• eminim çokça yazılmıştır ama malum ben de aynı şekilde iletişim kurduğum için mecburen yazacağım.

    daha cep telefonları çıkmamışken ya da yeni yeni zenginlerin erişebildiği zamanlarda ev telefonundan ya komşu kızına kız arkadaşımızın ev telefonunu aratırdık ya da biz erkek halimizle kız sesi çıkarıp , telefona sevgilimizi isterdik.

    +alo damlayla görüşebilir miyim ben ayça*

    bunu yaptığım kız arkadaşımın annesi numaramı hiç yememiş ama bir şey de söylememişti.

    sonra cep telefonları yaygınlaştı. ama bu sefer de pahalılık sorun oldu. çözüm klasik ama;

    1 çaldırma aklımdasın
    2 çaldırma seni seviyorum
    3 çaldırma ve üstü aç ulan o telefonu ben arıyorum.

    daha sonra cem uzan sağolsun telsim' i çıkardı da 250 kontör karşılığı sınırsız sms ve konuşma hakkımız oldu. bir dönem (bkz: aycell) de buna benzer bir şey yapmıştı ama çok hatırlamıyorum.

    sonrasında bilgisayar çağına girdik. msn girdi hayatımıza. titreşimler, ne dinliyorum özelliği vs altın çağdı ama bu söylemeden geçemem.

    derken blackberry telefonlar moda oldu. bbm pin'i paylaşıp sohbete başladık. bu aynı zamanda twitter'ın yayılmaya başladığı zamanlardır.. yavaş yavaş facebook'u dedelere teslim ettiğimiz zamanlar

    en sonunda iphone 3, ardından da 4'ün çıkmasıyla whatsapp çıktı ortaya. herkes bir anda aaa whatsapp diye bir uygulama varmış, bedava konuşabiliyorsun diyerek birbirine sms atmaya başlamıştı.

    zaman tüneli gibi yemin ederim yaa. hepsini yaşadık iyisiyle kötüsüyle.
  • yıl 2002. sözlüğün yarısı henüz okuma yazma bilmiyor. smsin tanesi bugünün parasıyla 5 lira falan. para yok pul yok, güç bela kontör yüklüyoruz aldığımız harçlıklarla. yanlış hatırlamıyorsam 160 karakter bir sms yapıyor. gündüz söyleyemediklerimi gece sms atıyorum. sesli harf yutma olayları henüz çıkmamış. cnm nbr falan yok yani. bir cümle ile en fazla ne anlatabilirim diye düşünmekten şiir kitaplarına sarmıştım. romantik sandılar, mühendis oldum.
  • önce sms. daha önce msn. ondan önce icq. öncesı ev telefonundan kız kuzene aratıp telefona istemek. daha oncesı kağıt yollamak. gerısını kabıle reıslerıne sormak lazım.
  • lise ikide platonik bir aşkım vardı,
    ilk gördüğümde aşık olmuştum.
    o da lise bire gidiyordu.

    zar zor birilerinden numarasını almıştım.
    okul çıkışı onun bindiği otobüsü gözlerdim,
    daha sonra da hemen yanına oturur bir şekilde muhabbet açardım.
    normalde hiperaktiflik derecesinde ve kabına sığmayan bir liseli olsamda,
    onun yanında heyecandan tutulurdum.
    aslında bir gün tüm cesaretini toplayıp,
    niyetimi de, ona olan hislerimi de açık açık söylemiştim,
    yani ona olan aşkımı gayet iyi biliyordu ama başka bir lisede sevgilisi varmış,
    yine de sanırım benim ona ilgi duymam,
    hoşuna gidiyordu ve rahatsız olmuyordu.

    benim içinse bırakın karşılık vermesini,
    onunla konuşmam bile içimde fırtınalar kopmasını sağlıyordu.

    tabi o zamanlar daha bu mesajlaşma paketleri çıkmamıştı.
    bir mesaja 2-3 kontör gidiyordu zaten 3 ayda anca hat kapanmasın diye mecburi,
    bir 100 kontör yükleyebiliyorduk.
    o yüzden çağrı atma vardı o zamanlar.
    seni düşünüyorum hesabı.

    bu bizimki arada bana çağrı atardı.
    ben zaten 7/24 onu düşündüğümden çağrı attığında,
    oha! ulan, o da bak tam şuanda beni düşünüyormuş diye saftirik bir biçimde sevinirdim.

    annesi sağlık ocağında çalışıyordu
    bazen annesinin yanına giderdi,
    okul dışında onu görebileyim diye bir ay içinde 4 kere kan grubumu ölçtürmeye gittiğimi hatırlıyorum*

    gel zaman, git zaman ilgime hiç karşılık vermedi sadece bir kaç kez okul çıkışı beraber yürüdük o kadar.

    hatta en yakın arkadası da benden hoşlanıyormuş,
    benimle en yakın arkadaşının arasını yapmaya çalışmıştı ama bende o kızı sevmiyordum.
    klasik,
    beni beğeneni ben beğenmem,
    benim beğendiğim de beni beğenmez,
    durumu.

    şimdiki gibi sosyal medya da yok,
    yonja vardı, oradan profilini bulup,
    profil fotografını bilgisayarıma indirip,
    saatlerce elimde olan tek fotoğrafına bakar,
    evde 5+1 ses sisteminden bangır bangır winamp'tan zeynep dizdar-vazgeç gönül şarkısını açar, ekran başında fotografına kitlenmiş halde aşk acısı çeker ardından da hayallere dalardım*

    unutmadan bir de ne kadar tam o zamanlar türkçe rock altın yıllarını yaşıyor olsa da bizde rocker takılsak da,
    duman'nın haberin yok ölüyorum parçası,
    bu karşılıksız aşkımın acısını kesmemeye başladığında,
    belki de hayatım da ilk defa kulak vererek dinlediğim tek arabesk şarkı ise hakan taşıyan'dan beyaz gülüm şarkısıydı.
    hatırlayanlar olacaktır tam o senelerde acı hayat dizisi popülerdi, platonik aşkım da dizideki nermin gibi beyaz tenli ve siyah saçlıydı, kendimce bu şarkıyla efkarlanırdım.

    tabi ergenlik,
    bu platonik aşk ,
    başkasını bulduktan, hem de karşılık veren bir güzele denk geldikten sonra unutuldu gitti.

    yıllar sonra üniversite bittikten sonra çalışmaya başladığım döneme kadar kendisini görmedim.

    bir gün twitter'dan birisi beni ekledi.
    o zamanlar instagram yok facebook ve twitter var.

    bir baktım kucağında bir bebekle, o,

    halimi hatrımı sordu,
    liseden sonra üniversiteye gitmemiş,
    evlenmiş çocuğu olmuş,
    söylemesede boşanmış olduğunu tahmim ettim çünkü eşiyle ilgili hiç bir fotoğrafı bile yoktu.

    detay sormadım ama pek mutlu görünmüyordu hatta beni bulması bile belki o sıra kendini kötü hissetmesinden kaynaklı geçmişe dair dönüşlerdi.

    öyle bir kaç kere sohbet ettikten sonra da görüşmedik zaten en nihayetinde o benim için çocuklukta kalmış biraz hoş, biraz komik bir heycandan başka birşey değildi.

    daha sonra instagramda filan da ekliydi,
    sonra tekrar çocuğunun babasıyla birleştiler galiba,
    zaten ben de 5 senedir sosyal medya kullanmıyorum, bir daha da görmedim.

    velhasıl, whatsapp'tan önce çağrılaşma vardı arkadaşlar.

    daha öncesinde de herkes yakın arkadaşların ev telefonlarını ezbere bilirdi.

    edit: imla
  • sanırım 2002 veya 2003 yılıydı. kız arkadaşım başka bir şehirdeydi. cep telefonumuz olmasına rağmen birbirimize mektup yazardık.

    mektup geldiğinde direk banyoya gider klozetin üstünde oturur bir sigara yakar öyle okurdum.

    biz bir de birkaç mektubu tek seferde yollardık. mesela 2 hafta boyunca aklım estikçe yazardım. günlük gibi. sonra 5-6 sayfa mektubu tek seferde yollardım.

    birbirimize kavuştuğumuzda ses kaydeden walkman ile konuşurken sesini kaydederdim. ayrı kaldığımda açar dinlerdim. hatta bu kayıtları yaparken unutmazsak filmli makine ile resim çekilirdik. böylece o anın hem görüntüsü hem de sesi olurdu.

    hey gidi günler.

    sonra ne mi oldu?

    telefon sayesinde daha sık görüşür olduk ve kavgalar başladı. gönül koymalar. aradığında açmamaya varan tripler ortaya çıktı. ayrıldık.

    mektuplar ve kasetler bir sinirle kolonya boca edilip yakıldı. onlar yanarken göz yaşları döküldü. uzun süre acısı geçmedi. aptallık ettim. aptallık ettik.
  • üniversitedeyken özel ders verirdik. o pazar sevgilim ilan vermişti gazeteye, "itü'lüden matematik". evde sabit telefonun başında arama bekliyor. aradım nasıl gidiyor arayan oldu mu falan demek için, komiklik olsun diye de metemetik dersi için aramıştım dedim ilk. potansiyel müşteri arıyor heyecanı ile ayırt edemedi, resmi resmi evet buyurun vs dedi. ben de zevzeklik olsun diye sürdürdüm eöö lise üçteyim de, matematiğim çok kötü de.. ciddi ciddi müşteri zannetti konuşuyor. hoi ne öhömm falan desin de ben de hihoha amma kaptırmışsın diye şakayı bitireyim diye aptalca şeyler sormaya başladım işte en sevdiğiniz renk, tuttuğunuz takım, gözlerinizin rengi vs gibi. bu hepsine cevap veriyo bi de dönüp sizinki falan diye bana soruyor. lan!!! bi de dış dünyaya çok soğuk, mesafeli bir insandı yani onu hayal bile edemiyordum o saçma muhabbetin içinde. bildiğin mala bağladı adam flört ediyor 5-6 senelik sevgilisiyle... en sonunda sıkılıp haydut herif ne yazıyorsun elin çimdik kadar kızına diye kükreyince yok ben zaten sen olduğunu anlamıştım da bilmem ne de... o vakit hehü deyip geçmiştim aman canım sesimi tanımaması mümkün mü tabii ki dalga geçiyodu diye, ama bir iki yıl sonra tekrar bi telefonda sesimi tanıyamayınca direkt o günü hatırlayıp çok pis kıllanmadım da değil.

    whatsapp'ın kıymetini bilin valla, yok last seen yok mavi tık diye kendinizi heder etmeyin. whatsapp cep tel yokken yine flört ederdiniz amma yazdığınızın kim olduğunu bilemezdiniz şerrefsiz!! bak hala kıllanıyorum.
  • 5 bin sms 250 dk =100 kontör
  • ev telefonundan ev telefonunu arardık. annesi babası açınca suratına kapatırdık. gün içinde buluşamazdık. sonraki gün sapık gibi yine arardık; anne- baba açardı yine telefonu. bütün nesil bu yüzden telefon sapığı olarak nitelendirildi.
  • liseliler bilmez biz caldirip kapatirdik

    not. 33 yasinda biri
  • o jenerasyonun da ayrı deli işleri vardı. mesela arkadaşıma her gece 00:00’dan hemen önce 99 tane çağrı atan sevgilisi vardı. evet her gece. ne bir eksik, ne bir fazla. hatırlayınca bile içim sıkıldı şimdi. neyse ki emekleri karşılık buldu * evlendiler, 7 yaşında çocukları var.
hesabın var mı? giriş yap