• yeni mezun bi doktorun, hatta okulu birincilikle bitirmiş bi tıp öğrencisinin, tıp fakültesinde öğrendiğinden çok daha farklı bi hayata adım attığını anlatmak istermişçesine başlıyor dizi.

    altı yıl boyunca aynadaki beyaz önlüklü yansımasına bakıp, gerçek bi doktora benziyor muyum diyen kişilerin sayısı azımsanmayacak kadar çoktur.
    ki bunu daha onuncu dakikada, gönderildiği köydeki eski doktorla kendini kıyaslayıp sakal mı bıraksam, veya gözlük taksam daha büyük gözükürüm ve beni ciddiye alırlar mı, sanırım daha ciddi konuşmalıyım endişesini yansıtıyorlar izleyiciye.
    tam bu noktada o cümle geliyor,

    ameliyat masasında nasıl gözüktüğünün önemi yok. sana lazım olan tek şey, deneyim.

    gözüme çarpan ikinci şeyse,
    sınavlardan deliler gibi korkuyor olsanız bile, üç dört profesörün karşısında sözlüde ya da kağıda yazarken beyniniz duraklamaksızın anlatabiliyorken, hastada karşınıza çıktığında hiç duymamışçasına, hiç bişiy bilmiyormuşçasına kalakalma korkusu.
    tüm sınavlardan daha zor sanırım.
    koşarak gidip o hastalığı kitaptan son bi kere okuyabilmek istiyorsunuz, ama hasta karşınızda öylece duruyor.
    ve fazladan bi kaç saniyeniz bile yok.
    oysa biri size, tıpkı sözlüdeki gibi ufak bi ipucu verse, belki sadece tek bi kelime, veya o hastalığı hatırlatacak herhangi başka birşey, herşeyi hatırlayabilirsiniz.
    ama hayır.
    kimse söylemeyecek.

    aslında doktor olmaya dair en önemli şey,
    yıllarca, milyonlarca sayfada her paragrafta en az bi insanı okuyor olmak.
    öğrenmediğiniz, derse geç kaldığınız, dinlerken dikkatinizin dağıldığı, bu çıkmaz diye hızlı geçtiğiniz veya unuttuğunuz en ufak şey bi gün birinin hayatının sona ermesi demek olabilir.
  • mecbur hizmet korkusunu katlayarak çoğaltan, tıp öğrencilerine çok karmaşık duygular yaşatan dizidir.

    --- spoiler ---

    okulunun birincisi, teoride o hastalıkların hepsini ezbere bilen bir yeni mezunun her vaka karşısındaki çaresizliği, frenginin ciddiyetini karşısındaki askere anlatamamasındaki acizliği, hastaların doktora yaptığı muamele, yaşanılan yer, kullanılan aletler, hava kara kara düşündürür. bir de aylarca o hastaneden dışarıya adım atmamak var ki moskovayı bile özlettirmiş. istanbul'dan kalkıp gidilse kimbilir neler olur.

    tüm hayatının amacını sorgulama, kaç sene çektiği eziyetin sadece kasaplık için olduğunu düşünme, etrafında kendi seviyesinde, konuşabileceği, dost olabileceği kimsenin olmaması ve devamında gelen kaçınılmaz morfin bağımlılığı... çok acı gerçekten çok acı. bir de tıpı bırakıp gününü gün etmiş arkadaştan gelen mektup var.

    --- spoiler ---

    her bölümü bana amerikan hastanesi'ndeki bir cerrahla girdiğimiz diyalogu hatırlatıyor.

    cerrah: kaçıncı sınıfsın sen?
    dml: iki
    cerrah: en güzel zaman... tıpı bırakmak için.
  • başarılı bir dizidir.

    devrim oluyor moskova'da. o sırada unutulan bir köyün unutulan bir hastanesi. çok baskın bir eski doktor ve sonra gelen yeniyetme. ki zaten kendinden menkul bir sürü dert.

    bu ingilizler neden şahane şeyler mini dizi yaparlar. başı kıçı belli bir romandan 200 bölüm çıkarabilmeyi başarmış bizimkilerden biraz feyz alsalar ya.
  • --- spoiler ---

    "kişiyi içinde bulunduğu koşullarla hangi biçimlerde başa çıkabildiği şekillendirir" argümanını "şayet bu morfin ise yok eder" olarak dizi boyunca jon hamm in ağzından fısıldaya fısıldaya cevaplayan mini dizi. doktorun yaşlı halinin -düştüğü bağımlı hali keşfedilip gözetim altında morfinsiz bırakılınca- gördüğü halüsinasyonlar geçmişine ve defterinde yazan anılarını yeniden ziyaretine dönüşür. genç haliyle (daniel radcliffe) konuşur, onu kah engellemeye kah uyarmaya çalışır, fakat tabii ki -olaylar çoktan yaşanmış olduğundan- hiçbir faydası olmaz. genç doktor morfine ne kadar fazla bağımlı hale geldiğini kavrayamaz. genç doktor kendini kaptırdıkça, yaşlı doktor daha da berbat bir bağımlıya dönüşür, gitgide üzerindeki giysiler o an gözetim altına alındığı için giymekte olduğu hasta tulumu olur, yüzü ter ve sıkıntıyla buruşur, cildi grileşir, gözleri odaklanmaz olur. insanın dayanılması zorlu, çetin koşullardan kaçmaya çalışırken kendini tükedişinin kendine referanslı anlatısı.

    --- spoiler ---

    kıssadan hisse: bir mini dizi için harika bir prodüksiyon, iyi oyunculuk ve özenli atmosfer kurgusu. müzikler ve tipografinin güzelliği için ekstra puanları da var, bence izlenmeli.
  • fena değil gibi duran dizi. yalnız bu harry'ciğim de hep aynı hayvani bavulu taşıyor. bildiğin aynı büyüklükte hatta bence direk filmin setinden getirmişler de neyse.
  • daniel radcliffe'i harry potter dışında bir rolde gördüğümüz dizi. kendi çocuğumuzun yeni bir çabasını seyreder gibi ilginç bir deneyim. benim şahsi yorumum "aferin daniel harry potter rolundan sıyrılmış" oldu. çevremdekiler ise onun hala harry potter olarak oynamaya devam ettiğini oyunculuğunda ve tipinde bir fark yakalayamadıklarını söylediler.

    hikaye çok hard ve çok güzel. ama görsel anlamda izlemeye herkes tahammül edebilir mi sanmıyorum. zaten dizi + 13 uyarısı ile yayında, yayın saatide iyi en azından çoluk çocuğun çok dikkatini çekmeyecek bir zamanlama.

    birazda 90-100 yıllık değişimi gözlemlemek adına güzel. hijyen filan hak getire. ameliyat esnasında bile fosur fosur sigara içiyorlar.

    --- en güzel sahnesi ve en iç kaldıranı ---

    kızım tornaya düştü diye başlayan sahnesi idi. babanın çıldırması, getirilen kızın ölmesini bekleyen doktor. ölmemesi ve bacaklarını kesmek zorunda kalması, ekibin onu yavaşlatmaya çalışması. kör testere ile bacak kesmek ve bir bacağı kesince kendini kasap olarak görmek, kol hamladığı için ikinci bacağı kesmemek , vicdan ve realite arasında gidiş-gelişler ve realitenin acımasızlığı karşısında morfinle realiteden kaçış
    --- spoiler ---
  • mecburi hizmet = mahrumiyet bölgesi olgusunu iyi yansıtan, üniversiteden çıkan mini mini idealist doktorların karşılaştıkları yoklukla nasıl afalladıklarını başarılı bir şekilde anlatan dizi-film arası bir şeydir.

    tabi her mecburi hizmet bu kadar vahim değil ama insan biraz afallıyor gerçekten de. üniversitede her şeyin nasıl elinin altında olduğunu, elindekinin kıymetini anlıyorsun.

    anlasana be sözlük, mahrumiyet bölgesindeyim.
  • 2,5 - 3 saatlik bir film gibi bir günde izlediğim mini dizi. toplam 20'şer dakikalık 8 bölümden oluşuyor.

    oyunculuklar müthiş bir kere. jon hamm ve daniel radcliffe oyunculuklarını baya konuşturmuş. diziyi izledikten sonra kamera arkasını da izledim. meğersem daniel arkadaşımız bir mihail bulgakov hayranıymış. bu çocuğu tuttum ben ne bileyim, baya iyi. dizide geçen mini opera sahnelerinde sesi de müthişti. ayrıca kendisi en çok en çok 20 yaşında gösteriyor, 7 yıllık tıp fakültesini bitirmiş birinin fiziksel olgunluğuna sahip değil. hele hele kendisini canlandıran yaşlı doktorumuz jon hamm ile karşılaştırınca, yuh artık diyor insan ama ikisi de çok iyi oyuncu olduğundan mıdır nedir göze batmıyor çok.

    --- spoiler ---

    evet gelelim asıl önemli kısma. bir kere eser bulgakov'dan alındığı için direk +10. liseden beri rus edebiyatını bayılarak okuyan biri olarak bu tür eserlerin uyarlamasını izlemek inanılmaz hoşuma gidiyor. genç doktorumuzun -adının mika olduğunu öğreniyoruz- bencilliği, , vurdumduymazlığı, umursamazlığı, hatta vicdansızlığı kitapta müthiş bir şekilde anlatılmış ama bunu canlandırabilen ve kendisinden nefret etmemizi sağlayan tabii ki daniel'in oyunculuğu. pelageya'yı kullanıp "atması", hastalığını umursamadığı için kadının ölümüne sebep olması, natasha'yı morfin için ölüme terk edişi. ve tüm bunlarla "yaşlı doktorumuz mika'nın" yüzleşmeleri. valla ne diyeyim, eyvallah oyunculuklar güzel de bu rus edebiyatı bir başka güzel.

    --- spoiler ---

    sonuç olarak başta bulgakov'a daha sonra bu mini dizide emeği geçen herkese saygılar sevgiler.
  • mini dizi olarak kalmaması gereken bir uyarlama.

    --- spoiler ---

    "tüm dünya hastayken bir doktor ne yapabilir?"

    --- spoiler ---
  • zamanlaması harika dizi. önemli bir ayrıntısı da çağın icadının steroid, antibiyotik vs. değil lateks eldiven olduğunu kanıtlayışıdır.
hesabın var mı? giriş yap