• "yürü bire yalan dünya
    sana konan göçer bir gün
    insan bir ekin misâli
    seni eken biçer bir gün

    ağalar içmesi hoştur
    o da züğürtlere güçtür
    can kafeste duran kuştur
    elbet uçar gider bir gün

    aşıklar der ki nolacak
    bu dünya mamur olacak
    haleb'i osmanlı alacak
    dağı taşı katar bir gün

    yerimi serin bucağa
    suyumu koyam ocağa
    kafamı alın kucağa
    garip anam ağlar bir gün

    yer üstünde yeşil yaprak
    yer altında kefen yırtmak
    yastığımız kara toprak
    o da bizi atar bir gün

    bindirirler cansız ata
    indirirler tuta tuta
    var dünyadan yol ahrete
    coşkun gider salın bir gün

    karacaoğlan der naşıma
    çok işler gelir başıma
    mezarımın baş taşına
    baykuş konar öter bir gün"

    şeklinde sözleri olan, karacaoğlan'a ait şiir.

    p.s.: şiirin türk halk müziği formunda bir versiyonunu geçen gün radyoda dinledim. sanki kubat söylüyomuş gibi geldi ama aradım taradım bulamadım. kimin söylediğini bilen varsa çok makbule geçer...
  • musa eroglu-güler duman ikilisnden,her zamanki gibi harika yorumlanmış türkü.
  • pir sultan abdal eseri. şöyledir:

    yürü bre yalan dünya
    yalan dünya değil misin
    hasan ile hüseyin'i
    alan dünya değil misin

    ali bindi düldül ata
    can dayanmaz bu firkata
    bozkurt ile kıyamete
    kalan dünya değil misin

    tanrının aslanın alan
    düldülü dağlara salan
    yedi kere ıssız kalan
    dolan dünya değil misin

    bak şu kaşa bak şu göze
    ciğer kebap oldu köze
    muhammet'i bir top beze
    saran dünya değil misin

    pir sultan'ım ne yatarsın
    kurmuş çarkını dönersin
    ne konarsın ne göçersin
    duran dünya değil misin

    *
    yedi kere ıssız kalma hadisesini filan açıklarım da şimdi ofisteyim, sonra kısmetse.
  • bir karacaoğlan şiiri*

    yürü bre yalan dünya
    sana konan göçer bir gün
    insan bir ekine misal
    seni eken biçer bir gün

    ağalar içmesi hoştur
    o da züğürtlere güçtür
    can kafeste duran kuştur
    elbet uçar gider bir gün

    aşıklar der ki n'olacak
    bu dünya mamur olacak
    haleb'i osmanlı alacak
    dağı taşa katar bir gün

    yerimi serin bucağa
    suyumu koyun ocağa
    kafamı alin kucağa
    garip anam ağlar bir gün

    yer yüzünde yeşil yaprak
    yer altında kefen yırtmak
    yastığımız kara toprak
    o da bizi atar bir gün

    bindirirler cansız ata
    indirirler tuta tuta
    var dünyadan yol ahrete
    yelgin gider salın bir gün

    karac'oğlan der nasıma
    çok işler gelir başıma
    mezarımın baş taşına
    baykuş konar öter bir gün
  • hayata dair bir gerçeğin, asırlar evvelinden aşıklar piri pir sultan tarafından kulaklarımıza çalınması.

    bu türküyü ne zaman dinlesem aklıma hep bir soru takılır: 'neden pir sultan böyle bir şiir yazmak (ya da söylemek) istedi?' onu harekete geçiren güdü neydi?. insanın ölümlülüğü ve bu gerçeğe karşı acziyetini bu denli samimi kaç yaşlarındayken dillendirdi?

    fani olduğumuzu unutuyoruz (görmezden geliyoruz), unutmak (görmezden gelmek) istiyoruz gibi geliyor bana çoğu zaman belki de doğamız gereği. en fazla somut işlemler dönemindeki bir çocuğun tehlike olarak algılayıp korktuğu şeyden, gözlerini elleri ile kapatarak, kurtulduğunu düşünmesinden farklı birşey değil ancak bu. anlatmak istediğim hastalıklı bir süreklilik dahilinde insanın ölümlü olduğunun hatırlanması, hatırlatılması değil. istesek de istemesek de ölümlü olduğumuz gerçeği, er ya da geç, kendini hatırlatıyor özellikle de bu coğrafyada. türkiyede veya ezanın sesli okunabildiği (yurtdışında minare olsa dahi ezan okunmasına izin verilmeyebiliyor) camiilerin olduğu yerlerde yaşayanlarımız, cuma salası dışında cenaze namazı salalarını duymuşuzdur, duyuyoruzdur. belki de yakınlarımızdan vefat edenler de vardır. benim şaşırdığım ve sorguladığım nokta ise nasıl oluyor da ölümü, tüm bu gerçekliğine rağmen, ötekileştirebiliyor olduğumuz. hiç üzerimize alınmıyoruz gibi. hatta son zamanlarda katıldığım cenaze törenlerinde merhumeye/merhuma lütufkar bir şekilde acındığına tanık oluyorum. meramımı anlatırken uygun kelimeleri kullanıp kullanmadığımı bilmiyorum. sanki ölenden başka hiç kimse fani değilmiş gibi bir hava oluşuyor. bu yazdıklarımdan ölümü normalleştirmeye çalıştığım sonucu çıkmasın. (aleni düşünerek yazıyorum o yüzden laf kalabalığı edersem kusuruma bakmayın). ölüm zaten 'normal' çünkü dünya kadar 'gerçek'. insana özgü bir şey de değil üstelik. ne bir eksik ne bir fazla doğal yani. öğrenmek istediğim, ölümü kendimiz için içselleştirmekte neden bu denli sorun yaşadığımız. doğalın dışına sürüklenmek değil mi bu?

    belki de tüm bunlar benim kendi kuruntularımdan başka birşey değil.

    bir türkü nelere kadir imiş meğer?

    'yürü bre yalan dünya
    sana konan göçer bir gün
    insan bir ekin misal
    seni eken biçer bir gün'
  • babamın mezar taşında ilk dört mısrası yer alan karacaoğlan şiiri.

    mezar taşından bile fazla ölümü anlatan bir şiirdir.
  • mezar taşından bile fazla ölümü anlatıyor
hesabın var mı? giriş yap