• anadolu'nun kaderine boyun eğmiş, herşeye çarçabuk inanan ve devlet korkusu içinde yaşayan kasabalarından birine günün birinde bir "böyük adam" gelir. milletvekili mi diyesiniz, bakan mı... halk düşünür taşınır ve sonunda bu adamın müfettişler müfettişi olduğuna inanır. artık bütün gözler ona dikilmiş, bütün kulaklar ona ve onun hakkında söylenenlere çevrilmiştir. masalların devleri gibi büyür adam gözlerde. ve bir âfet gibi geçer kasabanın üstünden. orhan kemal'in en güzel romanlarından biri.
  • anadolu halkının ne kadar cahil olduğunu, dedikodulara hemen nasıl inandıklarını çok net bir şekilde gösteren, demagojinin cahil halk üzerindeki etkisinin nasıl etkili olduğunu gözler önüne seren okullarda ders olarak okutulması gereken çok güzel bir roman serisi. orhan kemal bir kez daha toplumun aynası olmaya devam ediyor.

    --- spoiler ---

    "halk bizde, hacıların, hocaların ağzına bakar. hacılar hocalar da benim ağzıma bakacak olursa,halkı avladım gitti demektir. halkın avlanmasıysa oyların avlanması demektir. oylar, o oylar... o oylar insanı milletvekili de yapar, bakan da, başbakan da!"

    sübyancı bir mahkumun eski cezaevi müdürü tarafından azarlanması şöyle geçiyor:

    "mustafa kemal'in yerinde ben olacaktım ki, topunuzun kökünü kazıyacak, sarıklarınızı boyunlarınıza dolayacaktım! kuran kursundaki bir sübyana ilişilir mi ulan deyyus?"

    "dinsiz millet yaşayamaz arkadaşlar! bunca yıl aziz ve kutsal olan, mübarek dininizi elinizden alıp, mukaddes camilerinizi depo olarak kullanan, oralara askerleri dolduran bir iktidarı cenab-ı allah kahhar ismiyle kahredecektir!"

    yeni savcının kudret'e verdiği ayar ise çok hoşuma gitmiştir.

    "kudret bey, şayet seçilerseniz, şahsım için hiç, ama hiçbir şey istemeyeceğim sizden. bu fakir millet için, bu fakir milletten, yoksul halktan yana olmanızı rica edeceğim, yalvaracağım!"

    --- spoiler ---
  • orhan kemal'in deyimiyle "kelle kulak yerinde bir kalantor" yürürken zzzt zzzt sesi çıkarken sarı iskarpinleriyle kendine müfettiş süsü vererek anadolu'yu gezer, esnaftan rüşvet toplar. romanın önemli bir bölümü de istanbul'da geçer ama spoil etmeye kıyamadığımdan gerisini alın okuyun derim. içinde her türlü insanı ve hayatı ustalıkla harmanlayan tadından yenmez hikaye, üçkağıtçı romanıyla kaldığı yerden devam eder.
  • 14 yaşındayken okuduğum, bana kitap okumayı sevdiren kitaptır. hakkında bu kadar az yazılması çok ilginç.
  • akıllara gogol' u getirir.
  • 1950'li yıllarda bir anadolu kentinde geçer hikaye. kentin ilk harfi ç. olduğu belirtilir kitapta aynen behzat ç.'nin ç'si gibi. kim bilir o ç bu ç dir belki.
    kentte demiryolu ile gidilmesi kentin çankırı olabileceğini düşündürtüyor. ama kitapta önce ç. kentinden ankara'ya gidilir sonra ankara'dan istanbul'a gidilirken gene bu ç. kentinden geçilir. bu da bu ç. kentinin ankara istanbul arasında bir yerde olması gerektiğini gösteriyor. bu duruda en büyük ihtimal bu kentin eskişehir olduğu. bilecik kitapta anlatılan şehire göre çok küçük ve çok engebeli. tabi eskişehir ç harfi lile başlamaması gibi bir sorun da var ama ankara istanbul arasında ç ile başlayan bir şehirde yok.

    kitaptan bir paragrafı da paylaşmak isterim.

    --- spoiler ---

    hanımefendi yeşil sabahlığıyla bir koşu gitti, yarım bardak su, bir alka tabletiyele geldi. reis bey tableti mavi kabuğundan soyup yarım bardak suya attı. beyaz tablet suyun içinde döne, kıvrana, fısıldaya erimeye başlamıştı. biriken suyun içinde adeta ihtilal oluyordu: küçük küçük kabarcıklar cızırtılarla suya baş kaldırarak atmosferlerini parçalamaya çalışıyır, ama suyun havayla birleştiği yere gelince patlayıveriyorlardı. sonunda her şey bitti. yarım bardak su, ihtilalci, afacan, yaygaracı alka'yı eritmiş, kendileştirmişti.
    --- spoiler ---
    ülkeyi ve özellikle bürokrasisini anlatır. müfettiş gelip de ne olacak der bir memur sanki burada olanlar mı düzelecek? sanki ankaradakiler bilmiyorlar mı burada olanları? hala aynı kafadayız. kelli felli kalantor ağzı laf yapan adamlar gördük mü hemen önümüz ilikler adamın yediğine helal olsun diyoruz. meydanlarda bas bas bağırmaları da çalıp çırpmaları da hoşumuza gidiyor.
  • (bkz: orhan kemal) tarafından kaleme alınan -az bilinen- şahane bir eserdir.

    romanın kahramanı (bkz: kudret yanardağ) büyük çift kösele sarı ayakkabıları, çizgili kahverengi kostümü, rölöve şapkası, sarı meşin çantasıyla zııt zııt zııt yola koyulur.

    gittiği her yerde bir “kodaman” sanılır ilk. ama değildir, daha büyüktür, müfettiştir, müfettişler müfettişidir. yeri gelir esnaf, vekil, vali, kaymakam, jandarma bile karşısında titrer. sebebi belirsizdir. okudukça anlaşılır. hayatımıza dokunur. müfettişler müfettişi, aziz nesin’in yazdığı zübük tadındadır, ama bence daha fazlasıdır. filme çekilmeyi hak eder.

    zııt zııt zııt eden ayakkabılarıyla, dolandırmadığı kimse kalmaz. kel mıstık, idris, dürdane, deve, sema, nefise ve daha fazlası kahramanlarıdır...

    iki ciltten oluşan, ikinci cildi “üçkağıtçı” adıyla yayımlanan bu romanı okuyun, okutturun.
  • orhan kemal'in insanlarin karakter, ic dunyalari vs. gibi ince ayrintilari cok gercekci bir uslupla anlattigi harikulade roman serisi.

    icinde bir miktar da zubuk barindirir, ozellikle ikinci romani.
  • orhan kemal'in muhteşem eseri. lisede öğrenciyken okumuştum ve bir günde bitirip üçkağıtçı'ya geçmiştim. romanın kahramanı ve ismimin kaynağı, öylesine muhteşem bir üçkağıtçıdır ki okuduğum zaman da hiç kızamadım, sevdim kendisini. adamsın kudret yanardağ, yolun yolumuzdur, ruhun şad olsun.
  • "araba şakırtıyla uzaklaşınca kadın pencereden çekildi. koynundan beş tane yüzlüğün ılık destesini çıkardı. küçük gaz lâmbasının sarı ışığında bir bir saydı, sonra tersinden bir daha saydı, daha sonra da yüzlükleri yere yaydı, karşılarına geçip oturdu. bu paralar onun için bir kuvvetti. isterse mıstık, bundan böyle eve hiç uğramasın. beş tane yüzlük! ye ye bitmez, ye ye tükenmezdi! emniyet müdürünün evi önünde arabasını öfkeyle durdurdu. yere atlamadan önce karısına içinden okkalı bir küfür savurdu. ulan ne lanet kadındı bu be! lanet, allahın belâsı, pis, aksi... nasıl da bunun böyle olacağını hesap etmeden kaptırmıştı paraları! bir şey değil, dünya dünyaya, yer yere geçse, kıyametler kopsa geri vermezdi beş yüzü. inanmazdı ki bu paranın kendi parası olmadığına! emniyet müdürünün evine aşağıdan yukarı baktı: anadolu'nun ikinci derece illerinde çokluk "konak" denilen, eski biçim, kafesli, şahnişli evlerden biriydi. îl'in en gösterişli yapılarından."
hesabın var mı? giriş yap