• differance, derrida’nın fena halde takık olduğu felsefeye kafa tutuşudur. öyle ki, metafiziksel anlamdaki varoluşun sınırlarının dışına taşar; bu yüzden de ne bir kavram, ne de bir sözcüktür ve telos’u yoktur. ayrıca sistematik bir yapıda değildir, bu yüzden mevcut hiçbir bilim onu inceleyemez zaten. bunların yanında differance, konuşma/yazma temel karşıtlığını metafiziğe ve felsefe tarihine göre çözen –çözdüğü sayılan- sözmerkezciliği de (bkz: logocentrism) yapıbozuma sokar.
    derrida için yazının bir özerkliği vardır ve bu özerklik, konuşmanın yazmanın varlığını belirlediği iddiasına karşı bir duruş niteliğindedir. çünkü yazının doğuşundaki asıl etken konuşmanın transferi değil konuşmanın ulaşması gereken kişinin o an orada, o alanda mevcut olmamasıdır. bu yüzden yazı, varlığını konuşmaya borçlu değildir. o, yazarından çıktıktan sonra yetimdir, sahibi yoktur ve kendini sürekli tekrar edecektir. bu yüzden yazının, konuşmanın dışında, iletişimden de ötede bir oluşu temsil ettiğini söyleyebiliriz.

    uzun lafın kısası, differance’ın “a”sının gizli grafik müdahalesiyle derrida, felsefe tarihindeki konuşma/yazma logocentrism’ini ve metafiziğin varoluş anlayışını yapıbozuma uğratır, olmadı orta yerinden cart diye yırtmış sayılır. daha fazla kafa karışıklığı ve iç sıkıntısı için:

    (bkz: de la grammatologie)
    (bkz: positions)
    (bkz: marges de la philosophie)
  • basitce aynanın arkasındaki boyadır bu (the tain of a mirror), onsuz görüntü imkansızdır ama görüntünün de onla bir alakası yoktur.
  • önay sözer'in ayıram şeklinde çevirdiği sözcük.
  • ilk defa jacques derrida tarafından ortaya atılmış bir kavramdır. derrida bu kavram, erteleme ve ayrımlaştırma ya da farklılaştırma anlamında kullanmıştır. farklılaşım yani nesneler arası ayrımların, mesafelerin ve farkların evrensel bir sistemidir. bir konudaki sözlükçenin kendisi değil de bu sözlükçe içinde var olanların, birbirlerinden ayrıldıkları veya birbirlerinin varlığına katkıda bulundukları boyuttur.

    farklılaşımın; öteleme, ileriye taşıma, erteleme, aktarma gibi özellikleri vardır ve zaman aralıkları üzerindeki değişimler değerlendirildiğinde tanımlı olur.

    yani var olmak/yok olmak! ikisi arasında bir bağımlılık hali var. 'yok'u tanımlı yapan şey 'var'dır. yani derrida'ya göre ikili zıtlıkların sahip olduğu karşıtlıklar bunların varlığını onaylar. biri yokken diğeri tanımsızdır ya da tanımlanamaz. zıtlıkların birbirini onaylama sürecini de farklılaşım olarak tanımlamış.

    bu duygunun oluşabilmesi için; yakınken ayrılma, birlikteyken sapma, tekken bölünme ya da çözülme gibi durumların gerçekleşmesi gerekir ve sonrakini tanımlı yapan önceki durumdur.
  • bir sözcüğün anlamı olması için yanında başka sözcükler gerekiyor, onun yanında başka bir sözcük daha ve bunların da birbirlerine tabii ki zıt gitmesi makbul, eğer kesin bir anlam çıkaracaksak. zihnimizle anlaşmaya çalışıyorsak aslında sürekli bir erteleme ve ayrıştırma ile birbirlerimizle ve kendimizle iletişim kuruyoruz sözün özü. ve insan zihni de dile dayalı olduğu için birbirini takip eden ve zıtlaştıran kavramlar arasında kaybolup loop'a girmek üzerine kurulu. derrida'nın demesi o ki hepimiz aslında salağız yani, senden daha akıllı ve entellektüel olduğumu, daha çok sözcük ve kavram bildiğimi iddia edebilirim. hatta boş zamanlarımda hep derrida okuyormuş gibi bile konuşabilirim ama sonuçta herkes gibi benim de zihnim tekrarlardan, karşılaştırmalardan ve zıtlıklarla uğraşmaktan ibaret. bunu kendi deneyimlerimin bir sonucu (bkz: meditasyon) olarak değil de differance, derrida, irigaray filan diye anlatınca havalı ve ikna edici geliyor ama di mi? irigaray'a da gelicem yine ama merak etmeyin. meditasyon yapmadığınız için buradan çıkaramadığınız sonucu oradan çıkaracaksınız. erteleme olacak tabii, zihnimden zihninize konuşuyorum çünkü burada. ama ipucu elvedamda gizli. ciao for now.
  • derrida'nın biçimsel yaratıcısı olduğu fakat özsel açıdan ve muhtevası açısından ilk ortaya çıkarıcısı olmadığı terim. bu kelime üzerine tanımlama yapmak kadar paradoksal olan çok az durum vardır sanırım. öncelikle differ'e'nce kelimesinden farklı olduğunu iyi kavramak gerekir. bu farklılığı ve nedenini benim koyamayacağım kadar iyi koyan bir tanım var, doğrudan onu aktarayım:

    ... différance aslında "farklılık" tan (différence) çok da farklı olamaz - şöyle de akıl yürütülebilir: différance, "farklılaşma/ertelenme olgusu"dur (différer), dolayısıyla onun statik değil dinamik yönüyle alınan farklılık, kurulmuş değil kurulmak üzere olan farklılık olduğu söylenebilir. (charles ramond)

    bu tanım bizim için iki açıdan önemlidir: (i) terimin en iyi tanımlarından birisi ve (ii) différance'ın doğrudan kendisinin burada var olması açısından: différance'ın kullanım amacı, tam olarak birbirine yakın kelimelerin farklılıklarının ortaya koyularak tanımlandığını göstermektir.

    bir kavramın anlamlı varlığı nasıl sağlanır? bu soru tüm dilbilimsel çalışmaların ve felsefenin açık ve zımni olarak sorduğu bir sorudur. felsefe tarihinde ciddi bir ayrışma bu soru ile belirir. derrida, différance ile bu soruya da cevap verir: bir kavramın anlamlı varlığı, komşu kavramlardan farklılığın ortaya konulması ile vardır.

    bu düşüncesinde saussure'ün izlerini görmemek neredeyse olanaksızdır. saussure, dilde tek başına anlam ifade eden veya başka bir ifade ile doğrudan işaret eden kelimelerin değil, "farklılık"ların olduğunu söyler. bunu söylemesi belki de derrida için différance'ı varlık yönünün dışında dilbilimsel yönde ortaya koymasında en etkili ilhamdır.

    entrynin en başındaki cümleye gidelim: (différance) "derrida'nın biçimsel yaratıcısı olduğu fakat özsel açıdan ve muhtevası açısından ilk ortaya çıkarıcısı olmadığı terim."

    bu cümle aslında derrida'nın bu sözcük ile özgün varlığının pek de var olduğunu söyleyemeyeceğimizi ifade ediyoruz. elbette bunu kendisi de söyler. différance saussure'de olduğu kadar ve hatta ondan daha çok heidegger'de vardır. kendisi bunu bir iz olarak tanımlasa da heidegger'i salt ontoloji açısından değil, ontolojik ayrım-fark ve dil açısından okursak différance'ın, onda açığa çıkmanın kökenin gizlenme ve varlığın kökenine olan meyili ile, ayrıca ontolojik farkın phusis'i (ortaya çıkması) olarak var olduğunu görebiliriz.

    bu yazıyı elbette derrida özgün değildir demek amacıyla yazmıyorum. sadece kökensizliğin kökenine yaptığı vurgusunu kendisi üzerinden yapıyorum.

    ama derrida différance'ı terimleştirilmek dışında hiçbir şey yapmamış mıdır? elbette yapmıştır. öyle ki bunu en çok saussure'deki farklılaşma anlayışının üzerine koyarak yapmıştır. saussure, "farklılıktan kaynaklı anlam"ın kökenini düşünmenin imkansız olduğunu düşünürken, derrida doğrudan différance'ın kendisini farklılıktan daha kökensel bulur. bu ciddi bir düşüncedir. zira köken ile kastettiği şeye en ufak yanlış işarette bulunsa kendisi metafizik ve rasyonalizayson felsefesine düşecek, sürekli birbileri için kazdıkları çukurlara düşen metafizikçiler gibi olacaktı.

    neyse ki derrida bunu gözden kaçırmayacak kadar zeki idi. kendisinin paradokslar içerisinde kıyısı olmayan bir denizde yüzdüğünün farkındaydı, yine de buradan çıkışı görebildi: o différance'ın katiyen bir kökene veya arke'ye sahip olmadığını fakat kökensel olmak bakımından différence/farklılıktan kökensel olduğunu söyledikten sonra, bu kökenselliğin asla durmayan bir üreme bölünerek artma olduğunu kısacası statik bir kökensellik olmadığını ifade. bu paradoksaldı fakat zaten derrida, batı metafiziğini paradokstan kaçan yapmacık rasyonalizayson faaliyeti olarak görürdü. ortada bir oyun vardı ve o bunu gösterdi.
    hakkında daha fazla ne söylenebilir diye düşündüğümüzde, sayısız bölünmeyle her metin üzerinde başka şeyler söylenebileceğini ve kendisinin dilin içsel olanakları ile yine kendisinden dolaylı olarak pozitif tanımlanamayacağını dile getirebiliriz
  • jacques derridanın yapısalcılıktan postyapısalcılığa geçişin son noktası olan bu kavrama adadığı makalesinde şöyle yazar: “differance ne bir kelime ne de bir kavramdır. bununla birlikte içinde, en kolaycı biçimde ‘çağımız’ olarak adlandırdığımız zamanın düşüncesine en kararlı şekilde kazınanların toplamından çok durumunu gösterir.”

    nietzschede güçlerin farklılığı, saussureün semiyotik farklılık ilkesi, freudda sinirsel bir rahatlama ile etki ve ertelenme ihtimali olarak farklılık, levinasta ötekinin küçümsenemeyen bir izi olarak farklılık ve heideggerdeki ontik-ontolojik farklılık gibi.

    e, imla.
  • jacques derrida'nın öteleme ve ayrıştırma kavramlarına bulduğu isim.

    derrida'ya göre dilde anlam her zaman ötelenir. kurduğunuz cümleyi kelime bazında ayrıştırarak düşündüğünüzde, örneğin özneden sonra sıradaki kelimeyi sarfedene kadar geçen sürede özne yalın halde cümle bütünlüğünden bağımsız olarak ayrı bir anlam ifade eder. yani söylediklerinize daha fazla anlam katan her kelimeniz, önceki söylediklerinize daha fazla anlam tahsis eder. işte burada 2.kelimenizi ifade edene kadar geçen zaman dilimi "öteleme" ye örnektir.

    aynı özne yine cümlenin devamından bağımsız olarak tek başına sarfedildiğinde; cümleden bağımsız olarak farklı bir anlam ifade eder. ve işte bu anlamını dilin tüm sistemi içindeki konumundan alır. bu da "ayrıştırma"ya örnektir.

    derrida' ya göre ayrıştırma ve öteleme kabiliyetleri, o dilin zenginliğine referanstır.
  • yapısökümcülüğün kurucusu derrida'nın fransızca'da iki ayrı anlamı bulunan différer eyleminden ad türetmek yoluyla geliştirdiği felsefe terimi. bu bağlamda bir yanda "ayrı olmak" anlamına gelirken, öbür yanda "erteleme", "geciktirme", "sonraya bırakma" gibi anlamlar taşıyan differance sözcüğü günümüz fransızcası'ndaki difference sözcüğünden farklı yazılıyor olmasına karşın (birinde "a" ile yazılırken ötekinde "e" ile yazılmaktadır), her iki sözcüğün de konuşma dilindeki okunuşları aynıdır.
    kuşkusuz derrida'nın aynı anda iki ayrı anlam taşıyan bir sözcükten yeni bir sözcük türetme yoluna gitmesinin ardında, hiçbir sözcüğün anlamının kesin sınırlarla belirlenemeyeceği, bu türden her çabaya karşı dilin kendi özgül korunakları yardımıyla bir biçimde direniyor olduğu gerçeği yatmaktadır. bu noktada difference ile differance arasındaki konuşma dilinde bulunmayan bir ayrımın yazı dilinde ortaya çıkması, derrida'nın yazının konuşmaya öykünmediği, konuşma dilini kopyalamaya çalışmadığı yollu genel düşüncesini de destekliyor olması bakımından ayrıca önemlidir.

    derrida pek çok felsefecinin anlamakta büyük bir güçlük çektiği terimi, açık seçik bir dille açıklamaktan özellikle kaçınmaktadır. tanım düzeyinde anlamını vermek neredeyse olanaksız olmasına karşın, derrida'nın değişik bağlamlardaki kullanımına bakıldığında différance ("ayram") anlamamızın gölgesi olarak, bildiğimiz ama unuttuğumuz, o nedenle de anımsamamız gereken bir izi andırmaktadır. daha başka bir açıdan yaklaşılacak olursa, bu terim kültürel altbilinç olarak, bütün bir kültürün büyük ölçüde zihinsel olandan başka türlü oluşu yüzünden zihnin dışına gönderdiği, zihne gelişini sürekli geciktirerek zihindışına yolladığı bir şeyi imlemektedir. ancak derrida'nın gözünde différance, çoğunlukla kendisini unuttuğumuz, kimileyin yaşamın bilinçdışı yönleri olarak düşündüğümüz, yeni anlama anları içinde kendilerini örerek yeni anlayışlara ulaştığımız yaratıcılığın kaynağıdır.

    derrida'nın deyişiyle, différance, zihnin dışına gönderilen olması anlamında zihinden "ayrı" en son anlamda zihinde yakalanmasını sonraya bırakmak anlamındaysa "ertelenmiş"tir. terim, bir yanda anlamın sözcükler ağı içerisinde ayrımlar ya da ayrılıklar yoluyla belirlendiğini savunan saussure'ün düşüncesine omuz verirken, öbür yanda dildışı dünyaya ilişkin her türden dayanağın, kesinliğin, sağlamlığın, göndermenin, önceliğin sürekli ertelenmesi gereğine vurguda bulunmaktadır. bu bağlamda bütün gönderiler dünyada gönderdiklerini varsaydıkları şeylere değil de, öteki metinlere, öteki metinlerdeki gönderilere göndermektedir. bir başka deyişle, anlamlandırma sürecinde sözcükler karşılık geldikleri şeylerce değil, şeylere karşılık gelen sözcüklerce belirlenmektedir. o nedenle anlam sürekli değişen, ayrımlar nedeniyle hep ertelenen bir görüngüdür.

    bu bağlamda, saussure'ün gösterge kuramında açıklıkla gösterildiği üzere, hiçbir dilsel öğenin olumsal bir anlamı yoktur; dilsel öğelerin anlamı öteki dilsel öğeler karşısında taşıdıkları "ayrılıklar" yoluyla meydana gelmektedir. dolayısıyla, anlamın bulunuşu ya da bütünlüğü sonsuz bir dizilim içerisinde bir göstergeden bir başka göstergeye "etelenmek"tedir. sözgelimi sözlükte "bataklık" sözcüğünün anlamına bakıldığında, sözlüğün bataklık maddesinin bataklığın anlamını açıklamak için başka sözcüklere başvurduğunu, bu sözcüklerin de başka sözcüklere başvurduğunu, böylelikle de tek bir sözcüğün öteki sözcüklere göndermek yoluyla ucu bucağı belli olmayan sonsuz bir gönderme ağının oluştuğunu görmekteyizdir. o nedenle différance, belli bir sözcüğün içindeki ya da dışındaki öteki sözcüklerin izi olarak ortaya çıktığından, göstergeler ile kavramları (gösterilenleri) belirsileştirmek yoluyla ancak anlamlandırmayı olanaklı kılan özdeş olmama durumunun altında yatan temel ilke olarak kavranabilir. buna göre différance özdeşliğine karşı bir anlam taşıyan différence sözcüğünden çok daha öte bir şeydir, çünkü derrida'nın kullanımında différance terimi, batı felsefesinin düşünme dilinin bütün varsayımlarının üstüne bina edildikleri yapının dışında kalanları anlatmaktadır. différance ikili karşıtlıkların sürekli ötesine geçerek özdeşlik felsefesine karşı direnmektedir. daha açık bir deyişle; kavramlar dilin sınırlarının dışına çıkmaya çalıştığından ötürü kişilerin yararına açıklamayı ertelerken, şeylerin yararına da anlamlarını sonraya bırakmaktadır. ancak burada özellikle parmak basılması gereken önemli nokta, yapısökümcülüğün geleneksel felsefe varsayımlarını, sıradüzenli us yapılarını, dilin ikili karşıtlıklarını alaşağı etmekle sınırlanamayacak olmasıdır. nitekim yapısökümcülük için asıl önemli olan, metinler içince geçen "tin", "doğa", "konuşma" gibi felsefi bakımdan önceliği bulunan kavramların, karşıtlarının metin için oluşturdukları altmetinlerce, gölge metinlerce, öteki metinlerce sorunsallaştırılıyor olabileceklerine yönelik farkındalıktır.

    yapısökümcü okumanın temel stratejisi, metnin egemen yorumunu ya da anlamını iki katlı bir okuma yordamıyla boşa çıkarıp yersileştirmektir. différance aynı metne iki ayrı bakma biçimiyle yaklaşmayı, aynı metni iki ayrı metin olarak okumayı, aynı anda bu iki metni hem birlikte hem de ayrı ayrı olarak görebilmeyi olanaklı hale getirmektedir. derrida différance terimini değişmez bir kavram olarak değerlendirmekten özellikle kaçınarak, bulduğu her fırsatta değişkenliğini, oynaklığını, belli sınırlar altına kapatılamazlığını özellikle vurgulamaktadır. derrida'nın différance terimi, hem ayrı sözcüklerin anlamlarını meydana getiren anlamlandırmaları arasındaki ayrımı, hem aynı sözcüğün ayrı anlamlarındaki ayrımı, hem de bir sözcüğün (bir ayrımın) bir başka sözcüğe (bir başka ayrıma) göndermesiyle zorunlu olarak oluşan ayrımı kapsayarak anlamın anlamının ertelenmesi düşüncesi üstüne kurulmuştur. derrida, iki şey arasındaki ayrımın bu iki şeyin kendilerinde bulunmadığını düşündüğünden, ayrımın hiçbir zaman "şimdi ve burada" olmadığını savunmaktadır. aynı biçimde, bir göstergenin gösterge olmaktalığı göstergenin kendisinde bulunmaktan çok göstergenin gösterge olmasının koşuludur. derrida bu durum karşısında, göstergenin ötekisini iz diye betimlemekte, şimdide yaşan şu anın ister istemez geçmiş ile geleceğin izlerini taşımak zorunda olduğu için asla bütünüyle şimdide bulunmadığını bildirmektedir. yine bu noktada, heidegger'den esinlenen derrida, "bulanıklık" sözcüğünün, bulunuş mantığını çiğnemeye başladığı anda bile bulunuş mantığını gerektirdiğini, dolayısıyla da izin bulunuşu ya da bulunmayışının, izin bulanıklığına değil bütünüyle oyunculluğuna seslenilmesi gereken, kendi içinde beden ile ruh sorunlarını barındıran bir durum olduğunu yazmaktadır.

    bir başka önemli çağdaş fransız felsefecisi deleuze, différence et répétition (ayrım ile yineleme, 1968) başlıklı çalışmasında daha farklı bir ayrım tasarımı sunmaktadır. bütün tasarımcı felsefe düşünmelerinin er ya da geç özdeşlik ilkesine dayandıklarını düşünen deleuze, her özdeşlik felsefesinin de ister istemez özdeşlik yararına ayrımın yadsınışını amaçlayan bir olumsuzlama felsefesine dönüştüğünü ileri sürmektedir. deleuz'e göre, kendisiyle özdeş kalan bir ben'i korumak adına ayrımın nasıl olumsuzlanması gerektiğinin en iyi görülebileceği yer hegelci felsefe dizgesidir. bu saptamaya bağlı olarak, yazılarında sürekli olarak ayrımın içerdiği olumluluk öğesi üstünde duran deleuze, guattari ile birlikte yazdığı l'anti-oedipe (karşı oedipus, 1977) başlıklı kitapta, arzuyu fallus yokluğu anlamında iğdiş edilme izleği doğrultusunda kavrayan ruhçözümlemeye karşı çıktığı gibi, arzuyu hep yokluk ya da olumsuzluk terimleriyle birlikte düşünen her türden arzu anlayışının da temellerini oymaya çalışmaktadır. öte yanda irigaray, cixous, kristeva gibi günümüzün önde gelen fransız feminist düşünürleri, "ayrım siyaseti" başlığında görüldüğü üzere, "ayrım" terminini cinsel ayrım teriminin kısaltılmış biçimi olarak kullanmaktadırlar. bununla birlikte çoğu feminist ya da postmodern düşünür, terimin bu kısaltılmış haliyle kullanımına bütün bütün karşı çıkarak, bunun yerine bu terimin batı düşüncesinde ayrımın yitip gitme pahasına "özdeşlik"in hep öne çıkarıldığı yollu görüşün siyasal altyapısını oluşturduğu düşüncesiyle hareket etmektedirler. buna göre, birtakım cinsel, ırksal, kültürel ayrımları görmeyi bir türlü becerememek, toplumsal baskının kaynağında yatan yanlışlarla dolu bir "bulunuş metafiziği"nden ötürüdür. bu anlamıyla ayrım düşüncesi, bu tür ayrımlara hakları olan dikkati ve saygıyı göstermeye yönelik yeni bir siyaset olanağında kilit değerde bir önem taşımaktadır.
  • derrida differance kavramını latince kökeni differer olan ve ayrım, erteleme, özdeş olmama hallerine göndermede bulunan kelimeden türetir.

    yine aynı kökenden gelen difference ile differance kelimeleri yazılışları bakımından farklı olmakla birlikte okunuşları bakımından aynıdır.

    bu bağlamda sözlü olarak ifade edilemeyen yazılı olarak ifade edilebilir hale gelir ve bu dolayımda sözün yazıya üstün kılınmasının doğru olmadığı gösterilmiş olur.

    difference burada var olan arasındaki ayrıma gönderme yaparken derrida ürettiği bu kavramın içeriğine ayrım, özdeş olmama ve erteleme anlamlarını da ekleyerek anlamın yayılımını öne sürmüş olur. bu doğrultuda differance kavramıyla oluşturulmuş ve/veya oluşturulabilecek bütün hiyerarşiler kırılmaya tabi tutulabilir hale gelir
hesabın var mı? giriş yap