hesabın var mı? giriş yap

  • dediler sen bir fakir düzcelisin
    düne kadar ilçeydin, şimdi ilsin
    güldüler düzceli audi ne bilsin
    passat mı çekeyim yanlarına

  • "50 yaşındaki" ahlaksız, şerefsiz, haysiyetsiz ve aciz bir yobazın, kızı yaşındaki insana sarf ettiği utanç verici söz. işin en acı tarafı da böylesine çirkinlik dolu ifadeye bile destek veren, "onlar da şort giymesinler canım" diyerek çanak tutan milyonlarca kanı bozukla aynı havayı soluyor olmamız. bu ülkede akıl sağlığını korumak çok zor, resmen açık hava tımarhanesinde yaşıyoruz.

  • lisedeyim. daha az kira vermek için okuduğum lisenin yakınından 5-6 km ötedeki daha küçük bir daireye taşınmıştık. çoğu zaman bana verecek dolmuş parası olmuyordu, okula yürüyerek gidip geliyordum. giydiğim montun fermuarı bozuktu, kışın kendimi rusya'daki napolyon'un askeri gibi hissederdim.

    evde ödeyebildiğimiz tek fatura elektrik faturası ancak o ay onu da ödeyememişiz. o sabah uyanınca zifiri karanlıkta üstümü giyindikten sonra yiyecek bir şey olmadığı için kahvaltı etmeden evden çıktım. akşam bayağı sağlam kar yağmış, yollar ve kaldırımlar buz tutmuş. tek tesellim yolların her zaman olduğu kadar dolu olmamasıydı çünkü yürürken ayakkabının da dandikliği yüzünden sürekli düşüp kalktım. yol o sabah beni o kadar zorlamıştı ki normalde 30 dakikada gittiğim yolu sanki 2 saatte gitmişim gibi hissetmiştim. okulla aramdaki son engel olan dik yokuşa geldiğimde bacaklarım artık hissizleşmeye başlamıştı, burnum çeşmeye dönmüştü ve ellerim ile dizlerim ise yara bere içindeydi. kaydırak tırmanmaktan pek farkı olmayan o buzlu yokuşu da bir şekilde atlattıktan sonra sonunda okula vardım. ancak bahçe kapısına geldiğimde kapının kilitli olduğunu fark ettim. daha sonra ise okula dikkatimi verdiğimde olağan dışı bir sessizlik ve sakinlik olduğunu fark ettim. bahçede öğretmenlerin arabaları da yoktu.

    tam o sırada arkamdan geçen yaşlı bir adamdan okulların tatil olduğunu, dün akşam haberlerde duyurduklarını öğrendim. tabii televizyonu elektrik olmadığı için izleyememiştim.

    onca yolu boşa gitmiş olmama rağmen okulun tatil olduğunu öğrenince yolda harcadığım gücüm geri geldi, bütün ağrı ve sızılarım geçti. eve geri neşeli bir şekilde yavaş yavaş gittim, düşe kalka gittiğim yolları paten yapar gibi kaya kaya geldim. apartmanın dış kapısına vardığımda ise güneşin sonunda çıktığını fark ettim.

  • sözlükte nedense fazlaca gömülen araba modelidir. anlatayım da hibrit araçların neden saçma sapan olmadığı anlaşılsın.

    nedir bu hibrit denilen otomobillerin avantajları?

    1) çevre, çevre ve yine çevre

    hibrit arabaların benzinle çalışan otomobillerden en büyük farkı daha uzun menzile ve düşük zararlı gaz salınımına sahip olması. hibrit bir otomobilin benzinli ve elektrikli olmak üzere iki motoru vardır. bu da hibrit otomobillerin hem daha çevreci hem de yakıt tüketimi açısından daha ekonomik olmasını sağlıyor.

    2) hafif malzemelerden üretiliyorlar

    hibrit araçlar daha hafif malzemelerden üretildikleri için ihtiyaç duydukları yakıt miktarı da haliyle daha az oluyor.

    3)ikinci elde değerini muhafaza etmesi

    özellikle ülkemizde başını alıp giden yakıt fiyatları hibrit tercih etmek için olduğu kadar hibrit aracı ikinci el piyasasında da değerini kaybetmeden satabilmek için de bir etken.

    4) fosil yakıtlara olan çok daha az bağlılık

    hibritler hem çok daha temiz hem de daha az yakıt ihtiyacı duyuyor. bu da hibritler yaygınlaştıkça petrol ve petrol bazlı ürünlerin fiyatını düşürecek büyük oranda.

    5)artık yeni ürünlerle beraber ekonomik olarak daha hesaplı

    hibrit otomobiller ülkemizde de gittikçe artan bir kullanım oranına sahip. geçen yıl olduğu gibi devlet desteğiyle ötv indirimleri uygulanabiliyor.

    6) rejeneratif fren sistemi

    araba kullanırken her frene bastığınızda hibrit araçlar akünün doldurulmasını sağlıyor. bu sistem frenleme nedeniyle açığa çıkan enerjinin boşa gitmesini engelleyip bu enerjiyi bir üreteç gibi kullanarak aracınızı fişe takarak şarj etme ihtiyacını ortadan kaldırıyor.

    kaynak

  • bu animasyonun en sevdiğim yanı küçük ayrıntıları. konuyu, subliminali falan geçtim onlar zaten üst düzey. mesela son izlediğim bölümde fin ve jake mega kurbağayı arıyorlar. yollarını kaybetmemek için çamur balıklarının verdiği lolipopları yere atıyorlar*. lolipoplar bitiyor. jake'in elinde poşet kalıyor. jake poşeti katlıyor cebine koyuyor. ben mi manyağım bilmiyorum ama acayip gülüyorum bu tür şeylere.

    ilgili sahne 3:58'den itibaren
    bu arada subliminal demişken 3:40

  • damadın çok gereksiz bir tepki verdiği görüntü. madem o noktaya geldin sabredeceksin. bilemiyorum ama sanırım pasta imzalar atıldıktan sonra yeniyorsa gelinin " evet" pişmanlığı inanılmaz büyük olmalı