• candarlinin antik adi.
  • dunyanin en eski meslegi burada çok iyi icra edildigi icin bati dillerindeki putana, putain gibi sozcukler bu kentten türemis olabilir*
  • (bkz: pita)
  • çandarlı'da sahil şeridindeki barlardan birinin adıdır.gerçi adının okunması tabelanın üstündeki sarmaşıklar yüzünden hemen hemen imkansızdır.bu yaz itibariyle muazzam garsonlar çalışmaktadır.bu bar çandarlı'ya ait değilmiş gibi durur.
  • (bkz: pitaneon)
  • pitane sözcüğü, “suyu bol” anlamında luwi-pelasg dilinden gelmektedir. kentin ne zaman kurulduğu kesinlik kazanamamakla beraber tarihi helen öncesine kadar inmektedir. büyük olasılıkla luwiler tarafından kurulmuştur. ilk çağda ismi geçmeyen kent m.ö. 88’de romalılarla savaşarak batı anadolu’yu ele geçiren pontus kralı vi. mithridates eupator zamanında kendisinden söz ettirmiştir. vi.mithridates sulla’nın komutasındaki roma ordusuna yenildikten sonra pergamon’u boşaltmış, pitana’ya sığınmış, orada da kuşatılınca deniz yoluyla kaçmayı başarmıştır. pitana’nın orta çağ tarihi de çok karanlıktır. bir ara cenevizlilerin üssü olduğu sanılmaktadır.
    pitane’de ekrem akurgal kazı yapmışsa da yeterli bilgi verebilecek mimari kalıntılara rastlayamamıştır zira kentteki taşlar yeni yapılanmada yerlerinden sökülmüştür. kazılarda m.ö. vi.yy'a tarihlenen mezarlara, çeşitli keramiklere, vazolara, kadehlere, kylixlere ve ölü külü kaplarına rastlanmıştır. m.ö.vi.yy.a tarihlenen arkaik bir erkek heykeli ise bugün bergama müzesindedir. (kaynak: kenthaber)
  • baharın mor ve yeşil geçtiği bir yerdeydim. vakit, geceyarısını bulmuştu ve etrafta insana dair pek iz yoktu. pencereden dışarı baktım; ay tanrıçasıyla denizlerin tanrısı meşk ediyordu ege'de. ve o geceki birlikteliklerinden bir ışıltı gelmişti dünyaya. adını yakamoz koydular. daha fazla içeride duramazdım. sırt çantamın içine ıvır zıvır doldurup, sesimden baykuşlar rahatsız olmasın diye parmaklarımın üzerinde merdivenleri indim. kuzey rüzgarlarına teslim ettim bedenimi. şimdi onlar ne yöne eserse, o tarafa savrulacaktım cılız bir yaprak misali.

    ilk önce kayalık bir yere getirdi beni rüzgar. hemen hatırladım; seneler önce her şeyi başlatan noktasıydı dünyanın bura. var oluş gibi. evrenin yaratılışı. karmaşa. kaos. mutlak gerçek. sabit. bir ezgi çalındı kulağıma mitolojik zamanlardan kalma. şarkının sözleri "aşk"ı anlatıyordu saçından tırnağına. o güne dek duyduğum en güzel tasviriydi bu karman çorman hissiyatın. içimdeki pembe tülden kelebekleri dışarı saldım. gökyüzü birden aydınlandı. ve toz pembe bir bulut sardı atmosferi. nefes alamadım uzunca bir süre ama halinden şikayetçi olan da yoktu ortalarda.

    kayalıklarla işimiz bitmişti sanırım. bir patika buldum. ay tanrıçası bana kıyak geçmiş ve yola cömert ışığını tutmuştu. hayretler içinde kaldım, biz insanlar hiçbir şeyi o kadar düzgün yapamazken çift tırnaklı hayvanlar nasıl oluyor da kusursuz yollar inşa edebiliyorlardı. sanırım bir tek şaşırma huyum benimle beraber yaşlanacak... şimdi de bir kasabaya gelmiştik. burayı da ağaçlarından tanıdım. yaz akşamları altında koyu sohbetler içip demli çay ettiğimiz ulu çınarları vardı denizköy'ün. deniz, her zamanki gibi durgundu. zihnimin içinde binlerce hatıra "play" tuşuna basmıştı. stop'u aradım.. yoktu.

    denizin kenarındaki kasabayı terk edip, savrulmaya devam ettik. angelos'u, daha girişinden tanıdım. asmalarla kaplı çarşısı bomboştu. insansızlık, burayı da sarmıştı demek ki; bulaşıcı bir hastalık gibi. meleklerin kentini geride bırakıp, dikili'de denize yeniden merhaba dedim. her şey anlam veremediğim bir hızla bitiyordu hayatımda; aşklar, özlemler, korkular, geçmiş, gelecek, esaret.. ama deniz, sabitimdi adeta. bitmek bilmeyen kutsal bir kaynak gibiydi. ben onu göremesem, o bir yolunu bulup çıkıyordu her sokakta karşıma.

    dikili'den de geçip, yola devam ettik. artık bedenim yorgun düşmüştü. yola devam edebilmek için sırt çantamı omzumdan çıkarıp bir şeyler yedim. ön gözünde her daim bulundurduğum not defterine de küçük cümleler karaladım. yazmak güzel şeydi. gençlik de!.. sonra, miladi zamanlardan kalma bir kente geldik. rivayete göre burası, tıbbın merkeziydi. oysa ben, lokman hekimlerin bile deva olamayacağı bir dertten muzdariptim. ızdırabım, yaşımdan büyüktü. bergama'da, bu antik kentin göbeğinde kayboldum. harabeye dönmüş tarihi bir eserdi bedenim. kuzey rüzgarlarıyla oracıkta bir anlaşma yapıp el sıkıştık. bundan sonrası, benim işimdi. onlara gereksinimim kalmamıştı. onları ait oldukları yere doğru uğurladıktan sonra kentin boş sokaklarında yürüdüm saatlerce. güneş, doğmak nedir bilmiyordu o gün. sonra büyükçe bir alana geldim. bir oyuk vardı ortasında, içine girdim. biri aniden bir ışık yaktı. ürperip kaçmam gerekirken ben üstüne yürüyordum ışığın kaynağının. yaklaştıkça gözlerim kamaştı, yaklaştıkça nefes alışım, kalp atışım zıvanadan çıktı. bu koku? çok tanıdıktı. içime çektim. o da beni kendine doğru çekti.

    kaybettiğim bir hazineyi geri vermişti bana o gece.

    antik kent, şahidimdir.
  • çandarlı'nın taaa antik ismi olmasına karşın sadece son bir iki yılda neredeyse tüm sahil müesseselerinin isminde bir şekilde yer bulmaktadır. globalleşme sen nelere kadirsin.
  • ord. prof. dr. ekrem akurgal tarafından 1959-1965 yılları arasında arkeolojik çalışmalar gerçekleştirilmiş olan antik kent.
  • aiolis (ayolis), batı anadolu'nun kabaca kuzey bölgesinin antik adı. gediz nehri kuzeyinden bakırçay güneyine uzanan bölgedir. doğusu yunt dağları ve dumanlı dağ, batıda ise çandarlı körfezi ile sınırlanır. ayrıca midilli adası da bölgenin sınırlarına girer. herodotos 12 adet aiol kenti sayar: kyme, larissa, neonteikhıs, temnos, killa, notion, aigiroessa, pitane, aigai, myrina, grynaion, smyrna. bu kentlerin, iö 1050 yılı civarında yunanistan'dan bölgeye gelen aioller tarafından kurulduğu söylenmektedir. aigai, aiolis bölgesindeki bir kentin adıdır. aiolis diye bir kent yoktur. [vikipedi alıntısı.]

    (bkz: pitaneon)
hesabın var mı? giriş yap