• anadolu'nun kaderine boyun eğmiş, herşeye çarçabuk inanan ve devlet korkusu içinde yaşayan kasabalarından birine günün birinde bir "böyük adam" gelir. milletvekili mi diyesiniz, bakan mı... halk düşünür taşınır ve sonunda bu adamın müfettişler müfettişi olduğuna inanır. artık bütün gözler ona dikilmiş, bütün kulaklar ona ve onun hakkında söylenenlere çevrilmiştir. masalların devleri gibi büyür adam gözlerde. ve bir âfet gibi geçer kasabanın üstünden. orhan kemal'in en güzel romanlarından biri.
  • orhan kemal'in 1966 tarihli romanı. 1980 yılında usta tiyatrocu erkan yücel tarafından oyunlaştırılarak ankara halk tiyatrosu'nda sahne almıştır. eserin devamı ve ikinci cildi ise 1969 yılında yayımlanan üçkağıtçı romanıdır.
  • orhan kemal'in deyimiyle "kelle kulak yerinde bir kalantor" yürürken zzzt zzzt sesi çıkarken sarı iskarpinleriyle kendine müfettiş süsü vererek anadolu'yu gezer, esnaftan rüşvet toplar. romanın önemli bir bölümü de istanbul'da geçer ama spoil etmeye kıyamadığımdan gerisini alın okuyun derim. içinde her türlü insanı ve hayatı ustalıkla harmanlayan tadından yenmez hikaye, üçkağıtçı romanıyla kaldığı yerden devam eder.
  • 14 yaşındayken okuduğum, bana kitap okumayı sevdiren kitaptır. hakkında bu kadar az yazılması çok ilginç.
  • 1950'li yıllarda bir anadolu kentinde geçer hikaye. kentin ilk harfi ç. olduğu belirtilir kitapta aynen behzat ç.'nin ç'si gibi. kim bilir o ç bu ç dir belki.
    kentte demiryolu ile gidilmesi kentin çankırı olabileceğini düşündürtüyor. ama kitapta önce ç. kentinden ankara'ya gidilir sonra ankara'dan istanbul'a gidilirken gene bu ç. kentinden geçilir. bu da bu ç. kentinin ankara istanbul arasında bir yerde olması gerektiğini gösteriyor. bu duruda en büyük ihtimal bu kentin eskişehir olduğu. bilecik kitapta anlatılan şehire göre çok küçük ve çok engebeli. tabi eskişehir ç harfi lile başlamaması gibi bir sorun da var ama ankara istanbul arasında ç ile başlayan bir şehirde yok.

    kitaptan bir paragrafı da paylaşmak isterim.

    --- spoiler ---

    hanımefendi yeşil sabahlığıyla bir koşu gitti, yarım bardak su, bir alka tabletiyele geldi. reis bey tableti mavi kabuğundan soyup yarım bardak suya attı. beyaz tablet suyun içinde döne, kıvrana, fısıldaya erimeye başlamıştı. biriken suyun içinde adeta ihtilal oluyordu: küçük küçük kabarcıklar cızırtılarla suya baş kaldırarak atmosferlerini parçalamaya çalışıyır, ama suyun havayla birleştiği yere gelince patlayıveriyorlardı. sonunda her şey bitti. yarım bardak su, ihtilalci, afacan, yaygaracı alka'yı eritmiş, kendileştirmişti.
    --- spoiler ---
    ülkeyi ve özellikle bürokrasisini anlatır. müfettiş gelip de ne olacak der bir memur sanki burada olanlar mı düzelecek? sanki ankaradakiler bilmiyorlar mı burada olanları? hala aynı kafadayız. kelli felli kalantor ağzı laf yapan adamlar gördük mü hemen önümüz ilikler adamın yediğine helal olsun diyoruz. meydanlarda bas bas bağırmaları da çalıp çırpmaları da hoşumuza gidiyor.
  • akıllara gogol' u getirir.
  • orhan kemal'in muhteşem eseri. lisede öğrenciyken okumuştum ve bir günde bitirip üçkağıtçı'ya geçmiştim. romanın kahramanı ve ismimin kaynağı, öylesine muhteşem bir üçkağıtçıdır ki okuduğum zaman da hiç kızamadım, sevdim kendisini. adamsın kudret yanardağ, yolun yolumuzdur, ruhun şad olsun.
  • orhan kemal'in insanlarin karakter, ic dunyalari vs. gibi ince ayrintilari cok gercekci bir uslupla anlattigi harikulade roman serisi.

    icinde bir miktar da zubuk barindirir, ozellikle ikinci romani.
  • güncelliği yitirmeyecek bir eser. sebebi sadece romanın muhteşemliği olsaydı keşke.
  • "araba şakırtıyla uzaklaşınca kadın pencereden çekildi. koynundan beş tane yüzlüğün ılık destesini çıkardı. küçük gaz lâmbasının sarı ışığında bir bir saydı, sonra tersinden bir daha saydı, daha sonra da yüzlükleri yere yaydı, karşılarına geçip oturdu. bu paralar onun için bir kuvvetti. isterse mıstık, bundan böyle eve hiç uğramasın. beş tane yüzlük! ye ye bitmez, ye ye tükenmezdi! emniyet müdürünün evi önünde arabasını öfkeyle durdurdu. yere atlamadan önce karısına içinden okkalı bir küfür savurdu. ulan ne lanet kadındı bu be! lanet, allahın belâsı, pis, aksi... nasıl da bunun böyle olacağını hesap etmeden kaptırmıştı paraları! bir şey değil, dünya dünyaya, yer yere geçse, kıyametler kopsa geri vermezdi beş yüzü. inanmazdı ki bu paranın kendi parası olmadığına! emniyet müdürünün evine aşağıdan yukarı baktı: anadolu'nun ikinci derece illerinde çokluk "konak" denilen, eski biçim, kafesli, şahnişli evlerden biriydi. îl'in en gösterişli yapılarından."
hesabın var mı? giriş yap