hesabın var mı? giriş yap

  • ciplak fotosu vardir diye gelmistim ama avuncular'in anlamini ogrenerek cikiyorum.

    gerci tam anladim mi hala emin degilim. umarim iq seviyemde bir degisme olmamistir.

    ayrica diger kelime icin serbest cagrisim. sonra ben bunu duydum da bu neydi demeyin.

    (bkz: mitokondri)

  • otobüse beraber bindik. taksime doğru gidiyoruz. ayakta ortadaki direğe tutunuyorduk. çok koşmuştum peşinden belli ettim hislerimi ama açılamadım. en azından ayıkken. geldi elimi tuttu. tutuş o tutuş.

    hiç konuşmadık yüzümüzde bir gülümseme ile galata kulesine kadar yürümüşüz. bir banka oturduk. nasıl bir mutluluk bendeki. etraftaki binaların pencerelerine bakıyorum. mayıs ayı böyle baharın da serin mi sıcak mı belli değil havası. dünya gözümde kocaman bir yumak gibi. ben çeviriyorum o dönüyor.

    o an hayatımın en güzel anı idi. çok sonra, o banka yolumuzu düşürüp evlenmek istediğimi söyledim; ağladık. pano'ya gidip sarhoş olduk. seneler geçti hala sarhoşum.

  • türcülük, insanın sahip olduğu bir ön yargıdan başka bir şey olmaksızın, insan türünün diğer türlerden daha üstün olduğunu var sayar. bu bilinçli bir söylem olmak zorunda değildir. insanlığın içine işlemiştir, her bir ediminde dışa vurulur. bu anlayış açıkça, insanın, insan hayatının ve insan haklarının diğer türlerden, hayatlarından ve haklarından daha önemli olduğunu ilan eder. bu durum doğal, hatta evrimsel bir dürtü olarak görülebilecek olsa da, eğer herhangi bir ahlaktan bahsedeceksek, türcülük ilk olarak kurtulunması gereken tutumdur. çünkü diğer türlü üzerine çalışılan her türlü ahlak, belli bir biyolojik türün öncelikleri ve dert edindiği rastlantısal noktalar etrafında şekillenen ve mevzubahis türün ilgilerini koruma altına almaktan başka bir işe yaramayan normatif önermeler bütünü olmaya mahkum kalır. ki ahlak, bir insanın belli bir zümrenin ayrıcalığı için çalışmasını isteyebileceği son şeydir.

    tarih boyunca neredeyse bütün ahlak sistemleri insanı merkeze almıştır. 20'nci yüzyılla birlikte çevre etiği ve hayvan hakları gibi konular sıklıkla çalışılmaya başlasa da, binlerce yıllık oturmuş tavrın değişmesi, teorik olarak kabul edildiği takdirde bile, pek mümkün değildir.

    türcülüğün temel problemi, hiçbir rasyonel temele dayanmamasıdır. barındırdığı ön yargılar açısından cinsiyetçilik ya da ırkçılıktan hiçbir farkı yoktur. bugün insanların büyük bir kısmı cinsiyetçiliğin ve ırkçılığın tam anlamıyla manasız olduğunu anlamış olsalar dahi, olası bir kızgınlık, bir parlama anında kafalarının içine işlemiş, çünkü içinde yetiştikleri, cinsiyetçi, milliyetçi ve ırkçı düşüncelerle karşı karşıya kalabiliyorlar. türcülük, bir şekilde bırakılan bir ön yargılar grubu olduğu takdirde dahi, bu durumu kişiye fazlasıyla yaşatacak kadar sorgusuz bir şekilde kabul edilmiştir. türcülük, açıkça, pek doğaldır. insan tabi ki insanı, ailesini, arkadaşlarını diğerlerinin önünde, özellikle de bir zürafanın, bir yılanın ya da bir güvercinin değerinin üzerinde görecektir. bunların altındaki temel motivasyon insanın işine yarayan ve kendisini daha iyi hissettiren şeylere olan yatkınlığıdır.

    türcülük bu gibi primitif noktalarda büyük problemlere yol açacak bir yerde, zaten, değildir. ama günümüz et /tavuk/balık ve hayvan yan ürünleri endüstrisinin bu hale bu kadar tepkisiz, yüzsüzce ve utanmazca gelmesinin altında yatan türcülük, insanlığın en büyük ahlaki problemidir. türcülüğe yönelik bu gözü kapalılık, daha önce de belirtildiği gibi, diğer bütün ayrımcı ahlaki tutumlara sebep veren yegane ögedir. beslenme için diğer hayvanları öldürmek belli bir şeydir, onları öldürmek için üretmek ve öldürüldüklerinde maksimum verimi verebilsinler diye yaşatmak başka bir şey.

    kobe eti denen, herkesin peşinde koştuğu 150 gramlık porsiyonu 200 dolar civarında olan nanenin elde edildiği hayvanlar şöyle yetiştiriliyor. kitlesel tavuk üretimine girmeye hiç gerek yok. bu ve benzeri video'ları izlerken rahatsız hissetmeyebilirsiniz. zaten türcülüğün bu derece egemen olduğu bir zaman ve kültürde bir şey hissetmemeniz normal. ama burada önemli olan bir şey hissetmeniz değil, bu ve bunun gibi durumların hiçbir ahlaki açıklamasının, hiçbir mantıklı zemininin olmadığını görebilmeniz. ancak bu takdirde türcülükten, türcülük sayesinde dünyaya ve ekosistemlere verdiğimiz zarardan dönülmeye başlanabilir, gerçek bir altruizm'e ve her bir canlı tür için daha kaliteli hayatlara ulaşılabilir.

    tabi burada ahlaktan bahsettiğimiz her an karşımıza çıkan, çizgiyi nereye çekeceğimiz sorusu ortaya çıkıyor. hayvan ürünleri endüstrisi ne noktada var olmaya devam etmeli, diğer türleri kendi türümüzden farksız gördüğümüz zaman onlara olan sorumluluklarımızın sınırını nerede çizmeli? bu gibi sorular içerik dahilinde, o anki dinamikler gözetilerek cevaplanmak durumda tabi ki.

    zaten hele durun. eğer sonsuza yakınsamıyorsa, daha o noktaya ulaşmaya bir hayli var.

  • #105502449 no'lu entry'de yazar dalga geçiyor olmalı.

    onun kedisi değilmiş onunla yaşıyormuş, bireymiş kedi. aç kapıyı bırak o zaman kafasına esince gelsin-gitsin. birey ne de olsa hür iradesi var. önüne soya sütü ve canlı güvercin koysa hayvan büyük ihtimalle güvercini hunharca avlayacak farkında değil. tabi hayvanın bunun yapmaya mecali kaldıysa.

    hayvana zorla işkence ediyor farkında değil. hayvan haklarının kanunla korunduğu bir ülkede olsak yetkililer elinden alırdı ve kendisine ibretlik bir ceza verirdi. kedi her ne kadar evcil bir hayvan da olsa avcı bir etobur olduğu gerçeğini değiştirmiyor.

    vegan kedi yoktur. sahiplerinin saplantıları sonucu aç bırakılan kedi vardır.

  • neredeyse sıfır sermaye ile satış yapmanızı sağlayan online ticaret sistemi.

    dropshipping'in mantığı temel olarak, dropshipping firmalarının toptancılardan düşük fiyatlara aldığı ürünleri, sitenizde veyahut bilimum açık arttırma sitesinde satarak üzerine kar koymanız prensibi üzerine kuruludur. evet, alabildiğine yetersiz ve gudik bir tanım oldu ancak endişe etmeyiniz; önemli detaylarına da değineceğim. dropshipping yönteminin en güzel tarafı, henüz satmadığınız ürünler için para ödemenizin gerekmemesidir. bir dropshipping firmasıyla anlaştıktan sonra, özel bir ürün fiyat listesine kavuşursunuz. burada alacağınız fiyatların, son kullanıcı için belirlenen fiyattan düşük olması gerekir, eğer düşük değilse fena halde kazık yemişsiniz demektir. firmanın ürün kataloğundan beğendiğiniz ürünü internet üzerinden istediğiniz fiyata satarsınız. ardından firmanın kataloğundan ürünün toptancı fiyatını öder ve müşterinizin adresini not düşersiniz. firma, sattığınız ürünü müşteriye yollar ve verdikleri toptancı fiyatıyla sizin satış rakamınız arasındaki fark size kalır.

    öte yandan, dropshipping dışarıdan bakıldığında internetten para kazanmanın kebap bir yolu olarak görünebilir. tek sorun; hiç de öyle olmamasıdır. öncelikle rekabetçi fiyatlar veren ve iyi çalışan dropshipping firmaları nispeten azdır. ürünleri gerçek dropshipping firmalarından alıp, üzerine tekrar kar koyup dropshipping firması taklidi yapan çakallara dikkat etmek gerekir. bir diğer mesele ise, size kar olarak kalan paranın başlangıçta umduğunuzdan daha az çıkacak olmasıdır. 35 dolarlık bir ürünü 45 dolara ebay üzerinden sattınız diyelim; ne güzel. 10 doların içerisinden ebay komisyonu, paypal komisyonu gibi zorunlu maliyetler de eksildiğinde karınız oldukça düşecektir. ayrıca ebay her üründen en az yüzlercesinin satıldığı bir pazar olduğundan rekabet de sizi fiyatı aşağı çekmek zorunda bırakabilir. ayrıca satan ürünleri keşfetmek için her gün birkaç saatinizi arama yaparak geçirmeniz gerekecektir.

  • hakkında okuduklarım doğruysa şu an teknoloji diye kullandığımız şeylerin hemen hepsinde imzası bulunan deha.

    edison, sen de şarlatansın, topsun ibne.

  • aradan geçen 11 yıl 4 saat saat sonra bile tazecik, dumanı tütebilen acı.

    yaşanan ilk acıysa ve anneler günü ise o gün, inanası gelmez hiç insanın. çok küçüktür bir de. daha yeni okumayı sökmüş, yakasına kızarmış elmayı takalı henüz bir ay olmuştur. ilk dönemdeki süper notlar erkenden ''sınıf geçme hediyesi'' isteme cesareti vermiştir ona. baba; oğlum ne isterse alırım deyince o da bisiklet istemiştir. tam istediği gibi oğlunu mutlu eden babanın tek şartı vardır ama. ''okullar kapanınca bineceksin''. peki denir babaya ama kendi kendini yer tabi kardeş.

    anneler günü sabahında ablanın reddetmesine karşı saatlerce yalvarır ''ablacım sadece 10 dakika, nolur babama söyleme ama'' diye. abla da dayanamaz, kıyamaz. verir bisikleti. o sayılı dakikanın yarısı olmadan kapı çalar. komşu kardeşin bisikletten düştüğünü söyler, çok sakin karşılanır, olabilir gibi. yerde yatan, üzeri örtülü biri vardır. var ama onun ayağındaki kardeşin ayakkabısı değil, bisiklette onun bisikleti değildir ki o benim kardeşim olsun. değil işte, hiç birşey onun değil ama bir anda oracıkta beliren babanın yürekten kopan çığlığı herşeyi özetler sana. üzeri örtülü o... canım kardeşim.

    ilk anda anlamazsın. aklın harçlığıyla anneler günü hediyesi almak için para biriktirmiş, süt dişi yeni çıkmış küçüçük kardeştedir. ama o nerde o... o merhametli minik yürek annesi olmadığı için üzüldüğü, zinciri pastan dönemeyen biskleti, ayağındaki ayakkabısı yırtık, 'benim bisikletim öyle değil, sen hep binersin, biraz giyeyim mi ayakkabını, veririm inince diyen sinif arkadaşıyla karşılaşır. ve sen bunları o gittikten yılar sonra, liseyede okuyan, hala ayakkabıyı saklayan o arkadaştan öğrenirsin. ölmek mi, öldürmek mi arasında sıkışırsın işte o zaman.

    yaşıtları üniversite tercihleri hakkında danışmak için abla bilip yanına geldiklerinde ise şakağındaki o şey boğazına dizer hayatını. 19 unda gözleri parlayan genç flörtlerinden bahsederken sen, gitmeden bir gün önce hasta olur diye dondurma almadığın, gözünün yaşına kıyamayıp bisikleti verdiğin, on dakika sonra gelecek olan canini düşünürsün. düşünmek istemediğin tek şey ellerinle üstüne toprak ettiğin kardeşinin kanina, canina biçilen paranin hesabina yatirilmak istenmesidir.

    o anda yüreğinde binlerce mum birden yanar. her gün birisi söner. ama birtanesi hiç sönmez. yediğin lokmanın yarısı acı geçer boğazından. keşkelerle yıllar geçer. suçluluk şakağına dayalıdır hep. kulağındaki onlarca küpe olmuş şey tek karındır. aci çok şey öğretmiştir. dost, düşman ayirmak kolaylaşmiştir sanki. bayramlar mezarlikta başlar, anneler günü karalar günü olur, takvimlerde doğum günü hep kirmiziya boyanir.

    yazarken yutkunmayi bile çok gören, ekran bozuldu mu ne, neden bu kadar bulanik dedirten bu aci, yarinki anneler gününü minicik bedenini toprağa koyduğu evladinin mezari başinda geçirecek annemin, babamin asla okumasini istemediğim şeyleri yazdirdi bana. hayat sadece acı değil ama. tadıdan yenmeyen şeyler de var. yüreğe ağir gelen bu duygudan siyrilmamin tek sebebi, anneme tapma nedenim, canimi istese düşünmeden vereceğim bir tanecik meleğimdir.

    o meleğin yazdırdıkları içinse (bkz: ablalarin kardeş sevgisi/@nunuca)