hesabın var mı? giriş yap

  • külliyat incelemesine devam ettiğimiz yazarkasa...

    -the talisman * peter straub ile birlikte kaleme aldığı bu mükemmel fantastik romanında king; hasta annesini iyileştirmek için 12 yaşında başka bir boyuta geçen jack sawyer'ın hikayesi. insancıl, fantastik öğeleri çok güzel kurgulanmış bir kitaptır. 2010 yılında sinemalarda da görebileceğiz belki büyük bir prodüksiyonla.

    -skeleton crew * tek kelime ile harika ve gizemli bir öykü derlemesi. özellikle sis adlı öykü başlı başına bir "eser". diğerleri de ondan aşağı değil. fazla söze gerek yok, bu türü sevenlerin okuması lazım.

    -thinner * richard bachman mahlasıyla yazdığı bir romandır bu king'in. obez bir avukat olan kahramanımızın bir çingene laneti ile sürekli kilo vermesini anlatır. kahramanımız acaba bu lanetten kurtulabilecek midir? keyifli bir roman ama bir başyapıt değil.

    -different seasons * bir öykü kitabı. içerisinden "rita hayworth and the shawshank redemption" adlı bir hikayeyi sinemaya bol ödüllü olarak veren değerli bir kitaptır. filmin adı "the shawshank redemption"dur ve morgan freeman ile tim robbins'in nefis oyuculuklarıyla tüm zamanların en iyi filmlerindendir. bunda king'in katkısı yadsınamaz.

    -night shift * kısa ve gizemli-doğaüstü hikayelerle bezeli süper bir öykü kitabı. tek atımlık, bir gecede biter kasılırsa biraz. king üslubu denen tarzın en belirgin olduğu ilk dönem kitaplarındandır. yeri ayrıdır.

    -four past midnight * iki kitap halinde basılmış orta karar bir gerilim-korku kitabı. öykülerden oluşmuştur. the langoliers ve secret window secret garden adlı kısa öyküleri film olmuş başarılı öykülerdir.

    -nightmares and dreamscapes * 24 kısa öyküden oluşan tüyler ürpertici bir kitap. 90 sonrası en başarılı king eserlerinden. hikayelerde karamsarlık ve çaresizlik ana öğe olarak işlenmiş.

    -it* çocukluk dönemlerinde gizemli ve kötü bir olay yaşayan bir grup arkadaşın, gördükleri hayaller sonucu tekrar buluşması ve gizemli bir palyaço ile yaşadıkları karanlık hikaye, geri-dönüşlerle birlikte harika anlatılmış. ergenlik döneminin başlarında okutulmaması tavsiye olunur, hakkaten mükemmel bir romandır. filmi de yapılmış ama romanın büyüsünü yansıtmaktan çok uzak kalmıştır.

    -the eyes of the dragon * tatlı bir çocuk masalı gibi, ama büyükler için. king bu romanı kızı henüz küçükken onun isteği ile yazmış. kansız ve melodrama yakın senaryosu ile king' in en yumuşak romanı. kara kule serisi ile ciddi bağlantılar içerir. açıkcası çok başarılı bulmadım.

    -misery* ücra bir yerde ciddi bir trafik kazası geçiren bir yazarın, hayranı olan bir kadın tarafından kurtarılması ve... işte o ve kısmını allah kimsenin başına getirmesin . kesinlikle kahramanla birlikte soluk soluğa kalacaksınız. muhteşem bir gerilim.

    -the tommyknockers * bir gün bir kasabaya bir şey düşer. daha sonra kasaba halkı yavaş yavaş değişmeye ve garip davranışlar sergilemeye başlar, kahramanımız da bu olayların peşinden gider. klasik king vurdumduymazlığı ile kaleme alınmış nefis bir roman daha. fazla hareket beklemeyin ama "merak" ve "gerilme" duygularını yaşayacağınızı garanti edebilirim.

    -the dark half * theddeaous beaumont adlı bir yazar şiddetli baş ağrıları çekmeye başlar, hastane kontrollerinde milyonda bir görülecek bir rahatsızlığı olduğu ortaya çıkar. evet, beaumont bir yamyam ikiz vakası ile karşı karşıyadır. gerisini anlatmayayım siz okuyun. finali göz kamaştırıcıdır diyebilirim. ama romanın geneli biraz sıkıcı.

    -needful things * bir kasabaya yabancı ve gizemli bir adam gelip bir tuhafiye dükkanı açar, o dükkanda bulunan sizin için özel şeylere sahip olmak için çok çabalamanız gerekmektedir ancak. gizemli ancak biraz durağan bir kitap, ama yine de başarılı. sinemeya da uyarlanmış ve gizemli yabancıyı donald sutherland canlandırmıştır. fena değildir.

    -gerald s game * bir adamla bir kadın dağ başında bir kulübede romantik bir kaçamak yaparlar, kadını fantezi olsun diye yatağa kelepçeleyen gerald abimiz sevgilisinin panik olup tekmelemesiyle kalp krizi geçirip hakkın rahmetine kavuşur. kadıncağız da olayın şoku ile eve bir köpeğin geldiğini görür, aç bir köpek ve gerald'ı yemeye başlar, daha sonra olaylar gelişir. bana en sıkıcı gelmiş king romanıdır diyebilirim. olay örgüsü düz görünüyor ama karışık ve pek sürükleyici değil. yine de psikolojik gerilim sevenler bir baksın derim.

    -dolores claiborne* roman kahramanı doloresin ağzından yazılmış bir anı kitabı gibi. inanılmaz sıkılmıştım ve king'in bitiremeden yarım bıraktığım iki kitaptan birisi. seveni de çok, filmi de yapıldı ama ben sevmedim, bırakalım seven anlatsın. gerald's game ile bağlantılar içermekte olduğunu da söylemeliyim.

    -insomnia * çok fazla uykusuzluk çeken ralph adlı bir dedenin hafif şizofrenik gibi duran macerası. bir sevgi romanı tadındadır. içinde metafizik öğeler de barındıran bir roman. şiir gibi akıyor diyebilirim, keyifle okunacak bir kitap. kurgusu çok başarılı. ve kara kule ile diğer romanlardan karakterleri de içinde görürseniz şaşırmayın derim.

    -rose madder * kocasından kaçan bir kadının hafif kaçık öyküsü. beni pek sarmadı ama sizi belki sarabilir. yavan bir kitap olduğunu söyleyebilirim.

  • adam gibi ders çalışmak. insan sırf çalışmamak için türlü zırvalar icat edebiliyor. evet, nobel kazanmış icatların ders çalışmaktan kaytarmak için içine düşülen düşüncelerden çıktığını düşünüyorum.

  • yorgun parmaklarıyla çay bardağını kavradı; küçük bir yudumdan sonra gözlerime bakıp, hiç değişmemişsin dedi.

    sen de dedim.

    sesimdeki tereddüdü farketti, "hadi canım 22 sene geçti, 3 çocuk doğurdum, kilo aldım, kibar olma" dedi.

    - 3 çocuk mu, 1 tane demiştin telefonda?
    - üniversiteye hazırlanandan bahsetmiştim, bir de ikizler var. ya sende?
    - 1 tane, kız.
    - ne güzel, benimkiler de 2 kız 1 oğlan. ama oğlan çok üzüyor beni.
    - niye?
    - işte, boşandıktan sonra başedemiyorum, çok huysuz.
    - o çocukla mı evlendiydiniz?

    suratını ekşiterek hııı dedikten sonra, garsona baktı, bi çay daha verir misin.
    gözlerini masadaki boş bardağa dikti. ne aptalmışım dedi.

    - bilemezdin ki.
    - annem söylemişti. ondan koca olmaz dediydi. ama seni çok severdi. çok efendi çocuk, kibar çocuk derdi.

    sıkıldım bir an; konuyu değiştirmek istedim. annen nasıl? öldü, geçen sene . ne diyeceğimi bilemedim; başın sağolsun.

    gözleri buğulandı ama gülümsemeye çalıştı; sağol seninkiler? - aynı, emekliler işte.

    yumuşacık kahverengi gözlerine baktım..gülümsediği zaman düzgün dişleri yine ışıl ışıldı.

    - niye boşandınız?
    - çok kabaydı, sürekli hakaret, sürekli kavga, aşağılama..niye çekeyim dedim.
    - o kadar seneden sonra, 3 çocuk?
    - çekilmezdi, cehennem gibiydi hayat onunla. dayanamadım.
    - seviyordun.
    - aptalmışım dedim ya.

    22 yıl önce en son görüştüğümüz günü hatırladım; kusura bakma demişti, ben onu seviyorum, ne yaparsa yapsın. evet!
    peki demiştim. nasıl istersen.. şaşırmıştım, gururum kırılmıştı, ölecek gibiydim, çok seviyordum. hoşçakal o zaman deyip yürüyüp gitmiştim. o gencecik halimde kendime gelmem 2 yıl sürmüştü. içine kapanık, kırılgan birisiydim zaten. o yaz tanışmıştık. 2 yıldır beraber olduğu o çocuktan kavga edip ayrıldığı bir dönem olduğunu bilmiyordum tabi. ortak o kadar çok zevkimiz vardı ki..kitaplar, müzik, sinema.. o da benden etkilenmişti ama ben deli gibi aşık olmuştum.

    1 yıl sonra geldiği gibi o çocuğa dönmüştü. bir anda, kusura bakma ben onu seviyorum diyerek. kusura bakma? ne kadar kolay bir özür. klasik cümleleri de sıralamayı ihmal etmemişti: sen çok iyisin, daha iyilerine layıksın vs. eve gidip hüngür hüngür ağladığımı hatırlıyorum. sevgilimi kaybettiğim için mi? yoksa bir başkası için terk edildiğim için mi? ikisi için de..20 yaşında bir erkek için ağırdı be.

    - acıktım, bir şeyler yiyelim mi?
    tabi dedim garsona işaret ettim. tatlı isterim dedi. sütlaç.
    eskiden de çok severdi, tunalı'da el ele gezerken flamingo pastanesinde hep sütlaç yerdik. burnumun direği sızladı.

    - bana kızgınsın di mi?
    - yooo, nereden çıkarıyorsun. çocuktuk. nereden bilebilirdik ki? çok üzdün beni diyemedim, gülümsedim.
    - çok yorgunum, çok yalnızım; nafaka da vermiyor.

    gözleri yine doldu; ağlamaya başladı. neredeyse boş pastanedeki bir kaç kişi bize baktı. garsonlar bizim masaya kaçamak bakışlar atıp birşeyler fısıldaştılar.

    seni çok üzdüm di mi dedi. biliyorum hata ettim şimdi olsa..sustu. neyse dedim en azından çocukların var.

    - doğru. gözünün önüne düşen kumral telleri parmağıyla kenara attı. bu hareketini çok severdim, kumral saçlarını da.

    işe dönmem lazım dedim. telaşlandı, tabi dedi. evine bırakayım deyince gözleri parladı. gerçekten mi? elbette dedim; bu yağmurda yürü git mi diycem sandın? halâ çok kibarsın dedi.

    arabaya bindik. uzaktı evi; tarif etti. evin önünde durdum. el sıkıştık. arıycam dedi. ara dedim.

    -------

    edit : soran arkadaşlar için-bir daha görüşmedim..

  • 29 nisan - 17 mayıs arası çemişgezek'te karantinabuddy aranmaktadır. masraflar benim tarafımdan karşılanacaktır. köy yumurtası, koyun peyniri gibi doğal gıdalar ve çelik çomak, ebelemeç gibi eğlence faaliyetleri yapılabilecektir.

    not: muhtarım.

  • 1759 - 1797 yılları arasında yaşamış olan ingiliz sosyal teorist ve feminist. rousseaunun demokratik radikalizminden derinden etkilenmiştir. ilk sistematik feminist eleştirileri üretmiştir. en önemli eseri olan "a vindication of the rights of women"(1792) locke liberalizminden etkilenilerek yazılmıştır ve öncelikle eğitim hakkı olmak üzere kadınların eşit haklara sahip olmasını vurgulamıştır. bir anarşist olan william godwin ile evlenmiştir ve "frankenstein"ın yazarı olan mary shelleynin annesidir.

  • insanı gelişmiş ülkede hissettiren tanımlar vardır. bunlardan birisi de "konfor alanı".

    evine 2 ay maaş girmediğinde aç kalacak, bakın sıkıntı çekecek sorunlar yaşayacak demiyoruz burada "aç kalacak" diyoruz, kişilere hangi konfor alanından bahsediyorsunuz.

    sevdiğim işi yaptım para kazandım, hobimi mesleğe çevirdim, birikimle bir start-up'a yatırım yaptım, sıkıcı 9-6 işimi bıraktım freelance çalışmaya başladım, memurluğu bıraktım küçük bir yerde kafe açtım falan fıstık... bunlar bu ülkede azınlık. yok mu? var ama senin aileden durumun yoksa kusura bakma da bokumu yaparsın bunları.

    hepimiz diken üstündeyiz, hepimiz. diken üstünde olmadığımız bir gelecekte konuşuruz bu konfor alanından çıkmayı.