hesabın var mı? giriş yap

  • anadolu yakası'nın ücra bir otobüs durağında saniyelerle 500es'i kaçırmış (hâliyle gireceği sınavı da kaçırmış), üzgün üzgün arkasından bakan beni, "atla, ben seni yetiştiririm" diyerek o sırada duraktan yolcu almakta olan otobüsüne almış, öndeki 500es'i cep telefonuyla arayıp bir sonraki durakta biraz beklemesini söylemiş ve harbiden de o kaçırdığım otobüse beni bindirtmeyi başarmış bir 500t şoförüne rastlamıştım yıllar önce. bu olayın üzerine başka hiçbir otobüs macerası beni datmin etmedi beyler. kendimi resmen bir "öndeki aracı takip et" olayının içinde buldum ashgavsd daha ne yapsın lan bu otobüs, hadron mu çarpıştırsın amk.

  • ulamn 300 lira burs vereceksiniz, istiyorsunuz ki tüm akrabalarım ölmüş olsun, tutunacak dalım kalmasın, sakat kalayım.insafsızlar...

  • bir arena polis baskını:

    polis fuhuş yapıldıgı iddia edilen bir eve baskın yapıyor. ev travesti kardeşlerimizle dolu. ince bir ses duyuluyor:

    -sevcan kalk polis!

    sevcandan ses yok

    -sevcan uyan polis baskını!

    sevcandan yine ses yok

    -ahmet abi kalk uyan polis geldi

    ahmet abi bir kalkıyor ki o ne kalkış rööah noluyo lan diye. işte bunun videosunu bir türlü bulamadık. gören beri gelsin.

  • komşunun internet bağlantısını kullanmam gerekebiliyor ve o bağlantı arıza verdiğinde modeme restart atamadığım için adamların elektrik şalterini kapatıp açıyorum.

  • bu entrye yolu düşenlerle paylaşma arzusunda olduğum ilginç bir hakikat de pek çok dilde "mutluluk" sözcüğünün şans, baht, talih ve hatta kader gibi sözcüklerle ya birebir aynı olması, ya da etimolojisinde bu izleri barındırmasıdır.

    hint avrupa dilleri'nde bu pek bir nettir: misal almanca’da glück bugün hem mutluluk, hem de şans anlamındadır. keza italyan, ispanyol ve portekizliler’in mutluluk yerine kullandığı kelimeler (sırasıyla felicita, felicidad, felicidade olacak) hep latince “felix” gibi köklerden uzanırlar bizlere, ki talih, baht anlamları da aynı kökün içindedir. fransızca mutluluk demek olan bonheur’ü ise modern dile rahatlıkla “iyi talih” şeklinde çevirebiliriz. ingilizce’ye gelince, happiness kelimesinin middle english’teki “hap” kelimesinden evrildiğini anlatır bize sözlükler ve perhaps, haphazard, to happen gibi kelimelerde de kendini belli ettiği üzere, “hap” başa gelen şey, şans anlamındadır. son olarak sevgili türkçe’ye dönersek görürüz ki, “mutluluk” kelimesi sonradan üretilmiş köksüz, acayip bir kelime olduğu için, şansla, talihle, kader kısmetle bir alakası yoktur, fakat en azından (farsça asıllı) bahtiyar kelimesi açık açık baht’tan türememiş midir?

    bu saydığım ve bir de aşina olmadığım daha kimbilir kaç dildeki mutluluk-talih bağlantısı mutluluğun insan arzu ve iradesinin çok dışında, ancak fortuna’nın döngülerinde, bahtın rüzgarlarında, kaderin cilvelerinde bir yerlerde denk gelinebilecek bir mefhum olarak algılandığı çağların ürünü olsa gerektir. mutluluğun, ilahi lütuflarla değil de bireysel tasarrufla ulaşılabilecek ve hatta ulaşılması gereken bir hak olduğu fikrinin yaygınlaşacağı aydınlanma çağı’na daha vardır.

    sözlerimi şu bilgi parçasıyla nihayetlendireyim ki, amerika ve avrupa’da yapılan araştırmalar kişinin hayatında başına gelenlerle öznel mutluluk düzeyi arasında öyle beklendiği kadar kuvvetli korelasyonlar bulamıyorlar. talih ve mutluluk öyle görünüyor ki atalarımızın varsaydığı kadar özdeş değiller, en azından asri zamanlarda, en azından batı alemlerinde...

  • gece gece bu oyun yüzünden gözlerim dolu dolu yazıyorum şu entryi. bu gece zaten gereksiz bi duygu yüklenmesi vardı üzerimde. gireyim acık görev filan yaparım da kafam dağılır diye oynamaya başladım.
    bir görevde elemanı zindanlardan kurtarıyordum. neyse adamı kurtardıktan sonra baktım diğer mahkumlarda var aynı zindanda. kurtardığım yerde ebesinin dağında bi kalenin içinde olduğu için onları da kurtarayım dedim. şimdi kalede herkesi öldürdüm bunlara yemek su veren olmaz diye düşündüm. neyse tek tek açtım kilitleri çıktılar hepsi dağıldılar. arkamı döndüm 1 tane üstü başı pasaklı ama efendi birine benzeyen nord gördüm. çantama aldığım gereksiz kıyafetleri yere atmıştım. arkamda adam birden önüme atladı 'kardeşim özür dilerim bunları attın lazım değilse alabilir miyim? üstüm başım perişan' tarzında birşeyler söyledi ekranda seçeneklerde 'dokunma lan onlar benim' ve 'tabi alabilirsin kardeşim. ne demek' tarzı 2 seçenek vardı. alabileceğini söyledikten sonra sanki böyle gözlerinin içi parladı. hemen eğildi bütün attığım ezik kıyafetleri topladı giydi üstüne mutlu oldu. ben direk saveleyip çıktım oyundan. bu fakirliğin gözü kör olsun lan.
    çok yalnızım ve duygusalım gece gece.

  • genelde yaşlıdırlar, konu komşusu dışında pek kimseleri yoktur.
    yaşları gereği teknolojiyle araları iyi değildir.
    hayatın sillesini yemiş, yoklukla büyümüş, umutları, hayalleri milyarlarca kez örselenmiş kişilerdir.
    3 kuruş parayla hayatını idame etmeye çalışırlar.
    sen ne anlatırsan anlat eline ödediğine dair makbuz alamayınca borcunu ödememiş hisseder.
    plazada oturup, maybach'a binen kişi trilyonlarca vergi affından rahatsız olmaz da bu amcalar/teyzeler 100 liralık faturayı zamanında ödemek için ar eder...

    geçenlerde bankada denk geldim. yaşlı bi teyze, banka personeline otomatik ödeme vermiş.
    ''size zor oluyo mu oğlum bu faturaları yatırmak'' diye sordu...
    kadın, bankacının belediyeye gidip su faturası sırasında bekleyip yatırdığını sanıyor...
    çok görmeyin, kınamayın. iyi, temiz, masum insanlar bunlar.

  • cengiz inşaat denen firmanın bir paravan olduğunu düşünmekteyim. o paraları ona yedirmezler. kime gemicik, kime isviçre'de hesap oluyor acaba bu paralar?

  • ne ilginç tanımlarınız var arkadaş. sanki evlenen tüm kadınlar bunu güzelliklerine borçlular. en basitinden evlenip aile kuracağı kişiyi bulamamış, onu seveni sevememiş, sevdikleri tarafından yeterince sevilmemiş herhangi bir insan olabilir. dikkat ederseniz cinsiyet belirtmedim.

  • - j. r. r. tolkien yazdığı orta dünya'yı bitirebilmiş miydi? (bitiremedi... the silmarillion'u tamamlamaya çalışırken öldü, oğlu christopher tolkien bitirmek zorunda kaldı. silmarillion dahil bir kamyon dolusu ilave kitap yayınlayıp orta dünya'yı tabir-i caizse iliğine, kemiğine kadar sağdı. herkes de tapındı. kimse tolkien ya da tolkien'in ailesi 1955 yılından beri 65 yıldır orta dünya'nın ekmeğini yemeye, sömürmeye doymadı diyemedi. hele demeye cüret etsinler bir, hepsinin ağzını nasıl yırtıyorlar görelim.)

    - robert jordan yazdığı the wheel of time (zaman çarkı) serisini bitirebilmiş miydi? (bitiremedi... aslen altı kitap olarak yazmayı düşündüğü seriyi on iki kitaba kadar uzatıp bokunu çıkardı. son kitabı yazarken ömrü yetmedi, öldü. yerine brandon sanderson seriyi tamamlamak üzere getirildi. o da son kitap diye üç tane daha kitap çıkarıverdi, seri oldu on beş kitap. yarasın...)

    - ursula k. le guin yazdığı earthsea serisini bitirebilmiş miydi? (1968-1972 yılları arasında seriyi bir üçleme olarak yazdıktan sonra bitirdi gibi görünmüştü ancak baktı ki yarattığı o evrenle ve karakterlerle ilgili anlatılacak daha bir çok hikaye var, 1990 yılında tekrar geri dönüp 2001 yılına kadar üç kitap daha yazdı. canı istedi, uzatmak istedi, yazmak istedi, yazdı. kimse de arkasından yerdeniz büyücüsü'nün ekmeğini yemeye doyamadı arsız karı diye terbiyesizce eleştirmedi.)

    - george r. r. martin yazdığı a song of ice and fire serisini bitirebildi mi? (game of thrones markasının sefasını biraz daha sürsün, keyfi yerine gelirse belki yazar bitirir. en olmadı hbo yöneticileri birilerini çağırıp yazdırıverir. kendisi yazarlık değil, marka yönetimi ve ceo'luk yapmakla meşgul zira.)

    - margaret weis ve tracy hickman ikilisi birlikte yazdıkları dragonlance (ejderha mızrağı) serisini bitirebildi mi? (seriyi 1984-1985 yıllarında üçleme olarak yazdıktan sonra bitirmiş gibilerdi. sonra yetmedi 1986 yılında o evreni genişletmek için üç tane daha kitap yazdılar. yetmedi 1994 yılında beş tane kısa hikayeden oluşan başka bir kitap daha yazdılar. daha da yetmedi 1995 yılında ilk üç kitabın devamı olsun diye bir kitap daha yazdılar. asla yetmedi, 1998-1999 yılları arasında ilk 6 kitabın karizmatik büyücüsü raistlin majere'yi ayrıca anlatmak için iki kitap daha yazdılar. yetti mi? yetmedi... 2000 yılında oturdular üç tane daha yeni kitap yazdılar. seriyle ilgili kendileri ayrı ayrı başka kitaplar da yazdılar. işin içine bir sürü başka yazarlar da girdi, üç kitap diye başlayan seri bugün 190 kitaba ulaştı ve hâlâ devam ediyor. yarasın...)

    - stephen king yazdığı the dark tower serisini bitirebildi mi? (yedi kitap olarak yazılacağı söylenen serinin 1982-2004 yılları arasında yazılıp bitirildiği söylendi. sonra stephen king bu yedi kitabın çoook daha uzun bir "über-romanın" parçaları olduğuna karar vererek 2012 yılında bir kitap daha yazdı, "bu kitap 4. ve 5. kitapların arasında geçen dönemin kitabı" dedi, araya başka kısa hikayeler de sıkıştırdı. bitti dediği seriyi belli ki daha uzun süre yazmaya devam edecek.)

    - george lucas hem yazdığı hem çektiği star wars serisini bitirebildi mi? (bitiremedi... bitirmek ne kelime. 44 yıldır hayatımızda olan ve aslen bir sinema filmleri serisi olan serinin yazılmayan kitabı, çekilmeyen dizisi, çizilmeyen animasyonu kalmadı. disney+ on tane yeni diziyle devam ettirecek, ana seriye ek daha bir çok film gelecek. yarasın lucas'ıma... )

    fantastik edebiyat ve fantastik sinemanın olayı bu kadar çarşaf gibi ortadayken j. k. rowling'le alıp veremediğiniz ne sizin kuzum? çağdaşlarının yedikleri naneler herkesin malûmuyken ve hep daha fazlası için desteklenirlerken nedir bu kadınla derdi bu milletin? yakında bir gün "neden harry potter diye bir kitap yazdın lan aşüfte, sen kimsin?" diye eleştirilecek sanıyorum.

    kadın 7 kitaplık bir seri yazacağım dedi ve seriye adını veren harry'nin hikayesini yazdı bitirdi. şimdi de wizarding world markası altında o evreni ve o 7 kitaptaki başka karakterleri/hikayeleri başka formatlarda (fantastic beasts film serisi), başka şekillerde (olası hbo max dizileri vs.) devam ettiriyor ve genişletiyor. orijinal seri kadar başarılı oluyor ya da olmuyor, o ayrı bir konu. kadın yazmasa "çok güdük kaldı bu evren, aslında genişletmeye ne kadar müsaitti, hiç genişletemedi, yazık etti güzelim seriye" derler, yazsa "harry potter'ın bokunu çıkarmaya doymadı, hiç eski tadı yok, bu kadını bu seriden uzak tutun" derler. herrrrr bokun en iyisini de bunlar bilirler... kendi yarattığı eserle ilgili bize akıl mı danışacaktı kadın? ister kestirip atar, "bir daha bu evrenle ilgili zinhar tek bir satır kalem oynatılmayacak" der, ister sonsuza kadar devam ettirir. kendi yaratısı, kendi üretimi hakkında canı ne yapmak isterse onu yapar. bize de bok yemek düşer. harry potter'ın bokunu çıkardığını mı düşünüyorsunuz? o zaman 7 kitap ve 8 filmden sonrasını okumaz/izlemez, ulvi hayatlarınıza devam edersiniz, olur biter. asıl yıllardan beri "harry potter'ın ekmeğini yemeye doymadı, parası bittikçe saçmalamaya doymadı, gündemde kalmak için ne diyeceğini şaşırdı" şeklindeki cahil cühela carıltılar bitmek bilmedi. vaktiyle metallica boklamak modaydı, artık j. k. rowling boklamak moda. canı sıkılan rowling'e, kafası bozulan harry potter'a sarıyor.

    son bir not : harry potter serisi bittiğinden beri sosyal medyada kimi zaman geyik amaçlı, kimi zaman kastederek söylediği gerekli gereksiz detaylara ve fantastic beasts serisindeki sonu henüz nereye bağlanacağını bilmediğimiz tutarsızlık gibi görünen anlatılara bakıp da "mükemmel bir şekilde yarattığı serinin içine sıçtı, bokunu çıkardı" diyenlere örneğin o tapındıkları orta dünya kitaplarının merkezindeki güç yüzüğünün, ilk defa göründüğü 1937 çıkışlı the hobbit kitabında bir güç yüzüğü olarak bile kurgulanmadığını, sadece kişiye görünmezlik veren sihirli bir yüzük olarak tasarlandığını, sonra yüzüklerin efendisi serisi yazılırken tolkien'in bu sıradan yüzüğü bir güç yüzüğü yapmaya karar verdiğini, hobbit kitabında goblin diye anlattığı yaratıkların adını yüzüklerin efendisi serisinde orc yaptığını, silmarillion kitabının içindeki bir çok hikayenin birbirleriyle hiç uyuşmayan bir sürü farklı versiyonlarının olduğunu, yıllar boyunca yazdığı evrendeki bu hikayelerin bir sürüsünü defalarca değiştirip tekrar şekil verdiğini hatırlatmak isterim. işin ağa babası bile kurgusunu elli kere değiştirmişken üç beş ekleme-değiştirme yaptı diye en büyük günahkâr yine rowling mi oluyor?

    bu tür geniş çaplı serilerde yazarlar şu ya da bu şekillerde ilk yazdıklarını sonradan değiştirebilmiş, önce farklı anlattıkları şeylere sonradan fikirlerini değiştirip farklı kurgular yapabilmişlerdir. bir evren yaşadığı müddetçe değişim geçirmemesi mümkün değildir. değişiklikleri sevmemek tabii ki en doğal hakkımız ama sanki bir tek ve sadece rowling'e özgü bir şeymiş gibi çemkirmekten artık vazgeçmek lazım.