil ettiğidir. iyi yönetmesi değil kendini o koltuğa oturtanlara iyi hizmet etmesi beklenir.

    bestecinin yazdığı besteler ve müziği önemli değil siyasi görüşleri önemlidir. hangi siyasi görüşe mensupsa o görüşe mensup kalabalıklar tarafından göklere çıkartılır ama diğer görüşe mensup kalabalıklar tarafından yerin dibine batırılır.

    bilim insanının yaptığı çalışmalar önemli değildir. milliyeti,etnik kökeni ve siyasi görüşü önemlidir. eğer o başarılı bilim adamı kendi grubunuzdan ise onunla övünür ve gurur duyarsınız. sizin grubunuzdan değilse tüm yaptıkları çöp hükmündedir.

    işte bu sebeple kalabalıkların hüküm sürdüğü toplumlarda din,politika,spor taraftarlığı tartışmaları hiç bitmez. herkes kendi içinde bulunduğu grubun başarısı için canını dişine takar ve diğer grupları düşman olarak görür.

    bireysel yeteneği ve başarısı olan insanlar eğer bir grubun içinde değillerse toplum için ya görünmezdirler ya da toplum tarafından dışlanırlar.

    denklem aslında terstir.

    bir toplum kalabalıkları ön plana çıkarır ve bireyi ezerse yani toplum daha önemlidir derse tam ters etki oluşur ve toplumun geneli geriler.

    bir toplum başarılı,başarıyı arayan ve başarıyı takdir eden bireylerden oluşuyorsa ve birey toplumdan önemlidir deniyorsa gene tam tersi olur ve toplum ilerler.

    etrafınızdaki tüm olaylara bu açıdan bakarsanız daha yerinde analizler yapmanız mümkündür.
  • bireyin önünde hızla dönen bileytaşıdır.
  • gereksinimlerini karşılamak için etkileşen,sınırları belli olan belli bir coğrafi ortamda yaşayan ve ortak kültürü paylaşan çok sayıdaki insanın oluşturduğu birlikteliktir
  • kökü "top"tan türeyen bir kelime. demek ki neymis ; hepimiz topuz
  • benden sizden biri yaratmayı nasıl başardınız diyerek gitti yavuz çetin aramızdan.
    2 dakikalık zevk için de dünyaya gelmiş olanımız var, üzerimizde yıllarca uğraşılmış olanımız da. bizim için önemsiz olan bu detay sonucunda doğup toplum ile etkileşime giriyoruz. insanlığın başından beri olan bu etkileşim sonucu kişiliğimiz oluyor. 'ben' demeye başlıyor, kendimizi 'ben' yapan değerlerlerle etkileşimimize devam ediyoruz. halbuki ben dediğimiz şey aslında arkadaşlarımız, öğretmenlerimiz, ailemizin bizi etkilemesi ve önceden yaşadığımız zevklerimiz, acılarımız, hayal kırıklıklarımız oluyor. sevdiğimiz - sevmediğimiz, hoşumuza giden - katlanamadıklarımız, değerlerimiz aslında bizlerin değil, çevremizin değerleri oluyor. hal böyle olunca madem ben aslında ben değilim ve mutsuzum, sokarım tirat'ı na, ben sahneden iniyorum demek isteyebiliyoruz. suçu topluma, yetişme tarzına atıp sıyrılmak, suçu topluma atmak pek tabi mantıklı bir seçenek lakin, bahanelerimiz ve sıyrılmışlığımız da bizi mutlu edemeyince öyle kalakalıyoruz.

    sikeyim seni toplum, ama öyle zevk için değil. senin beni siktiğin gibi, acıtarak. hoş intikam da huzur ve mutluluk getirmeyecek.
    evet toplum. topsun olm. galiba senden çok kendimi sikmek istiyorum. ama öyle zevk için değil.
hesabın var mı? giriş yap