hesabın var mı? giriş yap

  • o ne amk, böyle karakterler wordde yok kendisini tebrik ediyorum.

    mikrofonu at fontunu sat diyorum kendisine.

  • bir yandan dna, kamera ve daha bir suru kanit olmasina ragmen tutuklanmayan hala sokakta dolasan tecavuzcu, tacizci ve katiller. diger yanda da tek bir bulgu bile olmadan, hic bir sorgulama yapilmadan direk hapise giren baba.
    ulkede gram ayar yok.

  • "rüyamda 15 tane ferrarim vardı hepsine nasıl benzin alıcam diye ağlıyordum. ruhum bile fakir lan!"

    "mutluluktan havaya uçsam kuş diye pompalıyla vururlar. o kadar şanssızım!" by inci-caps

  • tgb, vatan partisinin gençlik örgütüdür. vatan partili bir tanıdığım var. 70 yaşlarında. eski bir arkadaşımın babası. doğu perinçek'le falan bir sürü fotoğrafı var. çok eski dava arkadaşı.

    neyse, bu amca facebook'ta ekli bende. geçtiğimiz günlerde facebook durumunda bir şey paylaşmıştı.

    işte, "ankara'nın bilmem ne mahallesinde aydınlık bulamıyoruz, dağıtımında mı sorun var, gazete okuyamıyoruz" gibi bir yazı.. bunun altına biri yorum yapmıştı, bu olayı görünce aklıma o yorum geldi. yorum mealen şöyleydi;

    "aydınlık bulamıyorsan sabah gazetesi al, sonuçta aynı şeyleri yazıyorlar."

  • 3 yaşındaki dünya yakışıklısı kardeşim, artık yaşının da getirdiği olgunlukla annelerimizin farklı olduğunu kavramış, lakin babalarımızın aynı olup olmadığı konusunda sıkıntılar yaşamaktadır. ve sonunda kaçınılmaz soru gelir:

    -abla *bu benim annem, senin annen kim?
    +tatlım benim annem başka biri, burda değil şimdi başka bi yerde.
    -peki senin baban kim?
    +benim babam bu*, senin de baban benim de. babamız aynı yani.
    -*senin baban kim?
    +canım bu işte benim babam?

    kardeş bi süre sessiz kalır. minik kafasında durumu anlamaya çalışmaktadır. ve sonunda:

    -senin baban benim!

    der. sonra da cebinden demin babamın ona verdiği bi milyonu çıkarıp bana verir.

    -al sana para. ben büyüycem, işe giricem çalışıcam. o zaman daha çok para vericem sana. ben senin babanım.

  • aile ve sosyal politikalar bakanlığı'nın yürüttüğü “türkiye'de aile yapısı araştırması”nda yapılan anketler sonucu ortaya çıkmış oranmış bu. evet ülkemizin yüzde 82 si alkol kullanmıyormuş.
    ben şahsen bu sonuçları okuduğumda anketi yapanların da alkol kullanan yüzde 18 içinde olduğunu düşündüm. yoksa bu sonuçlar ayık kafayla çıkarılacak sonuçlar değil gibi gözüküyor. maksadının ne olduğu açıkça belli kerameti kendinden menkul anketler.

  • nereden baksan hırsızlıktır. bu eylemin gerçekleşmesi için esrar içen bir baba ve en az bir çocuk olmak zorundadır. üzeri ejderha oymalarıyla bezeli küçük bir tabakada saklardı babam esrar plakasını. tütün için kullandığı sigaraları ve üzeri yaldızlı arapça harflerle bezeli, şeker ambalajına benzeyen diğer şeyi. ejderhalı tabakayı da başucunda. küçük bir kız için eğlenceliydi babayı esrar pişirirken izlemek. önce gazete kağıtlarına, en son bir jelatine sarar, pişirirdi ocakta. sonra da bir su şişesinin altına koyar, üzerine çıkar, zıplardı. en sevdiğim bölümdü. komik gelirdi. aklım erdiğinde ben mi uzaklaştım yoksa uzaklaştırıldım mı bilmiyorum ama daha az şahit olduğum bir durumdu.
    bilinen gerçek: babam esrarkeş. yani babam esrar diye birşey içiyor. içki gibi... yok, sarhoş olmuyor. hayır, sallanıp yıkılmıyor yere filan. sigara gibi. belki de çok anlatmaya başladığım için uzaklaştırılmış olabilirim. "çaylak her zaman tehlikelidir" derdi babam.

    tam olarak ilkokula başladığım sene gözümün önünden bu görüntüler, burnumun dibinden esrarlı sigaranın dumanı ve genzimdeki yakıcı tadı kaybedilmişti. sanırım yeniden ortaya çıktığında orta ikinci sınıfa başlamıştım. neden hiç esrar içmeyi merak etmedim, neden hiç denemedim, hiç özenmedim, bilmiyorum. belki abartısız, sıradanmış gibi, olduğunca normal bir şekilde önüme sunulduğu içindir, bilmiyorum. belki de tesadüftür. kullanmadım, meraklanmadım. ama... sadece bir kez.. evet, bir tek kez.. babamın kutsal emanetinden bir cigaralık esrar çaldım. sezin abla için. evet. bıçakla çizerek, kırdım ve çaldım. hırsızlık anından yarım saat sonra babam anladı durumu. evde annem, ananem, iki kedi, bir kanarya yaşıyor. kimseye sormamış bile. doğrudan beni çağırdı. kanım dondu. parçamı bile bulamazlar. beni doğrayıp arka bahçeye gömeceğinden emindim.
    "rana... burdan birşey aldın mı?"
    ömrümün yüzbin yılını verdim bu soruyu cevaplamak için.
    "almadım baba!"
    ayağa kalktı. kenarına iliştiğim yatakta eriyip muşambaların üzerine akacağımı sandım. onüç yaşındaydım.
    "doğru, almadın. çünkü çaldın!"
    ağlamaya başladım. korkudan altıma işedim. titriyordum. şimdi bile ellerim titredi yazarken..
    "kime verdiysen, git onu getir buraya.." dedi. arkasını dönüp arka odaya gitti. evden ölü çıkmış gibi bir sessizlik döküldü sofaya. niye yazıyorum bunları. bilmiyorum. ders, anı, hatırat merakı, kendimi deşifre etmek için belki. bilmiyorum. üstümü değiştirdim, ağlamamı kimse kesemiyordu. hıçkırmaktan göğsümün acıdığını hala hatırlıyorum. gidip, sezin abla'yı çağırdım. geldi. esmer bir kızdı. yirmili yaşlarını sürüyordu. bembeyazdı babamla karşılaştığında yüzü. babam ikimizi de karşısına aldı. sezin abla'ya içici mi olduğunu, ne zamandır içtiğini, nedenlerini sordu. sonra beni odadan dışarı çıkardı. onlar gene konuştular. uzun konuştular. sezin abla mutfaktan çıkıp evine gitti. hiçbirimizin yüzüne bakmadı. babam benle konuşmadı. ben günü huzursuz tamamladım. geceyi uykusuz geçirdim. bir bedeli olmalı bunun.

    ertesi gün yemekten sonra babam beni alıp sokağa çıkardı. herhalde dönemeyeceğim kadar uzağa bırakacak, diye düşündüm. arabayla kuruçeşme'ye gittik. sahile park edip, topal ömer'e çay söyledi. sonra uzun uzun anlattı. uzun uzun. dinledim. yeminler ettim. sarıldım. özür diledim. kızmadan konuştu benimle. dedi ki: "korktum... hem de çok korktum. evladımsın. dahası avcuma bırakılmış bir hayatsın sen. nereye koyarsam orda duracaksın ya da yıkılacaksın.. korkuyorum bu sorumluluktan ve seni yanlış yere mi koydum diye soruyorum kendime "

    bugün, benim babamın, doğum günü olacaktı. eğer yaşasaydı. böyle işte..