hesabın var mı? giriş yap

  • 1 saat yürüsem 5 km. bu sırada 2 sigara içsem 75 kuruş. 75 bölü 5 desek kilometrede 15 kuruş yakıyorum, toyota gibi adamım

  • annemle babam bosandiktan sonra annemle, ust katinda ev sahibinin oturdugu kucuk bir bahce kati eve tasinmistik. eski ama derli toplu bir evdi. ev sahiplerimiz hamdi amca ve canan teyze (ki sonradan adinin aslinda iffet olduğunu ama hamdi amcanin ona canan dedigini ve zamanla da oyle kaldığını ogrenmistik) uzun yillar almanyada yasamis oradan emekli olmus medeni seviyeli kendi hallerinde insanlardi. biz tasindigimizda orta yasin uzerindelerdi derken uzunca yillardan sonra hamdi amcaya alzhimer teshisi kondu ve onun durumunun zorlasmaya basladigi ilerleyen yillarda da canan teyze bagirsak kanserine yakalandi. tedavi ve ameliyat sureclerinde kizlari melek abla uzunca süre onlarla kaldi. cunku hem bagirsak ameliyati sonrasi cok zordu, hem de hamdi amcayi kontrol edebilmek guclesiyodu. kac kez kimseye farkettirmeden evden cikip giderken gorup döndürdüm yoldan sayisini hatirlamiyorum. canan teyzenin de ameliyat sonrasi pek beklendigi gibi olmadi... bigun evde uyuklarken ust kattan melek ablanin cigliklari geldi firladim ciktim yukari canan teyze kendinden gecmis gozlerini acmiyor boylu yapili da kadindi melek ablanin gucu yetmedi ben kucakladim canan teyzeyi. karninda bagirsaklarinin gorundugu kocaman bir pencere vardi. hic unutmam o kareyi. neyse biz melek ablayla canan teyzeyi torununun arabasina koyarken hamdi amca da kapi onune kadar gelmisti cok ilgili diil olan bitenle haliyle. melek abla canan teyzenin yanina binerken bana bakti hamdi amca yalniz kalamazdı. konusmadan anlastik bi an. dedim ben ilgilenirim. onlar gittikten sonra hamdi amcayla evin kapisinda başbasa kaldik hem cekindigim ne yapacagimi pek bilemedigim hem de kontrolu daha rahat olur diye kapinin tam onune sandalye cekip yola donuk oturttum onu ben de duvarin kenarina yaslandim. ıcimden de artik canan teyze icin pek de yolunda gitmeyecek isler diye dusunurken, basindan beri herseyden bi haber duran hamdi amca buz mavisi gozleriyle bakip aglamakli bi sekilde "o benim herseyim o benim gencligim o benim gecmisim allahim onu benden alma diye" aglamaya basladi. o ana kadar hicbisi hatırlamadan bombos bakan adamcağız herseyi bir saniye icinde hatirladi ve ne olduğunu anlayamadan kocaman bi acinin icinde buldu kendini. ben de sadece yasli bir amca bedenine goz kulak olacakken tarifsiz bir acıyla yanan bir eşi teselli edebilme yuku altinda ezildim un ufak oldum. elimden de dilimden de birsey gelmedi. canan teyze de hastaneden eve bir daha donemedi... yaklasik bir yil sonra hamdi amca da gitti cananınin yanina.

    bu ani benim, baslarda burnumun diregini sizlatsa da, simdi "gercek sevgiyi tadabilmiş sansli insanlar da gecti bu dünyadan" diye içimi ısıtıyor hatirladikca.
    hamdi kadar sevmek canan kadar sevilmek düssün hepimizin payina.

  • az önce oldu:

    - amca bu ilacı niye kullanıyosun?
    - benim değil ki o ilaç... haa... benim benim... unutkanlık için.

    ilaç yazdırmak için gelenlerden bu kadar inandırıcısını görmemiştim.

  • persle arabın alakası yok, türkiye'de ev alan iranlı ortalama anadolu insanından daha moderndir dert etmeyin

  • karantina döneminde, unuttuğu anıların üstündeki tozu alan birçok insan vardır sanırım. yalnız kalıp kendini daha çok dinleme fırsatı bulanlardansa hiç fire vermediğimizi düşünmüyorum. belki de kendi nostaljik günümü olmadık bir durumla ilişkilendirmeye çalışıyorum, bilmiyorum. hem bir zamanlar tutkuyla bağlı olduğum bir oyunla ilgili anılarımı hatırlamak için neden bir açıklamaya ihtiyacım olsun ki? zaten tarihte bu oyunu en iyi oynayan adamın son dansının anlatıldığı bir belgeselle karşılaşmak yeterli bir neden olmaz mı?

    bu belgeselin yayınlanan ilk iki bölümünü izlemek, birçok konu hakkında bilgi sahibi olmamı sağladı: pippen'ın son sezon başındaki tavırları, jordan'a ikinci sezonunda sakatlıktan döndükten sonra uygulanan süre kısıtlaması, bird, magic, obama ve gazetecilerin jordan hakkında düşünceleri, 84 öncesi bulls tarihi, jordan frenchise'a adım atarken kurduğu cümleler ve hayalleri... bölüm biter bitmez, oyuna dair hayallerim, hatıraların, tecrübelerim, düşüncelerim sanki vücudumda akışkan bir hal aldı ve beni buraya getirdi. semptomlar hüzünlü bir yolculuğa çıkacağımı gösteriyordu ama yürümek istedim bu yolda ve buraya geldim.

    1998 yılında 11 yaşındaydım. bulls'un canlı bir maçını oturup izleyebildim mi hatırlamıyorum. hatta, o zamanlar jordan diye birini tanıyıp tanımadığımı bile anımsamıyorum. televizyonda bir görüntü veya gazetede bir haber görmüşümdür mutlaka. esrarlı hikayelerle bezeli üst üste şampiyonluklar ve durdurulamaz bir adam. sporla ilgili kimin ilgisini çekmez ki? milenyumun başlarında basketbol en çok ilgilendiğim spor haline geldi. mutfağın kapısında durup, olabildiğince yuvarlanmış peçeteyi evyenin en ucuna koyduğum bardağın içine atmaya çalışırken ne senaryolar yazmadım ki? eğer çok atış kaçırırsan en kötü ihtimal sona kalıyordu: türkiye liginde oynamak. hiç denemedim desem yalan olur ama sonuna kadar da zorlamadım şansımı oyunu profesyonel oynamak için. lise hayatımda iki gün üst üste topa elimi sürmediğim olmuş mudur, bilmiyorum ama son sınıfta artık o bardak o kadar uzaktaydı ki sayı yapmam imkansız görünüyordu.

    lisede tek tük nba maçı izlemeye başlamıştım. üzerine sevdiğim basketbolcuların fotoğraflarını yapıştırdığım bir klasörüm vardı. ilk formamın arkasında shaq yazıyordu. durdurulamaz herhalde dediğim ilk adamsa mcgrady olmuştu. üniversite döneminde koptum basketboldan, uzun bir süre ilgilenmedim de hiç. sonra rose bana yeniden sevdirdi oyunu; lebron hep aradan kafasını gösterdi ve 'benim gibi bir oyuncuyu izlemiyorsun ve sonra üzüleceksin' diyerek telkin etti beni. zaman, iyi balık tutanları izlemenin de çok eğlenceli olabileceğine ikna etti beni. önce iyi bir izleyici olmaya başladım, sonra da ucundan oyunun tarihiyle ilgilenmeye. her fırsatta oyunu, en azından izlemeyi, bildiğini düşündüğüm insanlarla sohbet etmeye çalıştım. konu da ara ara hep oraya geldi: en iyisi kim? konuştuğum ve dinlediğim insanlarda ibre hep jordan'a daha yakındı ama ben en iyinin lebron olabileceğini düşünmeye çoktan başlamıştım.

    beni bir süre hüzünlü hülyalara daldıran bu belgeselin ilk bölümleri, şimdi de güncel düşüncelerimi sorgulamama ve kendime kızmama neden oluyordu. evet hiçbir başarı tek başına kazanılmaz (ki bundan jordan da bahsediyordu belgeselde), evet birinin en iyi olarak seçilmesinin çok bir anlamı ve mantığı olmayabilir ama... majestelerinin kişiliği ve yarattığı hikaye biricikti. kazandığı başarıları biri geçebilirdi belki ama jordan gibi. asla.

    bir hayale ulaşmak için süreklilik arz ederek çok çalışmak ancak sağlam bir irade ile mümkün olabilir. jordan'da bu erdem vardı. başarısızlık ihtimali en aza indirmek için çevresindeki herkesi yeteneğine, zekasına ve azmine en başından beri inandırmaya uğraşmıştı. ancak tüm bunlar, onun başarılarla dolu bir kariyere sahip olmasına yetmeyebilirdi. ne yani, eğer jordan hiç şampiyonluk kazanamadan emekli olsa tüm zamanların en iyisi olarak anılmayacak mıydı? büyük ihtimalle evet. ama bu ihtimal jordan için mümkün değildi. çünkü onun başarı için eksik olanı görme, bu eksiği kapama veya insanları bu eksiği kapatmak için ikna etme yeteneği vardı. bir amaca ulaşmak için o uğurda harcanan çabanın verdiği mutluluk onun için yeterli değildi. yolda alınan hazzın amaca ulaşmaktan daha tatmin edici olduğu söylemi, onun için hiçbir şey ifade etmiyordu. işte jordan'ı benzersiz yapan nokta tam da buydu. başarısızlığa bir bahane bulmak anlamsızdı.

    neyse çok uzattım, konudan saptım, anılarımı yad ettim, jordan'a hak ettiğini düşündüğüm saygıyı verdim de biraz rahatladım; şimdi viskimi tazeleyebilirim. şişeyi almaya giderken, her kapının üstünde olduğunu düşündüğüm hayali potaya bir turnike atmadan geçmem, merak etmeyin.

    unutmadan, diziyi mutlaka izleyin. netflix'te şimdiye kadar gördüğüm en kaliteli içerek, prodüksiyon muhteşem. ayrıca umarım şanlı lakers'la bir three-peat yapar da lebron, silerim bu entry'yi. we love this game!

  • yurtdışında böyle bir zorlama olmadığından girişe menü ve fiyatlar yazılır, herkes hesabını yapar ona göre oturur. özgüven denilen şark kurnazlığına mahkum olmamak.

  • konuşmadığım görüşmediğim ama öylesine facebookta duran arkadaşımın adıyla, fotoğraflarıyla aynı bir hesap daha açmışlar. tabi bu hesap beni ekleyince kabul ettim. heralde ailesi işi için yeni hesap açtı, başka bir iş için açtı vs. gibi olaylar geçti aklımdan. sahte hesap olabileceği hiç aklıma gelmemişti.

    gel zaman git zaman bu sahte kişilik yeni fotoğraflar paylaşıyor durumlar yazıyordu. (tabiki çalıntı fotoğraflar). fake olabilceğini kimse düşünmez.
    bir gün benden kredi kartı numaramı istedi acil olarak. ben de her ne kadar konuşmasam da ilkokul arkadaşım diye verdim gitti.(hala sahte hesap olduğunu bilmiyorum)

    öteki hesabı da online görünce kıllandım. ve arkadaşa sordum: sonuç dolandırılmışız amk bu kadar basit bir yöntemle.

    yapılan ödemelerin iptal edilebilenlerini iptal ettim
    neyseki gariban bir insan olduğum için ve verdiğim kredi kartının limiti düşük olduğu için toplamda sadece 11 tl dolandırıldık.
    fakirliğin gözü kör olsun lan. ağız tadıyla 1 kg altın bile kaybedemiyoruz.

    bu da böyle bir mallık anım.

    11 tl ye gülenler olmus işin acinasi tarafi 11 tlyi geri almak içinde uğraştım. ama kart numaramı kendim verdigim için ben sorumluymusum. geri alamadim

  • zamanında televole döneminde aysel gürel le roportaj yapılmaktaydı.

    televole muhabiri sordu
    - aysel hanım siz hangi takımı tutuyorsunuz?
    - valla ben kocamın takımlarını tutuyorum ahıahı
    - ...

  • oy verdikten sonra açıklamalarda bulunan cumhur ittifakı istanbul büyükşehir belediyesi adayı binali yıldırım'ın helallik istemesi olayıdır.

    “bilerek, bilmeyerek eğer bir istanbullu kardeşimize, rakiplere bir yanlış yapmışsak, haksızlık yapmışsak helallik istiyorum.”

    link

    kişisel not: "bilerek" yanlış yapmış ve haksızlık yapmış "bütün siyasetçilere" buradan kucak dolusu belalar diliyorum. rezil olun, ölmeyi dileyecek kadar acı çekin, burnunuzdan gelsin. xoxo

    not-2: o son kadehi icmiycektim, bir temennisini mesajla iletmiş buraya ekliyorum: "çocuklarınızdan da çıksın".